Fransa'nın Herblay kentinde doğdu. Çocukluğunu Amerika Birleşik Devletleri'nde geçiren yazar; 1987 yılında Geri dönüş yaptığında ilk romanının fikirleri de kafasında oluşmuştu. Gençlik döneminde bir aktör olmak istediği için komedi dersleri aldı. Polisiye ile ilgilendiği dönemde bir yıl kriminoloji dersleri de gördü. Lise yıllarında tiyatro dersleri almaya başladı. Üniversite yılları küçük rollerle geçti ancak bu arada öykü ve roman denemeleri yazmaya başlamıştı. Daha sonra polisiye tutkusunu gerçekleştirmek için bir yıl kriminoloji eğitimi aldı. Adlî tıp suçlu psikolojisi ve kriminal polislik konularında da kendini geliştirdi. Ve ilk romanı “L’ame du Mal” (Kötü Ruh) 2002 yılında yayımlandı. Onu aynı kahramanın hikâyelerini anlatan iki roman izledi: “In Tenebris / Karanlığın Soluğu” (2003) ve “Malefices / Kara Büyü” (2004). Yazarın Türkiye'de Doğan Kitap tarafından çıkarılan öteki yapıtları şunlardır: "Le sang du temps / Zamanın Kanı" (Mart 2008) "Les Arcanes du Chaos / Kaosun Sırları" (Temmuz 2008) Le theorie Gaia / Gaia Teorisi" (Ağustos 2009.)
Fransa'nın Herblay kentinde doğdu. Çocukluğunu Amerika Birleşik Devletleri'nde geçiren yazar; 1987 yılında Geri dönüş yaptığında ilk romanının fikirleri de kafasında oluşmuştu. Gençlik döneminde bir aktör olmak istediği için komedi dersleri aldı. Po... tümünü göster
Romantizm akımının önemli eserlerinden olan Uğultulu Tepeler, birbirine aşık olan, ama zaman içinde farklı yerlere sürüklenen iki insanın çocuklarının da birbirlerine aşık olmaları ile iyice sarpa saran bir/birçok aşk öyküsünü konu alıyor...Uğultulu Tepeler, yazarın hayatı boyunca yazdığı tek kitap olmasının yanı sıra bir kadının edebiyat dünyasında varlığını ispat etmesi açısından oldukça dikkate değer...
******
Dünyanın en iyi kadın yazarlarından Bronte kardeşlerden Emilynin başyapıtı Uğultulu Tepeler, dünya sinemalarında da çağdaş örneklerle yansıtılan tehlikeli bir aşk hikayesini anlatıyor. Emily Bronte, bu romanı ölümüne bir yıl kala tamamlamıştı. 19. yüzyıl İngilteresimde zengin Earnshawların kızı Catherine ile evin beslemesi Heathcliffin imkânsız birlikteliklerinin, aşktan öte, derin bir tutkuya dönüşmesini Emily Bronte güçlü bir dille aktarıyor. Earnshaw ailesinin kâhya kadını, Bayan Deanin ağzından anlatılan romanda, geri dönüş ve zaman sıçramalarıyla Heathcliffin çok genç ölen büyük aşkı Catherinee duyduğu tutkulu aşkı ve Heathcliffin kendisini yaşamdan soyutlaması dile getiriliyor. Roman aynı zamanda Victoria Dönemi İngilteresinin kusursuz bir belgeseli olarak da değer taşıyor. Romantizm akımının güçlü bir örneği olarak da kabul edilen Uğultulu Tepeler , özgünlüğü açısından günümüzde bile en iyi romanlar arasında sayılmaktadır.
************
Romantik Gerçekçi İngiliz bir romancı olan Emily Bronte, üç romancı kız kardeşin ortancalarıdır. Hayatları kadar, sanatları da benzerlik taşıyan kardeşlerin en öne çıkanı Uğultulu Tepelerin yazarı Emily Brontedir. Yazdığı bu tek roman, yoğun bir lirizmle örülü olmanın yanı sıra, biçimsel açısından da, titiz çalışmanın, olayları sağlam temellere dayandırmanın az bulunur örneklerinden biridir.
