MİTOLOJİDE YALANLAR DA EFSANELER KADAR GÖRKEMLİDİR.
“Antik Yunan tanrılarının doğumu, babalarının tahttan indirilişi veilkolimpiyatlar da dahil, olan biteni ‘asıl' yönleriyle anlatan Hades, sivri dili ve asi mizacıyla da yüzleri güldürüyor.”
- Booklist
“Herkes benim Persephone'yi kaçırdığıma inanıyor.Yok efendim o masum masum çiçek toplarken kandırmışım da bilmem neymiş… Eğer böyle bir şey yapabileceğimi düşünüyorsanız, hele ki benim güzeller güzeli kraliçeme, demek ki Zeus'un yalanlarına kanmışsınız. Bu palavrayı sırf bana çamur atıp kendini yüceltmek için uydurdu o!
Bir mitomanyaktan da bunu beklersiniz zaten!
Aslında Persephone sadece o aşırı korumacı annesi Demeter'den kaçmaya çalışıyordu. Yeraltı'na kendi isteğiyle, gizlice geldi. Ama bu, hikâyenin yalnızca küçük bir kısmı.
Ben gerçeği nereden mi biliyorum? Eh, olayın büyük kısmında ben de rol oynadım. Ayrıca size gerçekte neler olduğunu söyleyeceğim konusunda bana, yani Yeraltı Kralı Hades'e daima güvenebilirsiniz.”
“Yunan tanrılarının Hades'in gözünden anlatılan öyküsü türlü şakalarla dolu. Mitlere duyulan ilgiyi artırmak isteyen öğretmenlere büyük bir lütuf.”
- School Library Journal
MİTOLOJİDE YALANLAR DA EFSANELER KADAR GÖRKEMLİDİR.
“Antik Yunan tanrılarının doğumu, babalarının tahttan indirilişi veilkolimpiyatlar da dahil, olan biteni ‘asıl' yönleriyle anlatan Hades, sivri dili ve asi mizacıyla da yüzleri güldürüyor.”
... tümünü göster
'Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.' Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz. 1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor.
'Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.' Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, ... tümünü göster
“Sen sadece yıldızların laneti değilsin, sen bir kara deliksin.”
Yetmiş iki yıl önce Sirius halkının imparatorluğa isyan ettiği gece, insanlar gökyüzünde tek bir yıldız bile görememiştir. Tanrıların kendilerini terk ederek lanetlediğinden endişelenen halk, her yıl bu olayın yaşandığı günde özel güçlere sahip çocukların dünyaya geldiğine tanık olur. Yıldızların lanetiyle doğan bu çocuklar halk tarafından katledilirken imparatorluk çocukları iyileştireceğine dair bir söz verir.
Sirius İmparatorluğu'nun tek vârisi ve prensesi olan Victoria Sirius da diğer lanetli çocuklar gibi yılın ilk ayının on yedinci gününde doğmuştur. İmparator Richard Sirius, yıllardır devam ettirdiği çalışmalar sonucunda yıldızların lanetini ortadan kaldırmayı başardığını göstermek için on sekizinci yaş gününde kızını halka takdim etmek isterken saraya bir baskın yapılır ve Victoria kaçırılır. Kaçırıldığı Hamal Birliği'nde, hayatı boyunca inandığı tüm gerçeklerin aslında büyük bir yalan olduğunu öğrenen Victoria, kendi ailesi ile Birlik arasında bir seçim yapmak zorunda kalır.
“Sen ve ben Young taşının birer parçası gibiyiz, Victoria. Birbirimizden tamamen farklı olmamıza rağmen içimizde birbirimize ait parçalar var. Yan yana geldiğimizde bir laneti ortadan kaldırabilecek kadar güçlü ve uyumlu olduğumuzu biliyorum.”
“Sen sadece yıldızların laneti değilsin, sen bir kara deliksin.”
Yetmiş iki yıl önce Sirius halkının imparatorluğa isyan ettiği gece, insanlar gökyüzünde tek bir yıldız bile görememiştir. Tanrıların kendilerini terk ederek lanetlediğinden endişele... tümünü göster
Söz konusu aşk ve bilim olduğunda zıtlıklar birbirini çeker, ama âşıklar rakipse birbirini yakar...
