Her şey, Parisin sihirli elmayı Afroditeye vermesiyle başlar. Afrodite elma karşılığinda Parise dünyanın en güzel kadınının sevgisini vaat etmiştir. Parisin güzeller güzeli Helena ile karşılaşması ve elmayı almayan Hera ile Athenenin yüreklerindeki öfkenin kine dönüşmesi, Troyayı alevler içinde birakacak bir savaşı başlatır.
******
İlyada ve Odysseia, Egeli bir ozan olan Homerosun yarattığı iki büyük destandır. Homeros, sözlü edebiyat geleneğini sürdüren bir ozandı. Bu destanları İsadan önce dokuzuncu yüzyılda yarattığı sanılıyor. Yazılışı, kaleme alınışı daha sonradır. Bu İzmirli büyük ozan, İlyadada, Troya Kentinin destanını anlatır. Troya Kenti, Çanakkale Boğazının Anadolu yakasında bugünkü adıyla Hisarlık Tepesine kurulu varlıklı bir kentti. Yunanistandan gelen Akhaların saldırısına uğrar, bu savaşta iki toplum karşı karşıya gelir. Yurtları Anadoluda bulunan Troyalılarla Yunanistandan gelen Akhalar Topluluğunun savaşıdır bu büyük destan. Akhalar Topluluğu Yunanistanın çeşitli bölge krallarından oluşmuş bir ordudur. Her kral, kendi gemileri ve adamlarıyla yola çıkmıştır ve bu ordular, krallar kralı Agamemnonun yönetiminde birleşip örgütlenmişlerdir. Güçlüdürler. Akhalar, daha soylu, daha yürekli, daha akıllı ve daha örgütlüdürler. Ve savaşı kazanırlar. Troyalıların yenilgisinin destanı olan İlyada, 24 bölümden ve 16.000i aşkın dizeden oluşur. Troya Savaşının dokuzuncu yılında 51 günlük bir süreyi kapsar. Yani o büyük savaşın kısa bir kesitidir bu destan. Helence aslından, Azra Erhatın, A. Kadirle birlikte yaptığı bu ölümsüz çeviriyi Can Yayınları olarak kıvançla yayımlıyoruz.
******
Her şey, Parisin sihirli elmayı Afroditeye vermesiyle başlar. Afrodite elma karşılığinda Parise dünyanın en güzel kadınının sevgisini vaat etmiştir. Parisin güzeller güzeli Helena ile karşılaşması ve elmayı almayan Hera ile Athenenin yüreklerindeki ö... tümünü göster
Phileas Fogg, kimsenin hakkında hiçbir şey bilmediği zengin ve kibar bir İngiliz beyefendisidir. Son derece düzenli bir hayat sürmesi, titiz ve dakik yaşayan biri olmasıyla ünlüdür. Bir gün, üyesi olduğu Londra Bilim Kulübünde, gerçekleştirilmesi imkânsız gibi görünen bir konuda, servetini ortaya koyarak iddiaya girer: Dünyanın çevresini 80 günde dolaşacaktır, hem de önceden hiçbir ayarlama ve planlama yapmaksızın.
Phileas Foggun bu seyahatte başından geçen serüvenlerin anlatıldığı Seksen Günde Devr-i Âlem, dünyada okunma rekorları kırmış bir kitaptır.
Phileas Fogg, kimsenin hakkında hiçbir şey bilmediği zengin ve kibar bir İngiliz beyefendisidir. Son derece düzenli bir hayat sürmesi, titiz ve dakik yaşayan biri olmasıyla ünlüdür. Bir gün, üyesi olduğu Londra Bilim Kulübünde, gerçekleştirilmesi imk... tümünü göster
Hamburgun eski mahallesindeki küçük bir evde, genç ve çekingen Axel, amcası jeolog ve madenbilimci Profesör Lidenbrockla birlikte çalışmaktadır. Delikanlı, bu sabırsız ve öfkeli profesörün yanında yaşayan güzel bir Estonyalı kıza, Graübene aşıktır. Bir gün profesör, eski bir elyazmasının içinde bir şifre bulur ve hayatları o andan itibaren altüst olur. Onaltıncı yüzyılın ünlü İzlandalı bilgini Arne Saknussemm, bu şifrede, İzlandadaki sönmüş yanardağ Sneffelsin kraterinden Dünyanın merkezine indiğini açıklamaktadır! Profesör Lidenbrock büyük bir heyecana kapılır ve yeğeni Axelle birlikte İzlandaya gider. Sakin ve soğukkanlı rehberleri Hansın eşliğinde, yanardağın gizemli derinliklerine inerler... Yerin altında, sürprizlerle dolu bir yolculuk onları beklemektedir.
Hamburgun eski mahallesindeki küçük bir evde, genç ve çekingen Axel, amcası jeolog ve madenbilimci Profesör Lidenbrockla birlikte çalışmaktadır. Delikanlı, bu sabırsız ve öfkeli profesörün yanında yaşayan güzel bir Estonyalı kıza, Graübene aşıktır. B... tümünü göster
Egeli büyük ozan Homerosun destanlarından İlyada bir olayın, Odysseia ise bir kişinin destanıdır. Çağdaş okurlar, İlyadadan daha sonra yaratıldığı anlaşılan Odysseiayı bir destandan çok çağdaş bir romana, bir filme benzetirler. Gerçekten de konusuyla romanı, kurgusuyla filmi andırır bu destan. Her iki destan, anlatım tekniği açısından da değişiktirler. Troya kentinin destanı olan İlyadada olaylar düz akışlı bir anlatımla sergilenirken, Odysseiada anılar, öyküler, geriye dönüşler, yer ve zaman atlamalarıyla, olay içinde olayların anlatıldığı çağdaş bir roman kurgusu görülür. İlyada, gerçek bir destandır; büyük bir olayın ve o olaya karışmış pek çok kişinin insanüstü güçlerle ilişkisini anlatır. Odysseia ise bir tek kişinin, kral Odysseusun öyküsüdür. Troya Savaşı biteli on yıla yaklaştığı halde İthaka Kralı Odysseus, yurduna dönememiştir. Yıllardır bir adada tutukludur. Tanrılar sonunda yurduna dönmesine izin verirler. Odysseia destanı, Odysseusun on iki gemisi ve yoldaşlarıyla yola çıkışıyla başlar, üç yıl denizlerde sürünüp bin bir tehlikeyi savuşturmasından sonra ve ancak yirmi yıl sonra yurduna ve karısına kavuşmasıyla biter. Odysseia, uygarlığımızın ilk ve belki de en ölümsüz romanıdır.
