New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı bir göçmen, Dr. B., oyun sırasında kendini tutamayıp onlara karışınca şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine.
Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanacak hiçbir şeyi olmadan geçiren, yalnızca sorgulama için odadan çıkarılan Dr. B., bir gün rastlantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin ateşine yakalanır. Tedavi olur, arkasından da serbest bırakılır. Yirmi yıldır eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde kazanır. Kendini olayın heyecanına kaptırarak maçın rövanşını oynamayı isteyince şaşırtıcı bir son bekler onu.
Stefan Zweig'ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı Satranç, gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı ... tümünü göster
... Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım, yazarın Türkçedeki ikinci kitabı. Bu kitap, bir tutkunun, bir aşkın öyküsü. Öyle bir aşk ki, bir kadınla bir erkek arasındaki tutkunun, giderek bir sonsuzluk tutkusuna dönüştüğünü görüyoruz. Paulo Coelho, gerçekle gerçeküstünü, ülkesinin mitolojisinden yararlanarak bütünleştirebilen ilginç bir yazar; bu romanında, dünyanın gizlerini içinde taşıyan bir aşkın öyküsünü dile getiriyor. Yirmi üç dile çevrilen ve dünyada 2,5 milyon okurla buluşan bu romanın da Simyacı gibi sevilerek okunacağını umuyoruz.
... Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım, yazarın Türkçedeki ikinci kitabı. Bu kitap, bir tutkunun, bir aşkın öyküsü. Öyle bir aşk ki, bir kadınla bir erkek arasındaki tutkunun, giderek bir sonsuzluk tutkusuna dönüştüğünü görüyoruz. Paulo Coel... tümünü göster
XII. yüzyılda, Akitanya'dayız... Soylu bir ozan, Jaufre Rudel, zevk ve eğlenceye doymuş, böylesi yaşam sürmekten bıkmış; uzak, arı ve sonsuz bir aşkı düşlüyor... Kusursuz, düşsel bir kadını anlatıyor dizelerinde. Ve günün birinde, denizler ötesinden gelen Gezgin, bu imgenin gerçekten yaşadığını haber veriyor ona. Çılgına dönen ozanın "Uzaktan Aşk"ını arayışı böyle başlıyor.
Daha önce birçok Avrupa ülkesinde gösterimi yapılan ve bu yıl ABD'de de gösterime girecek Uzaktan Aşk operasının liberttosunda, Maalouf, amacına ulaşmadan yitip giden bir sanatçı yaşamının eğertilmesini sunarken, yolculuk, sürgün, Tanrı, kimlik ve aidiyet izlekleri çevresinde biçimlenen ve yine Batı'dan Doğu'ya uzanan o dokunaklı aşk ve ölüm masallarından birini anlatıyor.
XII. yüzyılda, Akitanya'dayız... Soylu bir ozan, Jaufre Rudel, zevk ve eğlenceye doymuş, böylesi yaşam sürmekten bıkmış; uzak, arı ve sonsuz bir aşkı düşlüyor... Kusursuz, düşsel bir kadını anlatıyor dizelerinde. Ve günün birinde, denizler ötesi... tümünü göster
Bir gün daha… Tıpkı diğer günler gibi yaşanmayı bekleyen. Aynı sıkıcı rutin, aynı amaçsız savruluşlar. Ve bir adam. Tüm bunlara son vermeye karar veren. Bunu, sahip olduğuna inandığı bedenini ölüme mahkum ederek gerçekleştirmek isteyen ama bir türlü en doğru yöntemin hangisi olacağına karar veremeyen.
İşte bu isimsiz birinci tekil şahıs, en nihayetinde bir silah alıp, kafasına bir kurşun sıkmaya karar veriyor. Kaderin ne garip cilvesidir ki, ruhsat için gerekli olan bir iki günlük bekleme dönemi, hayatında devrim niteliğinde bir değişimi beraberinde getiriyor. İntiharın yerini, intikam ve cinayet alıyor. Amaçsız hayatına son vermek yerine, dünyayı insanlara acı veren pisliklerden temizlemeyi amaç ediniyor. Ona göre, olması gerektiği gibi, ASİL bir amaç hem de!
Hubert Selby Jr. diğer kitaplarında olduğu gibi doğrudan, hiçbir süsleme yapmaksızın, sözü dolandırmadan, yüzünüze karşı haykırarak anlatıyor hikâyesini yine. Bekleme Dönemi’ni okurken, amaçsız bir adamın hezeyanlarında dolandığınızı zannedeceksiniz başlarda. Ama sonra göreceksiniz ki bu kitap, toplumda şu ya da bu nedenle oy hakkından yoksun bırakılanlar, ezilenler, sömürülenler, taciz edilenler; çoğu kez güçlüler tarafından sesi kısılanlar; kendilerini halsiz mecalsiz hissedenler, gerçekten elden ayaktan kesilmiş, görülmeyen, ihmal edilenler adına bağırmakla, çığlık atmakla kalmıyor, gayet anlamlı, mantıklı gerekçeler ileri sürerek onları ayağa kalkmaya, karşı çıkmaya, isyana çağırıyor.
