Smyrna35

Detayları:  Erkek
İlgi Alanları:  http://gezginlerkulubu.org/
Hakkında: 
"İnsan bazen susar."
2 takip ettiği ve 1 takip edeni var. 9 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Smyrna35 şu an okuyor.
Kedi Beşiği

Kendi halindeki bir adaya çıkan iki çılgın adam; biri adada kendi diktatörlüğünü kurmaya niyetli bir despot, diğeriyse vaazlar veren bir din adamı. Bunlara ilaveten, aynı adada yaşayıp tüm dünyadaki suları buza çevirecek bir buluşun mucidi olan bir bilim adamı. Hepsi birden, kendi yokoluşu için çalışan insanlığa ayna tutan birer tanık. Vonnegut, birçok yapıtındaki başat temalardan birinin, eğlenceli olduğu kadar dokunaklı bir kıyamet teorisinin izini sürüyor.

Kendi halindeki bir adaya çıkan iki çılgın adam; biri adada kendi diktatörlüğünü kurmaya niyetli bir despot, diğeriyse vaazlar veren bir din adamı. Bunlara ilaveten, aynı adada yaşayıp tüm dünyadaki suları buza çevirecek bir buluşun mucidi olan bir b... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 11 ay
Smyrna35 şu an okuyor.
Gecenin Sonuna Yolculuk

I. Dünya Savaşı'nın ardından, ikincisine çeyrek kala. Kan kokuyor. Kan, yoksunluk, hastalık, ölüm, sıcak, tuvalet, yara et, yine de kahkaha... Biz, tam yetmiş yıl sonra, yeniden indiriyoruz Yolculuk'u kızağından. Adını hiçbir şeyle birlikte anmadan, karşılaştırmalar yapmadan. Bir biçem, bir dil, gecenin sonunda insanlığın en aşağı katmanlarıyla bir yüzleşme, bizi içeri, daha içeri çeken, boynumuza parmaklarını geçiren, ısıran, tüküren, hırlayan, ölesiye korkan ve korkutan.Yani yaşayan. Bir kıpırdanma başladı bile, parmaklarımızın ucunda, gözeneklerimizden içeri sızan bir şey var. Böyle bir yüzleşmeye katlanabilecek mi insan?

I. Dünya Savaşı'nın ardından, ikincisine çeyrek kala. Kan kokuyor. Kan, yoksunluk, hastalık, ölüm, sıcak, tuvalet, yara et, yine de kahkaha... Biz, tam yetmiş yıl sonra, yeniden indiriyoruz Yolculuk'u kızağından. Adını hiçbir şeyle birlikte... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 11 ay
Smyrna35 okumuş bitirmiş.
Venedik'te Ölüm

20. yüzyılın en büyük Alman romancısı Thomas Mannın yazarlık yaşamında, Buddenbrooklar, Büyülü Dağ ve Doktor Faustus gibi büyük romanların yanı sıra Venedikte Ölümün de benzersiz bir yeri vardır. 1929da Nobel Edebiyat Ödü¬lüne değer görülen Mann, I. Dünya Savaşının hemen öncesinde yayınlanan Venedikte Ölüm adlı bu uzun öyküsünde, sanatçının trajik çıkmazını işler: Yorucu bir çalışmanın ardından gerilimlerinden kurtulmak için Venedike giden ünlü yazar Aschenbach, genç Polonyalı Tadzionun olağanüstü güzelliği karşısında büyülenir. Salgın hastalık kenti sarınca da, tutkularına yenilerek ölüm isteğine teslim olur. Aşk ve ölüm simgeleri, Mannın yazarlık yaşamında bir dönemi kapayan bu yapıtın derin duyarlılığının temel öğelerini oluşturur. Güzellik, belki de sanat, yaşamı yok edici bir işlev yüklenir. Luchino Viscontinin sinemaya da uyarladığı bu ölümsüz romanı, Behçet Necatigilin ölümsüz çevirisiyle sunuyoruz.

