Bir “kurtarıcı”nın gerçek yaşamını dile getiriyor Márquez. Güney Amerika’yı İspanyol Amerikası olmaktan kurtarmaya, bağımsız, özgür yeni bir Amerika yaratmaya kendini adamış bir generalin ya da artık bitmiş bir diktatörün, yani Simón Bolívar’ın ölüme giden yolculuğunu, Magdalena Irmağı üzerinde yaptığı uzun ve son yolculuğu anlatıyor. Bu uzun yolculuğu, geriye dönüşlerle, o benzersiz fantastik kurgu ve büyüleyici anlatımıyla işliyor.
Irmaktaki yolculuk boyunca ona talihsizliklerini anlatan eski kurtuluş ordusu askerlerine karşı öylesine cömert davranmıştı ki, Turbaco’ya geldiğinde elinde bulunan maddi olanaklarının ancak dörtte biri kalmıştı. Dahası, eyalet yönetiminin dibi delik kasasında elindeki ödeme emrini karşılayacak kadar para olup olmadığını, ya da hiç değilse onu bir tefeciye havale etme olanağını araştırması gerekecekti. Hemen Avrupa’ya yerleşebilmek konusunda, onca iyilik yaptığı İngiltere’nin minnettarlığına güveniyordu. Özlemlerine yaraşır bir dekor içinde, hizmetkârları ve en aza inmiş maiyetiyle birlikte yaşamını sürdürmek içinse Aroa Madenlerini satma hayalinden başka umut yoktu.
Bir “kurtarıcı”nın gerçek yaşamını dile getiriyor Márquez. Güney Amerika’yı İspanyol Amerikası olmaktan kurtarmaya, bağımsız, özgür yeni bir Amerika yaratmaya kendini adamış bir generalin ya da artık bitmiş bir diktatörün, yani Simón Bolívar’ın ölüme... tümünü göster
Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişileri, kendi özyaşamlarına dönerler, en sonunda da canlarının istediğini yaparlar. Ben hiçbir romanımda bu romanımdaki kadar ipleri elimde tutamadım. Belki bunu konu ve hacim nedeniyle başarmışımdır. Konusu çok sert olan ve hemen hemen polisiye bir roman gibi işlenen bir roman bu. Üstelik oldukça da kısa. Sonuçtan hoşnutum. Bundan önce de en iyi romanım Yüzyıllık Yalnızlık değil de Albaya Mektup Yazan Kimse Yok adlı yapıtımdı. Ben öyle sanıyordum; ve bunu da sık sık söyledim. Şimdi de en iyi romanımın Kırmızı Pazartesi (Gronica de Una Muerte Anunciada) olduğunu sanıyorum.
Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişi... tümünü göster
Umberto Eco'nun 1980'de yayınlanan dev romanı Gülün Adı, artık çağdaş klasikler arasındaki yerini almış bulunuyor. Çok katmanlı bir yapıt olan romanda, 1327'de İtalya'daki bir manastırda geçen bir cinayet soruşturması anlatılıyor. Ama günümüz edebiyatına bambaşka bir soluk getiren, yepyeni bir türün kapılarını açan Gülün Adı, hem ortaçağ Hıristiyan dünyasını derinliğine irdeleyen bir tarihsel roman; hem de büyük bir ustalıkla kurulmuş, soluk soluğa okunan bir polisiye öykü. 1986'da başrolünü Sean Connery'nin üstlendiği film, çok daha geniş bir okur kitlesini romana yöneltmişti. O günden bu yana dünyanın belli başlı tüm dillerine çevrilen Gülün Adı'nı, Şadan Karadeniz'in benzersiz çevirisinden okurken, kendinizi 14. yüzyıl Avrupasının dinsel entrikalarının ortasında bulacak, gizemli bir öykünün labirentlerinde din ve bilimin çatışmasını izleyeceksiniz.
Umberto Eco'nun 1980'de yayınlanan dev romanı Gülün Adı, artık çağdaş klasikler arasındaki yerini almış bulunuyor. Çok katmanlı bir yapıt olan romanda, 1327'de İtalya'daki bir manastırda geçen bir cinayet soruşturması anlatılıyor.... tümünü göster
Bir İdam Mahkumunun Son Günü, dünya edebiyatının ölümsüzlerinden Victor Hugonun (1802-1885) yirmi altı yaşında yazdığı bir gençlik eseridir. Victor Hugonun içerik olarak bu romandaki amacı çok yalın, çok açık: İdam cezasının hem trajik, hem de saçma yanını göstermek. Onun büyüklüğünde, onun dehasında bir yazar için böyle bir tezi insani ve etik boyutlarıyla sergileyerek kanıtlamak hiç de güç değil. Ama bu romanın büyük önemi başka özelliklerinden kaynaklanıyor. Bu eser, birinci tekil kişi ben ile yazılan romanın ilk örneği. Daha önce böyle bir yöntem bilinmiyor. Demek ki bu özelliğiyle bir yol açıcı, bir öncü bu roman. Roman kahramanının da dediği gibi, bir tür zihinsel otopsi olan bu romanda, modern edebiyatın ilk iç monoloğu ile karşılaşıyoruz. Bir İdam Mahkumunun Son Günü, bir edebi yenilik olan Samuel Beckett ve Georges Batailleı haber veriyor. Bu da romanın bir başka önemli özelliği. Bataille ve Becketti tanıdıktan sonra bu romanı daha iyi kavrıyoruz. İdam mahkumunun kendisine ironik bir gözle bir başkası olarak bakışı ise, Victor Hugonun Arthur Rimbauddan kırk yıl önce Ben Bir Başkasıdır düşüncesini yaşamış olduğunu gösteriyor.
Bir İdam Mahkumunun Son Günü, dünya edebiyatının ölümsüzlerinden Victor Hugonun (1802-1885) yirmi altı yaşında yazdığı bir gençlik eseridir. Victor Hugonun içerik olarak bu romandaki amacı çok yalın, çok açık: İdam cezasının hem trajik, hem de saçma ... tümünü göster
Arastoteles şu anda kitap okumuyor.