Aşk insanın kalbini doldurmaya yeter mi?Caddede bir terapist yürüyor; insanları gözlemleyen ve yaşadıkları mutsuzluğun nedenlerini anlamaya çalışan bir terapist. Dr. Mavi, Aynalar Koridorunda Aşkın kahramanı. Hepimizin yaşadığı duygusal karmaşaları tecrübe eden, varoluşun özünü anlamaya çalışan Beyaz, Kırmızı, Gri ve Sarı da. Ve vitrindeki aksini inceleyen yüksek ökçeli kırmızı ayakkabılı kadın, etrafın ilgisini çekmek için sarmaş dolaş gezen sevgililer, önündeki arabayı sollayamayınca kendini değersiz hisseden BMW sürücüsü. Birer varoluş mabedi haline gelmiş kafeler, restoranlar ve buraları dolduran insanlar. Milyonlarca imge. İmgelerde varoluşunu arayan insanlar. Aynada kendini gördüğünü zanneden ama Beyazın söylediği gibi asla görmeyecek olan, restoranda yemek yiyen kadın...Narsistleşmiş benliğin mabedine hapsolup kendi varoluş gerçekliklerinden uzağa düşenler, içlerindeki boşluğu aşkla doldurmaya çalışıyorlar. Peki, aşk insanın kalbini doldurmaya yeter mi? Sonsuz sevilme, değerli görülme ihtiyacını duyan insanın kalbini kim nasıl doldurur? Dr. Mavi, Beyaz, Kırmızı, Gri ve Sarı, rüyaların, gerçeklerin ve aynaların izini sürerek bu sorunun cevabını arıyorlar...
Aşk insanın kalbini doldurmaya yeter mi?Caddede bir terapist yürüyor; insanları gözlemleyen ve yaşadıkları mutsuzluğun nedenlerini anlamaya çalışan bir terapist. Dr. Mavi, Aynalar Koridorunda Aşkın kahramanı. Hepimizin yaşadığı duygusal karmaşaları t... tümünü göster
Hilale isminin anlamını sordu; Türkçede ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi demektir. Ülkemin bayrağında da vardır hilal... Elifin başkahramanı dünyaca meşhur yazar Paulo Coelho, bir süredir bilgelik yolunda gelişmesinin durduğunu hissetmektedir. Belki de yapması gereken tek şey, esrarengiz ustası J.nin tavsiyesine uyup, Gönlünün onu çektiği yere, gitmektir... Rastlantılar Coelhoyu Rusyaya savurur. 9288 kilometrelik yolu, bu uçsuz bucaksız ülkeyi, baştan sona trenle kat etmeye karar verir. Daha ilk durağından itibaren manevi bir arayışa dönüşen bu yolculukta ona üç kişi eşlik eder: Bir Tao ustası, Rus yayıncısı ve en ilginci, yetenekli bir keman virtüözü olan, sıra dışı genç bir Türk kadını; Hilal... Coelho, son romanı Elifle, bir kez daha hayatı güzelleştiren hazineleri ve mucizeleri kutluyor. Zamanın, mekânın, yaşadığımız başka hayatların dışında bir yerde, katıksız aşkın peşinde, ruhun upuzun yolunu kat ediyor. Ama bu kez, bizlere çok tanıdık gelen duraklardan geçerek... Coelhonun kitapları, milyonların hayatına büyü katıyor. London Times
Hilale isminin anlamını sordu; Türkçede ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi demektir. Ülkemin bayrağında da vardır hilal... Elifin başkahramanı dünyaca meşhur yazar Paulo Coelho, bir süredir bilgelik yolunda gelişmesinin durduğunu hissetmektedir. B... tümünü göster
Lucasa göre, Balzacın gerçekliği, bir yandan tek tek tiplerin belli bireysel özelliklerinin, öte yandan onların sınıfın temsilcisi olarak tipik özelliklerinin daima tam bir biçimde verilişine dayanır.
