Edebiyatımızın en ilginç yazarlarından biri olan Sevim Burakın yayımlandığında büyük tartışmalar yaratan ve yılın olayı kabul edilen kitabı Yanık Saraylar, YKYde tarafından yeniden yayımlandı. Azınlıkların, yalnızların, umutsuzların dünyalarının anlatıldığı bu kitabı kaçırmayın. TADIMLIKSedef Kakmalı EvGELDİLER...Çok yorgundular.Sokağın başına dizildiler.Sekiz on kişi vardılarBunların ardından kadınlar göründü.Çok yavaş yürüyorlardı, yanyana sıralanmaları uzun sürdü bu yüzden.Ayakları çıplaktı.Erkeklerin önüne çömeldilerBirden elleri kolları kımıldamaz oldu.Kadının birinin kucağında ZİYA BEYin küçüklük fotoğrafına tıpkı tıpkısına benzeyen bir çocuk vardı. NURPERİ Hanım Ziya Bey! Ziya Bey! diye bağırdı.Ziya Bey yere çömelik kadının kucağından ona baktı; olup bitenlere ilgi duymuyordu.Pencerenin önünden kaymaya başladı NURPERİ Hanım. Düşmemek için elleriyle pervaza tutundu, aşağı baktı, sütçü kadını gördü, sütçü kadın Ona aşağı atla anlamına gelen bir el işareti yaptı. İyi anlamadı NURPERİ Hanım. Ziya Bey mi, Ziya Bey mi diye sordu. Birazdan BAĞLARBAŞI - KISIKLI tramvayından Madam Nıvart inecekti. Ona geliyordu. Dizlerini kıvırdı, vücudunu geriye çekti, sütçü kadına baktı, Aşağı atla, dedi gene sütçü kadın.Atlamak istemiyordu.Ziya Bey, Ziya Bey diye direndi Nurperi Hanım.Çömelik kadının kucağında hâlâ ona bakıyordu Ziya BeyYüzünde hafif bir solma vardı.O sırada ÜSKÜDAR-PAZARYERİ iplerin üstüne geriliyordu. Bitmez tükenmez sessizliğin ortasına asılmış kalmıştı.Madam Nıvartın BAĞLARBAŞI-KISIKLI tramvayı köşeyi döndü.ZİYA BEY bacaklarını karyoladan aşağı sarkıtmış dik durmaya çalışıyordu.GELDİLER...Kırım meydan savaşı kahramanlarıydı;Başları kalpaklı iki kişi geride durdu,Üç kişi gelip karyolanın önüne dizildilerKardeştiler.Efendi Ağabey, dedi en uzun boylusu,Öbür kardeşler ellerini göğüslerinin üstüne kenetlemişlerdi.Omuzlarından, göğüslerinden, nişanlar, kordonlar sarkıyordu.Ziya Bey karşıki duvara bakıyordu;Çok yaşlıydı, çürümüştü yaşlılıktan.Ellerini yastığın üstüne sürdü, çarşafın altına soktu.Kemikten parmaklarını oradan oraya dolaştırdı.Yastığın ucunu kaldırdı sonunda.Aradığı oradaydı.Küçük bir mendil, saat, boş bir ilaç kutusu.Parmaklarını kıvırmadan avucunun içine aldı onları.Efendi Ağabey, diye seslendi uzun boylusuZiya Bey duymadı.Bilinçsiz, avucunun içindekilere bakıyordu.Soluk almıyordu bakarken.Göz oyuklarına ölümlü iki karanlık oturmuştu.Öksürdü.Kardeşlerden birinin nişanı yere düştü.Kımıldamadı hiçZiya Bey bacaklarının arasındaki oturağı dürttü, üstü gazeteyle örtülüydü, göz oyuklarında iki lamba yanar gibi oldu.Hırsla titremeye başladı dudakları.Yumruklarını sıktı, Bir daha öksürdü.Meydan savaşı kahramanları yardım edemediler ağabeylerine,Yumruklarını sıktılar,Efendi Ağabey, dedi uzun boylusu,Efendi Ağabeyimiz, dediler hep,Aziz büyüğümüz.Velinimetimiz.Ziya Bey düşürdü gazeteyi sonunda Oturağa tükürmeye başladı, Tükürdü, tükürdü;Bitti.Yastığın üzerine düşen başı yuvarlak bir yarayı andırıyordu,Nurperi Hanımın diktiği siyah gecelik takkesi bu yarayı alına kadar kapıyordu,İçinde kalan ufacık karanlık bir soluğu tutmak için ağzını sımsıkı kapadı.Ayakta duranlar resme benzemeye başladılar gittikçe.Yaş sırasına göre dizilmişlerdi.Resmin kenarında SÜLEYMAN ŞEFİK PAŞA duruyordu.Sağ omuzuna bir melek kondu.En önde parlak çizmeleriyle Ziya Bey.Titredi,Yok oldu...
