“Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor.
Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: ‘Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın.’ Bu kadar.”
Hayatın en yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, annebaba-çocuk arasındaki zor muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine… Vefalı bir oğulun gözüyle. Bilhassa ölümün, ölümle başetmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine… “Alışmaya” direnen bir hekimin gözüyle.
Taşranın sıcak kucağı ve serin kasveti üzerine… Orayı hem içinden hem dışından bilen bir evladının gözüyle.
Türkiye’nin ipin ucundaki yakın tarihinin gölgesi… Kalbi avucunda birinin gözüyle.
Ercan Kesal’dan, aynanın kenarındaki fotoğraflar misali hayat parçaları, sohbet makamında insan hikâyeleri.
“Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz... tümünü göster
“Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor.
Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: ‘Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın.’ Bu kadar.”
Hayatın en yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, annebaba-çocuk arasındaki zor muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine… Vefalı bir oğulun gözüyle. Bilhassa ölümün, ölümle başetmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine… “Alışmaya” direnen bir hekimin gözüyle.
Taşranın sıcak kucağı ve serin kasveti üzerine… Orayı hem içinden hem dışından bilen bir evladının gözüyle.
Türkiye’nin ipin ucundaki yakın tarihinin gölgesi… Kalbi avucunda birinin gözüyle.
Ercan Kesal’dan, aynanın kenarındaki fotoğraflar misali hayat parçaları, sohbet makamında insan hikâyeleri.
“Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz... tümünü göster
“Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor.
Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: ‘Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın.’ Bu kadar.”
Hayatın en yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, annebaba-çocuk arasındaki zor muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine… Vefalı bir oğulun gözüyle. Bilhassa ölümün, ölümle başetmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine… “Alışmaya” direnen bir hekimin gözüyle.
Taşranın sıcak kucağı ve serin kasveti üzerine… Orayı hem içinden hem dışından bilen bir evladının gözüyle.
Türkiye’nin ipin ucundaki yakın tarihinin gölgesi… Kalbi avucunda birinin gözüyle.
Ercan Kesal’dan, aynanın kenarındaki fotoğraflar misali hayat parçaları, sohbet makamında insan hikâyeleri.
“Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz... tümünü göster
Ayhan Sicimoğlu’ndan renkli mi renkli, eğlenceli mi eğlenceli, masal tadında anılar…
Bali’deyiz… Luwak kahvesi içtiniz mi? İçmediyseniz içmeyin! Luwak kahvesi içmeyin dememin nedeni Amerika’da kilosunun 1.000 dolar olması değil. Sansar “bok”unun içinden çıkmış olması! Midenizi kaldırmayayım ama ben içtim! Peru… İnka kabilelerinin saklandıkları, belki de dünyanın en gizli, gizemli ve sessiz harabeleri, Machu Picchu yüzyıllar sonra –daha yeni- ancak 1911’de bulunmuş. Tüm Güney Amerika halkı için bir nevi hacca gitmek gibi Machu Picchu’yu ziyaret etmek…Cezayir’e kadar geldi de, acep neden Fas’ta durdu ki Osmanlı? Faslılara sordum, “Eee n’apalım… Biz çok kuvvetliymişiz” dediler. Fes altından güldük, peki öyle olsun dedik, misafiriz ya…Atalardan müzisyen ve dansçı insanların ülkesi Küba… Afrika kökenli bata drums çapraşık ritimleri ile tanrılara ulaşabiliyorlar. Bu kutsal davullara el sürmek, yere koymak yasak. Değil çalmayı denememe, bir tanesinin önünde diz çöküp öptükten sonra alnıma dayamama bile zor izin vermişlerdi…
Novara, Milano’ya fazla uzak değil. Navaro’nun tapulon’unu çok merak ediyorum. Ne mi tapulon? Koyu Piemento şaraplarında saatlerce marine edilmiş eşek eti kıyması! Merak var ya serde, ille de tadacağım. Maceracı ve meraklı ruhum, tuzlu ve ağır bu kapkara kıymayı tadarken hafifçe ürpermedi desem yalan olur…
İstanbul şoförü trafik ışıklarını hiç sevmez… Yıllar evvel iki orta yaşlı Amerikalı, hatta Teksaslı hanımefendiyi gezdiriyorum. Bir tanesi İstanbul’a çok gelmiş, muhabbette kaşar. Diğeri ise “cik cik” ve İstanbul’da ilk günü. Hayretle kırmızı ışıklarda geçenleri takip ediyor ve devamlı, “Look Mary… Kırmızı ışıkta geçiyor... Aaa bak bak, bir tane daha kırmızı ışıkta geçti” diye haykırıyor… Bir dedi, iki dedi, sonunda Mary dayanamadı, “Heyecanlanma Sue Ellen, İstanbul’da kırmızı ışık şoförlere sadece bir tavsiyedir” dedi... Hiç unutmam...
Müzikle, yemekle, bin bir kente yapılan yolculuklarla bezenmiş bir hayat. MFÖ’nün “Sen neymişsin be abi!” şarkı sözlerinin ilham kaynağı Ayhan Sicimoğlu’ndan renkli mi renkli, eğlenceli mi eğlenceli, masal tadında anılar…
Ayhan Sicimoğlu’ndan renkli mi renkli, eğlenceli mi eğlenceli, masal tadında anılar…
Bali’deyiz… Luwak kahvesi içtiniz mi? İçmediyseniz içmeyin! Luwak kahvesi içmeyin dememin nedeni Amerika’da kilosunun 1.000 dolar olması değil. Sansar “bok”unun i... tümünü göster