Sherif

0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Sherif okumuş.
Katre-i Matem

Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor, bir devre adını veren lalenin izinde İskender Palanın yarattığı etkileyici ve büyüleyici bir atmosferin içinde yol alıyor. İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbulu, hatta tüm Osmanlıyı çevreliyor. İstanbul, doğal tüm güzelliklerinin, mimari şaheserlerinin tarihî debdebesi ile beraber lalezarlara, lale yarışlarına, lale şiirlerine bezeniyor; lalelerin şehri, renklerin şehri, yaprakların şehri haline dönüşüyor. İskender Pala, Katre-i Matemde usta kalemiyle lalelere bezediği İstanbulda kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahinin macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor.Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hal alan olaylar Lale Devrine nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal çalkantılarıyla birlikte çözülmeye başlıyor. Kalemimi hokkaya bandırdığım şu anda –ki Nevşehirli Damat İbrahim Paşayı canından; Sultan III. Ahmeti de tahtından eden cehennemden nişan Eylül İhtilalinin üzerinden henüz iki hafta geçti- şahit olduğum olayları yazıp yazmamakta kararsız sayılırım. Bilemiyorum. Yazmak gerektiğini düşündüğüm şeyler bir bakıma devlete ait sırları ifşa etmek gibi bir ihanetin ağırlığını da vicdanıma yükleyecek. Öte yandan Şarkın kutsal çiçeği laleye dair yorumlarda bulunacak ve belki şükufeciyan esnafını gücendirmiş de olacağım. Ama birisi çıkıp yiğit Şehzade Ahmeti, aşağılık isyancıların yaptıklarını, cennete benzeyen İstanbulu ve Sadabatın laleye kattığı zarafeti anlatmazsa bu dahi tarihe ve şehre haksızlık sayılır.

Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor, bir devre adını veren lalenin izinde İskender Palanın yarattığı etkileyici ve büyüleyici bir atmosferin içinde yol a... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
Sherif yarım bırakmış.
Katre-i Matem

Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor, bir devre adını veren lalenin izinde İskender Palanın yarattığı etkileyici ve büyüleyici bir atmosferin içinde yol alıyor. İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbulu, hatta tüm Osmanlıyı çevreliyor. İstanbul, doğal tüm güzelliklerinin, mimari şaheserlerinin tarihî debdebesi ile beraber lalezarlara, lale yarışlarına, lale şiirlerine bezeniyor; lalelerin şehri, renklerin şehri, yaprakların şehri haline dönüşüyor. İskender Pala, Katre-i Matemde usta kalemiyle lalelere bezediği İstanbulda kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahinin macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor.Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hal alan olaylar Lale Devrine nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal çalkantılarıyla birlikte çözülmeye başlıyor. Kalemimi hokkaya bandırdığım şu anda –ki Nevşehirli Damat İbrahim Paşayı canından; Sultan III. Ahmeti de tahtından eden cehennemden nişan Eylül İhtilalinin üzerinden henüz iki hafta geçti- şahit olduğum olayları yazıp yazmamakta kararsız sayılırım. Bilemiyorum. Yazmak gerektiğini düşündüğüm şeyler bir bakıma devlete ait sırları ifşa etmek gibi bir ihanetin ağırlığını da vicdanıma yükleyecek. Öte yandan Şarkın kutsal çiçeği laleye dair yorumlarda bulunacak ve belki şükufeciyan esnafını gücendirmiş de olacağım. Ama birisi çıkıp yiğit Şehzade Ahmeti, aşağılık isyancıların yaptıklarını, cennete benzeyen İstanbulu ve Sadabatın laleye kattığı zarafeti anlatmazsa bu dahi tarihe ve şehre haksızlık sayılır.

Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor, bir devre adını veren lalenin izinde İskender Palanın yarattığı etkileyici ve büyüleyici bir atmosferin içinde yol a... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
Sherif okumuş.
Ve Sen Kuş Olur Gidersin

Önceden söyleyebilecek bir sözüm yok... Söylenmesi gereken ne varsa söylemeye çalıştım. Bu benim gibi biri için çok kolay değil. Bir çırpıda anlatmaya çalıştım her şeyi. Durup düşünürsem anlatmaktan vazgeçebilirdim. Bazı şeyleri, anlatmaktan ötürü de pişman olacağımın farkındayım. İnsan, duygularının apaçık bir biçimde başkalarınca bilinmesini istemez sonuçta. Bir öykü kahramanı olmanın rahatlığına bırakıyorum kendimi...Samimi bir dille yazılan ve ruhlarınızı okşayacak Ve Sen Kuş Olur Gidersin kusursuz bir eser.

