Bihruz Bey, zengin bir devlet memurunun oğludur. Babasından yüklü miktarda bir miras kalmıştır. Annesiyle birlikte yaşayan Bihruz Bey, yetersiz bir eğitim görmüş, yarım yamalak Fransızca öğrenmiş züppe bir tiptir. O dönemin kibarlık gereğinden saydığı şık faytonuyla Çamlıcada gezerken gördüğü ve soylu bir aileye mensup olduğunu düşündüğü bir kadına âşık olur. Aslında soylu olmayan bu kadın, Bihruz Beyin aklını uzun süre meşgul eder. Kadınla ilgili gerçekleri öğrendiğinde küçük düşer. Bu olay çevresinde, o dönemdeki yaşam biçimine de ışık tutan romanda batılılaşmanın yanlış algılanmasının sonuçlarına da dikkat çekilir.
Roman, II. Abdülhamit dönemi yenileşme hareketleri çerçevesinde Tanzimatla birlikte Batıya açılan Osmanlı İmparatorluğunda yaşanan sürecin yanlış özelliklerinin vurgulandığı bir yapıttır. Bihruz Bey ve onun romantik aşkı konu edilmiştir.
******
Mirasyedi konak oğlu Bihruz Beyin, şıklığa, gösterişe, Beyoğlunun eğlence yerlerinde gezerken elinde taşıdığı yabancı dergiler ve kırık dökük Fransızca ile sağladığı saygıya düşkün zayıf kişiliği; en yakışıklı araba takımına sahip olma konusundaki özentisiyle birleşerek aptalca bir savrukluğa dönüşür. Ama sefahat diye tanımlanan serüveni, ev dışında hiçbir kadınla ilişki kurmamış alaturka bir kapalılığın moda zevklerini tanımlamak için kullanılmıştır. Çamlıcada rastladığı bir kadını, kılığı, kıyafeti, arabasıyla hayalinde yüceltir; âşık olduğu bu kadının (Periveş) bir süre görünmeyişini ölümüne yoracak kadar da saf ve düş düşkünüdür. Gerçekle yüz yüze gelince gülünç bir duruma düşer.
************
Tanzimat döneminin önemli konularından yanlış batılılaşmanın ele alındığı ilginç romanlardan biridir Araba Sevdası. Yanlış Batılılaşmanın işlendiği dönemin diğer romanlarında olduğu gibi bu romanda da kendi kültürüne yabancılaşmış bir gencin, Bihruz Beyin hikâyesi anlatılır.
************
Tanzimat sonrasında Batılı roman tekniği ile yazılan Recaizade Mahmud Ekrem in Araba Sevdası romanı, eserin kahramanı Bihruz Bey in şahsında o dönem İstanbul unun gezinti yerlerinde sıkça rastlanılabilecek alafranga, Batı taklitçisi, mirasyedi paşazadeleri tenkit etmektedir.Devrinin toplumsal özelliklerini yansıtması bakımından büyük öneme haiz bu roman, Feryal ve Muhsin Korkmaz tarafından yayına hazırlanmıştır.Türk edebiyatında gerçekçi romanın ilk örneklerinden birisi sayılan bu eseri, sonuna bir sözlük ekleyerek özgün diliyle sizlere sunmakla kültürümüzün tanınmasına katkıda bulunduğumuz inancını taşımaktayız.
************
Edebiyatımızda gerçekçilik akımının ilk örneklerinden sayılan Araba Sevdası, Avrupa görmüş gençlerden; Frenkler gibi süslü gezen, gösteriş olsun diye cebinde Fransızca dergi ve gazetelerle dolaşan, Bonjur! Bonsuvar! Vuz alle biyen! diyebilmek için Beyoğlunda adam arayan; Türkçe konuşurken araya yalan yanlış Fransızca sözcükler katmadan edemeyen; savurganlığa, borç etmeye özenen; Türkçeyi kaba bir dil sayıp bu dilin câhili olduğu için övünen Bihruz Beyin trajikomik öyküsüdür. Romanın kahramanı Bihruz Bey, olmayan bir aşkı Periveş Hanımda somutlaştırarak, araya Frenk romanlarında yaşanan aşkları da serpiştirerek kendisine varsayımsal bir aşk ve bir dünya yaratır. Recâizâde Mahmud Ekremin çağının önünde diyebileceğimiz dil ustalığıyla yarattığı, trajik ama özentiliği bu denli çarpıcı yansıttığından aynı zamanda komik bir romandır.Araba Sevdası: Gerçekçilik akımının bize özgü şaheseri.
************
Maceraperest, şımarık ve sorumsuz, babasından kalan mirası fütursuzca harcayan, meşhur alafranga züppe Bihruz Beyin romanı...Bihruz Bey, bir gün son derece gösterişli landosuyla eğlence yerlerini arşınlarken, sarışın güzel Periveş Hanımı görüp âşık olur. Landosunun ihtişamına aldanıp yüksek bir mevkiden sandığı Periveş Hanım aslında hafifmeşrep bir kadındır.Kafasındansız romanlarından ve şiirlerinden okuduğu aşklara benzer, hayali bir aşk kurgulayan Bihruz Bey bıkıp usanmadan asil sarışınıyla tekrar buluşacağı günü bekler.Türk Edebiyatının ilk gerçekçi romanlarından biri olan Araba Sevdası, İstanbulun Batıya özenen sosyete yaşamını komik ve alaycı bir dille ele alır. Recaizade Mahmut Ekrem, son dönem Osmanlıda Batılılaşma hareketiyle birlikte yaşanan değişimi Bihruz karakteri ile ironik biçimde anlatır.
************
Bihruz Bey, bir paşazadedir. Babası ölünce Bihruzla annesine büyük bir miras kalır. Bihruz Bey, hazır paranın bitmeyeceğini sanarak kendini gezme ve eğlence kaptırır, alafranga giyinmek, yerli yersiz Fransızca konuşmak, lüks faytonunda tur atmak başlıca meraklarıdır. Bir gün, o zamanki gezinti yerlerinden Çamlıca bahçesinde genç ve güzel bir kadın görür...
************
Araba Sevdası, Türk Edebiyatı Tarihinin en önemli olaylarındandır. Bir çağ kapatıp bir çağ açar. Tazminatla Servet-i Fünunun kesiştiği noktada, bir anıtsal roman olarak karşımıza çıkar. O günden sanki bugünün araba hayranlığını, eski İstanbul mesire, Çamlıca alemlerinin eğlencelerini, bir mirasyedi çılgın gencin, bir yosma uğruna servetini har vurup harman savuruşunu egzotik bir dekor içerisinde verir. Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası romanıyla Servet-i Fünun romancılığını hazırlar.
******
Bihruz Bey, zengin bir devlet memurunun oğludur. Babasından yüklü miktarda bir miras kalmıştır. Annesiyle birlikte yaşayan Bihruz Bey, yetersiz bir eğitim görmüş, yarım yamalak Fransızca öğrenmiş züppe bir tiptir. O dönemin kibarlık gereğinden saydığ... tümünü göster
Türk Edebiyatı'nın kült halini almış eserlerinden biri olan Kürk Mantolu Madonna ile ilgili eğlenceli bir quiz.
Türk Edebiyatı'nın kült halini almış eserlerinden biri olan Kürk Mantolu Madonna ile ilgili eğlenceli bir quiz.
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk... tümünü göster