Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farklı zaman ve duygusal iklimlerde kaleme alınan bu denemelerde her şeyden önce kıvrak ve akıcı bir Türkçe, bilgi dağarcığınızı zorlayan ve harekete geçiren bir birikimle karşılaşacaksınız.Mor Mürekkepin çağrışımları okkasında duramayacak kadar zengin ve dern. MOR MÜREKKEP HAKKINDA BASINDA ÇIKAN HABERLERBazı yazarlar vardır açtıkları dünyalar için gizli bir teşekkür büyütürüz içimizde. Kalemlerinin büyüsüne kapılır, bu büyünün etkisiyle yeni yapıtlarını bekleriz hep. Nazan Bekiroğlu. Nun Masalları ve Nigâr Hanımla böyle bir etki yapmıştı üzerimizde. Şimdi Mor Mürekkeple geliyor. Mor Mürekkepin efsûnuyla kaldırıyor yüreğimizi. Mor Mürekkep, Nazan Bekiroğlunun hikaye tadındaki denemelerinden oluşuyor. deneme türünün o sıcak, o samimi atmosferini sunuyor bize. Türkiyede daha şimdiden geleceğe kalacak bir üslup olarak selamlayabiliriz Bekiroğlunun yazılarını. Batı ve Doğu edebiyatlarını aynı ölçüde yansıtması. sonra dramatik anlarını gözümüzün önünde serişi. kimi zaman şiirleşen anlatımla okuma zevkinin zirvelerine taşıyor bizi. Timaş Yayınlarının estetik sunumuyla Mor Mürekkep kitapçılarda Aksiyon Dergisi* * * Başka bir yazımda da Nazan Bekiroğlunun bir hikâye ve deneme yazarı olarak geçmişi sorgulayıcı bir tavrı benimsediği. hayran olduğu ve derinden etkilendiği Tanpınar gibi. geçmişte yaşamayı. fakat orada kalmayıp bugüne bir şeyler taşıyarak yeni şeylere dönüştürmeyi çok iyi bildiğini yazmış ve şöyle devam etmiştim.Ne pasif bir hayranlık. ne anlamsız bir düşmanlık. Önce anlamak ve anladığını iyi ifade etmek. iyi ifade edememenin bir yazar için nasıl dayanılmaz bir sancı olduğunu. esasen sanatın bu sancıdan. en iyi ifâdeyi bulma cehdinden doğduğunu da biliyor. Cemil Meriçin deneme üslubunu benimsemiş; eksilte eksilte yazıyor . yani yazdıklarının en acımasız eleştirmeni kendisi. Sade ve çocuksu bir cümlenin. sadelikteki beşerinin peşinde Peki bunu başarabiliyor mu ? Hem de nasıl inanmazsanız. Nun Masallarını ve Zamandaki Mor Mürekkep yazılarını okuyunuz. Nazan Hanımın. pazar günleri bu sayfanın sol üst köşesinde yazdığı Mor Mürekkep yazıları. aynı adla kitap oldu. Şiir tadında tam altmış yedi deneme. Nefis bir Türkçe. zengin bir kültür. hayal gücü. ince bir duyarlılık ve ayrıntılara nüfuz eden olağanüstü bir dikkat... yani iyi bir yazar için ne gerekiyorsa hepsi bir arada.Özellikle gençlerin mutlaka okumaları gereken bir kitap.Ayvazoğlu . Beşir; İki Güzel Kitap* * * Gelelim Mor Mürekkepe. Soralım neden mürekkep ve niye mor.. Mürekkep neredeyse tarihe karışıyor. Kağıda düştükten biraz sonra rengini mora teslim eden sabit kalemler de öyle. Hele mor mürekkep. Aramaya kalkışsanız kırtasiyeci yüzünüze bir garip bakacak. Yine de ben işte. bütün bunları yazdım. Yazdıklarımın bir kısmım kalemime mor mürekkebi çekmeden önce ben de bilmiyordum. yazarken öğrendim. Bir kısmım ise biliyordum. Keder gözyaşlarının mor olduğunu biliyordum örneğin. Gözyaşları mor olan teyzeler de vardı hayatımda. İkiye katlanmış kağıtlar arasında bir damla mor mürekkeple oyalanan bir çocuktum. Buyurun işte burası benim içim. Bunlar ters ayaklı cücelerim. Şu köşede gece kelebeklerim. şunlar da devlerim. perilerim ve cinlerim.Fevkalade emniyetteyim. Helal ettim gitti aklımı. Anlatmalıyım. Ne zaman kitap olacak da bir gecede okuyacağız derken vitrinde bir Mor Mürekkep. Mor Mürekkepi kitapçıdan alınca zaman kaybı olmasın diye belediye otobüsünde başlıyorum okumaya. Gariptir kitap yine bir belediye otobüsünde bitiyor. Her yazının bitiminde -Bunlara deneme mi diyelim. hikaye mi.. Peki ne?