Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini.. Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.Mesneviyi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin b harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi Bişrev!dir. Yani Dinle! Tesadüf mü dersin ismi Suskun olan bir şairin en kıymetli yapıtına Dinle! diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. Neden? diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
A. Z. Zahara - Amsterdam, 2007
******
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..?
Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.
******
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti.... tümünü göster
'Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.' Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz. 1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor.
'Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.' Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, ... tümünü göster
Postmodern söylem ve bunun çevresinde cereyan eden tartışmalar, ülkemizde genel olarak hiç de konukseverce karşılanmamakta. Bu söylemin bir miktar kafa karşılığı yarattığı bir gerçek. Bu söylem böylesi durumlardan yalnızca dar siyasal grupların değil, çok geniş bir düşünsel topluluğun rahatsızlık duyduğunu görmemize vesile olacaktır. Elinizdeki bu derleme, Türkiyedeki postmodernizm tartışmalarında göze çarpan akkara kavgasının yüzeyselliğine (istisnalar mevcut elbet, örnek alınası, parmakla gösterilecek kadar az istisnalar) bir müdahale olarak tasarlandı. Meselenin çeşitli boyutlarını farklı yaklaşımlarla tartışan ve bazı isimlerin Türkçede ilk kez yer aldığı bu derlemenin, taşıdığı tüm eksikliklere rağmen üçüncü baskıya ulaşmasının ülkemizdeki postmodernizm tartışmalarına bir açılım getirdiğini düşünüyoruz.
Postmodern söylem ve bunun çevresinde cereyan eden tartışmalar, ülkemizde genel olarak hiç de konukseverce karşılanmamakta. Bu söylemin bir miktar kafa karşılığı yarattığı bir gerçek. Bu söylem böylesi durumlardan yalnızca dar siyasal grupların değil... tümünü göster
Postmodern durum, Postmodernizmin tartışmaları için oldukça geniş bilişsellik boyutlarını ortaya koyuyor. Tartışmasının alanı bilgisayarlaştırılmış toplumlarda bilgi, sorunsalı meşrulaştırım, metodu ise (Wittgensteinden esinlendiği) dil oyunlarıdır. Ürettiği sonuçlar hem bilgi teorisinin günümüzdeki temellendirimi açısından hem de postmodernizmin kavranması bakımından eleştirel bir yaklaşımın geliştirilmesi için neredeyse vazgeçilmez ögeler içermektedir
Postmodern durum, Postmodernizmin tartışmaları için oldukça geniş bilişsellik boyutlarını ortaya koyuyor. Tartışmasının alanı bilgisayarlaştırılmış toplumlarda bilgi, sorunsalı meşrulaştırım, metodu ise (Wittgensteinden esinlendiği) dil oyunlarıdır. ... tümünü göster
Pasajlar (Passagenwerk), Alman düşünür ve kültür tarihçisi Walter Benjamin'in (1892-1940) ilk gençlik çağından başlayarak, ölümüne kadar üzerinde çalıştığı başyapıtıdır. 19. Yüzyıl'ın Başkenti Paris'le birlikte bu alandaki çalışmalarına başlayan, daha sonra yapıtını Baudelaire üzerine kaleme aldığı incelemelerle geliştiren Benjamin, Pasajlar'la, 19. Yüzyıl'ın kültür tarihini bütün toplumsal temelleri ve 20. Yüzyıl'a ait uzantılarıyla irdelemeyi öngörmüştür. Yazar tarafından tasarlanan kapsam içersinde Tarih Kavramı Üzerine Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı, XIX. Yüzyıl'ın Başkenti Paris, Charles Baudelaire: Kapitalizmin Yükseliş Çağında Bir Lirik Şair ve Baudelaire'de Bazı Motifler Üzerine, Pasajlar'ın çeşitli aşamalarını oluşturur.
Çalışmanın bütününe yakın bölümünde kendine özgü ve "mozaik" yöntemi diye adlandırılabilecek bir yöntemi uygulayan Benjamin, bütün bir dönemin kültür ayrıntılardan (döşeme biçimlerinden, giysilerden, akşam saatlerinin iş dönüşü kalabalığından, dedektif romanlarından, sokakların ışıklandırılmasından vb.) yola çıkarak, geliştirdiği kavramları ve dünya görüşünü, yaşayan bir organizmanın kalıbı içerisinde sergiler.
