Christie'nin Poirot'su kesinlikle :)) o konuda Christie'nin ilham kaynağı ben miyim acep diye bazen şüphe duymuyor değilim :) Bir de Tamam Mıyız adlı bir film var.. Ana karakter, Temmuz, eşcinsel olmasını saymazsam eğer tıpatıp ben :D Sanırım o yüzden filmin içinde geçen en ufak bir sözcük bile beni benden alabilir :)))
Christie'nin Poirot'su kesinlikle :)) o konuda Christie'nin ilham kaynağı ben miyim acep diye bazen şüphe duymuyor değilim :) Bir de Tamam Mıyız adlı bir film var.. Ana karakter, Temmuz, eşcinsel olmasını saymazsam eğer tıpatıp ben :D Sanırım o yüzde... tümünü göster
@demian Yüreğinin Götürdüğü Yere Git'ten örnek vereyim: "Sonradan yaşantımızın en önemli kişisi haline gelen insanlardan ilk anda hoşlanmayız." Bunu okuduğumda ben bir şey düşünmüyorum. Aklıma otomatik olarak birileri geliyor, ve ben onları düşünerek içimde sevgiyi HİSSEDİYORUM. "Çınarın altına oturduğunuzda kendiniz olmak yerine çınar olun, ormanda orman, kırda kır, insanlar arasında insanlarla olun" bunu okuduğumda yüzümde meydana gelen gülümseme bir şey düşündüğüm için olmuyor, çünkü hiçbir şey düşünmüyorum, sadece kalbim gğlmemi söylüyor, cümlede ne demek istediğini bir tek kalp anlıyor... Ha onun dışında klasik düz yazı açıklamaları görevi beynin. Ama kalbin ilgisini çekmeyen cümleyle beyin kendisini yormuyor.
@demian Yüreğinin Götürdüğü Yere Git'ten örnek vereyim: "Sonradan yaşantımızın en önemli kişisi haline gelen insanlardan ilk anda hoşlanmayız." Bunu okuduğumda ben bir şey düşünmüyorum. Aklıma otomatik olarak birileri geliyor, ve ben onları düşünerek... tümünü göster
Beynini geliştirmek isteyen otursun bulmaca, zeka sorusu falan çözsün. Kitap huzur bulmak, dış dünyadan sıyrılıp başka bir karakterle beraber yaşamak, kendini tatmin etmek için okunur. Kalbe hitap eder, beyine değil.
Beynini geliştirmek isteyen otursun bulmaca, zeka sorusu falan çözsün. Kitap huzur bulmak, dış dünyadan sıyrılıp başka bir karakterle beraber yaşamak, kendini tatmin etmek için okunur. Kalbe hitap eder, beyine değil.
Norveçli yazar ve 1920 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi.
Daha sonraları Knut Hamsun adını alacak olan Knud Pedersen, Norveç'in kuzeyinde Gudbrandsdal sınırları içinde Vågå kasabasında doğdu. Bir terzi olan babası, kalabalık ailesini alarak, daha kuzeye, Hamaröy kasabasına göç etti. Çalışan ve işine bağlı adam, karısını kaynanasını, altı çocuğunu terzilikle zar zor geçindiriyor, üstelik oturdukları yerin sahibi rahibe borçlanıyorlardı.
Sekiz yaşında iken dayısının isteği üzerine annesiyle babası onu bir rahibin eğitimine verdiler. On dört yaşında, doğduğu kasabaya gidip orada bir tüccar yanında tezgahtarlık yaptı. Bir yıl sonrada Tranöy'de daha büyük bir tüccar yanında kalfalığa başladı. Tüccarın kızına aşık oldu fakat tüccar iflas edince ayrılmak zorunda kaldı. Bu sıralarda Esrarengiz Adam adında küçük bir aşk romanı yazdı. Bu roman, gezginlik yıllarında tanıştığı bir kitapçı tarafından bastırıldı. Buradan ayrılınca bir iki arkadaşıyla birlikte ucuz eşyalar satmaya başladılar. Kibrit, mum gibi şeyler satıyorlardı. Daha sonra ayrıldılar. Arkadaşı güneye Knut kuzeye gitti.
