Kalır gibi gidişlerini izledim önce, sonra gider gibi kalışlarını…
Ve anladım ki ne sen gidebiliyorsun ne ben kalabiliyorum. Öyle bir hayat yaşıyoruz ki şimdi; ağlamak gülmenin mahkumu, gülmek ağlamanın gardiyanı gibi sanki…
Ve anladım ki ne seninle ağlayabiliyorum, ne de sensiz gülebiliyorum.
Belki de sen aşka aşıktın, ben üstüme alındım bilmiyorum. Bir gün gerçekten seni terk edebilecek miyim onu da bilmiyorum. Üzerine sinen benin kokusunu duymadan yaşayabilecek misin?.. Çünkü, senden geriye sadece sen kalana dek terk edilmiş olmuyorsun.
İnsan yaşadığı anın değerini yaşadıklarından ötürü değil, neler yaşayacağını bilmediğinden ötürü bilmez. Seni çok seviyorum; bir gün seni terk etme gücümü kendimde bulup bulamayacağımı bilmeye bilmeye... Anlıyor musun?
Gel “biz” olalım demek kolay… Benimle hiç olur musun?
Kalır gibi gidişlerini izledim önce, sonra gider gibi kalışlarını…
Ve anladım ki ne sen gidebiliyorsun ne ben kalabiliyorum. Öyle bir hayat yaşıyoruz ki şimdi; ağlamak gülmenin mahkumu, gülmek ağlamanın gardiyanı gibi sanki…
Ve anladım ki ne seni... tümünü göster
Kalır gibi gidişlerini izledim önce, sonra gider gibi kalışlarını…
Ve anladım ki ne sen gidebiliyorsun ne ben kalabiliyorum. Öyle bir hayat yaşıyoruz ki şimdi; ağlamak gülmenin mahkumu, gülmek ağlamanın gardiyanı gibi sanki…
Ve anladım ki ne seninle ağlayabiliyorum, ne de sensiz gülebiliyorum.
Belki de sen aşka aşıktın, ben üstüme alındım bilmiyorum. Bir gün gerçekten seni terk edebilecek miyim onu da bilmiyorum. Üzerine sinen benin kokusunu duymadan yaşayabilecek misin?.. Çünkü, senden geriye sadece sen kalana dek terk edilmiş olmuyorsun.
İnsan yaşadığı anın değerini yaşadıklarından ötürü değil, neler yaşayacağını bilmediğinden ötürü bilmez. Seni çok seviyorum; bir gün seni terk etme gücümü kendimde bulup bulamayacağımı bilmeye bilmeye... Anlıyor musun?
Gel “biz” olalım demek kolay… Benimle hiç olur musun?
Kalır gibi gidişlerini izledim önce, sonra gider gibi kalışlarını…
Ve anladım ki ne sen gidebiliyorsun ne ben kalabiliyorum. Öyle bir hayat yaşıyoruz ki şimdi; ağlamak gülmenin mahkumu, gülmek ağlamanın gardiyanı gibi sanki…
Ve anladım ki ne seni... tümünü göster
Osmancık, tarihin en uzun ömürlü, en büyük devletini kuran irade, şuur ve karakterin Tarık Buğra'nın yorumuyla romanlaştırılmasıdır. Ben, yola bir görüşü veya yorumu savunmak veya aşılamak için çıkmadım. Bunu hiçbir romanımda yapmadım. Sadece konuyu anlamaya ve anlatmaya çalıştım, diyen Tarık Buğra, Osmancık'ı da aynı anlayışla ve Osmanlı'nın sırrı nedir? sorusundan yola çıkarak yazdığını söylüyor. Bu nedenle, romanda Osmanlı Tarihi ile birtakım paralellikler veya zıdlıklar bulunsada -ki, bunlar önlenemez- karşılaşacağınız, Ey Osmancık; beğsin. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlama bizde, katlanma sende; bundan böyle, yanılgı bize, hoşgörmek sana; aciz bize, yardım sana; geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adalet sana; kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana. Ey Osmancık bundan böyle, bölmek bize, bütünlemek sana; üşengenlik bize, gayret sana; uyuşukluk bize, rahat bize, uyarmak şevklendirmek, gayretlendirmek sana gibi sözler, aslında, hiç bir tarih kitabında bulamayacağınız, yalnızca romancı Tarık Buğra'nın Kayı Boyu'ndan Osmanlı İmparatorluğu'na götüren karakteri ve anlayışı ortaya çıkarmak için Edebalı'ya söylettiği nasihatlerdır.
Osmancık, tarihin en uzun ömürlü, en büyük devletini kuran irade, şuur ve karakterin Tarık Buğra'nın yorumuyla romanlaştırılmasıdır. Ben, yola bir görüşü veya yorumu savunmak veya aşılamak için çıkmadım. Bunu hiçbir romanımda yapmadım. Sadece ko... tümünü göster
Osmancık, tarihin en uzun ömürlü, en büyük devletini kuran irade, şuur ve karakterin Tarık Buğra'nın yorumuyla romanlaştırılmasıdır. Ben, yola bir görüşü veya yorumu savunmak veya aşılamak için çıkmadım. Bunu hiçbir romanımda yapmadım. Sadece konuyu anlamaya ve anlatmaya çalıştım, diyen Tarık Buğra, Osmancık'ı da aynı anlayışla ve Osmanlı'nın sırrı nedir? sorusundan yola çıkarak yazdığını söylüyor. Bu nedenle, romanda Osmanlı Tarihi ile birtakım paralellikler veya zıdlıklar bulunsada -ki, bunlar önlenemez- karşılaşacağınız, Ey Osmancık; beğsin. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlama bizde, katlanma sende; bundan böyle, yanılgı bize, hoşgörmek sana; aciz bize, yardım sana; geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adalet sana; kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana. Ey Osmancık bundan böyle, bölmek bize, bütünlemek sana; üşengenlik bize, gayret sana; uyuşukluk bize, rahat bize, uyarmak şevklendirmek, gayretlendirmek sana gibi sözler, aslında, hiç bir tarih kitabında bulamayacağınız, yalnızca romancı Tarık Buğra'nın Kayı Boyu'ndan Osmanlı İmparatorluğu'na götüren karakteri ve anlayışı ortaya çıkarmak için Edebalı'ya söylettiği nasihatlerdır.
Osmancık, tarihin en uzun ömürlü, en büyük devletini kuran irade, şuur ve karakterin Tarık Buğra'nın yorumuyla romanlaştırılmasıdır. Ben, yola bir görüşü veya yorumu savunmak veya aşılamak için çıkmadım. Bunu hiçbir romanımda yapmadım. Sadece ko... tümünü göster
ALDIĞI ÖDÜLLER: 1957 Nobel Ödülü Albert Camusnün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş kitabı olan ve hâlâ en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir varlıkın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi Meursault, bir simge kahraman değildir, adı olmayan bir Yabancıdır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma... Camusyle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir, der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.
ALDIĞI ÖDÜLLER: 1957 Nobel Ödülü Albert Camusnün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş kitabı olan ve hâlâ en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen old... tümünü göster
ALDIĞI ÖDÜLLER: 1957 Nobel Ödülü Albert Camusnün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş kitabı olan ve hâlâ en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir varlıkın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi Meursault, bir simge kahraman değildir, adı olmayan bir Yabancıdır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma... Camusyle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir, der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.
ALDIĞI ÖDÜLLER: 1957 Nobel Ödülü Albert Camusnün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş kitabı olan ve hâlâ en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen old... tümünü göster