Junky’lere ev sahipliği yapan ucuz otel odaları, sabahçı kahveleriyle Cağaloğlu; gitar çalan hippileri, dünyanın herhangi bir yerinde satmak için mal arayan ve bağlantı kovalayan uyuşturucu tacirleri, Avrupa turuna çıkmış savaş karşıtlarıyla Sultanahmet; kahvehanelerinde ağızlarından salyalar akarak torbacı bekleyen afyon bağımlıları, oto hırsızları, dolandırıcıları, gaspçıları ve sokaklarda kimliği belirsiz ölüleriyle Tophane... İşgal evleri, komünleri, öğrenci örgütleriyle Berlin; göçmen işçileri, meyhaneleri dolduran mutsuz müdavimleriyle Frankfurt...
Bugün Alman yeraltı edebiyatının en önemli temsilcilerinden sayılan Jörg Fauser, dünyanın dört bir yanından gelmiş Beatnikleri ve kolera salgınıyla başka bir İstanbul ile Baader-Meinhof’un yüreklerde devrim ateşini yakmaya başladığı Almanya arasında salınan otobiyografik bir kendini gerçekleştirme mücadelesi anlatıyor. Var olmanın belki de ancak yazmakla, yazdıklarını yayınlatabilmekle mümkün olduğu bu mücadele, elbette o gün de farklı seslere kapılarını kapatan kültür-sanat camiasının yüksek duvarları tarafından sekteye uğratılmışsa da, elinizde tuttuğunuz Hammadde, Fauser’in bu mücadeleyi kazandığının en somut kanıtı.
Junky’lere ev sahipliği yapan ucuz otel odaları, sabahçı kahveleriyle Cağaloğlu; gitar çalan hippileri, dünyanın herhangi bir yerinde satmak için mal arayan ve bağlantı kovalayan uyuşturucu tacirleri, Avrupa turuna çıkmış savaş karşıtlarıyla Sultanah... tümünü göster
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları… Maviyi bile yok etmişti, sonra da sırasıyla diğer renkleri, bazı sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini tekrar ederdi.
Rıfat, zamanımızın bir kahramanı gibi, bir niteliksiz adam gibi, bir aylak adam, bir lüzumsuz adam gibi, bir “R.” gibi, geziyor hayatın içinde. Hayat, arada Rıfat’ın dükkânına da uğruyor. Rıfat, filmleri, kitapları, hayalleri, fikirleri, dertleri, mes’eleleri de geziyor. Ortaya sorulmuş soruları üzerine alınıyor, bazı. Neyin peşinde bu adam?
Rıfat, bir hikâyenin içinde midir, anlamaya çalışıyor, insanın bir hikâyenin içinde olduğunu anlamasının yolunu arıyor… Seyrek yağmura şemsiye açılır mı?
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve k... tümünü göster
Ekonomik çöküntü, konjonktür gerilemesi, savaşlar, yıkım, nefret, kardeş kavgası, şiddet, uyuşturucu tüketimi, suç, kadınların ve çocukların hor görülmesi, kabalık ve zulüm neden tüm dünyada artıyor?; Arno Gruenın sorusu. İnsanlık, insanlığa ne olduğu, insanı insan yapanın ne olduğu; Çocukların başka çocukları öldürdüğü, insanların birbirine acımasızca davrandığı bir dünyada yaşıyoruz ve Gruen kitabında bunlara bir çıkış yolu arıyor. İlkel toplumları, ruh hastası olarak adlandırılanları ve ölüm kamplarından çıkanları inceleyip karşılaştırmalar yapıyor. Gruena göre, insanlar kendi acılarını yaşayamadıklarında, bu acıyı başkalarında yaşama ihtiyacı duyuyorlar. Uygarlığımızın hastalığı bu şekilde aktarılır: İnsan kendisinin kurban konumunda olduğunu görmek zorunda kalmamak için kendisine kurbanlar arar.
Ekonomik çöküntü, konjonktür gerilemesi, savaşlar, yıkım, nefret, kardeş kavgası, şiddet, uyuşturucu tüketimi, suç, kadınların ve çocukların hor görülmesi, kabalık ve zulüm neden tüm dünyada artıyor?; Arno Gruenın sorusu. İnsanlık, insanlığa ne olduğ... tümünü göster
Puslu Kıtalar Atlasıyla birçok okuru şaşırtan ve sevindiren İhsan Oktay Anarın ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öykülerini anlatıyor. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Beyden Angilidis Efendiye, Samur ve Yağmur Çelebilerden Uzun İhsan Efendiye bir sürü mucit, hiyelkar, aktarıcı, rivayet edici, mağdur, sarhoş, meyhaneci, kahveci... Okuyanın okumayanlara kolay anlatamayacağı ama insanın birileriyle paylaşmak isteyeceği romanlardan, Kitab-ül Hiyel.
Puslu Kıtalar Atlasıyla birçok okuru şaşırtan ve sevindiren İhsan Oktay Anarın ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öykülerini anlatıyor. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Beyden Angilidis Efendiye, Samur ve Yağmur... tümünü göster
ferhadkanat şu anda kitap okumuyor.