20. yüzyılın en büyük Alman romancısı Thomas Mannın yazarlık yaşamında, Buddenbrooklar, Büyülü Dağ ve Doktor Faustus gibi büyük romanların yanı sıra Venedikte Ölümün de benzersiz bir yeri vardır. 1929da Nobel Edebiyat Ödü¬lüne değer görülen Mann, I. ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 11 ay
Smyrna35 okumuş bitirmiş.
Semerkant

Titanicte Rubaiyat! Doğunun çiçeği Batının Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!Amin Maalouf, Afrikalı Leodan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğuya, İrana bakıyor. Ömer Hayyamın Rubaiyatının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 1072 yılında, Hayyamın Semerkantında başlayan ve 1912de Atlantikte bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İranın tarihinin de okunuşunun öyküsü/tarihi... TADIMLIKBazen Semerkantta, ağır ve kasvetli bir günün bitiminde, kentin işsiz güçsüz takımı, baharat çarşısının yanı başındaki iki meyhane çıkmazında, Sogd ülkesinin kokulu şarabını içmek için değil, ama gelen gideni gözetlemek ya da çakırkeyif bir kaç akşamcıya saldırmak için dolanıp durur. Ele geçirilen kişi yere serilir, hakaret edilir, baştan çıkartan şarabın kızıllığını ona yüz yıllar boyu hatırlatacak olan bir cehennem ateşine sokulur.İşte Rubaiyat, 1072 yazında, böyle bir olay üzerine yazılmaya başlandı. Ömer Hayyam yirmi dört yaşındaydı ve bir süredir Semerkantta bulunuyordu. O akşam, meyhaneye mi gitmişti yoksa dolaşıp dururken rastlantılar mı onu oraya sürüklemişti? Bilinmeyen bir kenti arşınlamanın taze keyfi, biten günün binlerce biçim alışına açık gözlerle bakış... Gelincik Tarlası Sokağında bir küçük oğlan, aşırdığı elmayı göğsünde tutarak tabanları yağlıyor; çuhacılar çarşısında bir dükkânın içinde, bir kandilin kör ışığında tavla partisi sürüyor, iki zar atışından sonra bir küfür ve tıkırtılı bir gülüş duyuluyordu. İplikçiler geçidinde ise, katırcının biri çeşmenin önünde durup yüzünü yıkıyor, sonra da uyuya kalan çocuğunu öpercesine, dudaklarını uzatıp musluğa eğiliyor, susuzluğunu giderdikten sonra ıslak avuçlarını yüzünde gezdirip şükrediyor, içi boş bir karpuzu yerden alarak su ile dolduruyor ve hayvanının başından aşağıya, o da içebilsin diye boca ediyordu.Tütüncüler Meydanında, gebe bir kadın Hayyama yaklaştı. Peçesini açtığında ancak onbeş yaşında olduğu anlaşılıyordu. Tek söz etmeden, çocuksu dudaklarında tek gülümseme olmadan, Hayyamın elindeki kestanelerden bir kaçını çalıverdi. Hayyam şaşırmadı. Bu Semerkantda eski bir inanıştı. Bir anne adayı, sokakta hoşuna giden bir yabancıya rastlarsa, yiyeceğini elinden almak cesaretini gösterebilmeliydi. Böylece, doğacak çocuk, onun kadar yakışıklı, onun gibi ince uzun, onun kadar soylu ve düzgün hatlara sahip olacaktır. Ömer, uzaklaşan kadına bakarken, elinde kalan kestaneleri yemeye devam etti. O sırada duyduğu bir uğultu, hızlanmasına yol açtı. Az sonra kendini, zincirinden boşanmış bir güruhun ortasında buluverdi. Kolları ve bacakları upuzun, beyaz saçları dağılmış bir ihtiyar, yere serilmiş, çığlıkları öfke ve korkudan hıçkırığa dönüşmüştü. Gözleriyle yeni gelene yalvarmaktaydı. Zavallının çevresini, yirmi kadar titrek sakallı, sopalı adam almış, az ötede keyifli bir seyirci kitlesi birikmişti. Aralarından biri, Hayyamın kızgın yüzünü görünce: Önemli değil, bu Uzun Cabirden başkası değil dedi. Ömer sıçradı, bir utanç dalgası gelip boğazında düğümlendi, kendi kendine: Cabir, Ebu Alinin arkadaşı! diye söylendi. Ebu Ali, aslında sık rastlanan bir isimdi. Ama ister Buharada olsun, ister Cordobada, ister Belhde olsun, ister Bağdatta, adı saygı ile anılırsa, kim olduğu kolaylıkla anlaşılır. Bu, İbn-i Sinadan başkası değildir. Batıda Avicenne diye bilinen! Ömer onu tanımış değildi. Onun ölümünden onbir yıl sonra doğmuş, ama onu, kuşağının en büyük ustası, bütün bilimlerin üstadı, Mantık havarisi olarak kabul etmişti. Hayyam tekrar söylendi: Cabir, Ebu Alinin en sevdiği arkadaşı! Cabiri gerçi ilk kez görüyordu ama, talihsiz yaşamı hakkında bilgisi vardı. İbn-i Sina, Cabiri kendi halefi sayar, yalnız düşüncelerini sergilemedeki ataklılığını ve pervasızlığını eleştirirdi. Cabir, bu kusuru yüzünden günlerce hapis yatmış, meydan dayağına çekilmiş, son kamçılanması Büyük Semerkant Meydanında, ailesinin gözleri önünde gerçekleşmişti. Cabir bu hareketi asla unutmamıştı. Cesur, gözüpek bir adam iken nasıl olmuştu da böyle ihtiyara dönüşmüştü? Herhalde karısının ölümü yüzünden! Karısı öldükten sonra, yırtık pırtık giysilerle, sendeleye sendeleye, saçma sapan konuşarak dolaşmaya başlamıştı. Cabirin peşinden, gülüşüp bağrışan, ellerini çırpan, attıkları taşlarla onun, gözlerinden yaş akıtacak kadar, canını yakan bir çocuk ordusu giderdi.