Acı ve büyük bir terkedilmişlik içinde geçen çocukluk yılları... Belki de gerçekten bir ailesi olmasa, Felix yalnızlığa, sevgisizliğe, itilmişliğe daha kolay katlanabilirdi...Henriette... Kadınların en masumu, en yücesi... İhaneti asla kabul edilebilecek bir seçenek olarak görmeyen, namusu, inancı uğruna aşkların belki de en yücesini feda eden bir ka-dın...Bazı kültürlerde zambak, ölümün çiçeğidir. Ebedi aşkı ve ebedi acıyı temsil eder. Felix için Henriette de bir zambaktır...Balzac, bu efsanevi romanında kendisini anlatmış, kendi hayatında yaşadığı pek çok olayı sayfaların arasında oya gibi işlemiştir.Felixin ölümsüz aşkı, sevgili zambağı Henriette ise, Balzaca on beş yıl boyunca her türlü desteği vermiş olan Madame de Bernyden başkası değildir...Balzac, kendinden bir parçayı kattığı bu eserini, İnsanlık Komedisi adı altında topladığı eserlerinin Köy Hayatından Sahneler bölümüne koymuştur.
Sonradan görme insanlar maymun gibidir, maymun becerikliliği vardır onlarda. Yukarıda görür insan onları, tırmanırken çevikliklerine hayran kalınır ama doruğa ulaştıklarında artık yalnızca ayıp yerleri görünür(...) Bütün bir gün boyunca ayaklarımın dibine uzanarak sessizce yatabilirdi, bana bakarak dalar, bir cariye gibi sevişme saatini bekler gibi yapar, bir yandan da bu saatin gelmesini çabuklaştırmaya çalışırdı.Zevk yönünden bayağı verimli, bu zevkleri deneylerin yarattığı bilgilerle çeşitlendiren ama bilgisini tutkusunun taşkınlıkları altında gizleyen bir aşkın kışkırtıcı hazlarının pençesinde geçirdiğim ilk altı ayı hangi sözcüklerle anlatmak mümkün olabilir bilemem.(...) Cinsellikten uzak bir aşk isteklerin şiddetiyle ayakta kalır. Sonra hiçbir yönden size benzemeyen biz erkekler için öyle bir an gelir ki, her şey acıdır.Bizde böyle bir güç vardır ki onu kullanmaktan vazgeçtiğimiz an artık erkek olmaktan vazgeçmiş oluruz. Kendisini besleyen besinden yoksun kalan yürek kendi kendisini yer, ölüm değilse bile ölüm öncesi bir durum sayılan bir bitkinlik duyar. Doğayı uzun süre aldatamazsınız, en küçük bir fırsatta çılgınlığa benzer bir güçle uyanır.Vadideki Zambak... Balzacın başyapıtlardan biri. Şimdi Oğlak Klasikleri arasında...
Balzac, Vadideki Zambak romanı için şöyle der: Benim her gün olup biten gizli ya da açık olaylara, bireysel yaşamın eylemlerine, bunların nedenleriyle ilkelerine, şimdike dek tarihçilerin yalnız ulusların genel yaşantılarındaki olaylara verdikleri önem kadar önem verdiğimi göreceklerdir. Indre Vadisinde madame de Mortsaufla aşkı arasında olagelen o gizli savaş belki herkesin bildiği o ünlü savaşlardan herhangi biri kadar büyüktür.
