Nimet Arzık (d. 1923, İzmir - ö. 28 Temmuz 1989, Ankara), Türk gazeteci.
Kafkasyalı bir baba ile Polonyalı bir annenin kızı olarak dünyaya geldi. İstanbul'da Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde, Varşova'da Lycée Française'de okudu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Fransız filolojisini bitirdi. Ankara'da Zafer gazetesinde gazeteciliğe başladı (1957). Yaşamını serbest gazeteci olarak sürdürdü. 7 Gün ve Aydınlık'ta yazarlık yaptı. Gözlem ve anı kitaplarıyla sürdürdü. Araştırma-anı kitaplarının yanı sıra Fransa'da yayımlanmış çeşitli Türk şiir antolojileri de vardır.
Kaynak : Wikipedia
Nimet Arzık (d. 1923, İzmir - ö. 28 Temmuz 1989, Ankara), Türk gazeteci.
Kafkasyalı bir baba ile Polonyalı bir annenin kızı olarak dünyaya geldi. İstanbul'da Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde, Varşova'da Lycée Française'de okudu, Ankara Üniv... tümünü göster
Tüketim, doğal ihtiyaçların rasyonel olarak tatmin edilmesi midir? Daha çok tüketim, ilerleme ve mutluluk anlamına mı gelir? Tüketimin yaygınlaşması sınıf farklarının giderilmesi midir? Uluslararası markaların tüm dünyaya yayıldığı, yeni alışveriş merkezlerinin en geleneksel toplumların tüketim alışkanlıklarını bile değiştirdiği, insani ilişkilerin yerini giderek nesnelerle ilişkiye bıraktığı ve kitle iletişiminin tüm bu süreci yönlendirdiği çağımızı Baudrillard bu sorular aracılığı ile tartışılıyor.Baudrillarda göre günümüzde tüketim, doğal ihtiyaçların mal ya da hizmet aracılığıyla tatmin edilmesi olarak değil, kodlar ve kurallarla düzenlenmiş global ve tutarlı bir göstergeler sistemi olarak yorumlanmalıdır. Bu sistemde ihtiyaç ve hazların olumsal dünyasının, doğal ve biyolojik düzenin yerini, bir toplumsal değerler ve sınıflandırmalar düzeni almıştır.Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. Böylece tüm bir toplumsal farklılaşma mantığı ortaya çıkar. İhtiyaç artık tikel bir nesneye duyulan ihtiyaçtan çok, bir farklılaşma ihtiyacıdır. Toplumsal olarak üretilmiş rasyonel ve hiyerarşik ihtiyaçlar sisteminde tüketici tek tek nesnelere değil, tüm bir mal ve hizmetler sistemini satın almaya yönlendirilir; bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla tüketmek birey için bir zorluğa dönüşür. Çünkü temel toplumsal etkinlik ve bütünleşme biçimi, geçerli ahlak, tüketim etkinliğinin ta kendisidir. Bu anlamda tüketim bireyin özgür bir etkinliği değildir. Tersine hem ihtiyaçlar sistemini üreten ve yönlendiren üretin düzeninin, hem de birer gösterge olarak tüketim mallarının kazandırdığı görece toplumsal prestiji ve değeri belirleyen anlamlandırma düzeninin zorlaması altındadır. Sonunda bu yabancılaşma o kadar kapsayıcı olur ki, tüketim toplumunun yapısı haline gelir.İşte bu kuramsal tabanda, günlük alışverişten lüks tüketime, beden bakımından cinselliğe, reklamdan Pop Arta ve bireylerin dinlenme biçimlerine kadar tüm yönleriyle tüketim toplumunu çözümlüyor Baudrillard. Bu aşırı emek ve tüketim baskısına muhalefetin beklenmedik biçimlerde, örneğin kronik yorgunluk ya da irrasyonel şiddet olarak ortaya çıktığını ve bu muhalefetin öngörülemeyecek yepyeni biçimler bulacağını da ekliyor.