************
Uğultulu Tepeler, ilk yayımlandığında, dönemin en saygın edebiyat dergisi Quarterly Reviewda onulmaz biçimde canavarca, isyan ettirecek nitelikte bir roman olarak değerlendirilmişti. Bugün ise, edebiyat tarihçileri bir başyapıt ile karşı karşıya bulunduğumuzdan eminler. Earnshaw çiftliğine getirilen yoksul, sahipsiz çingene çocuğu Heathcliff ile çiftliğin güzel kızı Catherine arasındaki tutku, uğultulu tepelerin laneti gibi dolaşır ortada; duygularıyla oynanan Heathcliff sevgilisinin soylu ve varlıklı Edgar Linton ile evlenmesi üzerine, her iki aileden de öç almaya kalkar. Uğultulu Tepeler, genç yaşta öteki kardeşleri gibi veremden ölen Emily Brontënin tek romanı olsa da, Victoria Çağının gerçekçilik arayışı içinde romantik bir aykırılık olarak da tektir.Uğultulu Tepeler: Ölmeyen aşk.
************
Catherine ve Hareton taş basamaklardan çıkarken, son bir defa aya bakmak için durdular. Daha doğrusu, ay ışığında birbirlerini görmek için durdular. Yine, onlara görünmeden kaybolma isteğini duydum. Beni unutmaması için, Nelly Deanin eline bir şeyler tutuşturdum. Ben de, kadının kabalığıma karşı koymasına, üzüntüsünü belirten sözlerine aldırmadan, diğerleri evin kapısını açarken, mutfak kapısından sıvıştım. Belki Joseph de, böyle davrandığım için benim kaba bir insan olduğumu düşünecekti, ama ayaklarının dibine düşen bir altın liranın sesini duyunca, benim saygın bir insan olduğuma inandı
************
Benim yaşamım onda odaklaşır. Yeryüzünde her şey yok olup bir tek o kalsa, ben onda yaşarım. Başka her şey var olmaya devam edip bir tek o yok olsa, bütün evren bana yabancı kalır, sanki artık ben o evrenin bir parçası değilmişim gibi yabancılaşır. Benim Lintona olan sevgim, ormanda düşen yapraklar gibi. Biliyorum ki kış ağaçları nasıl değiştirirse, zaman da benim sevgimi değiştirecektir. Heathcliffe olan sevgim ise, bir kaya gibi ebedidir. Ölümsüzdür. Görünüşü hoş değildir belki ama gerçektir. Nelly, ben Heathcliffim. O hep, ama hep benim içimde. Bir zevk olarak değil! Aynı benim, kendim için her zaman zevk olmadığım gibi, kendimmişim gibi. O benmiş gibi! Sakın bir daha bizim ayrılacağımızı ağzına alma.
******
Romantizm akımının önemli eserlerinden olan Uğultulu Tepeler, birbirine aşık olan, ama zaman içinde farklı yerlere sürüklenen iki insanın çocuklarının da birbirlerine aşık olmaları ile iyice sarpa saran bir/birçok aşk öyküsünü konu alıyor...Uğultulu ... tümünü göster
Romantizm akımının önemli eserlerinden olan Uğultulu Tepeler, birbirine aşık olan, ama zaman içinde farklı yerlere sürüklenen iki insanın çocuklarının da birbirlerine aşık olmaları ile iyice sarpa saran bir/birçok aşk öyküsünü konu alıyor...Uğultulu Tepeler, yazarın hayatı boyunca yazdığı tek kitap olmasının yanı sıra bir kadının edebiyat dünyasında varlığını ispat etmesi açısından oldukça dikkate değer...
******
Dünyanın en iyi kadın yazarlarından Bronte kardeşlerden Emilynin başyapıtı Uğultulu Tepeler, dünya sinemalarında da çağdaş örneklerle yansıtılan tehlikeli bir aşk hikayesini anlatıyor. Emily Bronte, bu romanı ölümüne bir yıl kala tamamlamıştı. 19. yüzyıl İngilteresimde zengin Earnshawların kızı Catherine ile evin beslemesi Heathcliffin imkânsız birlikteliklerinin, aşktan öte, derin bir tutkuya dönüşmesini Emily Bronte güçlü bir dille aktarıyor. Earnshaw ailesinin kâhya kadını, Bayan Deanin ağzından anlatılan romanda, geri dönüş ve zaman sıçramalarıyla Heathcliffin çok genç ölen büyük aşkı Catherinee duyduğu tutkulu aşkı ve Heathcliffin kendisini yaşamdan soyutlaması dile getiriliyor. Roman aynı zamanda Victoria Dönemi İngilteresinin kusursuz bir belgeseli olarak da değer taşıyor. Romantizm akımının güçlü bir örneği olarak da kabul edilen Uğultulu Tepeler , özgünlüğü açısından günümüzde bile en iyi romanlar arasında sayılmaktadır.
