buseçiftçi

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
buseçiftçi okumak istiyor.
Düşüş

Albert Camus çağdaş düşün ve yazın dünyasındaki saygın yerini yalnızca oyunlarıyla da, yalnızca Sisifos Söyleni ve Başkaldıran İnsanla da alırdı belki. Ama Camusyü Camus yapan öncelikle anlatı yapıtlarıdır, Yabancı (1942), Veba (1947) ve Düşüşse (1956) bu yapıtlar arasında üç büyük doruktur. Ancak, kimi yazınseverler bu üç başyapıt arasında daha çok Düşüşü yeğlerler. Bu kitap, herhangi bir düşünce ya da savı özellikle öne çıkarmaya çalışmadan, yalın bir anlatım ve özgün bir kurgu içinde, zengin bir düşünce ve duygu yüküyle, çağdaş dünyayı ve insanlarını derinlemesine sorgulayıp yargılar, çirkinliklerini ve düşkünlüklerini sergiler. Ama, aynı zamanda, bu dünyada yaşayan, dolayısıyla şu ya da bu biçimde, şu ya da bu ölçüde onun sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak tek tek her birimize bir ayna tutar, eski avukat Jean-Baptiste Clamenceın öyküsü aracılığıyla, bize kendini tehlikeye atmadan yaşayanların, yani hepimizin ve her birimizin benzersiz öyküsünü anlatır. Düşüşün yayımlanmasından bir yıl sonra Camusnün Nobel Ödülünü kazanması bir rastlantı olmasa gerek. ALDIĞI ÖDÜLLER: 1957 Nobel Ödülü

Albert Camus çağdaş düşün ve yazın dünyasındaki saygın yerini yalnızca oyunlarıyla da, yalnızca Sisifos Söyleni ve Başkaldıran İnsanla da alırdı belki. Ama Camusyü Camus yapan öncelikle anlatı yapıtlarıdır, Yabancı (1942), Veba (1947) ve Düşüşse (195... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 7 ay
Profil Resmi
buseçiftçi okumak istiyor.
Dost / Yaşamasız