Önceden söyleyebilecek bir sözüm yok... Söylenmesi gereken ne varsa söylemeye çalıştım. Bu benim gibi biri için çok kolay değil. Bir çırpıda anlatmaya çalıştım her şeyi. Durup düşünürsem anlatmaktan vazgeçebilirdim. Bazı şeyleri, anlatmaktan ötürü de... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
Sherif okumuş.
Cennete Koşan Hanımlar

O,
Aramakla bulunmaz;
Ancak bulanlar,

O,
Aramakla bulunmaz;
Ancak bulanlar,

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
Sherif yarım bırakmış.
Ecdadımız ve Biz

Bugün biz İslâm nimetine mazhar isek, bu; ecdâdımız vesilesiyle oldu. Onlar gayret ve fedâkârlık göstermeselerdi, bağ ve bahçelerine çekilip rehâvete kapılmış olsalardı; nice nimetten mahrum kalırdık. Yani dünden gelen nimetler, bize kolaylıkla gelmedi. Bin bir çilelerle geldi.

Bugün biz İslâm nimetine mazhar isek, bu; ecdâdımız vesilesiyle oldu. Onlar gayret ve fedâkârlık göstermeselerdi, bağ ve bahçelerine çekilip rehâvete kapılmış olsalardı; nice nimetten mahrum kalırdık. Yani dünden gelen nimetler, bize kolaylıkla gelme... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
Sherif yarım bırakmış.
Hakk'a Adanmış Gençlik

İnsanoğlu, ilâhî imtihana tâbî bir varlık olduğu için, hayra da şerre de istîdatlı olarak yaratılmıştır. Yani hepimizin fıtratında, “fücûr”a da “takvâ”ya (iyiliğe de kötülüğe) meyil vardır. Hazret-i Mevlânâ bunu şu teşbihle îzah eder:

“Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Mûsâ da, Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar, senin varlığına gizlenmişler, senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar! Bu sebeple birbirine düşman olan bu iki kişiyi kendinde araman gerekir!” Dolayısıyla insanın iç âlemi, iyilik ve kötülüğün, rûhâniyet ve nefsâniyetin mücâdelesine sahne olan bir harp sahası gibidir. Bu harpte takvânın fücûra gâlip gelebilmesi, kişinin güzel bir mânevî terbiyeden geçmesine bağlıdır. Bunun içindir ki Rabbimiz, insanlık tarihindeki en büyük insan terbiyecileri olan peygamberleri göndermiştir.

İnsan, hayatına rehberlik edecek olan ilâhî hakîkatlerin kendisine bildirilmesine ve hatırlatılmasına, yaratılışı bakımından muhtaç olduğu içindir ki; “Din, nasihattir.” buyrulmuştur. (Müslim, Îmân, 95) Bütün peygamberler ve peygamber vârisi âlim ve ârif zâtlar, tebliğ ve irşadlarıyla, insanı maddî-mânevî kötülüklerden arındırarak onu ebedî hüsrâna uğramaktan kurtarmaya çalışmışlardır.

İnsan ömründe bu nasihatlerin en fazla gerekli olduğu devir ise hiç şüphesiz ki “gençlik”tir. Zira gençlik, nefsânî arzuların âdeta tuğyan hâlinde bulunduğu bir mevsimdir. Ayrıca hayata yön vermek için de en müsait dönem, yine gençliktir. Bu gerçekten dolayı ecdâdımız; “Ağaç yaş iken eğilir.” demişlerdir.

Genç nesiller, mensubu oldukları milletlerin âdeta istikbâlini gösteren bir ayna gibidir. Zira her devrin gençliği, kendi karakterine uygun, enerjisini harcayabileceği ayrı bir heyecan iklîminde yaşar. Yani her millet, gençliğinin his ve fikir dünyasına göre şekil alır.

Eğer bir millette gençler güçlerini mâneviyat ve fazîlet yolunda sarf ediyorlarsa, o milletin istikbâli parlak demektir. Fakat bunun aksine gençlik, bütün enerjisini nefsâniyete, süflî arzulara ve kaba kuvvete râm ediyorsa, târihî misâllerle sâbit olduğu gibi, o milletin âkıbetı hezimettir.

Doğuştan sosyal bir varlık olan insanoğlu, hayatı boyunca çevresindeki bütün varlıkların ve hâdiselerin -müsbet veya menfî- tesir bombardımanı altındadır. Fakat -maalesef- günümüzde mânevî bir “fetret devri” yaşanmaktadır. Yani zamanımız, insanları kuşatan şartlar bakımından, onların temâyüllerini hakka, hayra ve takvâya yönlendirmek yerine; daha çok şerre, bâtıla ve nefsâniyete sürüklemektedir. Medya, internet, kötü arkadaşlar, kapitalist ve materyalist sistemlerin egoizmi körükleyen telkinleri ve benzeri nice menfîlikler, bilhassa şahsiyet ve karakterinin teşekkül devresinde bulunan gençliği derinden yaralamaktadır.