- yeni bir film izlemiş bir sinema düşkünü gibi tedailerin sonsuz koridorlarında dolaşmaya başlıyorum. Ateş üzerinde mumdan bir gemiyim. Elindeki incileri denize atan bir Sultan İbrahim. Rahmet olması için duasına çıktığım yağmurda boğulabilirim. hiç emniyette değilim. Hele nakkaşlığım... Kendi içimde kanattığım bir ormanın en uçunda ille de gökyüzünü boyamam nakkaş olduğumdan. nakkaşlığımdan. Tam anlamıyla tamamlayıp çizdiğim her şeyde eksik kalışım... Ah nakkaşlığım...Başa dönelim. hayat ve kelimelere... Yaşı kırka gelen adamın münzevi çabasına... Ve bir çiçek ismi kelebek. Söze hayatın fedası. Yazı için tüketilen ömür ve niçin. ... Çünkü içinden bir cehennem geçen ve cehennemin içinden geçen. cehennemi anlatmayı aklından geçirmez. Cennette yaşayan da yazmaz. Arşimede çok da aldanmayın. bulan her zaman çığlık atmaz. Sessiz sedasız yaşayıp gider. Öyleyse yaşayan yazmaz ve ölen de yazmaz. Ölmemek isteyen yazar. ölmeyi bilmeyen. ölmeyi beceremeyen...Ölmemek isteyen yazardan bir soru; Sadece güzel düşler mi kaydedilecek rüya defterine?Ölmeyi beceremeyen okurdan bir cevap; elbette... Kara bir denizin maviliğine bakan açık bir pencereden yeryüzü insanlarının içine dolan bir meltem Mor Mürekkep. Akşam ve sabah. yağmur ve güneş... Her daim yeni bir melodi. bir martı çığlığı değil. belki bir serçe... Kimi zaman bir gül ve kimi zaman masum bir papatya çimlerin üzerinde...Engin. F. Halid; Mor Mürekkep Ya !
Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farklı... tümünü göster
Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farklı zaman ve duygusal iklimlerde kaleme alınan bu denemelerde her şeyden önce kıvrak ve akıcı bir Türkçe, bilgi dağarcığınızı zorlayan ve harekete geçiren bir birikimle karşılaşacaksınız.Mor Mürekkepin çağrışımları okkasında duramayacak kadar zengin ve dern. MOR MÜREKKEP HAKKINDA BASINDA ÇIKAN HABERLERBazı yazarlar vardır açtıkları dünyalar için gizli bir teşekkür büyütürüz içimizde. Kalemlerinin büyüsüne kapılır, bu büyünün etkisiyle yeni yapıtlarını bekleriz hep. Nazan Bekiroğlu. Nun Masalları ve Nigâr Hanımla böyle bir etki yapmıştı üzerimizde. Şimdi Mor Mürekkeple geliyor. Mor Mürekkepin efsûnuyla kaldırıyor yüreğimizi. Mor Mürekkep, Nazan Bekiroğlunun hikaye tadındaki denemelerinden oluşuyor. deneme türünün o sıcak, o samimi atmosferini sunuyor bize. Türkiyede daha şimdiden geleceğe kalacak bir üslup olarak selamlayabiliriz Bekiroğlunun yazılarını. Batı ve Doğu edebiyatlarını aynı ölçüde yansıtması. sonra dramatik anlarını gözümüzün önünde serişi. kimi zaman şiirleşen anlatımla okuma zevkinin zirvelerine taşıyor bizi. Timaş Yayınlarının estetik sunumuyla Mor Mürekkep kitapçılarda Aksiyon Dergisi* * * Başka bir yazımda da Nazan Bekiroğlunun bir hikâye ve deneme yazarı olarak geçmişi sorgulayıcı bir tavrı benimsediği. hayran olduğu ve derinden etkilendiği Tanpınar gibi. geçmişte yaşamayı. fakat orada kalmayıp bugüne bir şeyler taşıyarak yeni şeylere dönüştürmeyi çok iyi bildiğini yazmış ve şöyle devam etmiştim.Ne pasif bir hayranlık. ne anlamsız bir düşmanlık. Önce anlamak ve anladığını iyi ifade etmek. iyi ifade edememenin bir yazar için nasıl dayanılmaz