Balzac, geçen zamanla güçlenen bu olağanüstü romanda dehasını ortaya koyuyor ve ihtişamlı Loire Vadisinde geçen benzersiz bir aşkı betimliyor.Genç ve başarılı Felix ile kendisinden yaşça büyük, güzeller güzeli Henriettein yolu imkânsız bir aşkta kesişiyor. Ancak Henriettein, Felixin içten sevgisine verdiği beklenmedik yanıt vadideki zambak ve aşkın kadınsı yönüyle ilgili gerçekleri gözler önüne seriyor.Otobiyografik özelliğiyle sıradışı ve romantik bir eser olanVadideki Zambak, Balzacın kendisinin de sayısız romanı arasında en sevdiği yapıtıdır.17. yüzyıl Fransasında toplum hayatına dair güçlü ipuçları veren ve duygusal bir yakınlaşma üzerine kurulu roman Mebin100 Temel Eser listesindedir.
Vadideki Zambak, gerçekçi romanın öncüsü olan Honore de Balzacın en popüler romanıdır. Bazı eserleri dikkatle okunduğunda, yaşanılan zamana göre eşsiz bir toplum bilimini ince bir sadelikle anlatmaktadır. Romantizmin en güçlü yazarlarından biri olan Fransız yazar, bu romanda bir gönül ilişkisinin insan hayatında kapanmaz yaralara neden olabileceğini, ayrılık ve kavuşmalarla güçlenen bir aşkın insanları değişik boyutlara sürüklediğini anlatmaktadır. Aşkın zaman ve mekan tanımadığını, mutluluktan hüzne dönüştüğünü ve aşklın gerçek gücünü bu romanı okuduğunuzda daha iyi anlayacaksınız.
Vadideki Zambak, kocasıyla mutlu olmayan Henriette ile kendisinden daha genç olan Felixin imkânsız aşkını anlatır. 19. yüzyıl Fransız edebiyatının iki büyük yöneliminin, romantizmle gerçekçiliğin kavşak noktasında, aşk izleği çevresinde gelişir. Balzac, aşka derin bir gerçekçilik kazandırırken, çağının toplumsal olguları ve koşullarını yansıtmaya da büyük bir özen göstermiştir. Eser, Fransadaki devrim sonrası toplumsal hayat hakkında da ipuçları içermekte, duygusal bir yakınlaşmayı anlatmaktadır. Yeşil vadiler, sık ormanlar arasındaki güzel şatolar tüm gerçekçiliği ile tasvir edilir. Vadideki Zambak, en güzel aşk romanlarından biridir.
Balzac, acı ve ıstırabı en hissedilir şekilde romanına yansıtmıştır. Başka bir gözden aşkın ıstıraplı yüzünü roman severlere çok iyi aktarmış ve özgün anlatımıyla okuyucuların beğenisini kazanmıştır. Ayrıca kişi ve yer tasvirlerinde büyük ustalıkla okuru olayın içine sürüklemiştir.
İnsanlık Komedisi başlığı altında topladığı roman ve öyküleriyle tanıdığımız Fransız yazar Honoré de Balzac, özellikle romanda gerçekçilikle doğalcılığın yaratıcısı olarak görülmüştür. Klasik roman türünün yerleşmesinde büyük payı olan Balzac, gerek olağanüstü gözlem yeteneği, gerek olağandışı bellek gücü, gerek insan doğasını derinden kavrayışıyla, birçoklarının gözünde roman sanatının Shakespeareidir.Vadideki Zambak, 19. yüzyıl Fransız edebiyatının iki büyük yöneliminin, romantizmle gerçekçiliğin kavşak noktasında, aşk izleği çevresinde gelişir. Henriette de Mortsaufun büyük tutkusuyla görev duygusu arasındaki çileli çırpınışları, bu yapıtı, dünyanın en ünlü aşk romanlarından biri kılmıştır. Balzac, aşka derin bir gerçekçilik kazandırırken, çağının toplumsal olguları ve koşullarını yansıtmaya da büyük bir özen göstermiştir.19. yüzyıl romanının ölümsüz örneklerinden biri olan Vadideki Zambakı, usta bir yazar ve çevirmenimizin, Tahsin Yücelin Türkçesiyle sunuyoruz.