Tüketim, doğal ihtiyaçların rasyonel olarak tatmin edilmesi midir? Daha çok tüketim, ilerleme ve mutluluk anlamına mı gelir? Tüketimin yaygınlaşması sınıf farklarının giderilmesi midir? Uluslararası markaların tüm dünyaya yayıldığı, yeni alışveriş me... tümünü göster
“Güney Çeğin ve İbrahim Şirin’in derlediği Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları’nda (…) ancak başka sahaların tuttuğu ışıkla aydınlanabilen ‘şiddet’, aynı zamanda tarihsel formasyonların oluşumundan etnik sorunların zaman içinde birbirlerini izleyen konfigürasyonlar dahilinde yeniden tanımlanmasına, cinsiyet ilişkilerinin toplumsal üretim ve kontrol mekanizmaları yoluyla belirlenmesinden devletin istisnai anlardaki kriz mühendisliğine kadar birçok soruna yeni bir bakış açısıyla bakmayı mümkün kılmaktadır.”
Hamit Bozarslan, Sunuş
Türkiye’de siyasal şiddet, imparatorluk bakiyesi sorunlarla ulus-devletin ortaya çıkış döneminin sorunlarını bünyesinde hemhal ederek yerleşikleşmiş bir sorundur. Bu nedenle militarizmden etnik ve mezhepsel çatışmaya, iktisadi müdahale ve zor ilişkilerinden cinsiyet ilişkilerine kadar geniş bir alana yayılır.
Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları, yukarıdaki cephe genişliğini de gözeterek Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devreden ve halen sürmekte olan çeşitli siyasal şiddet örneklerini, toplumsal tarihimizin analizi için devreye sokuyor: İttihat ve Terakki’den Cumhuriyet’e ordunun özerk rolü ve şiddet üretme kapasitesi, 1915, Kürtler, Demokrat Parti, siyasal hareketlerin -sağın, solun ve İslâmcılığın- şiddetle ilişkisi, kapitalizmde zorun rolü örneği olarak 12 Eylül, bir özel şiddet hali olarak “doksanlar”, akademi sahasında tecessüm eden simgesel şiddetin tarihi ve ataerkil zihniyet şiddeti…
Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları, “şiddet”le analiz edildiğinde sorunlarımızın ne kadar çarpıcı olduğunu gözler önüne seriyor.
“Güney Çeğin ve İbrahim Şirin’in derlediği Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları’nda (…) ancak başka sahaların tuttuğu ışıkla aydınlanabilen ‘şiddet’, aynı zamanda tarihsel formasyonların oluşumundan etnik sorunların zaman içinde birbirlerini izleyen... tümünü göster
Cibran dinsel hakikatin, deneye değil, içgörü dediğimiz vicdan ve sezgiye dayanması gerektiğini; dinin, kurallar getirici ve toplumu düzenleyici bir kurum olarak değil, kişiyi özgürleştirici bir ruhi yükseliş sistemi olarak algılanması gerektiğini savunuyor. Cibrana göre genç insanın kendini bulması, kendi dünya görüşünü oluşturabilmesi için bütün eğitim dayatmalarından ve kalıplaşmış geleneklerden kurtulması gerekir. İşte insan ancak o zaman kendini ve içindeki inancı bulabilir. Cibranın fikirlerinde Sühreverdî gibi İşrâkıye ekolünden gelen Müslüman filozofların izi vardır, ancak kimi zaman Nietzschenin panteist bir versiyonu olarak da algılanabilir. Ancak en çok Emersonın fikirleri açıkça izini belli eder onda.Kum ve Köpük: Hayat ve insana dair çarpıcı özdeyişlerle dolu bir kitap...
Cibran dinsel hakikatin, deneye değil, içgörü dediğimiz vicdan ve sezgiye dayanması gerektiğini; dinin, kurallar getirici ve toplumu düzenleyici bir kurum olarak değil, kişiyi özgürleştirici bir ruhi yükseliş sistemi olarak algılanması gerektiğini sa... tümünü göster
arkhias şu anda kitap okumuyor.