Titanicte Rubaiyat! Doğunun çiçeği Batının Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!Amin Maalouf, Afrikalı Leodan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğuya, İrana bakıyor. Ömer Hayyamın Rubaiyatının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 107... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 11 ay
Smyrna35 okuma durumunu güncelledi.
Semerkant

Sayfa: 120/318
%37

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 1 ay
Smyrna35 şu an okuyor.
Venedik'te Ölüm

20. yüzyılın en büyük Alman romancısı Thomas Mannın yazarlık yaşamında, Buddenbrooklar, Büyülü Dağ ve Doktor Faustus gibi büyük romanların yanı sıra Venedikte Ölümün de benzersiz bir yeri vardır. 1929da Nobel Edebiyat Ödü¬lüne değer görülen Mann, I. Dünya Savaşının hemen öncesinde yayınlanan Venedikte Ölüm adlı bu uzun öyküsünde, sanatçının trajik çıkmazını işler: Yorucu bir çalışmanın ardından gerilimlerinden kurtulmak için Venedike giden ünlü yazar Aschenbach, genç Polonyalı Tadzionun olağanüstü güzelliği karşısında büyülenir. Salgın hastalık kenti sarınca da, tutkularına yenilerek ölüm isteğine teslim olur. Aşk ve ölüm simgeleri, Mannın yazarlık yaşamında bir dönemi kapayan bu yapıtın derin duyarlılığının temel öğelerini oluşturur. Güzellik, belki de sanat, yaşamı yok edici bir işlev yüklenir. Luchino Viscontinin sinemaya da uyarladığı bu ölümsüz romanı, Behçet Necatigilin ölümsüz çevirisiyle sunuyoruz.

20. yüzyılın en büyük Alman romancısı Thomas Mannın yazarlık yaşamında, Buddenbrooklar, Büyülü Dağ ve Doktor Faustus gibi büyük romanların yanı sıra Venedikte Ölümün de benzersiz bir yeri vardır. 1929da Nobel Edebiyat Ödü¬lüne değer görülen Mann, I. ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 1 ay
Daha Fazla Göster

Smyrna35 şu an ne okuyor?

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.