Uluslararası hukukta, devletler egemenliklerinden uzun süre vazgeçmemişlerdir. Savaş yetkisini de egemenliklerinin bir sonucu olarak görmüşlerdir. İlk evrensel uluslararası örgüt olan Milletler Cemiyetinin ortaya çıkışı ile bu yetkilerini kısıtlamamışlar sadece bazı düzenlemeler yapmışlardır. Fakat daha sonra 1928 Briand-Kellogg Misakı ile savaş, belirli sayıda devlet arasında da olsa yasaklanmıştır. İnsanlık için onarılması güç olan ve ağır yaralar açan Dünya Savaşlarının ikincisine engel olamayan Milletler Cemiyeti yerine, savaş sırasında ve sonrasında yeni bir örgütlenme istek ve iradesi hız kazanmış ve 1945 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Antlaşması ile evrensel nitelikli ikinci siyasi uluslararası örgüt kurulmuştur. Uluslararası düzende daha etkin bir rol üstlenen bu örgütü kuran Antlaşma, kuvvet kullanmayı yasaklamış ve istisnaen izin verdiği durumlarda da bunun çerçevesini çizmiştir. Kitabın birinci Bölümünde kuvvet kullanımının nasıl gerçekleştiği, ikinci bölümde örnek olay olarak Körfez Krizi, üçüncü bölümde ise, 11 Eylül saldırısı ve sonrasında meydana gelen gelişmeler ele alınmıştır.
Uluslararası hukukta, devletler egemenliklerinden uzun süre vazgeçmemişlerdir. Savaş yetkisini de egemenliklerinin bir sonucu olarak görmüşlerdir. İlk evrensel uluslararası örgüt olan Milletler Cemiyetinin ortaya çıkışı ile bu yetkilerini kısıtlamamı... tümünü göster
Uluslararası hukukta, devletler egemenliklerinden uzun süre vazgeçmemişlerdir. Savaş yetkisini de egemenliklerinin bir sonucu olarak görmüşlerdir. İlk evrensel uluslararası örgüt olan Milletler Cemiyetinin ortaya çıkışı ile bu yetkilerini kısıtlamamışlar sadece bazı düzenlemeler yapmışlardır. Fakat daha sonra 1928 Briand-Kellogg Misakı ile savaş, belirli sayıda devlet arasında da olsa yasaklanmıştır. İnsanlık için onarılması güç olan ve ağır yaralar açan Dünya Savaşlarının ikincisine engel olamayan Milletler Cemiyeti yerine, savaş sırasında ve sonrasında yeni bir örgütlenme istek ve iradesi hız kazanmış ve 1945 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Antlaşması ile evrensel nitelikli ikinci siyasi uluslararası örgüt kurulmuştur. Uluslararası düzende daha etkin bir rol üstlenen bu örgütü kuran Antlaşma, kuvvet kullanmayı yasaklamış ve istisnaen izin verdiği durumlarda da bunun çerçevesini çizmiştir. Kitabın birinci Bölümünde kuvvet kullanımının nasıl gerçekleştiği, ikinci bölümde örnek olay olarak Körfez Krizi, üçüncü bölümde ise, 11 Eylül saldırısı ve sonrasında meydana gelen gelişmeler ele alınmıştır.
Uluslararası hukukta, devletler egemenliklerinden uzun süre vazgeçmemişlerdir. Savaş yetkisini de egemenliklerinin bir sonucu olarak görmüşlerdir. İlk evrensel uluslararası örgüt olan Milletler Cemiyetinin ortaya çıkışı ile bu yetkilerini kısıtlamamı... tümünü göster
Mussolini, 1926dan 1937ye dek hapiste tuttuğu Gramsci için, bu beynin çalışmasını yirmi yıl durdurmalıyız demişti. Ama onbir yıllık cezaevi yaşamında bu büyük beynin işlemesi durmadı. 32 parçadan oluşan Quaderni dal Carcere / Hapisane Defterleri böyle oluştu.Öyle sanıyorum ki, insanlık tarihinde, son nefesine dek kendi yetileri ile amansız yazgı arasında, çalışmak, öğrenmek ve savaşmak isteyen insan ile, onu yavaş yavaş yitirip tüketen kaba güç arasında böylesine acıklı bir savaş örneği yoktur.-Togliatti-
******
Leninden bu yana yaşamış en büyük ve en saygı duyulan Avrupalı Marksist teorisyen olan Antonio Gramsci, olumsuz koşullar altında geçirdiği kısa yaşamı boyunca, Marksizmin genel sorunlarını ve özellikle de üst yapı kavramının tüm epistemolojik kategorileriyle birlikte teorileştirilmesine çalışmıştır.İlk çalışmalarında çoğunlukla gündelik politika yorumları ve tartışmalarını konu alan Gramsci, olgun dönemi diyebileceğimiz ve yaklaşık on iki yıl süren Mussolininin hapishanelerinde geçen bu döneminde ise, kendisine üst yapılar teorisyeni sıfatını kazandıran eserini (Hapishane Defterleri) kaleme almıştır.
