Hilkatin İlk Günleri, varlık karşısında duyulan lirik hayranlığın şiirleriyle, arayış içindeki insana özgü ontolojik gerilimin şiirlerini içeriyor. Aşkın masumiyetiyle arzunun şiddeti, kanın sarsıntılarıyla ruhun acısı kendine özgü tablolar yaratıyor. Varlıkla ilk kez karşılaşıyormuş hissi kaynağını, tüm başlangıçların başlangıcı olan aşkta buluyor.Derinliği sadelikte arayan, kalpten doğan ve kalbe dokunan şiirler bunlar. Günümüz Türkçesinden inceliklerle dolu, güçlü bir ses bekleyenlere bu kitabı sunmaktan kıvanç duyuyoruz.vanç duyuyoruz...
Hilkatin İlk Günleri, varlık karşısında duyulan lirik hayranlığın şiirleriyle, arayış içindeki insana özgü ontolojik gerilimin şiirlerini içeriyor. Aşkın masumiyetiyle arzunun şiddeti, kanın sarsıntılarıyla ruhun acısı kendine özgü tablolar yaratıyor... tümünü göster
Hilkatin İlk Günleri, varlık karşısında duyulan lirik hayranlığın şiirleriyle, arayış içindeki insana özgü ontolojik gerilimin şiirlerini içeriyor. Aşkın masumiyetiyle arzunun şiddeti, kanın sarsıntılarıyla ruhun acısı kendine özgü tablolar yaratıyor. Varlıkla ilk kez karşılaşıyormuş hissi kaynağını, tüm başlangıçların başlangıcı olan aşkta buluyor.Derinliği sadelikte arayan, kalpten doğan ve kalbe dokunan şiirler bunlar. Günümüz Türkçesinden inceliklerle dolu, güçlü bir ses bekleyenlere bu kitabı sunmaktan kıvanç duyuyoruz.vanç duyuyoruz...
Hilkatin İlk Günleri, varlık karşısında duyulan lirik hayranlığın şiirleriyle, arayış içindeki insana özgü ontolojik gerilimin şiirlerini içeriyor. Aşkın masumiyetiyle arzunun şiddeti, kanın sarsıntılarıyla ruhun acısı kendine özgü tablolar yaratıyor... tümünü göster
...Her sanatçı, yaşadığı devrin gizli tanığıdır aslında ve yaşadığı döneme üçüncü bir gözle bakar. Ben de, beni çiğdemlerle, çiçeklerle beraber emziren bozkıra baktım.
Tam kırk yıldır, sarı, çorak, garip, mahzun, yoksul, sefil bir bozkır biriktirdim içimde... Bozkırın cılız, kavruk, perişan, pervasız, yiğit, insanlarını; her baharda coşup çağlayan, yazın kuruyup, biten derelerini; gündönümü ile açan ve birkaç gün içinde solup giden çiğdemlerini, nergislerini...
Kimi zaman çaresiz, kayıp bir çocuk geçti içimden; kimi zaman garip bir çoban, türbeleri bekleyen bir deli, gönlünü sebil eden derviş ruhlu bir ihtiyar, yoksulluğu ciğerine çekip zurnasına üfleyen bir ulu abdal, kınalı saçlarıyla ocaklardan ocaklara ateş taşıyan kadın...
...Her sanatçı, yaşadığı devrin gizli tanığıdır aslında ve yaşadığı döneme üçüncü bir gözle bakar. Ben de, beni çiğdemlerle, çiçeklerle beraber emziren bozkıra baktım.
Tam kırk yıldır, sarı, çorak, garip, mahzun, yoksul, sefil bir bozkır biriktirdim ... tümünü göster