İş bulamayınca zanaat öğrenmek amacıyla bir ayakkabıcının yanına gitti.
Bir yıl sonra daha büyük, epik bir eser kaleme aldı. Henrik Ibsen'i okumuştu, onun etkisi altında bulunuyordu. Bir Karşılaşma adındaki bu kitabını da, Bodö'de bir kitapçı yayımladı. Daha sonra bir aşk hikâyesi daha yazdı.
Kitaplarını okuyan ailesi artık bir iş bulmanın zamanı geldi diyerek onu bir bucak müdürünün yanına yardımcı olarak verdi. Bu bucak müdürünün pek çok kitabı vardı. Björnson'un toplu eserlerini okumasına izin verilmişti. Knut bu heyecanla kitaplara sarıldı ve gözlerini bozana kadar okudu.
Bu kitapların etkisiyle Knut bir kitap daha yazdı fakat yayıncılar basmaya yanaşmadılar. Knut'un bu kitapları bir yayınevinin desteği olmadan basabilmesi için bir zenginin desteği gerekiyordu.
Aradığı kişiyi buldu. Erasmus Zahl adında bir tüccardı bu. Çok gence yardım etmişti. Knut ona yazar olmak istediğini söyledi. Son yazdığım hikâye diye başka bir yazarı verdi. Tüccar kâğıtlara değil yüzüne baktı Knut'un. Genç Hamsund tüccardan çıkarken cebine bin kron indirmişti bile.
Frida adında bir köy hikâyesi ve şiirler yazmaya başladı. Adını Knut Pederson diye değiştirdi.
Hikayesini tamamlayınca bir vapur bileti alarak Kopenhag'a gitti. Bir kitapçıya, sonra da Norveçli bir şaire eserlerini kabul ettirme çabaları boşa çıkınca Oslo'ya döndü. Sonra göçebe olarak uzun bir yolculuğa çıktı.
Parası tükenen Hamsun tekrar aynı tüccarın yolunu tuttu. Tüccar yardımını esirgemedi. Hamsun bu parayla bir oda kiralayıp daha önce yazdığı yazıların pek çoğunu yaktı. Makaleler, hikâyeler yazıyor bunları satmaya çalışıyordu. Parası tekrar tükenince aç kaldı ve bunu romanlaştırdı. Açlık romanı şöhretinin ilk basamağı oldu.
Bu sıkıntılar içerisindeyken, yol yapımında iş buldu. Kum ocağında kâtiplik edecek, çekilen kumların hesabını tutacaktı. Zor değildi bu iş. Çalışma ve dinlenme saatlerinde bol bol kitap okuyordu. Müsveddelere şiirler, makaleler karalıyordu. Zamanla bir hatip gibi konuşabildiğini keşfetti işçilerle sohbet ederken. Tanıştığı bir rahip ona konferans vermesini tavsiye etti. Bunun üzerine Gjövik şehrinde bir salon kiralandı. Konferans edebiyat alanında olacaktı.
Konferansı dinlemeye sadece altı kişi geldi. Altı kişiden biri olan bir yazı işleri müdürü konferansı beğendi. Çevreye konferansı övdü. Bir sonraki konferansına da sayıları artmıştı. Bu sefer yedi kişiydiler. Anlaşılan bu yörenin edebiyatla ilgilendiği yoktu. Knut evine geri döndü.
Yirmi bir yaşındaydı ama çalışmaktan ziyade yazmak istiyordu. Noelde bir arkadaşı onu çiftliğine davet etti. Arkadaşının annesi Knut'u çok sevdi ve ona bir rahip olmasını öğütledi. Ama Knut'un Amerika'ya gitmek istediğini öğrenince bu aile, Knut'a yol parası dört yüz kron ödünç verdi. O da, hemen İngilizce öğrenmeye koyuldu. Ünlü yazar Björnson'a gidip ondan bir tavsiye mektubu aldı. 1882'de Knut Amerika'ya gitmişti.
