Théophile Gautier, Velázquezin Las Meninasını ilk kez gördüğünde, kendisini Tablo nerede? diye haykırmaktan alıkoyamamıştır. İlk bakışta, tablo basit bir konuyu işlemektedir. Kralın beş yaşındaki kızı (infanta) Margarita, nedimeleri (las meninas) ve soytarılarıyla çevrelenmiş olarak tablonun ortasındadır. En dip tarafta, saray nazırının silueti görülmektedir, ama biraz daha yakından ve daha dikkatle bakılınca, tabloda başka kişilerin de olduğu fark edilir. Dip duvarın üzerinde bir ayna vardır ve aynadan İspanya Kralı IV. Felipe ile Kraliçe Avusturyalı Maria-Annanın görüntüleri yansımaktadır. Ressamın bizzat kendisi, üzerinde çalıştığı tuvalde bize ters dönmüş olarak görünmektedir. O halde, resmi yapılan kimdir, kimlerdir? Tablonun adının belirttiği gibi, nedimeler mi, küçük prenses mi, yoksa kral ve kraliçe mi? Tablonun mekânı nerededir? Ressamın çalıştığı atölyede mi, yoksa kral ile kraliçenin bulunduğu yerde mi? Acaba iki tablo mu vardır? Biri gördüğümüz, diğeri de görmediğimiz, yapıldığını anladığımız... Asıl tablo hangisidir? Öte yandan, kral ile kraliçenin durdukları yer, aynı zamanda bizim de, seyircinin de durduğu yerdir. Las Meninas, bakanın bakılan olduğu ve tablonun kişilerinin arasına katıldığı tek resimdir; ayna, kral ile kraliçenin görüntüleriyle birlikte, bizimkini de yansıtmak durumundadır. Foucault, Kelimeler ve Şeyleri yazmaya, İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisini oluşturmaya bu noktadan itibaren başlamaktadır.
Théophile Gautier, Velázquezin Las Meninasını ilk kez gördüğünde, kendisini Tablo nerede? diye haykırmaktan alıkoyamamıştır. İlk bakışta, tablo basit bir konuyu işlemektedir. Kralın beş yaşındaki kızı (infanta) Margarita, nedimeleri (las meninas) ve ... tümünü göster
Hüsn ü Aşk, kuğunun, yani medeniyetimizin son güzel şarkısıydı. Gâlib bu şarkıyı Sultan III. Selim, Hattat Mustafa Rakım ve Dede Efendiyie birlikte söyledi ve sustu. Söz artık Nasıl bu taze maârifle eskiler âlayim diyenlerdeydi. Ancak, beş yüz yıllık birikimiyle karşılarında bir heyula gibi duran ve inanılmaz zenginliklere sahip . olan divan şiiri, Galibin getirip bıraktığı parıltılı noktada hâlâ gözleri kamaştırıyordu. Bu şiirin asla ölmeyen bir tarafı vardı; şiirimizin damarlarında bir usare gibi, Tanzimat şairlerinin pek farkına varamadıkları bir akışkanlıkla, fırsat bulur bulmaz yepyeni bir hayatiyetle gün ışığına çıkmak üzere dolaşıyordu. Bu saf şiir usaresi Şeyh Gâlib şiirinin imbiğinde damıtılmıştı.
Hüsn ü Aşk, kuğunun, yani medeniyetimizin son güzel şarkısıydı. Gâlib bu şarkıyı Sultan III. Selim, Hattat Mustafa Rakım ve Dede Efendiyie birlikte söyledi ve sustu. Söz artık Nasıl bu taze maârifle eskiler âlayim diyenlerdeydi. Ancak, beş yüz yıllık... tümünü göster
İslam sanatı konusundaki yayınlar, yıllarca boyunca var olan yapıtların betimlenmesi, tarihlendirilmesi ve sınıflandırılmasıyla sınırlı kalmıştır. Oleg Grabarın bu kitabı ise alışılandan oldukça farklı bir yaklaşım sergilemesiyle önem taşımaktadır.Oleg Grabar, İslam sanatının oluşumunu çözümlemek için çeşitli modeller öneriyor. İslam sanatını, İslam kültürünün oluşum yıllarındaki karmaşık olaylar, ilişkiler ve tavır alışlar bağlamında tanımlıyor ve erken İslam sanatının İslam dünyasının çağdaş sanatına etkilerini, uzantılarını, bıraktıklarını tartışıyor.
İslam sanatı konusundaki yayınlar, yıllarca boyunca var olan yapıtların betimlenmesi, tarihlendirilmesi ve sınıflandırılmasıyla sınırlı kalmıştır. Oleg Grabarın bu kitabı ise alışılandan oldukça farklı bir yaklaşım sergilemesiyle önem taşımaktadır.Ol... tümünü göster