Bir yanda budala, anlamsız, önemsiz, hastalıklı, herkese yarardan çok zararı dokunan, niçin yaşadığını kendi de bilmeyen, yarın nasıl olsa ölecek bir kocakarı; öte yanda yardım görmedikleri için boş yere sıkıntı çeken körpe güçler.Kocakarıyı öldür, parasını al, sonra bu parayı tüm insanlığın yararına harca. Bir hayırlı ölüme karşı binlerce yaşam.Kocakarıyı öldürdükten sonra paraya el sürmeden ruhundaki iç çelişkilerle savaş. Ben kocakarıyı değil kendimi öldürdüm. noktasına geliş.Sonunda iyi yürekli, uysal Sonyanın etkisiyle iç rahatı ve gönül ferahlığına kavuşma.Suç ve Ceza, Raskolnikovun kişiliğinde hasta insan ruhunu tüm ayrıntılarıyla gözlerimizin önüne seren, iç çatışmalarıyla bizi derinden etkileyecek bir yapıt. Dostoyevskinin başyapıtlarından biri, belki de birincisi.
************
19. Yüzyıl Rusyasının sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi yapısının izlerini anlatıyor.
************
Roman ilk olarak 1866'da Rus Habercisi adlı edebiyat dergisinde yayımlandıktan sonra cilt hâline getirilmiştir. Yazarın en uzun ikinci romanı olma özelliği taşır. Bununla birlikte yazarın olgunluk döneminin ilk büyük romanıdır. Roman Rodion Romanovich Raskolnikovun ahlaki ikilemlerine odaklanır. Raskolnikov nefret edilen, kötü bir tefeciyi öldürecektir. Böylece finansal problemlerini çözerken aynı zamanda dünya kötü, değersiz bir parazitten temizlenecektir. Raskolnikov, daha yüksek bir amaca hizmet eden bir cinayetin kabul edilebilir olduğuna inanır. Yazar, özellikle en günahkar görülen karakterleri inanca yöneltmiştir. Kimlikler değil, kişilikler önemlidir mesajı da verilmiştir. Suç Nedir? Ceza Nedir? Amaca ulaşmak için her yol mubah mıdır? Asıl suçlu kim? Toplum mu? Bu gibi soruları düşündüren yazar, her okurun kendi inançlarına, hayata bakış açısına göre yorumlayabileceği, fikir edineceği bir üslûp takip etmiştir.
************
Aşkı ilk yaşamak, denizi ilk görmek gibi, Dostoyevskiyi de keşfetmek insanın hayatında çok önemli bir tarihtir. Bu genellikle ilk gençlik çağında olur; yaşlılıkta daha huzurlu yazarları okuruz. 1915t'e Cenevrede Suç ve Cezayı okudum. Kahramanları bir katil ve bir orospu olan bu roman bana çevremizdeki savaştan da yıkıcı ve etkileyici geldi... Dostoyevskiyi okumak bilmediğimiz büyük bir şehrin içine ya da bir savaşın gölgesine girmek gibidir.
J. L. Borges
************
Dostoyevski (1821-1881): Gerek 1840 ortalarından itibaren yayımlamaya başladığı Beyaz Geceler ve Öteki gibi uzun öykü-kısa romanlarıyla, gerekse ilkini elinizde tuttuğunuz Suç ve Ceza, Budala ve Karamazov Kardeşler gibi Sibirya sürgünü sonrası büyük romanlarıyla Dostoyevski, insanın karanlık yakasını kendinden sonraki bütün romancıları derinden etkileyecek biçimde dile getirmiş büyük bir 19. yüzyıl ustasıdır. Mazlum Beyhan (1944); Yayımlamış olduğu Dostoyevskiden Suç ve Ceza ve Budala, Tolstoydan Çocukluğum, İlkgençliğim, Gençliğim ve Gogoldan Arabeskler benzeri çalışmalar düşünüldüğünde, Beyhan, hiç tartışmasız son 35 yılın en önemli Rus edebiyatı çevirmenlerinden biridir.
************
Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881) mühendislik eğitimi almasına rağmen çocukluk yıllarından beri edebiyata büyük bir ilgi duymuştu. O dönemde yaşayan Rus aydınları gibi genç Dostoyevski de Çarlık yönetimini eleştiren yazılar yazıyordu. Bu yüzden Çar Nikola tarafından mahkum ve sürgün edildi.Sürgünden dönünce verdiği eserlerden biri de elinizdeki bu kitaptır. En iyi ve en ünlü eserlerinden biri olan Suç ve Ceza romanını 1866 yılında yazıp bitirmeyi başardı. Dünyanın en iyi romanlarından sayılan bu romanı ile de büyük bir üne kavuşmuş oldu.