******
Mussolini, 1926dan 1937ye dek hapiste tuttuğu Gramsci için, bu beynin çalışmasını yirmi yıl durdurmalıyız demişti. Ama onbir yıllık cezaevi yaşamında bu büyük beynin işlemesi durmadı. 32 parçadan oluşan Quaderni dal Carcere / Hapisane Defterleri böyl... tümünü göster
Hiç tereddütsüz 20. yüzyılın en büyük düşünürlerinden biri olarak görülebilir Michel Foucalt. Onun önemi, her şeyden önce, çağdaş Batı felsefesinde tarihdışı niteliğe sahip olduğu kabul edilen özne kavramını tarihselleştirme çabasından kaynaklanır. Düşünür, başta bu kitap olmak üzere birçok çalışmasında öznenin bir felsefi kategori olarak kuruluşuna dair kışkırtıcı sorular ortaya atar: Özne dediğimiz şey tarihsel süreç içinde nasıl kurulmuştur? Bu kuruluş sürecini hangi söylemsel çerçeveler, hangi bilgi/iktidar mekanizmaları, hangi hakikat oyunları kuşatır? Bireyselleştikçe, yani kendimizi eylemlerimizin birer öznesi olarak gördükçe özgürleştiğimiz düşüncesini hangi devasa tertibatlar ayakta tutar?Cinselliğin Tarihi, kariyeri boyunca akıl hastalığının, tıbbın ve hapishanenin tarihi üzerine kafa yoran Foucaultnun son çalışması olur. Ona göre cinsellik, baskıcı bir iktidarın biçimini işleyişinde merkezi konumda bulunan bir tertibattır. Bu tertibat, kendimizi birer özne olarak kurmamızda vazgeçilmez işlevler yüklenir; seks etkinliğimizin bizdeki en doğal, en temel, dolayısıyla da en öznel boyut olduğunu tekrar tekrar anımsatır. Bu tertibata göre bir özne olara kendimizi tanımak istiyorsak, cinsellik denen şey üzerine kafa yormalı, onun alabildiğine anlaşılır kılmalı, söyleme dökmeli ve ne olduğumuzu ona sormalıyızdır. Ancak, der Foucalt, söz konusu tertibat, içimizdeki o meçhul otantik benliği açığa çıkardığına inandığımız ölçüde bizimle bütünleşir, görünmez hale gelir ve elimizden kaçar. Bu noktada, bu çalışmanın başta siyaset felsefesi olmak üzere sosyal bilimlerin tüm alanlarında çığır açan özelliği ortaya çıkar: Cinsellik sorunuyla birlikte ortaya atılan, her şeyden önce bir iktidar sorunudur. Ancak bu sorunu doğru anlayabilmek için de, Batıdaki klasik siyaset düşüncesinin yüzyıllardır kabul ettiği baskıcı iktidar düşüncesini bir kenara bırakmak, yepyeni bir iktidar kuramı geliştirmek; özgürleşmeye alternatif olarak kendini yaratmayı, arzunun özgürleşmesi yerine zevki yoğunlaştırmayı öne çıkarmak gerekir. İşte elinizdeki kitap, bu yeni iktidar kuramının ortaya atıldığı en metinlerden biridir. Bütün ilişkilerde içkin olarak mevcut olan, yukarıdan değil aşağıdan gelen, sadece yok etmeyip aynı zamanda da üreten ve yeni direniş olanaklarını da beraberinde getiren bu yeni iktidar biçimi, en parlak ifadesini bu metinde bulur. Yazık ki tamamlanmamış bu çalışmanın, sadece olağanüstü bir tarih çalışması değil, aynı zamanda sosyal bilimleri derinden sarsan bir felsefe metni olduğunu unutmamak gerekir.
Hiç tereddütsüz 20. yüzyılın en büyük düşünürlerinden biri olarak görülebilir Michel Foucalt. Onun önemi, her şeyden önce, çağdaş Batı felsefesinde tarihdışı niteliğe sahip olduğu kabul edilen özne kavramını tarihselleştirme çabasından kaynaklanır. D... tümünü göster
erman.dogann şu anda kitap okumuyor.