Klasik romanların olduğu bir tür "tahammül fersah" durumları olduğu aşikardır.Çok gereksiz sahnelerle ve haddinden fazla uzun cümlelerle doludur.Bu da insanı sanki bir felakete sürükleniyormuş hissi verir.Hatta zaman zaman bu "kaçınılmaz felaket";size kitabın içinde yıllardır yaşadığınızı falan hissettirebilir;ama her şeye rağmen ben bu "kaçınılmaz felaketi" mesudum.Çünkü klasiklerin tüm zamanlara hitap edebilen bir ruhları vardır."teneke trampet" de onlardan biridir.Hikaye bir patates tarlasında başlar yine bir patates tarlasında son bulur.küçük oskar üç yaşına geldiğinde elindeki teneke trampetle artık büyümeceğini tüm dünyaya haykırır.çünkü bizim "temiz" dünyamız; onun için fazlasıyla "kirlidir".ve gerçekten de artık büyüyemez ve bir cüce olarak yaşamına devam eder.tabi bizim "temiz" dünyamız her zamanki şiddetiyle dönmeye devam eder.hikaye bir yandan küçük oskarın "teneke trampetiyle" dünyada olan bitenleri -tiye- almakla devam ederken bir yandan da 2. dünya savaşın gercekci tarafını bizlere gösterir.
Marquez severim, Grass onun da ustası. Ve Kamuran Şipal müthiş bir çevirmen bence, o bir kahraman.