************
Suç ve Ceza, dünya edebiyatının en çok okunan, en büyük romanlarından biri olarak kabul edilir. Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov, kendince bir kuram geliştirir ve hem kendisinin hem de yakınlarının sıkıntısına bir anda son vermek için, yaşamayı hak etmediğini düşündüğü, yaşlı, hastalıklı, insafsız, kaçık bir tefeci kadını öldürmeye karar verir. Dostoyevski, ilk bakışta bir polisiye romanı çağrıştıran bu metinde, insan ruhunu bir kez daha büyük bir sınav ile karşı karşıya getirir. Bizce yaşamayı hak etmediğine inandığımız bir insanı, kendi açımızdan geçerli nedenlerle öldürmek, aklın gerekçeleri ile ruhun sesini susturmak mümkün müdür? Rus kırsalına, aristokrasiye ve köylüye yönelen Tolstoydan farklı olarak, büyük kentin (Petersburgun) karanlıkları içinde bir çıkış yolu arayan yalnız ve tecrit edilmiş insanların yolunu aydınlatmaya çalışan Dostoyevski, Raskolnikovun işlediği suçun peşinde, varoluşun derinliklerinde dolaştırıyor bizi. Suç ve Ceza: İnsan hayatı ile deney.
************
"Raskolnikov yürürken, Acaba neredeydi? diye düşündü. Nerede okumuştum, hani bir idam mahkumu, ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört bir yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek bir fırtınayla sarılmış durumda yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış toprakta durmam da gerekse, o şekilde yaşamak, şu anda bir saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir? Yeter ki yaşasındı, sırf yaşasın! Nasıl olursa olsun, ama yeter ki yaşasın!... "
************
Kendisinden sonra gelen edebiyatçıların tümünü etkileyen dünyanın en ünlü edebiyatçılarından biri olan Dostoyevski bu romanında roman kahramanı olan Raskolnikovun kişiliğinde toplumdaki çarpık adalet anlayışını eleştirmekte ve bu sembol karakter aracılığıyla da düzeltmeye çalışmaktadır.Bu romanda suç ve ceza kavramı, toplumsal, ahlâki ve dini değerler derinlemesine analiz edilmektedir.Milli Eğitim Bakanlığının ortaöğretim öğrencilerine öğretim süreleri içerisinde okumalarını tavsiye ettiği 100 temel eserden birisi olan SUÇ VE CEZA romanı herkesin mutlaka okuması gereken eserlerden biridir.
Bir yanda budala, anlamsız, önemsiz, hastalıklı, herkese yarardan çok zararı dokunan, niçin yaşadığını kendi de bilmeyen, yarın nasıl olsa ölecek bir kocakarı; öte yanda yardım görmedikleri için boş yere sıkıntı çeken körpe güçler.Kocakarıyı öldür, p... tümünü göster
Aydınlanma döneminin en etkin yazarı Voltaire, felsefeden şiire, oradan masala kadar çeşitli kültürel ürünler vermiş, insanlığın daha aydınlık bir yol almasında önemli bir rol oynamıştır. Onun tüm kavgası, dogmatik ve önyargılı inançların geri plana itilmesi, insan düşüncesinin öne çıkmasıdır.
Candide, onunu en önemli ve günümüzde en çok sevilen yapıtıdır. Candide, ilk gençlik yıllarında daha iyi bir yaşam bulmak için dünyayı dolaşmaya çıkar. Doğal yıkımlar ve insanların kötü davranışları onun peşini bırakmaz. Ama o insan aklına ve çalışma yeteneğine güvenini yitirmez. Sonunda bir Türk bahçıvanın tavsiyesine uyarak kendi bahçesini ekip biçmeye başlar.