bir sancı olduğunu. esasen sanatın bu sancıdan. en iyi ifâdeyi bulma cehdinden doğduğunu da biliyor. Cemil Meriçin deneme üslubunu benimsemiş; eksilte eksilte yazıyor . yani yazdıklarının en acımasız eleştirmeni kendisi. Sade ve çocuksu bir cümlenin. sadelikteki beşerinin peşinde Peki bunu başarabiliyor mu ? Hem de nasıl inanmazsanız. Nun Masallarını ve Zamandaki Mor Mürekkep yazılarını okuyunuz. Nazan Hanımın. pazar günleri bu sayfanın sol üst köşesinde yazdığı Mor Mürekkep yazıları. aynı adla kitap oldu. Şiir tadında tam altmış yedi deneme. Nefis bir Türkçe. zengin bir kültür. hayal gücü. ince bir duyarlılık ve ayrıntılara nüfuz eden olağanüstü bir dikkat... yani iyi bir yazar için ne gerekiyorsa hepsi bir arada.Özellikle gençlerin mutlaka okumaları gereken bir kitap.Ayvazoğlu . Beşir; İki Güzel Kitap* * * Gelelim Mor Mürekkepe. Soralım neden mürekkep ve niye mor.. Mürekkep neredeyse tarihe karışıyor. Kağıda düştükten biraz sonra rengini mora teslim eden sabit kalemler de öyle. Hele mor mürekkep. Aramaya kalkışsanız kırtasiyeci yüzünüze bir garip bakacak. Yine de ben işte. bütün bunları yazdım. Yazdıklarımın bir kısmım kalemime mor mürekkebi çekmeden önce ben de bilmiyordum. yazarken öğrendim. Bir kısmım ise biliyordum. Keder gözyaşlarının mor olduğunu biliyordum örneğin. Gözyaşları mor olan teyzeler de vardı hayatımda. İkiye katlanmış kağıtlar arasında bir damla mor mürekkeple oyalanan bir çocuktum. Buyurun işte burası benim içim. Bunlar ters ayaklı cücelerim. Şu köşede gece kelebeklerim. şunlar da devlerim. perilerim ve cinlerim.Fevkalade emniyetteyim. Helal ettim gitti aklımı. Anlatmalıyım. Ne zaman kitap olacak da bir gecede okuyacağız derken vitrinde bir Mor Mürekkep. Mor Mürekkepi kitapçıdan alınca zaman kaybı olmasın diye belediye otobüsünde başlıyorum okumaya. Gariptir kitap yine bir belediye otobüsünde bitiyor. Her yazının bitiminde -Bunlara deneme mi diyelim. hikaye mi.. Peki ne?- yeni bir film izlemiş bir sinema düşkünü gibi tedailerin sonsuz koridorlarında dolaşmaya başlıyorum. Ateş üzerinde mumdan bir gemiyim. Elindeki incileri denize atan bir Sultan İbrahim. Rahmet olması için duasına çıktığım yağmurda boğulabilirim. hiç emniyette değilim. Hele nakkaşlığım... Kendi içimde kanattığım bir ormanın en uçunda ille de gökyüzünü boyamam nakkaş olduğumdan. nakkaşlığımdan. Tam anlamıyla tamamlayıp çizdiğim her şeyde eksik kalışım... Ah nakkaşlığım...Başa dönelim. hayat ve kelimelere... Yaşı kırka gelen adamın münzevi çabasına... Ve bir çiçek ismi kelebek. Söze hayatın fedası. Yazı için tüketilen ömür ve niçin. ... Çünkü içinden bir cehennem geçen ve cehennemin içinden geçen. cehennemi anlatmayı aklından geçirmez. Cennette yaşayan da yazmaz. Arşimede çok da aldanmayın. bulan her zaman çığlık atmaz. Sessiz sedasız yaşayıp gider. Öyleyse yaşayan yazmaz ve ölen de yazmaz. Ölmemek isteyen yazar. ölmeyi bilmeyen. ölmeyi beceremeyen...Ölmemek isteyen yazardan bir soru; Sadece güzel düşler mi kaydedilecek rüya defterine?Ölmeyi beceremeyen okurdan bir cevap; elbette... Kara bir denizin maviliğine bakan açık bir pencereden yeryüzü insanlarının içine dolan bir meltem Mor Mürekkep. Akşam ve sabah. yağmur ve güneş... Her daim yeni bir melodi. bir martı çığlığı değil. belki bir serçe... Kimi zaman bir gül ve kimi zaman masum bir papatya çimlerin üzerinde...Engin. F. Halid; Mor Mürekkep Ya !
Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farklı... tümünü göster
Nasıl herkese duyuruyum da sesimi diyeyim: Bu anlattığınız ben değilim. ben bu anlattığınız değilim. Yusufu ben nasıl yerim? Ben Yusufu nasıl yerim? Sözünün bu kısmına gelince kurt. nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü. ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha ıslandı. Ve devam etti:Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım. alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle. nasıl yıkayayım? Öyle bir leke kideğil bana. yeter kıyametin kopacağıüne değin gelip geçecek tüm torunlarıma.Tek muradım. bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım. bu ayıpla yaşatamazsın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı. kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin. ya da adım temize çıksın.
Nasıl herkese duyuruyum da sesimi diyeyim: Bu anlattığınız ben değilim. ben bu anlattığınız değilim. Yusufu ben nasıl yerim? Ben Yusufu nasıl yerim? Sözünün bu kısmına gelince kurt. nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle... tümünü göster
İskender Pala Od romanında Yunus Emre’yi anlatıyor...Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini feth eden İskender Pala yeni romanı ‘OD’ ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir Yunus Emre romanı. Gök kubbemizin her zaman parlayan ve hep çok sevilen, şiirleri gönülden gönüle dolup dilden dile dolaşan Yunus Emre, bu kez OD’un ana kahramanı. İskender Pala’nın ilim ve kültür adamı olmasının yanında, yazar kişiliğinin imbiğinden geçirilerek aşkın tahtına bir kez daha oturtuluyor. 13. yüzyılın her bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan ortamına Yunus Emre’nin gelişi tarihi atmosfer içerisinde hakiki anlamına kavuşturuluyor. Yıkıntılar ve yangınlar içinden bir gönül ve bir insanlık anıtının inşa edilişi cümle cümle anlatıyor ve elbette kalbe dokuna dokuna yol alıyor. Romanın her sayfasında Yunus’un hamlıktan saflığa geçişi okunuyor...
İskender Pala Od romanında Yunus Emre’yi anlatıyor...Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini feth eden İskender Pala yeni romanı ‘OD’ ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir Yunus Emre romanı. Gök kubbemizin her zaman parlayan ve hep çok sevilen, ... tümünü göster
Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebriz'in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan'ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon'un "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail...
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu'nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap...
Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan... tümünü göster
İstiklal Harbi’nin son gazisi, 100 yaşındaki millî kahraman RUHİ MÜCERRET; bir dünya starına nasıl dönüşüyor? Zaten ecelin menzilindeyken, esrarengiz psikopat MASUM CİCİ’yi haklayabilecek mi? Mabet filozofu AVNİ VAV'dan daha neler öğrenecek? NAZLI HİLAL’e, 70 yaş farka rağmen nasıl açılacak? Ve son nefesinde kelime-i şahadet getirebilecek mi?
Bir gözü mavi, diğeri kahverengi avare CİVAN KAZANOVA; elden düşme ruhunu, şeytana neden satıyor? Depremde yitirdiği SERPİL SİLAHLIPERİ’yi unutmayıp da ne yapacak? Marifetli afet FUJER FUJİ’den kaçarken neye yakalanacak? Kan kanseri yeğeni OZAN’ı hangi parayla tedavi ettirecek? Alınyazısındaki boşlukları neyle dolduracak? İntiharın eşiğinde tetikte beklerken, kimvurduya mı gidecek? Ziyadesiyle kahkaha ve bir nebze gözyaşı içeren bu serüvende trenler gemilere çarpıyor. İstiklal Savaşı, 85 yıl sonra devam ediyor. Şakaklar matkapla deliniyor. Uçaklar düşüyor. Kaybedenler şampiyon oluyor. Ölüler diriliyor. Serseri kurşunlar uçuşuyor. Ve reklamlar, müşterileri ele geçiriyor!
İstiklal Harbi’nin son gazisi, 100 yaşındaki millî kahraman RUHİ MÜCERRET; bir dünya starına nasıl dönüşüyor? Zaten ecelin menzilindeyken, esrarengiz psikopat MASUM CİCİ’yi haklayabilecek mi? Mabet filozofu AVNİ VAV'dan daha neler öğrenecek? NAZ... tümünü göster