Amerika'da Björson'un mektubu bir işe yaramamıştı. Burada kimse onu tanımıyordu. Henry Johnson adında bir öğretmenle ahbap olup ondan İngilizce dersleri aldı. Onun kütüphanesini taradı. Özellikle Mark Twain onu etkilemişti. Önceler Norveççe daha sonra da, İngilizce konferanslar hazırladı. Geceli gündüzlü çalışmalardan sonra Minesota'ya geçti ve orada muhasebe işine başladı.
Arkadaşı Johnson karısıyla bir Avrupa gezisine çıkınca işler Knut'a kaldı. 1884 yazı ile güzü bu şekilde geçti. Bir açık arttırmada yüksek sesle konuşurken göğsünde bir sancı duydu. Öksürük nöbetiyle yere yığıldıı. Doktor hızlı ilerleyen verem teşhisi koydu ve ona birkaç aylık ömrü kaldığını söyledi.
Knut birkaç ay hasta yattı. Ölürsem Norveç'te gömüleyim diyerek Norveç'e doğru yolculuğa çıktı. Ne kendisinin ne de dostlarının anlayamadıkları bir şekilde yol süresince kendiliğinden iyileşti. Deniz havası iyi gelmişti.
Norveç'e döndüğünde bir gazete ile anlaştı. Oraya makaleler yollayacak hiç değilse böylece dinlenecekti. Çalışıyor, yazıyordu. 1885'de Mark Twain ile ilgili bir yazısında imzası Knut Hamsund, bir matbaa hatası yüzünden Knut Hamsun şeklinde basıldı. O da düzeltmeye yanaşmadı. O tarihten itibaren ismi böyle kaldı.
Norveç'te işinden ayrılınca tekrar aç kaldı. Bu açlığa bir yıl katlandı. Daha sonra, bir zenginin yardımıyla tekrar Amerika'ya döndü (1888).
Amerika'da tramvaylarda biletçilik yaptı. Biletçilik işini becerememişti. Çünkü durakları aklında tutamıyordu. Kitap okumaya daldığı için yolculara haber vermiyordu. Bu yüzden işinden ayrılıp Kuzey Dakota'ya gidip tarlalarda çalıştı.
1887 sonbaharını kapsayan bu çalışmalarda cebinde biraz parayla Amerika'ya ilk geldiğinde kaldığı yerlere döndü. Artık yazmaya başlayabilirdi.
Bu sürede Danimarka'ya gitti. Yazmaya azimle başladı.
"Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir, Kristiania'da aç gezidiğim günlerdeydi. Tavan arasında uyanık yatıyordum. Alt kaltta bir saatin altıya vurduğunu duydum. Hafif aydınlanmıştı ortalık; insanlar merdiveneri inip çıkmaya başlamışlardı..." diyordu büyülenmişliğiyle.
Kağıtları üst üste yığıyor sürekli yazıyordu. Ne yazdığını iyi biliyordu. Açlık romanıydı bunlar. Yazdığı kısımları Politiken gazetesi yazı işleri müdürlerinden Edvard Brandes'e götürdü. Brandes bu karşılamayı daha sonra şöyle anlatıyordu: "Ondan daha düşkün bir başka insan pek az görmüşümdür. Düşkünlüğü elbisesinin yırtık pırtık olduğundan değildi. Ya o yüzü! Çok uzundu müsveddeler. Kendisine geri veriyordum ki, birdenbire kelebek gözlüğü gerisinde gözlerindeki ifadeyi gördüm."
Behçet Necatigil tarafından dilimize çevrilen Göçebe adlı kitabını ise elli yaşlarında tamamlamıştır. Üç bölümlük büyük romana yazarın verdiği genel isimdir. İlk kitap Sonbahar Yıldızları altında 1906'da, Hüzünlü Havalar 1909'da, Son Mutluluk 1912'de Göçebe'de toplanmıştır ve yazarın ağzından anlatılmıştır. Bu defa kitabında evliliğin zor temasını işlemeye yönelir.
1920 yılında Dünya Nimeti adlı eseriyle Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştır.