Edebiyatımızın en ilginç yazarlarından biri olan Sevim Burakın yayımlandığında büyük tartışmalar yaratan ve yılın olayı kabul edilen kitabı Yanık Saraylar, YKYde tarafından yeniden yayımlandı. Azınlıkların, yalnızların, umutsuzların dünyalarının anla... tümünü göster
Edebiyatımızın en ilginç yazarlarından biri olan Sevim Burakın yayımlandığında büyük tartışmalar yaratan ve yılın olayı kabul edilen kitabı Yanık Saraylar, YKYde tarafından yeniden yayımlandı. Azınlıkların, yalnızların, umutsuzların dünyalarının anlatıldığı bu kitabı kaçırmayın. TADIMLIKSedef Kakmalı EvGELDİLER...Çok yorgundular.Sokağın başına dizildiler.Sekiz on kişi vardılarBunların ardından kadınlar göründü.Çok yavaş yürüyorlardı, yanyana sıralanmaları uzun sürdü bu yüzden.Ayakları çıplaktı.Erkeklerin önüne çömeldilerBirden elleri kolları kımıldamaz oldu.Kadının birinin kucağında ZİYA BEYin küçüklük fotoğrafına tıpkı tıpkısına benzeyen bir çocuk vardı. NURPERİ Hanım Ziya Bey! Ziya Bey! diye bağırdı.Ziya Bey yere çömelik kadının kucağından ona baktı; olup bitenlere ilgi duymuyordu.Pencerenin önünden kaymaya başladı NURPERİ Hanım. Düşmemek için elleriyle pervaza tutundu, aşağı baktı, sütçü kadını gördü, sütçü kadın Ona aşağı atla anlamına gelen bir el işareti yaptı. İyi anlamadı NURPERİ Hanım. Ziya Bey mi, Ziya Bey mi diye sordu. Birazdan BAĞLARBAŞI - KISIKLI tramvayından Madam Nıvart inecekti. Ona geliyordu. Dizlerini kıvırdı, vücudunu geriye çekti, sütçü kadına baktı, Aşağı atla, dedi gene sütçü kadın.Atlamak istemiyordu.Ziya Bey, Ziya Bey diye direndi Nurperi Hanım.Çömelik kadının kucağında hâlâ ona bakıyordu Ziya BeyYüzünde hafif bir solma vardı.O sırada ÜSKÜDAR-PAZARYERİ iplerin üstüne geriliyordu. Bitmez tükenmez sessizliğin ortasına asılmış kalmıştı.Madam Nıvartın BAĞLARBAŞI-KISIKLI tramvayı köşeyi döndü.ZİYA BEY bacaklarını karyoladan aşağı sarkıtmış dik durmaya çalışıyordu.GELDİLER...Kırım meydan savaşı kahramanlarıydı;Başları kalpaklı iki kişi geride durdu,Üç kişi gelip karyolanın önüne dizildilerKardeştiler.Efendi Ağabey, dedi en uzun boylusu,Öbür kardeşler ellerini göğüslerinin üstüne