******
Homerosun ölümsüz eseri Odysseia, Antik Yunan edebiyatının İlyadadan sonra en büyük ikinci destanıdır. Tıpkı İlyada gibi neredeyse ortaya çıkışından bu yana her zaman ilgi gören, ilham kaynağı olan 2700 yaşındaki bu benzersiz destanı çağdaş bir çeviriyle yeniden Türkçeye kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Antik Hellenceden çağdaş Yunancaya yapılmış çevirisinden dilimize kazandırılan bu eserde, Homerosun anlatımındaki ustalıktan ödün verilmemiştir.
Odysseianın bilinen en eski kaydı MÖ 6. yüzyılda Peisistratosun emriyle Atinada yapılandır. Destan, rapsodi adı verilen 24 bölüme ayrılır ve 12.000 dizede anlatılır. Troya Savaşının kahramanı ve İthake Kralı Odysseusun macera dolu vatana dönüş öyküsünü ve karısı Penelopeia ile evlenmek isteyen talipleri öldürmesini anlatan Odysseia, Odysseusun Ogygie adasındaki esareti ile başlar.
Odysseianın edebi değeri tüm dünya tarafından tartışmasız kabul görmektedir. Kültürel ve coğrafi bilgiler açısından da önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır. Bu ölümsüz edebi şaheseri sizinle paylaşmaktan onur duyuyoruz.
************
Yunanlı kahraman Odysseus, korkunç Truva kuşatmasında tam dokuz yıl boyunca savaştı. Artık tek arzusu evine, efline ve oğluna dönmek. Ama yolculuk uzun ve zahmetli. Deniz tanrısı Poseidon ise düşmanı. Evini ve ailesini tekrar görebilecek mi?
Bu dünya klasiği çizgi romanda, Homerosun ünlü destanı, hikaye ilk anlatıldığında, üç bin yıl kadar önce olduğu kadar canlı ve heyecan verici.
************
Batı Kültürünün KaynağıOdysseia Destanının RomanıBen Laertesin oğlu Odysseusum. Yurdum İthakadır. Benim yurdum kayalıktır; fakat yaşamak için iyi bir yerdir ve dünyada hiçbir yeri ona yeğ tutmam. Beni geniş mağarasında koca olarak tutmak isteyen tanrısal güzellikteki Kalypsoyu bile vatanım uğruna terk ettim.İnsana kendi yurdundan ve ana babasının yanından daha sıcak hiçbir yer olamaz. Yabancı bir ülkenin en zengin konağında yaşasa bile, insan gene uzaklardaki baba evini özler durur...
******
Egeli büyük ozan Homerosun destanlarından İlyada bir olayın, Odysseia ise bir kişinin destanıdır. Çağdaş okurlar, İlyadadan daha sonra yaratıldığı anlaşılan Odysseiayı bir destandan çok çağdaş bir romana, bir filme benzetirler. Gerçekten de konusuyla... tümünü göster
Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın. 1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten buyana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.
TADIMLIK
Şansım varmış. Birden aklıma bir şey geldi, bunun, oradan defolup gittiğimi iyice anlamama epey faydası oldu. Birdenbire o günü hatırladım; ben, Robert Tichener ve Paul Campbell, hep birlikte idare binasının önünde top koşturuyorduk. İyi çocuklardı, özellikle Tichener. Akşam yemeğine az kalmış ve dışarda hava iyice kararmıştı. Ortalık daha da karardı, artık topu bile zor görebiliyorduk, ama kimse oyunu bırakmak istemiyordu. Sonunda bırakmak zorunda kaldık. Bay Zambesi, şu biyoloji öğretmeni, idare binasının o penceresinden kafasını çıkarmış ve bize yatakhaneye gidip yemek için hazırlanmamızı söylemişti. Ama yine de, böyle saçmalıkları hatırlayarak, her ihtiyacım olduğunda veda duygusunu yaşayabilirdim. En azından çoğu zaman. Ne yaşayacaksam yaşadıktan sonra, tepenin öte yanından aşağıya, bizim Spencer'ın evine doğru koşmaya başladım. Kampüste oturmuyordu. Evi Antony Wayne Caddesindeydi. Ana kapıya kadar tüm yolu koşarak geçtim, sonra soluklanmak için bir saniye durdum. Şişip kalırım böyle, doğrusunu isterseniz: Her şeyden önce, çok sigara içiyorum; yani içiyordum. İçirtmiyorlar artık. Dahası, geçen yıl tam on altı buçuk santim birden boy attım. Tüberküloz filan kapmamın ve tüm bu lanet çekap zımbırtıları için buraya gelmemin nedeni de o zaten. Aslında oldukça sağlıklıyımdır.
Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. He... tümünü göster