Fransız yazar Honoré de Balzac (1799-1850), edebiyat dünyasının kendisinden, tarihçi, psikolog ve mükemmel bir gözlemci diye söz ettiği en büyük isimlerinden biridir. XIX. Yüzyıl edebiyatında Romantizmin hüküm sürdüğü bir dönemde gerçekçilik akımının öncüsü olan Balzac, modern romanın da babası sayılır. Romanlarında kendi zamanının dünyasını romantizmden büsbütün soyutlanamasa bile büyük bir gerçekçilikle yansıttı. Fransanın çeşitli bölgelerinden ve her toplumsal tabakadan kişilere yer verdiği eserlerinde tarihsel ve toplumsal koşulların damgasını taşıyan sayısız tipler aracılığıyla insanın yükselme tutkusu ve para kazanma hırsı gibi insani eğilimlerini işledi. Öldüğünde, ardında 85i tamamlanmış, 50si taslak halinde 135 eser bıraktı.Vadideki Zambak platonik aşkların en güzel anlatılışıdır.Yazarın hayatıyla sıkı sıkıya bağlı olan roman Balzacın olgunluk çağının önemli eserlerinden biridir.
İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi kadar kolay olmasa gerek. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim ve ortaöğretime yönelik 100 Temel Eser seçimi; öğrencilere, velilere ve öğretmenlere, kısacası kültür dünyamıza katkıda bulunacak herkese yararlı olacak niteliktedir.
Balzac, Vadideki Zambak romanını 1835 yılında, 36 yaşındayken, ölümünden on beş yıl önce kaleme almıştır. Ölümünden bir yıl önce eşi Hanskaya yazdığı bir mektupta, Balzac annesinin canavarlığından söz eder. Ailesinin ona çizdiği eğitim yolunu izlemek istemeyen, yazar olma ve para kazanma mücadelesini özgürleşme mücadelesiyle özdeşleştiren, ömür boyu iflaslarla, borçlarla uğraşan Balzac, bir yandan da hayatının kadınını yılmadan arayıp durmuştur. Vadideki Zambakın baş kişisi ve anlatıcısı Félix de Vandenesse, Balzacla örtüştüğü ölçüde, bize, Balzacın, küçük bir çocukken pansiyonlarda başlayan hayat mücadelesini, arayışlarını, çalkantılarını, düş kırıklıklarını, ölü yıllarını, uzun acılarını anlatan bir tür özyaşamöyküsü sunmaktadır.Vadideki Zambak: Sonsuz arayış.
Arzuna boyun eğiyorum... Onun bizi sevdiğinden daha fazla bizim kendisini sevdiğimiz kadının bu ayrıcalıklı konumu, mantığın kurallarını bize tamamen unutturmaktadır. Alnınızda ufacık bir çizginin bile oluşmasını önlemek için, küçücük bir reddedişten kaynaklanan acılı dudaklarınızdaki hüzün ifadesini görmemek için her türlü mucizeleri yaratıp uzaklıkları aşar gelir, kanımızı akıtır ve geleceğimizi hiçe sayarız.
Akşam, ayaklarımızın altında hışırdayan güzün kuru yaprakları üzerinde gezinirken bana,- Mutsuzuluk ve acılar sonsuz oluyor, mutlulukların ise bir sınırı var, dedi. Geçici mutluluklarıyla karşılaştırdığı acılarını açıklayan sözlerdi bunlar.- Hayata iftira etmeyin.Siz aşkı bilmiyorsanız, onun ta göklere kadar yayılan zefkleri vardır.- Susun bu konuda hiçbirşey bilmek istemiyorum.Grölandlı bir insan İtalyada ölürdü! Sizin yanınızda sakin ve mutluyum.Size bütün düşüncelerimi söyleyebilirim; güvenimi yıkmayın.Neden sizde de bir rahibin erdemi ve özgür bir erkeğin çekiciliği bulunmasın.Kontesin elini tutup deliler gibi çarpan kalbimin üzerine koydum.- Siz insana bardak bardak baldıran zehrini şerbet gibi içirtebilirsiniz.Genç kadın sanki şiddetli bir açı duymuş gibi elini çekti.
