Çok uzak zamanlarda değil, günümüzün otuz, bilemediniz elli yıl öncesinde, üstelik hep ülkemizde geçiyor Efrâsiyâbın Hikâyeleri. Ancak... Sanki o zamanlardan ve o mekânlardan değil de, başka zaman ve mekânlardan, hatta başka dillerden aşina olduğumuz hikâyeler... Yani, Puslu Kıtalar Atlasını ve Kitab-ül Hiyeli okumuş olanların tahmin edebilecekleri gibi, üzerine söz söylemesi zor, içine dalması keyif verici kitaplardan: Estetikle oyunun, mizahla felsefenin bir edebî buluşması...
Çok uzak zamanlarda değil, günümüzün otuz, bilemediniz elli yıl öncesinde, üstelik hep ülkemizde geçiyor Efrâsiyâbın Hikâyeleri. Ancak... Sanki o zamanlardan ve o mekânlardan değil de, başka zaman ve mekânlardan, hatta başka dillerden aşina olduğumuz... tümünü göster
Çok uzak zamanlarda değil, günümüzün otuz, bilemediniz elli yıl öncesinde, üstelik hep ülkemizde geçiyor Efrâsiyâbın Hikâyeleri. Ancak... Sanki o zamanlardan ve o mekânlardan değil de, başka zaman ve mekânlardan, hatta başka dillerden aşina olduğumuz hikâyeler... Yani, Puslu Kıtalar Atlasını ve Kitab-ül Hiyeli okumuş olanların tahmin edebilecekleri gibi, üzerine söz söylemesi zor, içine dalması keyif verici kitaplardan: Estetikle oyunun, mizahla felsefenin bir edebî buluşması...
Çok uzak zamanlarda değil, günümüzün otuz, bilemediniz elli yıl öncesinde, üstelik hep ülkemizde geçiyor Efrâsiyâbın Hikâyeleri. Ancak... Sanki o zamanlardan ve o mekânlardan değil de, başka zaman ve mekânlardan, hatta başka dillerden aşina olduğumuz... tümünü göster
Puslu Kıtalar Atlasıyla birçok okuru şaşırtan ve sevindiren İhsan Oktay Anarın ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öykülerini anlatıyor. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Beyden Angilidis Efendiye, Samur ve Yağmur Çelebilerden Uzun İhsan Efendiye bir sürü mucit, hiyelkar, aktarıcı, rivayet edici, mağdur, sarhoş, meyhaneci, kahveci... Okuyanın okumayanlara kolay anlatamayacağı ama insanın birileriyle paylaşmak isteyeceği romanlardan, Kitab-ül Hiyel.
Puslu Kıtalar Atlasıyla birçok okuru şaşırtan ve sevindiren İhsan Oktay Anarın ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öykülerini anlatıyor. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Beyden Angilidis Efendiye, Samur ve Yağmur... tümünü göster
Puslu Kıtalar Atlasıyla birçok okuru şaşırtan ve sevindiren İhsan Oktay Anarın ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öykülerini anlatıyor. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Beyden Angilidis Efendiye, Samur ve Yağmur Çelebilerden Uzun İhsan Efendiye bir sürü mucit, hiyelkar, aktarıcı, rivayet edici, mağdur, sarhoş, meyhaneci, kahveci... Okuyanın okumayanlara kolay anlatamayacağı ama insanın birileriyle paylaşmak isteyeceği romanlardan, Kitab-ül Hiyel.
Puslu Kıtalar Atlasıyla birçok okuru şaşırtan ve sevindiren İhsan Oktay Anarın ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öykülerini anlatıyor. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Beyden Angilidis Efendiye, Samur ve Yağmur... tümünü göster
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum. Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasında şunları geçirdi:Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş old... tümünü göster
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum. Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasında şunları geçirdi:Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş old... tümünü göster
bunedirbaskan şu anda kitap okumuyor.