Hannah sonunda en büyük hayalini gerçekleştirmiş ve NASA’da çalışmaya başlamıştır. Fakat birkaç ay sonra kendini, dünyanın öteki ucunda, Kuzey Kutbu’ndaki araştırma merkezinde, yaralı ve fırtınada mahsur kalmış halde bulur. Kurtarma görevi oldukça tehlikelidir. Buna rağmen görevi üstlenmeye istekli tek kişi, Hannah’nın NASA’daki en büyük düşmanı Ian Floyd’dan başkası değildir.
Ian, Hannah’nın hayatında pek çok role sahiptir: projesini reddetmeye ve kariyerini mahvetmeye çalışan kötü dâhi, hemen hemen her rüyasında başrol oynayan yakışıklı adam… Hannah, onu asla bir kahraman olarak düşünmemiştir. Artık Ian, genç kadının kalbi için, yaklaşan büyük kar fırtınasından daha tehlikelidir.
Söz konusu aşk ve bilim olduğunda zıtlıklar birbirini çeker, ama âşıklar rakipse birbirini yakar...
Hannah sonunda en büyük hayalini gerçekleştirmiş ve NASA’da çalışmaya başlamıştır. Fakat birkaç ay sonra kendini, dünyanın öteki ucunda, Kuzey Kut... tümünü göster
Sadie ile yakışıklı düşmanı,
asansörde mahsur kaldıklarında rekabetlerini
ve aşklarını bir sonraki seviyeye taşıyacaklardı.
Mühendis olmak, özellikle de tüm zorluklarına rağmen kadın bir mühendis olmak, Sadie için bitmek bilmeyen mücadele anlamına geliyordu. Bununla birlikte, kalbini paramparça eden adamla küçücük bir asansörde –hem de saatlerce– mahsur kaldığında, bu savaştan sağ çıkabileceğinden emin değildi. Erik büyük hatası yüzünden istediği kadar özür dileyebilirdi; fakat genç kadın onu affetmemeye kararlıydı.
Sadie’nin en karmaşık batıl inançları bile böylesine garip bir kavuşmayı öngöremezdi. Erik, üşüdüğü için ceketini çıkarıp ona uzatırken ve bakışları yumuşarken bile tam bir çelişkiydi. Böylece genç kadının aklında önemli bir soru şekillendi:
Taş kalpli düşmanı göründüğünden daha fazlası
olabilir miydi?
Sadie ile yakışıklı düşmanı,
asansörde mahsur kaldıklarında rekabetlerini
ve aşklarını bir sonraki seviyeye taşıyacaklardı.
Mühendis olmak, özellikle de tüm zorluklarına rağmen kadın bir mühendis olmak, Sadie için bitmek bilmeyen mücadele anlam... tümünü göster
“Saf romantizmin altın oranı.”
Publishers Weekly
Çevre mühendisi olan Mara’ya, hiç beklemediği bir anda kocaman bir ev miras kalır. Çok sevdiği akıl hocası Helena, vasiyetinde Mara’ya da bir yer ayırmış ve evini ona bırakmıştır. Ancak asıl sürpriz daha sonra ortaya çıkar: Evin sadece yarısı Mara’ya kalmıştır. Diğer yarısı ise Helena’nın huysuz yeğeni
Liam Harding’e aittir.
Yeni ev arkadaşından ilk gördüğü anda etkilenen Mara, acı gerçeği kısa zamanda keşfeder: Liam, bir petrol firmasının avukatıdır ve Mara’nın çevre sevgisi ne kadar büyükse, Liam’ın çalıştığı şirketin çevreye duyarsızlığı da o kadar fazladır.
İlk tanışmalarının büyüsü bu gerçek altında ezilirken ne Mara ne de Liam evden vazgeçmeye isteklidir. Böylece aynı çatı altında büyük bir çatışma başlar.
Sorun şudur ki biriyle aynı evde yaşamak, zamanla onu tanımak anlamına da gelir. Ve Mara, Liam hakkında ne kadar çok şey öğrenirse, ondan nefret etmek o kadar zorlaşır.
Âşık olmaksa çok daha kolaydır.
“Saf romantizmin altın oranı.”
Publishers Weekly
Çevre mühendisi olan Mara’ya, hiç beklemediği bir anda kocaman bir ev miras kalır. Çok sevdiği akıl hocası Helena, vasiyetinde Mara’ya da bir yer ayırmış ve evini ona bırakmıştır. Ancak asıl sürpr... tümünü göster