Ülkesi Norveç işgalinden önce başladığı Nazi taraftarlığını ülkesinin işgali sırasında da devam ettirmesiyle ünü ciddi şekilde lekelenmiştir. 1943 yılında aldığı Nobel ödülünü Goebbels'e göndermiştir.
19 Şubat 1952 yılında doksan iki yaşında banyoda ölü bulundu. Cenazesi yakılmıştır.
Norveçli yazar ve 1920 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi.
Daha sonraları Knut Hamsun adını alacak olan Knud Pedersen, Norveç'in kuzeyinde Gudbrandsdal sınırları içinde Vågå kasabasında doğdu. Bir terzi olan babası, kalabalık ailesini alarak, daha k... tümünü göster
Fransız yazar. Monte Kristo Kontu, Üç Silahşörler, Siyah Lale ve Demir Maske gibi tarihi romanlarıyla tanınır. Üç yüze yakın macera romanı yazmıştır.
19. yüzyılın en verimli ve en sevilen Fransız yazarlarındandır. Önce oyunları daha sonra da tarihsel romanlarıyla büyük ün kazanmıştır. Özellikle, Kardinal Richeliey dönemindeki gözüpek kahramanı anlattığı romantik tarzda yazdığı Üç Silahşörler (1844) ve Monte Kristo Kontu (1845) en tanınmış yapıtlarındandır.
Dumas'nın renki, açık yürekli, kimi zaman pek inandırıcı olmayan bir üslupla kendi olağanüstü yaşamındaki olayları aktardığı Anılar (1852-54) adlı yapıtı romantik dönem Fransız edebiyat yaşamına ışık tutar.
Dumas, geçimini sağlamak amacıyla genç yaşta Paris'e gitmiştir. Avukat olmayı planlamış ama geleceğin Fransa Kralı Orléans dükü Louis-Phlippe'nin hizmetine girmiştir. Sonra da şansını tiyatroda denemeye karar vermiştir. Yazdığı oyunlar döneminde olduça ilgi görmüştür. III. Henry ve Sarayı (1829) adlı oyununda Dumas, Fransız Rönesansının gösterişli bir tablosunu çizmiştir. Napoléon Bonaparte (1831) yeni ölen imparatorun efsaneleşmesini sağlamıştır. Dumas, oyun yazarken tarihsel romanla da ilgilenmeye başlamış ve renkli bir tarihsel fonla, genellikle 16. ve 17. yüzyılda geçen heyecanlı öyküler yazmayı hedeflemiştir. Kalıcılığını da oyunlarıyla değil, bu tarihsel romanlarıyla sağlamıştır. Romanlarındaki kahramanlarında iyi-kötü ayrımı oldukça belirgindir.
Victor Hugo gibi romantik akımın başlıca yazarlarındandır.
Fransız yazar. Monte Kristo Kontu, Üç Silahşörler, Siyah Lale ve Demir Maske gibi tarihi romanlarıyla tanınır. Üç yüze yakın macera romanı yazmıştır.
19. yüzyılın en verimli ve en sevilen Fransız yazarlarındandır. Önce oyunları daha sonra da tarih... tümünü göster
Zusak 1975'de Sidney'de doğdu. Anne babası Alman asıllı olup, babası Almanya, annesi Avusturyadan 1950lerde Avustralya'ya göç ettiler.
Markus Zusak, Hiç Kimse Sıradan Değildir, Kitap Hırsızı, Köpek Düşleri dahil olmak üzere beş kitabın yazarıdır. Kitap Hırsızı 2005 yılında yayınlandı ve yazara büyük başarı getirdi. Kitap 30dan fazla dile çevrildi. Yazar evli ve iki çocuk sahibidir.
Zusak 1975'de Sidney'de doğdu. Anne babası Alman asıllı olup, babası Almanya, annesi Avusturyadan 1950lerde Avustralya'ya göç ettiler.
Markus Zusak, Hiç Kimse Sıradan Değildir, Kitap Hırsızı, Köpek Düşleri dahil olmak üzere beş kitabın yazarıdır. ... tümünü göster
FilozoofKrristof şu anda kitap okumuyor.