İsteğine boyun eğiyorum.Kendisinin bizi sevdiğinden daha çok bizim kendisini sevdiğimiz kadının ayrıcalıklı durumu, akim kurallarını bize bütün yönleriyle unutturmaktadır. Alnınızda küçücük bir çizginin dahî oluştuğunu görmemek için, en ufak bir redden kederlenen dudaklarınızdaki hüzün ifadesini gidermek için mucizeler yaratıp uzaklıkları aşar gelir, kanımızı döker ve geleceğimizi hiçe sayarız. Bugün geçmişimi bilmek istiyorsun, al işte öğren. Fakat Natalie bilmeni istediğim birşey var: ben bugüne değin sana itaat ederek dokunmaya bile kıyamadığım anıları çiğnemek zorunda kaldım.
Lucasa göre, Balzacın gerçekliği, bir yandan tek tek tiplerin belli bireysel özelliklerinin, öte yandan onların sınıfın temsilcisi olarak tipik özelliklerinin daima tam bir biçimde verilişine dayanır.
Acı ve büyük bir terkedilmişlik içinde geçen ç... tümünü göster
Genç Türk Romancı Serdar Özkan'ın ilk romanı Kayıp Gül bugüne kadar 29 dile çevrildi, 40'tan fazla ülkede basıldı. Kanada'dan Japonya'ya, Brezilya'dan Endonezya'ya, dünyanın dört bir yanında okurların büyük ilgi ve beğenisini kazanan Kayıp Gül, birçok ülkede haftalarca bestseller listelerinde yer aldı. Tüm zamanların en çok okunan ve sevilen kitaplarından St. Exupéry'nin Küçük Prens'i, Richard Bach'ın Martı'sı, Hesse'nin Siddarta'sı ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sına denk tutulan Kayıp Gül, özgün bir kendini keşfetme romanı. Değişik kültür ve felsefeleri günümüzün modern yaşantısıyla iç içe sunan Kayıp Gül, Doğuyla Batı arasında bir köprü eser niteliğinde. Sanki bu yönüyle, hem tarihsel hem de coğrafi anlamda Doğu ile Batı arasında bir köprü olan kültürümüzün çağdaş edebiyata akseden bir yansıması. Kayıp Gül'ün kahramanı Diana'nın peşine takılan okur, başta Türk kültürüne olmak üzere, Yunan mitolojisinden Yunus Emre'ye; William Blaketen Sokrates'e; doğu mistisizminden Küçük Prens'e; Meryem Ana'dan Nasrettin Hoca'ya; modern yaşantıdan metafiziğe; gerçek dünyadan düşlerin dünyasına ve San Francisco'dan İstanbul'a uzanan bir yolculuğa çıkıyor. Eserlerinde doğu ve batı motiflerine eşit derecede yer veren Serdar Özkan bir röportaj sırasında kendisine yöneltilen, Siz, Batı hakkında yazan doğulu bir yazar mısınız, yoksa Doğu hakkında yazan batılı bir yazar mısınız? sorusuna, ben bir insanım diye cevap verecek kadar insanın evrenselliğini ve birleştiğimiz noktaları ön plana çıkaran bir yazar. Kayıp Gül, evrensel mesajları ve kültürleri buluşturan, Doğuyla-Batıyı birleştiren yönüyle, özellikle kültür çatışmalarının giderek arttığı dünyamızda ümit veren bir eser. Kanada televizyonunda, Kayıp Gül'ün hayatında okuduğu en güzel öykülerden biri olduğunu belirten kitap eleştirmeni Christine Michaud, Kayıp Gül'ün bu yönüne özellikle dikkat çekiyor. Kayıp Gül için, bu kitabın bizi birleştirmeye gücü var, diyen Michaud, kitaptaki öykünün her insana hitap ettiğini söylüyor. Serdar Özkan romanlarında, farklılıklarımızdan çok ortak yönlerimize vurgu yapıyor. Yazar, degişik kültürlerden gelen insanların farklılıklarını