kenetlemişlerdi.Omuzlarından, göğüslerinden, nişanlar, kordonlar sarkıyordu.Ziya Bey karşıki duvara bakıyordu;Çok yaşlıydı, çürümüştü yaşlılıktan.Ellerini yastığın üstüne sürdü, çarşafın altına soktu.Kemikten parmaklarını oradan oraya dolaştırdı.Yastığın ucunu kaldırdı sonunda.Aradığı oradaydı.Küçük bir mendil, saat, boş bir ilaç kutusu.Parmaklarını kıvırmadan avucunun içine aldı onları.Efendi Ağabey, diye seslendi uzun boylusuZiya Bey duymadı.Bilinçsiz, avucunun içindekilere bakıyordu.Soluk almıyordu bakarken.Göz oyuklarına ölümlü iki karanlık oturmuştu.Öksürdü.Kardeşlerden birinin nişanı yere düştü.Kımıldamadı hiçZiya Bey bacaklarının arasındaki oturağı dürttü, üstü gazeteyle örtülüydü, göz oyuklarında iki lamba yanar gibi oldu.Hırsla titremeye başladı dudakları.Yumruklarını sıktı, Bir daha öksürdü.Meydan savaşı kahramanları yardım edemediler ağabeylerine,Yumruklarını sıktılar,Efendi Ağabey, dedi uzun boylusu,Efendi Ağabeyimiz, dediler hep,Aziz büyüğümüz.Velinimetimiz.Ziya Bey düşürdü gazeteyi sonunda Oturağa tükürmeye başladı, Tükürdü, tükürdü;Bitti.Yastığın üzerine düşen başı yuvarlak bir yarayı andırıyordu,Nurperi Hanımın diktiği siyah gecelik takkesi bu yarayı alına kadar kapıyordu,İçinde kalan ufacık karanlık bir soluğu tutmak için ağzını sımsıkı kapadı.Ayakta duranlar resme benzemeye başladılar gittikçe.Yaş sırasına göre dizilmişlerdi.Resmin kenarında SÜLEYMAN ŞEFİK PAŞA duruyordu.Sağ omuzuna bir melek kondu.En önde parlak çizmeleriyle Ziya Bey.Titredi,Yok oldu...
Edebiyatımızın en ilginç yazarlarından biri olan Sevim Burakın yayımlandığında büyük tartışmalar yaratan ve yılın olayı kabul edilen kitabı Yanık Saraylar, YKYde tarafından yeniden yayımlandı. Azınlıkların, yalnızların, umutsuzların dünyalarının anla... tümünü göster
Bir anlamda tekrarlardan kurulmuştur benim hikâyelerim. Çocuk hapşırdı cümlesi benim hikâyelerimde Çocuk 7 kere hapşırdı demektir. Bir yazar olarak başkalarını inandırmak için kaleme aldığım bi hikâyelerde, daha doğrusu bu tekrarlarda kendi kendimi inandırmaya çalışmak istediğimi -bir çeşit büyü yaptığımı- aslında kendi kendimi büyülediğimi sanmaktayım.