************
Romantik Gerçekçi İngiliz bir romancı olan Emily Bronte, üç romancı kız kardeşin ortancalarıdır. Hayatları kadar, sanatları da benzerlik taşıyan kardeşlerin en öne çıkanı Uğultulu Tepelerin yazarı Emily Brontedir. Yazdığı bu tek roman, yoğun bir lirizmle örülü olmanın yanı sıra, biçimsel açısından da, titiz çalışmanın, olayları sağlam temellere dayandırmanın az bulunur örneklerinden biridir.
************
Uğultulu Tepeler, ilk yayımlandığında, dönemin en saygın edebiyat dergisi Quarterly Reviewda onulmaz biçimde canavarca, isyan ettirecek nitelikte bir roman olarak değerlendirilmişti. Bugün ise, edebiyat tarihçileri bir başyapıt ile karşı karşıya bulunduğumuzdan eminler. Earnshaw çiftliğine getirilen yoksul, sahipsiz çingene çocuğu Heathcliff ile çiftliğin güzel kızı Catherine arasındaki tutku, uğultulu tepelerin laneti gibi dolaşır ortada; duygularıyla oynanan Heathcliff sevgilisinin soylu ve varlıklı Edgar Linton ile evlenmesi üzerine, her iki aileden de öç almaya kalkar. Uğultulu Tepeler, genç yaşta öteki kardeşleri gibi veremden ölen Emily Brontënin tek romanı olsa da, Victoria Çağının gerçekçilik arayışı içinde romantik bir aykırılık olarak da tektir.Uğultulu Tepeler: Ölmeyen aşk.
************
Catherine ve Hareton taş basamaklardan çıkarken, son bir defa aya bakmak için durdular. Daha doğrusu, ay ışığında birbirlerini görmek için durdular. Yine, onlara görünmeden kaybolma isteğini duydum. Beni unutmaması için, Nelly Deanin eline bir şeyler tutuşturdum. Ben de, kadının kabalığıma karşı koymasına, üzüntüsünü belirten sözlerine aldırmadan, diğerleri evin kapısını açarken, mutfak kapısından sıvıştım. Belki Joseph de, böyle davrandığım için benim kaba bir insan olduğumu düşünecekti, ama ayaklarının dibine düşen bir altın liranın sesini duyunca, benim saygın bir insan olduğuma inandı
************
Benim yaşamım onda odaklaşır. Yeryüzünde her şey yok olup bir tek o kalsa, ben onda yaşarım. Başka her şey var olmaya devam edip bir tek o yok olsa, bütün evren bana yabancı kalır, sanki artık ben o evrenin bir parçası değilmişim gibi yabancılaşır. Benim Lintona olan sevgim, ormanda düşen yapraklar gibi. Biliyorum ki kış ağaçları nasıl değiştirirse, zaman da benim sevgimi değiştirecektir. Heathcliffe olan sevgim ise, bir kaya gibi ebedidir. Ölümsüzdür. Görünüşü hoş değildir belki ama gerçektir. Nelly, ben Heathcliffim. O hep, ama hep benim içimde. Bir zevk olarak değil! Aynı benim, kendim için her zaman zevk olmadığım gibi, kendimmişim gibi. O benmiş gibi! Sakın bir daha bizim ayrılacağımızı ağzına alma.
******
Romantizm akımının önemli eserlerinden olan Uğultulu Tepeler, birbirine aşık olan, ama zaman içinde farklı yerlere sürüklenen iki insanın çocuklarının da birbirlerine aşık olmaları ile iyice sarpa saran bir/birçok aşk öyküsünü konu alıyor...Uğultulu ... tümünü göster
Antik zamanlar: Ege Denizinde, Yunanistan’ın Delos adası açıklarında suda bir kız çocuğu bulunur. Balıkçı Navagos’un sarıp sarmalayıp evine götürdüğü bu soluk benizli kızda bir gariplik vardır. Hiç konuşmaz, yemez, içmez. Gözleri de tuhaftır. Kız bu özellikleriyle ev halkının nefretini kazansa da adadaki kahin aynı şekilde düşünmez. O, bu dünyaya çok önemli şeyler yapmak için gelmiştir!