kabul etmekle birlikte, yine de insan olarak benzerliklerimizin daha önemli olduğunu savunuyor. Üniversite eğitimi için gittiği Amerika'da dört sene yaşayan Özkan, bu düşüncelerinin orada, tamamen farklı bir kültürde yaşarken şekillendiğini söylüyor. Zaten Kayıp Gül de ikiz kız kardeşini aramak üzere İstanbul'a gelen amerikalı Diana'nın öyküsünü anlatıyor. Kayıp Gül aynı zamanda, başkalarının beğenisini ve takdirini kazanmak uğruna düşlerinden ve kendinden ödün veren genç bir kızın öyküsü. Başkaları benim hakkımda ne düşünür? kaygısıyla hayallerini ve kendi olmayı terk eden ve bu yüzden sonunda dibe vuran Diana'nın kendini geri kazanma savaşının öyküsü. Bu savaşında ona St.Exupéry'nin Küçük Prens'i, Küçük Prens'in gülü ve İstanbul'un gülleri eşlik ediyor.
Genç Türk Romancı Serdar Özkan'ın ilk romanı Kayıp Gül bugüne kadar 29 dile çevrildi, 40'tan fazla ülkede basıldı. Kanada'dan Japonya'ya, Brezilya'dan Endonezya'ya, dünyanın dört bir yanında okurların büyük ilgi ve beğe... tümünü göster
Sinan Yağmur'dan Beklenen Kitap...
"Bana, 'Sen kimsin?' diye sormayın. Ömrü azıcık kalmış bir Hiç'im. Ben, hiçbir şeyim, hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz, ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir sevgili edinmiş. Kimi kadın, kimi erkek. Bazısı nefis, bazısı da heva. Kimi mal, kimisi de şöhret. Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş, bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun. Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine örüldü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve Annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim... Babasız kalmanın acısını imanla doldurdum, yalnızlığımda Allah'a sığındım. Yolculuğumu Habibullah'ın aşkına adadım."
Veysel Karâni, ellerini kuma, alnını hırkaya dayayarak secde vaziyetine devam ederken sırtına bir ok daha geldi. Derken bir ok daha... Bir ok daha... Saplanan oklardan neredeyse sırtı görünmez olmuştu...
Kana boyanmış dudaklarından son cümlesi düştü hırkanın üzerine: "Esselamü aleyke ya resulullah..."
Bir şehit! Ne de güzel bir şehit! Görüyor musunuz, ne kadar tatlı, ne kadar huzur içinde ölüyor? Doksan yedi yıllık ömür, Allah yolunda savaşırken, şahadetle son buldu... Âşık, maşuğuna kavuşmuştu artık!
Ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları! Şimdi sağanak sağanak dua. Hilâlin sureti düşüyor suya. Ey aşka hep yalınayak koşanlar. Bakın gökte yıldız yıldız akıyor Esma-ül Hüsna. Bir tek damla şahadet kanıyla tufandır yüreğimiz. Şimdi aşk. Şimdi şahadet vaktidir.
Derdin nedir? Derdim 'Aşk'a Yolculuk'tur. Ya sizin derdiniz ne ki dudağınızda derman kelimesi hiç eksik olmuyor. Öyle bir derdiniz olsun ki bin dermana değişmeyesiniz.
(Tanıtım Bülteninden)
Sinan Yağmur'dan Beklenen Kitap...
"Bana, 'Sen kimsin?' diye sormayın. Ömrü azıcık kalmış bir Hiç'im. Ben, hiçbir şeyim, hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz, ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir se... tümünü göster
Sblbrc şu anda kitap okumuyor.