Hamburgun eski mahallesindeki küçük bir evde, genç ve çekingen Axel, amcası jeolog ve madenbilimci Profesör Lidenbrockla birlikte çalışmaktadır. Delikanlı, bu sabırsız ve öfkeli profesörün yanında yaşayan güzel bir Estonyalı kıza, Graübene aşıktır. Bir gün profesör, eski bir elyazmasının içinde bir şifre bulur ve hayatları o andan itibaren altüst olur. Onaltıncı yüzyılın ünlü İzlandalı bilgini Arne Saknussemm, bu şifrede, İzlandadaki sönmüş yanardağ Sneffelsin kraterinden Dünyanın merkezine indiğini açıklamaktadır! Profesör Lidenbrock büyük bir heyecana kapılır ve yeğeni Axelle birlikte İzlandaya gider. Sakin ve soğukkanlı rehberleri Hansın eşliğinde, yanardağın gizemli derinliklerine inerler... Yerin altında, sürprizlerle dolu bir yolculuk onları beklemektedir.
Hamburgun eski mahallesindeki küçük bir evde, genç ve çekingen Axel, amcası jeolog ve madenbilimci Profesör Lidenbrockla birlikte çalışmaktadır. Delikanlı, bu sabırsız ve öfkeli profesörün yanında yaşayan güzel bir Estonyalı kıza, Graübene aşıktır. B... tümünü göster
Alice ablasının yanında, bankta boş boş oturmaktan sıkılmaya başlamıştı. Bir, iki defa ablasının okuduğu kitaba göz atacak oldu. Fakat bunda ne bir resim vardı, ne de bir konuşma. Alice, resim ya da konuşma olmayan kitapların ne yararı var, diye düşündü.Hava çok sıcak olduğu için sersemlemiş ve uykusuda gelmişti. İçin için papatya toplamanın uygun olup olmayacağını düşünüyordu. İşte o sırada kırmızı gözlü, beyaz bir tavşan Alicenin hemen yanından geçti.Bunda olağanüstü bir şey yoktu. Hatta Alice hayvanın, «Eyvah! Eyvah! Çok geç kalacağım!» demesine bile şaşırmadı. Daha sonra düşününce, buna şaşmak gerektiğine karar verdi ama nedense o anda bu durum küçük kıza pek doğal gelmişti.(Kitabın Girişinden)
Alice ablasının yanında, bankta boş boş oturmaktan sıkılmaya başlamıştı. Bir, iki defa ablasının okuduğu kitaba göz atacak oldu. Fakat bunda ne bir resim vardı, ne de bir konuşma. Alice, resim ya da konuşma olmayan kitapların ne yararı var, diye düşü... tümünü göster
9 Mart 1860 gecesi denize karışmış bulutlar, görüş uzaklığını ancak birkaç kulaca indirmiş bulunuyordu. Bu azgın denizde Slugi adlı küçük bir tekne, vargücüyle ilerleme çabasındaydı. Bu yüz tonluk bir yattı.Saat akşamın on biriydi. Bu enlemde, mart ayı başlarında geceler henüz kısadır. Gün ancak sabahın beşine doğru ağarmaya başlar. Ama küçük teknenin batma tehlikesi sanki sabah olursa azalacak mıydı? Onu ancak fırtınanın dinmesi, dalgaların yatışması kurtarabilirdi, yoksa okyanusun ortasında, kara parçalarından uzak, sulara gömülüp gidecekti.Sluginin arka güvertesinde, biri on dört, öbür ikisi on üç yaşlarında üç çocukla bir de on iki yaşlarında zenci miço dümen dolabına sımsıkı yapışmışlar, dalgalara karşı koymak için çabalarını birleştiriyorlardı. Yaptıkları çok zor bir işti. Bir ara dalga öylesine şiddetle çarptı ki, çocukların hepsi birden yere yuvarlandı, neyse hemen toparlanıp ayağa kalkabildiler. İçlerinden biri, «Dümen dayanıyor ya, Briant?» diye sordu.
