Jack London'dan biraz felsefe, biraz zamanda yolculuk, biraz dönemin Amerikan hapishanelerine eleştiri.. Farklı ve güzel bir kurgu, yer yer sıkmıyor da değildi tabi.
Kitap, 40 müebbetlik ve de o anda hücre cezasından yeni çıkan Darrell Standing'a; kendi cezasını hafifletmek ve affettirmek için kumpas kuran bir mahkumun; bu müebbetliklerin kaçacağını ortaya atıp, Standing'in de dinamit sakladığını öne sürüp yönetime ispiyonlayarak, bu insanlara çeşitli işkenceler uygulanmasını anlatarak başlıyor. Ortada böyle bir dinamit olmaması ve doğal olarak da Standing'in hiç bir şey bilmemesi ve itiraf edememesi, kendisini tecrit ve deli gömleğine mahkum ediyor. Bu zaman zarfında hücrede uğraşlar buluyor, sineklerle oynuyor, kendi kendine satranç oynuyor.
Burada ilgimi çeken bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Jack London'ın zihninde satranç oynadığını anlattığı kısım tamamiyle Stefan Zweig'in "Satranç" kitabının çıkış noktası niteliğinde. Jack London'ın Yıldız Gezgini'ni 1913'te, Stefan Zweig'in de Satranç'ı 1946'da yazdıkları düşünüldüğünde; ya büyük bir tesadüf var ortada, ya da 'Satranç' kitabının fikir babası London.
Kitabın konusuna geri dönersek; Darrell Standing tecritte aldığı deli gömleği cezası sırasında, bedenini geçici olarak öldürüp ruhunu farklı zaman ve mekanlara; daha önce yaşadığı bedenlere (inanmadığım bir olay olsa da kurgu süper) yolculuk yapabildiğini keşfediyor. Bu yolculuklarda düelloya katılan bir soylu, inzivaya çekilmiş bir münzevi, gerçekte yaşanmış olan Mountain Meadows katliamında ölen 9 yaşında bir çocuk ve bunun gibi bir kaç tane daha öykünün kahramanı oluyor. Tarihte yaşanmış olayların da yer aldığı kitap, A.B.D. yargı sistemi ve hapishane işkencelerini gözler önüne serme ve başkaldırı niteliğinde ve de cesaretli anlatım tarzıyla büyüleyici.
London'ın hepsi birbirinden ilgi çekici ve etkileyici öykülerle bizleri buluşturduğu 'Yıldız Gezgini', mükemmel kurgusuyla okunması gereken kitaplar arasında yerini almalı diye düşünüyorum. Gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.