Kendi seçimimizle, iki güçten birine teslim olabiliriz: biri, kendi içimizden, derin duygularımızdan kaynaklanır, öteki dışardan gelir. Birinci güç, beraberinde doğal olarak bir mutluluk, yaratan insanların hayatından yayılan mutluluğu getirir. Dışımızdaki insanları harekete geçiren dürtüyü bizim içimize sokmaya çalışan diğer kuvvet ise, beraberinde haz getirmez... Zaafları, kaygıları, tutkularıyla bir madlende canlanan burjuvazi... Guermantes Tarafı, dev yapıt Kayıp Zamanın İzindenin bir başka bölümü. TADIMLIKBir gün, saatlerce sokakta Mme de Guarmantesı göremeden bir aşağı bir yukarı dolaştıktan sonra, birdenbire, bu aristokrat ve gözde semtin iki konağı arasına gizlenmiş bir peynirci dükkânının dibinden, taze peynirlere bakmakta olan şık bir kadının bulanık ve yabancı yüzü beliriyor, ben bu çehreyi tanımaya vakit bulamadan, görüntünün geri kalanından daha büyük bir süratle bana ulaşan bir şimşek gibi, düşesin bakışı çarpıyordu beni; bir başka gün, kendisiyle karşılaşamadan saatler on ikiyi vurduğunda, daha fazla beklemenin bir anlamı olmadığını anlıyor, hüzne boğularak evin yolunu tutuyordum; hayal kırıklığıma gömülmüş halde, uzaklaşmakta olan bir arabaya görmeden bakarken, ansızın, bir hanımın kapıdan çıkarken başıyla yaptığı işaretin bana yönelik olduğunu, yuvarlak bir şapkanın ya da uzun bir sorgucun altındaki gevşek ve solgun ya da aksine gergin ve canlı hatları, tanımadığımı zannettiğim bir yabancının çehresini oluşturan bu hanımın, selamına karşılık bile veremediğim Mme de Guermantes olduğunu anlıyordum. Bazen de düşesi, eve döndüğümde, kapıcı kulübesinin köşesinde, araştıran bakışlarından nefret ettiğim iğrenç kapıcı, kendisini hararetle selamlar ve şüphesiz rapor verirken buluyordum. Guermantesların bütün hizmetkârları, pencerelerdeki perdelerin arkasına gizlenip duyamadıkları bu konuşmayı korkudan titreyerek gözetlerlerdi; düşes bu konuşmaların ardından, kapıcının ele verdiği şu veya bu hizmetkârın izinlerini kısıtlamayı ihmal etmezdi. Mme de Guermantesın sunduğu onca farklı çehrenin, kıyafetinin bütününde kâh dar, kâh çok geniş, göreli ve değişken bir alan kaplayan çehrelerin birbiri ardına görünmesi sebebiyle, aşkım, tenin ve kumaşın bu değişen bölümlerinden birine veya diğerine bağlı değildi; bu bölümler gününe göre başkalarıyla yer değiştiriyordu; düşes bunları neredeyse baştan aşağı değiştirip yenilese de heyecanım değişmezdi; çünkü onların ardında, yeni yakanın, yabancı yanağın ardında hep aynı Mme de Guermantesın olduğunu hissediyordum. Benim sevdiğim, bütün bunları harakete geçiren görünmez insandı, oydu, düşmanlığı beni üzen, yaklaşması kafamı altüst eden, hayatını ele geçirmek, dostlarını kovmak istediğim kadındı. Mavi bir tüy taksa da, yüzü alev alev yansa da, hareketleri benim için önemini kaybetmezdi.
Kendi seçimimizle, iki güçten birine teslim olabiliriz: biri, kendi içimizden, derin duygularımızdan kaynaklanır, öteki dışardan gelir. Birinci güç, beraberinde doğal olarak bir mutluluk, yaratan insanların hayatından yayılan mutluluğu getirir. Dışım... tümünü göster
"Leylâ Erbil'in ilk novellası olan, Eski Sevgili'deki aynı adlı uzun metin 1973-76 tarihlidir. Novella biçimi, hayat kısıtlanır ve olasılıklar teker teker sönerken bile bu olasılıkların titreşiminin hissedilmesine fırsat verir.
(…)
[Bu ilk novelladaki] modern öznenin etkisiz ve yabancılaşmış zihinselliği, bu zihinsellikten geri çekilerek değil, tersine onu daha da ileriye götürerek eleştirilmekte ve "demonte" edilmektedir. Eleştiriyi yapan, tuzukuru bir tecrübe değil, kendi çelişki ve zaaflarının sürekli farkında olan o genişlemiş ama etkisiz içselliktir. Özne, kendininkiler de dâhil, bütün ruhsal saiklerin farkındadır, hem de o yükü önemsemeyecek kadar "aşmıştır" ve şimdi de bu aşmanın nihai temelsizliğinin farkındadır. "Çilekeş" motifi de Cüce'den çok önce ilk kez burada devreye girer -demonte edilmek üzere. Dünyadan ve arzudan elini eteğini çekmiş çilekeş figürü, herhangi bir somut nesneyle yetinemeyecek kadar azgınlaşmış bir "metafizik arzu"nun (Renè Girard) öznesidir aslında." Orhan Koçak
"Leylâ Erbil'in ilk novellası olan, Eski Sevgili'deki aynı adlı uzun metin 1973-76 tarihlidir. Novella biçimi, hayat kısıtlanır ve olasılıklar teker teker sönerken bile bu olasılıkların titreşiminin hissedilmesine fırsat verir.
(…)
... tümünü göster
Gözümü açıp tavana dikeli kaç dakika olmuştu bilmiyorum. Bir şey yapmam gerekiyordu. Tavana bakmayı kesmeliydim en azından. Yapacak bir şey bulamayıp paniklemeyeyim diye, tavana bakıyor olmaya sığınamazdım. Tavana bakmak bir iş olamazdı. Mesaisi belirsizdi. Maaşı yoktu. Kendimi daha fazla kandıramazdım. Gerçek bir iş yapmalıydım.
Kalkıp evdeki çöpleri toplayıp poşetledim. Daha da ileri gidip çöpleri konteynıra atma kararı aldım.
Sonra en olmayacak şey oldu. Dışarı çıktım. Yatarken giydiğim tişörtlerin yakası kesiktir. Şortlarım da delik. Seviyorum o hallerini. Öyle çıktım.
Çöpü atarken elim pislendi. “Yürü” dedim. “Sakin ol. Nefes al.”
Bir anlamı olmalıydı. Hepsini alt alta koyduğumda bütün huzursuzluğun bir anlamı olmalıydı. Ya da huzur için anlamı bulmak zorundaydım. Ya da henüz hiçbiri aklıma gelmemişti. Sadece bir sebebi olmalı diye düşündüm.
Eve döndüğümde gözlerimi yine bir yere dikmiş bakıyordum. Bu kez monitöre... Yazmaya başlamıştım.
(Tanıtım Bülteninden)
Gözümü açıp tavana dikeli kaç dakika olmuştu bilmiyorum. Bir şey yapmam gerekiyordu. Tavana bakmayı kesmeliydim en azından. Yapacak bir şey bulamayıp paniklemeyeyim diye, tavana bakıyor olmaya sığınamazdım. Tavana bakmak bir iş olamazdı. Mesaisi beli... tümünü göster