Sabırla okunması gereken, kendini geç açan bir kitap. Ama şunu söylemeliyim ki okuduğum en iyi kitaplardan biri.
NOT: bitiminde 1 paket sigara yaktırabilir dikkatli okuyun :)
Okurken çok düşündüm desem yalan olmaz. Neden oyun oynamak bu kadar önemliydi? Herkes bir şekilde kendi oyununu oynarken üstelik bunun farkında bile değilken bunu sesli düşünmekten fazlasıydı Hikmet'in hikayesi belki de. Ve çoğu zaman kendimi gördüm onda. Oğuz Atay sadece bir kitap yazmamış, kimsenin sesli dusunemeyeceklerini içimizden biri ile anlatmış bize. İyi ki var.
içimizde bir hikmet var, bir Sevgi var, hepimizin içinde birazcık onlardan var, bazılarımızda biraz daha büyükler.
ki hiç birimiz o kadar da şanslı değiliz bir albaya sahip olmadığımız için. Hikmet'in ablayı var. peki ya bizim?
oğuz'um atay'ım içimin değişik iklimlerine bir katman daha kattın. canımsın.
okuması sabır ve umut gerektiren romanlardan. bu ikisiyle kitaba sarılınca, bir yerden sonra anlamadan hepimizin içinde bulunduğu tehlike oyunun ortasına bırakıveriyor okuyanı.
''Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor anlıyor musun?''
Kitap 4 bölümden oluşuyor. Sakin bir kafayla okunması gerektiğini söyleyebilirim çünkü Oğuz Atay'ın yazım tarzından ötürü konuşmaların takibini yapmak zor bir hal alabiliyor. Kısa sürede ve sessizlikte okunmalı.
Ana karakterimiz Hikmet Benol. Kendisi oyunlarla yaşayan düşünce kumkuması yalnız mı yalnız, anlaşılmadığından yakınan birisi.
"Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum."
Kendi deyimiyle Van Gogh tablosu değildir Hikmet. (Bu konudaki aynı tedirginlik Oğuz Atay'ın girişteki "ben burdayım sevgili okuyucum, sen neredesin?" ifadesiyle paralellik göstermektedir. Karakterimizin soyadının rastgele seçilmediğini söyleyebiliriz.)
Her şeyden vazgeçip babasından kalan parayla minimum giderle hiç çalışmadan minimalist bir yaşam tarzını benimsiyor Hikmet Benol ve kendisinin tabiriyle bir gecekonduya -Albay Hüsamettin'e göre elektriği suyu olan iki katlı ahşap müstakil ev- çıkıyor. Üst katında albay Hüsamettin Tambay ve alt katında dul Nurhayat Hanım oturmakta. Hikmet Nurhayat hanımın askerdeki oğluna Nurhayat Hanımın ricasıyla onun ağzından mektuplar yazmakta ve küçük çocuğunun da ödevlerine yardım etmektedir. Vaktinin büyük bir kısmında ise Albay Hüsamettin Bey vardır ve beraber piyesler yazmaya çalışırlar. Bir de Sevgi vardır eski karısı... ve tabi bir de uğruna karısından boşandığı Bilge...
Hikmet karakteri Tutunamayanlardaki Selim Işık ve Turgut Özben karakterlerinin bir karması hatta ruh buhranı bakımından çok daha ileri safhası diyebilirim. Daha çok zihninin içinde yaşayan kendi altbenliklerinin farkında olan birisi. Kitap boyunca Hikmet'in içindeki farklı Hikmetlere ve bol bol monologlarına rastlıyoruz. Bu monologları ve albayla olan diyaloglarının büyük bir kısmını sevdiğimi söyleyebilirim. Yer yer sıkıcı bulduğum ya da olay örüntüsünden koptuğum yerler oldu. Tam anlamıyla hakkını vermek için bir kez daha okunmalı diye düşünüyorum. Zaten kitabın son kısmında da okuyucunun yaşadığı bu anlaşılmazlığa dikkat çekiyor Oğuz Atay.
Genel olarak kitabı sevdim. Tutunamayanlar romanını sevenler bu kitabı da beğeneceklerdir. Fakat eğer yazarı hiç okumadıysanız Tutunamayanlar'dan başlamak daha isabetli olacaktır.
Çevresindeki bu yapay dünyanın farkına varmış olan ve varoluşsal bir bunalımın içine her geçen gün biraz daha batan Hikmet Benol’un bilinçakışıdır. Salt bir iç hesaplaşma metni olarak da okunabilir. Çünkü olay örgüsünün çok da bir önemi olduğu söylenemez. Çevresinden kopuşunu, kadınlarla, toplumsal hayatla sorunlarını bitimsiz bir iç hesaplaşmadır.
Yapaylıktan,rol kesmelerden kısacası "oyunlardan" sıkılımıştır Hikmet Benol.