Modern Türk öykücülüğünde altın kuşak olarak tanımlanabilecek 1950 kuşağının önde gelen isimlerinden birisidir Vüsat O. Bener. 1950de New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin ortaklaşa düzenledikleri öykü yarışmasında Dost adlı öyküsüyle adını duyurdu. Yarım yüzyılda ortaya koyduğu az sayıdaki öykü, roman ve oyunlarla edebiyatımızda etkili ve saygın bir yer edindi. Şimdi bütün yapıtlarıyla YKYde...Bener, konuşma dilini tüm doğallığıyla, ona yoğunluk kazandırarak kullanır. Behçet Necatigil, onun için Gerçekleri aydınlıktan uzaklaştırıp soyutlamalara götürme çabaları ve anlatışındaki yeniliklerle çağdaşı hikâyecilerden ayrı bir yol tuttu der.Elinizdeki toplam, ilk kitapları Dost ve Yaşamasızla birlikte, yazarın 1986ya kadar yazdığı öyküleri kapsıyor. Buradaki öykülerden Dost Fransızcaya, Batak Almancaya, İlki İngilizceye çevrilmişti. TADIMLIKAvuntuGün ılıdı. Yapağı kokulu yeni bir gün. Boz bir gün. Herhangi bir gün. Günlerden biri. Isınır birazdan. Soğumayı özlerim. Soğuyup dağılmayı.Suskunluğun gücünü düşünüyordum, salyalarımın ıslattığı yastık üzerinde. Kızarık dualar mırıldanıyordu ihtiyar kadın, uykusuz. Uzamış gölgesi iki kat. Kınalı titreşimler ak saçlarında. Ağlıyordu. Ağlama, dedim, hafiflersin. O, hafifler. Yenilen alaycı görmüyor. Parmaklarını kıpırdatmadan yıkabilir. Ağlamayı kesersen, onu sana gösteririm. Ölüsünü. Ölüsünü gösteririm sana, dedim.Ölünceye dek zayıftı. Ciğerlerinin bütün gücüyle yaşamaya çabaladı. Öldükten sonra yenilgiyi attı üstünden. Gururunun olanca büyüklüğüyle. Bana öyle geldi. Büyüdü. Sonsuzluğun dayanıklılığı durur.Mavinin durulduğunu, durulup dibe çöktüğünü duyuyorum. Gökten. Bugün gömülecek. Çürür sonra, dökülür bir bir. Çimli bir toprak gibi kafasına tutunan saçlarını çekip alabileceksin. Saçlarının çürük yeşil olduğunu sanıyorum. Unutmadım rengini. O renk bana yalancı geldi. Çürük yeşil saçları. Islak. İnadını salıvermiş. Kirpikleri de. Oynak yerleri, uylukları dağılacak dokunu dokunuverince. Kavruk göz kapakları gevşer. İnanan. Gene de kaskatı, kozasında. Direnirken acındırıyordu. Pisti. İğrençti.Gerçek ölümün benimki olduğunu iyi biliyorum. İnandıramam. Hiç kimseyi. Hiç kimse, hiç kimseyi inandıramaz. O, inandırdı yokluğuna. Tam yokluğuna. Tam yokluğa inanıyorum. İnandırmanın korkunç erdemine erdi. Farkında olmadan.Dağlarda, mağaralarda otlar üredi. Uyuşuk gerinmeler başladı. Kekik güneşten yeşilini emiyor. Kekik kokuları yayılır havaya. Tomurcuklar büklümlenir iç içe. Doğum, doğumun dokunan sıvaşık elleri: Kamaşmalıdır ölümden yana. Ölüme doğru gerilme var her şeyde.Doyamadan gitti dünyasına... Dolu, tok girintisiz. Öyle diyor, anası. Yavrum, doyamadan diyor, kadın. Kafamı yastığın altına gömüyorum.Açılan bir delikten kanımın ığıl ığıl boşaldığını duydum. Bulanıktı. Yavaşça kararıyordu ortalık. Işık sızmamalı. Isırılmış elmaların diş yerlerine sinen koku. Kırpınan zar kanatlar. Genişleyip daralan gözdelikleri. Yağmurun kabarttığı izli bir tarlada, insanlar vardı, başları önünde tırtıl boğumlarıyla yol alan. Hiçbirinin başı önünde değildi. Bana öyle geliyordu. Kurtulmayı özlüyorlardı. Bitse bu iş. Unutulsa.Koyuluklar geldi gözümün önüne. Pıhtı rengi. Kan oturmuş mor. Vuruk moru. Bir yakarak eflatun çakılıyordu bazı. Boğazlanan birinin kıhıltısı. Sonra ağırlık, durmadan ağırlaşan ağırlık. Ezilmediğim. Daha, daha da ağır... İri dişliler. Zorlanıp zorlanıp dönemeyen. Birbirine geçmiş, zorlanıp zorlanıp...İhtiyar kırık dualar mırıldanıyordu. Uzaklarda bir tekerlek gıcırtısı. Solugan ciğerlerin sürüklediği. Köpek hüznüyle dolaşan yumuk ayaklar sezinledim. Bunlar kimsenin değil.Ağlamayı kesersen, dedim. Duydu. Duyduğunu omuzlarından anladım. Bükkün. Hıçkırmalı mıyım şimdi? Dövünmeli mi? Gösterecek misin? Görecek. Bütün tiksintisiyle yüzüne kapanacak. Ölümü sevmez. Ölümü sevmediği için ölümsüzlüğün farkında değil. Benim seni öldürmüş olmama üzülebilir misin? Yalvarmazsın artık. Küçücük kuşkular içini kemirmez. Ama herkes öyle diyor. Anan öyle diyor. Gülmeli miyim şimdi? Bağıra bağıra. Yenilen alaycı, bilmeliydi nasıl yenildiğimi. İsteyebilir miydim korkunç gücüyle karşıma dikilmesini?O, buna layık değildi. Sadece yaşamak. Yaşamadan kavlak derisini geride bırakıp, pırıldayarak süzülen bir yılan gibi sıyrılmak, dedim.Köklerine su yürümüş gövde, onun adına heybetli, gür.Soğumayı özlerim. Bir ölünün gözlerindeki sonsuz hayranlığı kim sevebilir? Sonsuz delip geçmeyi.Ölümü pelte gövdemle kucaklıyorum. Katı katı. Donmuş bir ışık gibiydi. Parça parça kırılabilir. Dudaklarında soğuk değişmezlik. Yattığı yerde tek.Lanetli gök! Erimelerin küçüklüğü, bulaşıklığı. Canlı çığrışanlar. Düdük sesleri, rayları esneterek gözlerimin içinden geçen tren...Ürpermeyen yanağını olanca sevgimle öptüm.