Bir gün daha… Tıpkı diğer günler gibi yaşanmayı bekleyen. Aynı sıkıcı rutin, aynı amaçsız savruluşlar. Ve bir adam. Tüm bunlara son vermeye karar veren. Bunu, sahip olduğuna inandığı bedenini ölüme mahkum ederek gerçekleştirmek isteyen ama bir türlü ... tümünü göster
Bir gün daha… Tıpkı diğer günler gibi yaşanmayı bekleyen. Aynı sıkıcı rutin, aynı amaçsız savruluşlar. Ve bir adam. Tüm bunlara son vermeye karar veren. Bunu, sahip olduğuna inandığı bedenini ölüme mahkum ederek gerçekleştirmek isteyen ama bir türlü en doğru yöntemin hangisi olacağına karar veremeyen.
İşte bu isimsiz birinci tekil şahıs, en nihayetinde bir silah alıp, kafasına bir kurşun sıkmaya karar veriyor. Kaderin ne garip cilvesidir ki, ruhsat için gerekli olan bir iki günlük bekleme dönemi, hayatında devrim niteliğinde bir değişimi beraberinde getiriyor. İntiharın yerini, intikam ve cinayet alıyor. Amaçsız hayatına son vermek yerine, dünyayı insanlara acı veren pisliklerden temizlemeyi amaç ediniyor. Ona göre, olması gerektiği gibi, ASİL bir amaç hem de!
Hubert Selby Jr. diğer kitaplarında olduğu gibi doğrudan, hiçbir süsleme yapmaksızın, sözü dolandırmadan, yüzünüze karşı haykırarak anlatıyor hikâyesini yine. Bekleme Dönemi’ni okurken, amaçsız bir adamın hezeyanlarında dolandığınızı zannedeceksiniz başlarda. Ama sonra göreceksiniz ki bu kitap, toplumda şu ya da bu nedenle oy hakkından yoksun bırakılanlar, ezilenler, sömürülenler, taciz edilenler; çoğu kez güçlüler tarafından sesi kısılanlar; kendilerini halsiz mecalsiz hissedenler, gerçekten elden ayaktan kesilmiş, görülmeyen, ihmal edilenler adına bağırmakla, çığlık atmakla kalmıyor, gayet anlamlı, mantıklı gerekçeler ileri sürerek onları ayağa kalkmaya, karşı çıkmaya, isyana çağırıyor.
Bir gün daha… Tıpkı diğer günler gibi yaşanmayı bekleyen. Aynı sıkıcı rutin, aynı amaçsız savruluşlar. Ve bir adam. Tüm bunlara son vermeye karar veren. Bunu, sahip olduğuna inandığı bedenini ölüme mahkum ederek gerçekleştirmek isteyen ama bir türlü ... tümünü göster
1883-1924 Çek asıllı Avusturyalı öykü ve roman yazarı. İnsanın korkularını, yalnızlığını, kendi kendine yabancılaşmasını ve çevresiyle iletişimsizliğini dile getirmiştir. Çok farklı açılardan yorumlanan yapıtlarını, konu ve biçim açısından edebiyat tarihinin belirli bir akımı içerisine yerleştirmek zordur. Kafka’nın yaşamı ve kişiliği ile ilgili önemli ipuçları mektupları ve günlüklerinde yer alır. Günlükleri onun kişiliğinin anlaşılmasında, çevresiyle zor ilişki kurabilmesinin ve evlilikten kaçmasının nedenleri konusunda yardımcı olur. Kafka’nın çevresiyle ilişkilerini en aza indirgeyerek kendini yazarlığa verdiği yaşama biçimini ve dünyasını açığa vurur. Dava; kahramanın açıklayamadığı bir nedenle alışageldiği yaşamından uzaklaştırılıp yepyeni bir çevreye gözlerini açmasıyla başlar. Belli bir suçu olmamasına karşın kendini savunma çabasına düşer. Hiçbir yargıçla yüz yüze gelmez, roman boyunca yargı mekanizması içinde kaybolup gider.
1883-1924 Çek asıllı Avusturyalı öykü ve roman yazarı. İnsanın korkularını, yalnızlığını, kendi kendine yabancılaşmasını ve çevresiyle iletişimsizliğini dile getirmiştir. Çok farklı açılardan yorumlanan yapıtlarını, konu ve biçim açısından edebiyat t... tümünü göster
Batu2224 şu anda kitap okumuyor.