Günümüz: Adrastia adlı genç bir kadın insanlar ve tanrıların hikayesini yazarken Delos açıklarında bulunan bir kızdan bahsetmektedir. Navagos ve denizden gelen gök gözlü kız onun romanının kahramanlarıdır. Bir de tanrıça; Gereklilik ve Zorunluluk Tanrıçası Ananke! Adrastia yazdıkça, içinde büyüyen dayanılmaz bir arzu onu romanının geçtiği adaya, Delos’a çekmektedir.
Berrak Yurdakul sizi Olympos’un zirvelerinden Hades’in derinliklerine, oradan da günümüze uzanan 2500 yıllık bir yolculuğa çıkarıyor. Genç bir kadının kaderi, dünyanın kaderi haline gelirken Yurdakul insanlığı değiştirecek gücün yine sadece kadınların içinde olduğunun altını çiziyor...
Antik zamanlar: Ege Denizinde, Yunanistan’ın Delos adası açıklarında suda bir kız çocuğu bulunur. Balıkçı Navagos’un sarıp sarmalayıp evine götürdüğü bu soluk benizli kızda bir gariplik vardır. Hiç konuşmaz, yemez, içmez. Gözleri de tuhaftır. Kız bu ... tümünü göster
Fantastik öğelerin çokça yer aldığı, size Oscar Wilde'ı okumadan tanımadan sevdiren, kurguymuş gibi görünen hikayelerinin, isimlerinin araştırılması gereken, eğlenceli, sürükleyici ve güldüren kitap.
Fantastik öğelerin çokça yer aldığı, size Oscar Wilde'ı okumadan tanımadan sevdiren, kurguymuş gibi görünen hikayelerinin, isimlerinin araştırılması gereken, eğlenceli, sürükleyici ve güldüren kitap.
Mama Nono, dünyaya gözlerini açtığı ilk andan itibaren Seraphimin sonsuzolan öz varlığıyla iletişim kurdu ve Seraphim?in ruhunun yeryüzüne hangitecrübeleri edinmeye geldiğini bildiği için, ona adım adım kılavuzluk etmeye çalıştı. Seraphim, bebekliğinin büyük bir bölümünü tabiatla iç içe geçirdi. MamaNono, ona doğada olan olayları, bitkileri ve hayvanları yalnızca parmağıyla işaret ederek gösterdi. Gördüğü şeylerin isimlerini öğretmeden, etiketler yapıştırıp sınıflandırmadan ve kavramlarla kafasını karıştırmadan önce, çocuğun doğayı kendi başına tecrübe edip algılamasına fırsat tanıdı.Seraphim, oyunların kazanma veya kaybetme kaygısı olmadan, yalnızca oyunoynamanın zevkine varmak için oynandığını, dış görünüşlerin yanı sıra daima içsel olanı da görmeye çalışması gerektiğini, dünyayı tam olarak fark edip bu farkındalığının tadını çıkarmayı ve yaşamın ona kollarını açmasını beklemek yerine, kendisinin yaşamı kucaklaması gerektiğini çok küçük yaşta öğrendi. (Kitaptan) On bir haftalık iken doğan Seraphim, tuhaf dadısı Mama Nono, Oscar Wildedan alıntılarla konuşan tavus kuşu Camio, herkesin göremediği kedi Ratziel, alnında sayılar beliren insanlar, sayısı kıçında çıkan adam, Bay 666, Bayan Hiç, iblisler ve krallar? Sizi fantastik, kaotik, felsefi ve müthiş bir maceranın içinde bekliyorlar.
Mama Nono, dünyaya gözlerini açtığı ilk andan itibaren Seraphimin sonsuzolan öz varlığıyla iletişim kurdu ve Seraphim?in ruhunun yeryüzüne hangitecrübeleri edinmeye geldiğini bildiği için, ona adım adım kılavuzluk etmeye çalıştı. Seraphim, bebekliğin... tümünü göster
Melis Yenidogan şu anda kitap okumuyor.