Modern Türk öykücülüğünde altın kuşak olarak tanımlanabilecek 1950 kuşağının önde gelen isimlerinden birisidir Vüsat O. Bener. 1950de New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin ortaklaşa düzenledikleri öykü yarışmasında Dost adlı ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 7 ay
Profil Resmi
buseçiftçi okumak istiyor.
Bay Muannit Sahtegi'nin Notları

YİNE öldürgen bir intihar sabahı, yirmi miligram nobraksin almama karşın, ellerimin titremesini önleyemiyorum; kaydın bay Muannit Sahtegi, yapma, seni konuşmak değil, yazmak kurtarır derken, yani günlük adı altında ilk üç beş tümcenin yazıldığı günden tam üç yıl sonra, yeniden başlamayı deniyorum. Yoksa, galiba, dün gördüğüm, yanıbaşında sulandırılmış rakı şişesi, dilenen ihtiyardan beter yıkılmış olacağım. Neyi, nasıl, niçin kurtarmak? Neden bunca korkmak yıkılmaktan, yok olmaktan.Kendi yaşamını otobiyografi biçimine sahip bir kurmaca olarak mı sunuyordur Bener, yoksa otobiyografiyi andıran bir kurmaca mı yazıyordur? Muannitte belli değildir bu.— Orhan KoçakBay Muannit Sahteginin Notları, Benerin kurmacayla, yazıyla olan ilişkisini iyiden iyiye köpürten bir yapıt olarak çıkıyor karşımıza. TADIMLIK1YİNE öldürgen bir intihar sabahı, yirmi miligram nobraksin almama karşın, ellerimin titremesini önleyemiyorum; kaydın bay Muannit Sahtegi, yapma, seni konuşmak değil, yazmak kurtarır derken, yani günlük adı altında ilk üç beş tümcenin yazıldığı günden tam üç yıl sonra, yeniden başlamayı deniyorum. Yoksa, galiba, dün gördüğüm, yanı başında sulandırılmış rakı şişesi, dilenen ihtiyardan beter yıkılmış olacağım. Neyi, nasıl, niçin kurtarmak? Neden bunca korkmak yıkılmaktan, yok olmaktan. Canlılık rastlantısal oluşumu, geciktirilebilir avuntusuna sığınmayacağım, tek kuşkulu güvencem, gücüm bu. Hadi çabuk, iç çek biraz, zayıflığını kimse görmüyor nasıl olsa. Sonra bırakma, salma kendini, yaz ince eleyip sık dokumadan, kim ne derse desin. Ardına kalmamayı erdem saymak, hele günübirlik kime nelik yaşamaları kâğıda geçirmemek; unutulurum kaygısıyla başvurulan sığ yöntemlere tepki burnubüyüklüğüdür; bunca ertelemek, durup dururken kesivermek de belki.Kolay suçlanabilen: zaman. Beni geride bırakan, koyup giden. Ne atbaşı koşabiliyoruz, ne yarışı önde götürebiliyorum. Böylesine amansız, çılgın, yenik boğuşma. Yazarken sözde dural olan, kaçıyor elimin altından. Nasıl ileneyim bilmem! Hani sövgü öfkeni uyarır ya da yatıştırır. Neden bunca doğuştan uygarsın. Hiç insanca yanın yok. Sevemiyorsun. Savın boş. Nesin sen? Oysa isteyebilsen, istemeyebilirdin de. Hadi oradan, bilinçsizliğimin aç bilinci!Ne koşu! Barış kurulamayacak aramızda. Emekliye ayrılışımın aşağı yukarı on beş gün, ... saat ... dakika farkla yıldönümü imiş; görece ölçümleme diliminde durdurulabilseydi zaman. Demek ben hep geçmişi tüketmemiş varsayacağım, günümden caydım, dakika aynılığından bile söz edemeyeceğim. Her anlatım, yaşamaları değil, ölüm saptamalarının, değişimlerinin karikatür öykülemesi olacak. Ne demeye, üç yıl önce ‘bir kurtuluşsuzluk gevezeliği demişim. Şimdi bile, hemen, hemenden sonra hemen, bir tansıklık oluşacağı aptal sevinci, kırgın beklentisi içimi karıştırmıyor mu?Taşıllaşır umuduyla, susku öncesini, yeryüzü çekiminden kurtulamaz bilgisizliği yüzünden, bir