Nitekim RTÜK tarafından verilen bir beyânatta, çeşitli araştırmaların neticelerine temas edilerek, gençlerin bir yıl zarfında ortalama 900 saati okulda, 1200 saati ise TV başında geçirdiği ifâde edilmiştir.

Maalesef mânevî boşluk içinde bırakılan gençler, anne-babalarından ziyâde televizyonun menfî filmleri ve internetin zararlı sitelerinin çocuğu olmakta, onlara tesir noktasında âilelerin biyolojik bağının neredeyse hiçbir hükmü kalmamaktadır. Yine gençlik, çağın modalarının peşinde, âdeta kumandası başkasının elinde bulunan bir robot gibi, şuursuzca sürüklenmektedir. Bu ve benzeri tablolar karşısında anne-babaların feryatları da bir fayda vermemektedir.
Yine, yeterli ve doğru bir mânevî eğitim alamamış olan nice gençlerimiz, tıpkı selde sürüklenen âvâre kütükler misâli, tefekkürsüz, mâneviyatsız ve aslından habersiz şekilde ziyan olup gitmektedir. Diğer bir ifâdeyle bu hâl, pırıl pırıl menbâ sularının, aslî mecrâsı değiştirildiği için, çöllerde yok olması veya kirli sulara karışarak sâfiyetini kaybetmesine benzemektedir.

Ülkemizde 1839 Tanzimat Fermânı’nın îlânıyla başlayan İslâm’dan uzaklaşma hareketi, gitgide katmerleşerek zamanımıza kadar gelmiştir. Hattâ denilebilir ki, o günlerde -tâbiri câizse- çiseleyen bu hareket, günümüzde gençlerimizin üzerine âdeta bardaktan boşanırcasına, sağanak hâlinde yağmaktadır. Dolayısıyla günümüzde genç nesillerin mânevî erozyonlara karşı îkaz ve irşâd edilmesi, gençlerimizin de bu îkazlara ciddiyetle kulak vermeleri, her zamankinden daha büyük ve hayâtî bir ehemmiyet arz etmektedir. Nitekim yağmur altında yürüyen bir insanın ıslanmaması mümkün değildir. Yahut bir yere atılan zehirli gazdan, oradaki arılar veya kelebekler dahî az veya çok, fakat mutlakâ bir tesir alır.

Ülkemiz insanları ve bilhassa gençliği, böyle bir gerçekle karşı karşıya bulunduğundan, zehirli gaz mesâbesindeki menfî tesirlerden kendisine bir şey isabet etmeyen insan, neredeyse yok gibidir. Lâkin “her güçlükle beraber bir kolaylık bulunduğu” gerçeği ile bakıldığında, bu menfîliklere karşı da bir çare bulunabileceğini düşünmek pek tabiîdir. Yağmura karşı ıslanmamak için bir şemsiye veya yağmurluk kullanmak gerekirken; zehirli gaza karşı da gaz maskesi tedbiri vardır.
İşte kitabımız da, çağın getirdiği mânevî buhranların anaforuna sürüklenmek istenen gençlerimiz için, yağmurda bir şemsiye veyahut da zehirli gaz karşısında bir gaz maskesi vazifesi görebilmek için yazılmıştır.

Peki, bir gencin, bugün her zamankinden daha fazla mâruz kaldığı menfî telkinlere karşı lâyıkıyla korunabilmek için kazanması gereken vasıflar sizce nelerdir?

Mâlum olduğu üzere, satın alınan her elektronik cihazın yanında bir de kullanma kılavuzu verilir. Bu kılavuz, cihazın herhangi bir arıza yapmadan düzgünce kullanılabilmesi için gerekli olan bütün bilgileri ihtivâ eder. Tıpkı bunun gibi, insanoğlunu yaratan Cenâb-ı Hak da, onun yaratılış gayesine uygun yaşayabilmesi için uyması gereken kâideleri, ilâhî kitaplarla beyan etmiştir.

Bu sebeple en başta sağlam bir Kurʼân kültürü kazanmak ve ilâhî beyanlara gönülden tâbî olma dirâyetini gösterebilmek şarttır. Nasıl ki bir binanın sağlamlığı, onun temelindeki sağlamlığa bağlıysa, daha gençlik devresinde ilâhî beyanlara bağlılıkla bu temelin atılması lâzımdır.

Ayrıca gençlerimizin, Peygamber Efendimiz r ve Ashâbı başta olmak üzere tarihteki hak ve hakikat kahramanlarına dâir bilgi sahibi olmaları da elzemdir. Zira günümüz insanı, sırf eşyâ ve makinedeki terakkîyi medeniyet zannediyor. Hâlbuki medeniyetleri inşâ eden kalptir. Tek başına akıl, irfan verici değildir. İnsanı ârif yapan, kalptir. Asr-ı saâdet, kalpleri ulaştırdığı fazîlet zirveleri itibârıyla, insanlığın ulaşabildiği en zirve medeniyettir.