Aydınlanma döneminin en etkin yazarı Voltaire, felsefeden şiire, oradan masala kadar çeşitli kültürel ürünler vermiş, insanlığın daha aydınlık bir yol almasında önemli bir rol oynamıştır. Onun tüm kavgası, dogmatik ve önyargılı inançların geri plana ... tümünü göster
20. Yüzyıla damgasını vurmuş bir düşünür olan Bertrand Russelldan düşünce klasikleri arasına girmiş bir yapıt Din ile Bilim. Kör inançla us, duygusal değerle gerçek değer arasındaki kesin ayrımın bilincine varılmadıkça gerçek anlamda bir ilerlemenin mümkün olmayacağını gösteriyor. TADIMLIKDin İle Bilim insan düşüncesinin, kör inançların baskısından, karanlıktan, bilgisizlikten kurtulma, aydınlanma çabasını tarih sırasıyla, başlangıcından bu yana adım adım yansıtan bir yapıttır. Russell bu kitabında din ile bilim, kör inançla us, duygusal değerle gerçek değer arasındaki kesin ayrımın bilincine varılmadıkça gerçek anlamda bir ilerlemenin mümkün olamayacağını kanıtlarıyla göstermektedir. Bu bakımdan bu kitap bizim için büyük önem taşıyor. İleri bir toplum olma yolundaki savaşımızda, bu en önemli sorunun, dinsel inançla bilimsel düşünce karşıtlığının, derli toplu, soğukkanlı bir tartışması yapılmadı. Din ile bilim arasındaki ayrım söylevlerde kaldı ancak. Bugün, ötedenberi süregelen bir alışkanlıkla, zaman zaman bilimsel düşünce yolunda, us yolunda görülen değerli atılımlar da kolayca katılaştırılıp, gerçek amaçlarından, niteliklerinden uzaklaştırılıyorlar. Atatürkün Hayatta en hakiki mürşit ilimdir sözü bir yandan üniversitelerimizin giriş kapılarında, öte yandan ilime verilen başka bir anlamda, ramazanda cami mahyalarında göze çarpıyor. Üstelik, birtakım politikacıların da, bizde bu konuda gerekli bilincin uyanmamış olmasından yararlanmaya kalkıştıkları, bu durumu çıkarları uğruna kullandıkları da sık sık görülüyor. Din ile Bilimin bu temel sorunlara ışık tutacak nitelikte bir yapıt olduğuna inanıyorum.
20. Yüzyıla damgasını vurmuş bir düşünür olan Bertrand Russelldan düşünce klasikleri arasına girmiş bir yapıt Din ile Bilim. Kör inançla us, duygusal değerle gerçek değer arasındaki kesin ayrımın bilincine varılmadıkça gerçek anlamda bir ilerlemenin ... tümünü göster
Galileo'nun doğduğu yıllarda İtalya, Rönesans'ın, yani öğrenmeye ve sanata karşı duyulan ilginin parlak bir şekilde doğuşunun son ışıklarının keyfini çıkarıyordu. Galileo bu günbatımında, Batı düşüncesini sanki yeni bir yöne, bilime doğru çevirmek için dünyaya gelmişti. Galileo'nun öldüğü yılda (1642), İngiltere'de dünyaya gelen Isaac Newton ise dehasıyla ve mekanik alandaki başarılarıyla yepyeni bir çağ açtı. Birbirinden çok farklı bu iki kişi arasındaki ilişki, bu nedenle, bir roketin birbirini tamamlayan iki aşamasına benzer. Evrenin felsefe kitaplarıyla değil, bir teleskop yoluyla incelenmesi gerektiğini öne süren "tartışmacı" Galileo ilk havalanmanın gerçekleşmesini sağlamış; notları arasında kaybetmiş olduğu evrensel çekim kanıtını arayan, pek konuşkan olmayan matematikçi Newton ise dünyayı yörüngeye oturtmuştur. Galileo ve Newton'un Evreni'nde, modern bilimcilerin evrenin bir saat gibi düzgün çalışmasının açıklamasını herkesten çok borçlu oldukları bu iki kişinin şaşırtıcı öyküleri anlatılmakta.
Galileo'nun doğduğu yıllarda İtalya, Rönesans'ın, yani öğrenmeye ve sanata karşı duyulan ilginin parlak bir şekilde doğuşunun son ışıklarının keyfini çıkarıyordu. Galileo bu günbatımında, Batı düşüncesini sanki yeni bir yöne, bilime doğru ç... tümünü göster
Cihan Ceylanın, Uykusuz dergisinde yayınlanan karikatürlerinden derlediği ilk karikatür albümü 06.07.2009 tarihinde kitapçılarda. 2003 yılından beri mizah dergilerinde karikatürleri yayınlanan Ceylan, kısa sürede edindiği takipçileriyle Türkiye mizahında kendisine dikkat çekici bir yer edinmesini bildi. Naif tiplemeleri, temiz çizimi ve kendine has tarzıyla Cihan Ceylanın ilk karikatür albümü, tüm mizah severlerin ilgisini çekecek.
Cihan Ceylanın, Uykusuz dergisinde yayınlanan karikatürlerinden derlediği ilk karikatür albümü 06.07.2009 tarihinde kitapçılarda. 2003 yılından beri mizah dergilerinde karikatürleri yayınlanan Ceylan, kısa sürede edindiği takipçileriyle Türkiye mizah... tümünü göster