9 Mart 1860 gecesi denize karışmış bulutlar, görüş uzaklığını ancak birkaç kulaca indirmiş bulunuyordu. Bu azgın denizde Slugi adlı küçük bir tekne, vargücüyle ilerleme çabasındaydı. Bu yüz tonluk bir yattı.Saat akşamın on biriydi. Bu enlemde, mart a... tümünü göster
1866 yılındaki dikkati çeken, gizemli ve açıklanmaz olayı kimse unutamamıştır kuşkusuz. Bu nedenle çıkan söylentiler, toplumu da denizlerde dolaşan gemicileri de çok heyecanlandırmıştı. Uzunca bir süreden beri gemiler, mekik biçiminde uzun bir cisimle karşılaşmaktaydılar. Zaman zaman fosforlu gibi ışık çıkaran bu cisim bir balinadan daha iri ve hızlıydı. Bu, bir deniz yaratığıysa büyüklüğü o zamana dek kaydedilenlerden çok daha fazlaydı. Bu yüzden de dünya böyle olağanüstü bir yaratık olmasına şaşmakta ve heyecanlanmaktaydı. 20 Temmuz 1866da Kalkütadan kalkan Governor Higginson gemisi, bu hareket eden cisme Avustralyanın doğu kıyısının beş mil açığında rastladı. Kaptan Baker onu önce bilinmeyen bir kum seti sanarak tam konumunu hesaplamaya çalıştı. Fakat tam o sırada cisimden iki su sütunu tıslayan bir sesle fışkırmaya başladı. (Kitabın Girişinden)
1866 yılındaki dikkati çeken, gizemli ve açıklanmaz olayı kimse unutamamıştır kuşkusuz. Bu nedenle çıkan söylentiler, toplumu da denizlerde dolaşan gemicileri de çok heyecanlandırmıştı. Uzunca bir süreden beri gemiler, mekik biçiminde uzun bir cisiml... tümünü göster
Phileas Fogg, 1872 yılında Burlington Bahçeleri nde, Saville Sokak 7 numaralı adreste yaşıyordu. Londra nın ünlü kulüplerinde biri olan Reform Kulüp ün tanınmış üyelerinden biriydi. Kibar bir adam ve kusursuz bir centilmen olmasının dışında kimse Phileas Fogg hakkında fazla bir şey bilmezdi. Bir İngilizdi ama belki Londra da doğmamıştı.
Phileas Fogg, 1872 yılında Burlington Bahçeleri nde, Saville Sokak 7 numaralı adreste yaşıyordu. Londra nın ünlü kulüplerinde biri olan Reform Kulüp ün tanınmış üyelerinden biriydi. Kibar bir adam ve kusursuz bir centilmen olmasının dışında kimse Phi... tümünü göster
Phileas Fogg, kimsenin hakkında hiçbir şey bilmediği zengin ve kibar bir İngiliz beyefendisidir. Son derece düzenli bir hayat sürmesi, titiz ve dakik yaşayan biri olmasıyla ünlüdür. Bir gün, üyesi olduğu Londra Bilim Kulübünde, gerçekleştirilmesi imkânsız gibi görünen bir konuda, servetini ortaya koyarak iddiaya girer: Dünyanın çevresini 80 günde dolaşacaktır, hem de önceden hiçbir ayarlama ve planlama yapmaksızın.
Phileas Foggun bu seyahatte başından geçen serüvenlerin anlatıldığı Seksen Günde Devr-i Âlem, dünyada okunma rekorları kırmış bir kitaptır.
Phileas Fogg, kimsenin hakkında hiçbir şey bilmediği zengin ve kibar bir İngiliz beyefendisidir. Son derece düzenli bir hayat sürmesi, titiz ve dakik yaşayan biri olmasıyla ünlüdür. Bir gün, üyesi olduğu Londra Bilim Kulübünde, gerçekleştirilmesi imk... tümünü göster