demir gülleye bağlayıp çamurlu dibe salmıştım. Derine adamakıllı gömülmüştür, daha da gömülmektedir ola ki, sökülemez, yüzevuramaz, vurmamalı, bugünden gidebildiğimce ileri gidebileyim, saçmayı saçma kılmayı deneyeyim, geri dönüşlerin artık taşınamazlığında, unutarak, geri dönüşler ve tortulaşmaların havası alınmışlığında bocalayacağıma diyordum, oysa biliyordum, biliyorum demeyi yeğliyorum hâlâ, hep o geçmiş zaman kipi kullanılacak, hiç değilse hangi zaman kipinin kullanılması zorunda kalınacak, onu mu biliyorum demeye getiriyorum, iyi, böyle bir payandasızlıkla nereye varılabilir, ne yapılabilir? Bellek; olması gereken mutlulukları, o sağlam kısırlığı değil, acımaları, acınmaları, yaratılışıma bağladığım, yaratılışımın salt kendi dokusal, kalıtımsal, nasıl bozulması gereken bir kimyasal bileşimse, onun uygunsuzluğu, uyumsuzluğunun olanları yazgılaştırdığı, olabilecekleri bile yazgılaştıracağı sanısını yaşatmaya kalkışacak, komayacak silik yazıtlar yerine belki söylence serüvenlerin boy atmasına.Zaman eğrisi benimle birlikte, bana bağımlı ne denli kendiliğinden çizildiyse, ben zamanı yitirinceye dek, onun ona yükletilen aracısı olmayı benimseme alçakgönüllülüğüne o denli katlanmış görüneceğim.İşte böyle, değer yargısı derdine düşmeden, elim değdikçe, sıcağı sıcağına, olabildiğince keçiboynuzu ayrıntılar tatsızlığına da bulaşarak yazmalıyım baskısına karşı boğuştukça, başlangıç paranoyasında boğulmuş bulur adam kendini.Elbette, dünün –kendini korkunç kınayarak– içkiyi bırakma kararını baltalayan rastlantıyı canıma minnet bildiğimin ayrımındayım. Bu gece kuruyemiş eşliğinde bir şişe ucuz şarap tuzağının yenikliğine razı olsam da öyle mi başlasam? Başlamak belası.İnadına Schönbergden yay çekiyor radyo. Dağıtmamak, sağaltmak. İyi gidiyordun, tabipliğin tutmuştu, eski yazdıklarının temize çekilmesi kasetçiliği yeterliydi hani, ne oldu? Lütfen durma, silkin. Yoksa... Hey aygın gündüz! Dingin, dengeli, kıraç akıllı olmaya özenti, gülünçe uyum sağlamak. Yinelemeci olmamalısın. Yine de çalacaksın kendinden. Olmuyor değil mi? Özrün var. Bak, daha birinci sayfanın on yedinci satırından bir sözcük ileri gidemedin. O zaman da gidemeyecektin. Ha bu gün, ha yarınla sözde beni kandıracaksın. Neden öldürülmeye yaraşmıyorsun anladın mı? Anlaşılmak ille de!Neymiş, iki nedeni varmış girişimimin. İlki, aşağı yukarı sekiz yılı dolduran, yasal deyimiyle evlat edindiğim çocuğa tuhaf uyduluğumun bir yıla yakın bir süre için kesintiye uğrayacak olması, Fatoşu uzak bir yabancı ülkeye yolcu etmiştim, ikincisi, yaşımın göstergelerini sönüş yakınlığına yapışık saymaklığım. Başka gerekçeleri yok diyebilsem.Belli, besbelli, paraşütü açılmıyor ürkütücülüğünü kullanan planör pilotçuğum, umutsuzluk ağıtçısı sen, bildiğim sınırlılığın hacıyatmaz deliliği oyununa kapılıp gideceksin. Gülümse.

YİNE öldürgen bir intihar sabahı, yirmi miligram nobraksin almama karşın, ellerimin titremesini önleyemiyorum; kaydın bay Muannit Sahtegi, yapma, seni konuşmak değil, yazmak kurtarır derken, yani günlük adı altında ilk üç beş tümcenin yazıldığı günde... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 7 ay
Daha Fazla Göster

buseçiftçi şu an ne okuyor?

buseçiftçi şu anda kitap okumuyor.

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.