Pasajlar'ın bu kitapta toplanan metinleri, Walter Benjamin'in kendi öngörmüş olduğu, ama kendisi hayattayken basım aşamasına gelemeyen düzenlemeye sadık kalınarak bir araya getirilmiştir.
Pasajlar (Passagenwerk), Alman düşünür ve kültür tarihçisi Walter Benjamin'in (1892-1940) ilk gençlik çağından başlayarak, ölümüne kadar üzerinde çalıştığı başyapıtıdır. 19. Yüzyıl'ın Başkenti Paris'le birlikte bu alandaki çalışmaların... tümünü göster
20. Yüzyılın en büyük düşünürlerinden Walter Benjaminin yaşamöyküsü Türk okuruyla buluşuyor. Başyapıtı sayılan Pasajlar ve Tek Yön kitapları daha önce YKY arasında yayımlanan yazarın, döneminin hep biraz ilerisinde kalmış düşünceleri, umutsuz aşkları, Scholemle mektuplaşmaları, Adorno ve Brechtle dostlukları, bunalımları, toplama kampında gazete çıkarma planları ve 48 yaşında canına kıyışı... Bir kültür adamının hazin öyküsü. Düşünür, kültür tarihçisi, eleştirmen Walter Benjaminin yaşamını ayrıntılı olarak inceleyen Bernd Wittenin bu çalışması dokuz bölümden oluşuyor. Benjaminin Berlinde geçen çocukluğu, taşradaki iki yıllık yatılı okul serüveni, üniversitede arkadaşlarıyla oluşturduğu gençlik hareketi, dergi çıkarma girişimleri, ilk yazılarının yayımlanmaya başlaması, doçentlik tezinin reddedilmesi, Jula Cohn ve Asja Lacise umutsuz aşkı, Moskova günleri, Paris-Berlin yörüngesinde geçen yılları, Dora Pollakla başarısız evliliği, sürgünlük ve göç dönemleri, Gestapodan kaçışı, Pasajlar projesi ve intiharı gibi izlekleriyle Alman düşünürün yaşamı yetkin bir biçimde gözler önüne seriliyor. Walter Benjamin gibi kişisel yaşam ilişkilerini her zaman olağanüstü bir gizlilik içinde korumuş, yazılarında ben sözcüğünü hiç kullanmamayı bir yararlılık olarak görmüş bir yazarı bütün yönleriyle tanıtan, yapıtlarının arka planına ışık tutan böylesi bir inceleme, yazarın düşünce evrenine girebilmeyi sağlayacak bir anahtar olma özelliği de taşıyor. Wittenin çalışması, Benjaminin Yahudi mistisizmi ve marksizmle kurduğu özel ilişkiyi geniş boyutlu olarak yansıtmasının yanında, T. Adorno ve M. Horkheimer gibi düşünürlere verdiği esinin izinin sürülebilmesine de olanak tanıyor.Walter Benjamin biyografisi, üretken ve hazin bir yaşamdan dünyaya bakışın kitabı. TADIMLIKNereye baksam, etrafımda keten perdeler, minderler, kaideler görüyordum; bunlar Hadesin gölgesinin, kurban edilen hayvanın kanını bir an önce almak istemesi gibi, bir an önce benim görüntümü almak istiyorlardı. Sonunda beni üstünkörü yapılmış bir Alp dağları manzarasına yerleştirdiler ve bir keçi tüyü şapkasını kaldırmak zorunda olan sağ elim, örtünün bulutları ve buzulları üzerine düşürdü gölgesini. Yine de, küçük dağ çobanının ağzındaki zoraki gülümseme, salon palmiyesinin gölgesinde duran çocuk çehresinden içime dalan bakış denli hüzün verici değil. Bu resim, tabureleri ve üçayaklı sehpalarıyla, goblenleri ve şövalyeleriyle, yatak odalarından ve işkence odalarından özellikler barındıran atölyelerden birinde çekilmişti. Orada, başı çıplak, duruyorum; sol elimde devasa bir sombrero, üzerinde çalışılmış bir zarafetle aşağı doğru tutuyorum onu... Ama ben, etrafımdaki her şeye