Eser Türk toplumunun medeniyet değişimi süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma varan bir teknikle anlatıyor. Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde zengin hayat hikâyeleriyle Türkiye'nin meselelerini, kendine has yorumlarıyla medeniyet değiştirme girişimlerinin insanımızı soktuğu çıkmazları araştırmakta, yaptığı tahlillerle de insanımız ve toplum yapımız üzerine dikkate değer hükümlere varmaktadır.
Eser Türk toplumunun medeniyet değişimi süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma varan bir teknikle anlatıyor. Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde zengin hayat hikâyeleriyle Türkiye'nin meselelerini, kendine has yorumlar... tümünü göster
Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi.
Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke...
Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."
Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erke... tümünü göster
Pınar Kürün ilk romanı Yarın Yarın, 1976 yılında yayımlandığında yazın dünyasında daha önce görülmemiş bir olay yaratmış ve yazarını bir anda üne kavuşturmuştu. Aradan geçen bunca yıl, romanın önemini azaltmadığı gibi, güncelliğin ötesinde gerçek bir edebi değeri olduğunu kesinlikle kanıtlamıştır. Pınar Kür, daha sonra yazdığı Küçük Oyuncu (1977), Asılacak Kadın (1979), Bitmeyen Aşk (1986), Bir Cinayet Romanı (1989), Sonuncu Sonbahar (1992) romanları, Bir Deli Ağaç (1981), Akışı Olmayan Sular (1983) adlı öykü kitaplarıyla büyük aşamalar yaparak ününü pekiştirmiş, Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olmuştur, ama pek çok okurun kafasında, Yarın Yarının bambaşka bir yeri vardır hala. Can Yayınları, 1982 yılında toplatılan, iki yıl süren duruşmalar sonucu suçsuz bulunarak serbest bırakılan bu romanı, okurlarına sunmaktan büyük kıvanç duymaktadır.
******
Geçmiş bugünün aynası mıdır her zaman? Çalışıp didinip kurduğumuz ya da sadece bize verilenlerle oluşturduğumuz gelecek nasıl taşır insanı yarına? Yaşam koca sürprizler, koca belkiler, koca pişmanlıklarla doluyken, aniden karşınıza çıkan bir yüz ya bütün planlarınızı raydan çıkarırsa?.. Yarın Yarın, bir 12 Mart romanı. Seyda, Selim, Oktay ve Aysel o dönemin insanları. Radikal siyasi oluşumlarda yer alan Selim de, politikayla hiçbir ilgisi olmayan Seyda da, Seydanın zengin kocası Oktay ve onun metresi Aysel de bambaşka hayatlar sürdürüyor olmalarına rağmen etkileniyorlar darbe denen fırtınadan. Bu fırtına, her birinin içindeki çalkantıyı katmerliyor... İlk kez 28 yıl önce yayınlanan Yarın Yarın, Türkiye tarihindeki çok önemli bir olayı yeniden gündeme getirmekle birlikte, zamanın iyi romanları asla eskitemediğinin de somut bir örneği.
******
Pınar Kürün ilk romanı Yarın Yarın, 1976 yılında yayımlandığında yazın dünyasında daha önce görülmemiş bir olay yaratmış ve yazarını bir anda üne kavuşturmuştu. Aradan geçen bunca yıl, romanın önemini azaltmadığı gibi, güncelliğin ötesinde gerçek bir... tümünü göster