Bir anlamda tekrarlardan kurulmuştur benim hikâyelerim. Çocuk hapşırdı cümlesi benim hikâyelerimde Çocuk 7 kere hapşırdı demektir. Bir yazar olarak başkalarını inandırmak için kaleme aldığım bi hikâyelerde, daha doğrusu bu tekrarlarda kendi kendimi i... tümünü göster
Yanık Saraylar, Afrika Dansı, Sahibinin Sesi, Everest My Lord kitapları ve ayrıksı kişiliğiyle edebiyatımızda özgün bir yazar olarak yerini alan, 1983 yılında yitirdiğimiz öykücü ve oyun yazarı Sevim Burak yeniden okurlarıyla buluşuyor.Bu buluşmanın ilk ürünü olarak yazarın bir anlamda hayatının projesi olan ve ölümüyle tamamlanamadan kalan, uzun yıllar üzerinde çalıştığı romanı olan Ford Mach I YKY tarafından ilk defa yayımlanıyor. Nilüfer Güngörmüşün yayına hazırladığı Ford Mach I, Sevim Burakın yazarlık anlayışına ve yöntemine de ışık tutacak bir çalışma. TADIMLIKSunuşFord Mach I, Sevim Burakın üzerinde uzun yıllar çalıştığı romanıydı. Bir anlamda hayatının projesiydi. Ölümüyle tamamlanamadan kalan bir proje. Oğlu Karaca Borara yazdığı mektuplarda bu projeden uzun uzun söz eder1. Sevim Burak, Ford Mach Iin doğuşunu, kendine özgü mizahıyla bir aşk hikâyesi biçiminde anlatır. Bağdat Caddesinde dolaşan bu patırtıcı otomobile âşık olmuştur. O tarihte, 40 yaşımdaydım, Elfe2 de benden hiç ayrılmaz arabaların peşine özellikle MACHin peşine düşerdik. (...) Bir kere bile o arabaya binemedim. AMA, evde oturup ona destanlar yazdım. Yani arabaya. İşte bu roman benim son gençliğimin ve aşkımın romanı idi. Hâlâ bitiremedim. Çünkü, arabadan başka birine aşık olamadım.3Onun bu sözlerinde romanına yatırdığı ve diğer bütün metinlerinin de terkibinde olan yoğun, şiddetli duygular gizlidir. Romana aşkla başlar, tutkuyla yazar; Mach Iin hem kendisi olur hem de onu karşısına alır; onu ehlileştirmeye çalışır, onunla güreşir, dövüşür, mücadele eder; ürker, korkuya, yılgınlığa kapılır, geri çekilir, yeniden toparlanır, tekrar girişir... Ford Mach I beni korkutuyor, sindiriyor.. Onu nasıl alıp orasını burasını yeniden yaratacağımı bilemiyorum. (...) Ama Ford Mach ONEı yeneceğim.. onu istediğim biçime sokup ondan kurtulacağım..4 Sevim Burak, romanı bir anlamda bu mücadelenin kelimelerinden oluşturmuştur.
Yanık Saraylar, Afrika Dansı, Sahibinin Sesi, Everest My Lord kitapları ve ayrıksı kişiliğiyle edebiyatımızda özgün bir yazar olarak yerini alan, 1983 yılında yitirdiğimiz öykücü ve oyun yazarı Sevim Burak yeniden okurlarıyla buluşuyor.Bu buluşmanın ... tümünü göster
29 Haziran 1931'de İstanbul'da doğdu. Alman Lisesi’nin orta bölümünden sonra çalışmaya başladı. Mankenlik, terzilik yaptı, kendi açtığı giyimevini yönetti. Daha sonra ayrıldığı eşi ressam Ömer Uluç’la birlikte bir süre Nijerya’da yaşadı. İki kez evlenip ayrıldı, iki çocuk annesiydi. 31 Aralık 1983'de kalp ameliyatı geçirmek üzere yattığı Haseki Hastanesi’nde ameliyat edilemeden öldü. Yeni İstanbul gazetesinde ilk kez hikâyesi yayımlandı. Daha sonra bazı hikâyeleri Yenilik, Türk Dili dergilerinde, Ulus ve Milliyet gazetelerinde yayımlandı.
29 Haziran 1931'de İstanbul'da doğdu. Alman Lisesi’nin orta bölümünden sonra çalışmaya başladı. Mankenlik, terzilik yaptı, kendi açtığı giyimevini yönetti. Daha sonra ayrıldığı eşi ressam Ömer Uluç’la birlikte bir süre Nijerya’da yaşadı. İki kez evle... tümünü göster
Barfuss şu anda kitap okumuyor.