Bu sebeple gençlerimiz, sadece maddede takılıp kalmayarak onu mânâ ile yoğurabilmiş olan kendi medeniyetimizin aslî prensiplerini öğrenmeli, millî ve dînî benliklerini, yani “kültür” değerlerimizi yeniden keşfetmeye çalışmalıdırlar.

Zira tarihe baktığımız zaman bütün milletlerin, ancak kendi bünyelerine has “kültür” değerleriyle hayâtiyetlerini devam ettirdiklerini görürüz.

Esas kültür ise, din, dil ve tarih şuuruna sahip olabilmektir.

Din, kâinâtın ve insanın yaratılış gâyesini kavramayı sağlar. İnsanı, dünyada vicdan huzuruna, âhirette ise ebedî saâdete hazırlayan kânun ve kâideler manzûmesidir.

Dil, dînin ortaya koyduğu hakîkatlerin ifâdesine vesîledir. Din, dilde yaşar ve yaşanan dile gelir. İnsan, kelimelerle düşünür, lisân ile tefekkür ufkunu genişletir.

Tarih de bir milletin hâfızası ve millî tecrübeler mecmûasıdır. Milletlerin kaderlerindeki iniş ve çıkış tecrübeleri, onların istikbâlini aydınlatacak en mühim ışık kaynağıdır. Bu bakımdan, maddî ve mânevî değerlerin bittiği yerde tarih biter, millet biter, insan biter, iz’an biter, her şey son bulur.

Bu vasıfları kazanan bir genç, nasıl bir şahsiyet sergilemelidir?

Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, insan, yalnızca beden vâkıasından ibâret değildir. İnsan, rûhuyla beraber insandır. Bedenin ihtiyaçları olduğu gibi rûhun da ihtiyaçları vardır. Bu sebeple insan, maddî hastalıklardan korunmaya çalıştığı gibi, mânevî hastalıklardan da korunmaya çalışmalı, bedenini beslediği gibi rûhunu da aşk, vecd ve heyecan içinde îfâ edilen ibâdetlerle ihyâ etmelidir.

Gençlerimiz, evvelâ Fahr-i Kâinât Efendimizʼi kendilerine en büyük rehber edinmeli, daha sonra da Hak dostları ve kâmil mü’minlerle zihnî ve rûhî bir beraberlik içinde olmaya gayret etmelidirler. Zira zihnî beraberlik, zamanla kalbî beraberliği de temin eder.

Nitekim âyet-i kerîmede de şöyle buyrulur:

“Ey îmân edenler, Allahʼtan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119)

Buna muvaffak olabilen bir genç, diğer taraftan da, fazîlet dolu bir medeniyetin tâkipçisi, şan ve şerefle dolu bir mâzinin bugünkü temsilcisi olduğunun şuur ve vakârıyla rûhunu yoğurmalıdır!

Yaşadığı hayatın, dîn, îman, âile, millet ve vatanı için bir mânâ ifâde etmesi gerektiğinin idrâkine varmalıdır.

“Mü’min mü’mine zimmetlidir” gerçeğinden hareketle, kendisini toplum­dan mesʼûl görüp, her zaman ve mekânda hak ve hakikatin sözcüsü olmalıdır.

Taşıdığı değerlerin gerektirdiği mes’ûliyetleri düşünmelidir. Bu dünyada başıboş bırakılmadığımızı, Cenâb-ı Hakk’ın bizi ulvî bir gâye ile yarattığını hiçbir zaman unutmamalıdır.

Zira âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“Nihâyet o gün (dünyada faydalandığınız) nîmetlerden mutlakâ hesaba çekileceksiniz.” (et-Tekâsür, 8)

Velhâsıl bu eser, gençlerimizi hayatın girift ve çıkmaz sokaklarında kaybolmaktan korumak ve onlara rehberlik etmek gâyesiyle kaleme alınmıştır. Nâçizâne eserimizin, bu hususta hayırlara vesîle olabilmesi için, Cenâb-ı Hakkʼın lûtfunu, ihsânını ve tevfîkini niyâz ederim.

İnsanoğlu, ilâhî imtihana tâbî bir varlık olduğu için, hayra da şerre de istîdatlı olarak yaratılmıştır. Yani hepimizin fıtratında, “fücûr”a da “takvâ”ya (iyiliğe de kötülüğe) meyil vardır. Hazret-i Mevlânâ bunu şu teşbihle îzah eder:

“Ey Hak yolc... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
Daha Fazla Göster

Sherif şu an ne okuyor?

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.