benzemekten, tanınmayacak durumdayım. Şimdi boş bir midye kabuğu gibi önümde duran on dokuzuncu yüzyılda, midye kabuğunun içine sokulmuş bir yumuşakça gibi duruyordum.Benjaminin fotoğraflı özyaşamöyküsü olarak betimlediği bu metin, yazarın kendi çocukluğunu hangi bakış açısıyla gördüğünün ipuçlarını veriyor.Yoksullar - benim yaşımdaki zengin çocuklar için onlar sadece dilenci olarak vardılar. Ve ilk kez, düşük ücretli emek rezaletindeki yoksulluğu anlamaya başladığımda, bu benim için büyük bir bilgi artışıydı.Benjamin, kendisindeki entelektüel öz-değer duygusu yüzünden, Freiburgda tanıdığı biçimiyle akademik öğretimi açıkça reddediyordu. Kendi düşünsel istemlerini ise daha çok, dostları Philipp Keller ve Fritz Heine ile yaptığı kişisel söyleşilerde; birlikte yaptıkları Spitteler, George, Rilke ve Kierkegaard okumalarında karşılayabildiğini söylüyordu. Böylece, kendi çevresinde oluşturduğu, aynı kafadaki kişilerden oluşan küçük grupta, insanları kendi gençliklerine geri getirmeye çabalıyordu.Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Benjamin, yüreğinde tek bir savaş coşkusu kıvılcımı bulunmadığı halde, askerlik görevinde arkadaşından ayrılmamak için, Berlinde Bellalliancestraßedeki süvari kışlasına gönüllü olarak başvurdu. Sonra, Benjaminin gözünde uzun süre her şeyi, Avrupa devletlerinin kanlı çatışmasını da önemsizleştiren olay gerçekleşti. 8 Ağustosta Fritz Heinle ve Carlanın kız kardeşi Rika Seligson, savaş yüzünden içine düştükleri ümitsizlik sonucunda, Konuşma Salonunun yuvasında, yaşamlarına birlikte son verdiler. Benjamin için bu ölüm bir tür ilk-yaşantı oldu. Bu olay Benjaminin gözünde, gençlik hareketinin ve bu harekete bağlı umutların sonuna işaret ediyordu. 1917 yazında ilk yazınsal denemelerinden birinde, Dostoyevskinin Budalasının eleştirisinde, bu olayı böyle yorumlamıştı. Benjamin ilk yazılarına özgü dolaysızlıkla, kişisel deneyimlerini yazınsal metinde yeniden buluyor: Dostoyevskinin bu kitaptaki büyük yakınmasıdır bu: gençlik hareketinin başarısız kalması... Doğa ve çocukluk eksik olduğundan, insanlık yalnızca korkunç bir özyıkıma ulaşacaktır.Kampta geçirdiği üç ay içinde, bir düş anlatımından başka bir şey yazmadı; bu yazıyı da sansür kuralları uyarınca Fransızca kaleme almış ve New Yorka, Gretel Adornoya göndermişti. Bu yazıda, harfleri okumanın ve çok güzel bir kadına bakmanın aynı şey olduğunu sezgisel olarak deneyimlediği bir gece görüsünden söz ediyor. Bu düşten sonra saatlerce uyuyamadım. Mutluluktan...yılların akışı içinde, bir dizi koşul yüzünden, sadece kafelerde çokça çalışma alışkanlığından değil, aynı zamanda benim eski yazı masasında yazışımı anımsatan kimi düşünceler yüzünden de, sadece yatıp uzanarak yazabilir oldum....kırkına merdiven dayamışken, varlıksız ve mevkisiz, evsiz ve sermayesiz olmak hiç de kolay değil.
20. Yüzyılın en büyük düşünürlerinden Walter Benjaminin yaşamöyküsü Türk okuruyla buluşuyor. Başyapıtı sayılan Pasajlar ve Tek Yön kitapları daha önce YKY arasında yayımlanan yazarın, döneminin hep biraz ilerisinde kalmış düşünceleri, umutsuz aşkları... tümünü göster
Muamma şu anda kitap okumuyor.