Tezer Özlünün Bütün Yapıtlarını yayına hazırlayan Yapı Kredi Yayınları, yazarın kısa anlatılarını bu ciltte topladı. Yaşamöyküsel esintilerin coşkusundan delici gözlem gücüne kadar, yazarın iç dünyasının panaromasını sunuyor bu kitap. TADIMLIKDönüşElimin nereye değin uzanabileceğini bilmiyorum. Karşıdaki sayısız pencerelere. Önündeki kurumuş ağaca. Belki de gerilmiş ipe değin. Kalabalık. Çığlıklar. Tüm kollar havaya kalkıyordu. O şapkasını çıkardı başından. Gözlerinde yaşlar belirdi gene. Ben belki de her gece aynı yerde oturuyorum. Düşünmemek için. Konuştukları sözler kulaklarıma değin geliyor. Duymuyorum. Gözlerim hep onlarda. Gözleri yaşlıyken bir daha göremeyecekti beni. Oysaki hep karşımda. Hep o. Tahta evimizin ardından bir tepe yükselirdi. İnce bacaklarım oraya tırmanır. Kasabaya bakardım. Sessiz. Soğuk. Tahta evler hep. Suyu kurumuş bir dere yatağı. Derin. Aşınmış. Halkın kirli, siyah yüzleri. Kasabaya giren yolun hemen başında bir mezarlık. Yıkık. Baharda karın altından çiçekler fışkırır. Güneş çıkınca tüm topraktan buharlar yükselir gökyüzüne. Zaman hiç geçmiyor. Hep aynı ince bacaklar. Kafamı yorganın altından çıkaramıyorum. Çıkarırsam düşlerim yok oluyorlar. İnce kemikli bir eli var. Benim elimi bıraktı. Büyük bir yapıya girdi. Orada ölecek birisi var. Öldü belki de. Ben bahçede kaldım. Havuzun kenarında oturdum. Onu bekledim. Gelsin. Elimi tutsun diye. Ufak adımlarla çıktı. Bana yaklaştı. -- Ölmüş mü? -- Hayır. Öldüğünü anlamıştım. Ben de öldüm. Babam da. Hepimiz. Sonra ufak kasabada dolaştık. İnce bacaklarım açıktı. Babamı bekledik. Geldi. Bir zamanlar babam büyük bir masa yapmıştı. Onun yaptığı tek şey bu büyük masa. Eline bir kitap aldı. Oturdu -Kalkmayacağım artık- dedi. - Kımıldamayacağım. Yüzünü göremiyorum. Gövdesi hep karşımda. Yıllardır. Elindekini okuduğuna inanmıyorum. İnandığım hiçbir şey yok. Bu yüksek evin altındaki boşluğa değin uzayan derinlikten başka. Kitabın harfleri silik. Kalabalık kentlerde. İnsanlar akar. Araçların gürültüleri. Trenler. Uzun yollar. Uzaklarda bir gemi olabilir belki. Keh. Keh. Bir şey söyle. Bitsin. Her şeyi bitirsin. İşin çok başındayız daha. Bitsin. Tümüyle. Kapıyı, pencereleri, insanlar sarıyorlar. Bir iki adım atabilsem. Hep onun iniltileri. Bir kere sarılmayı denedim ona. Tüm etleri koptu. Yalnız iskelet kaldı kollarımda. Her gece tırmandığımız merdivenler. Tavan arasındaki küçük odada. Burada. Oturduğum masanın kenarında her gün kendime yeni yeni ölümler hazırlıyorum. Küf kokan bir yapının kapısını güçlükle açabildim. Ağırdı. Omuzlarıma yıkılacak gibiydi. İçeri girer girmez sessizce onların odalarına sokuldum. Soluyorlardı. Yapacak başka bir şey yok. Her gece herkesin soluğunu dinliyorum. Kitap düştü elinden. -- Baba? Gözleri açık. Solumayacak artık. Hep ona bakacağım ben. Elleri kımıldamıyor. Ağzı aralık. Yatıyorum. Gözlerim tavanda. Karlık bir yerlerde uçuyorum. Ağaçların arasında o beliriyor. Ona doğru gitsem tutacağım. Başım dönüyor. Birisi yatırmış beni. Bütün içimi söküyor. Ağırlığımı yitirdim. Uçarken. Artık dönmek istemiyorum. Döneceğimi, ayağa kalkacağımı biliyorum. Biliyorum. Duvarlar uzuyor. Uzuyor. Bir kedi sıçradı cama. İnliyor. Bense ölümleri tatmak istemiyorum. Yorganın altında kalacağım hep. Hep masanın başında oturacağım. Birtakım yüzler geçiriyorum gözümün önünden. Saçlı. Kel. Gözsüz. İnsan yüzleri. Sonra tek, tek eller. Herkesin eli boynunda. Camdan baksam. Belki de herkes boşluğa atıyor kendini.
Tezer Özlünün Bütün Yapıtlarını yayına hazırlayan Yapı Kredi Yayınları, yazarın kısa anlatılarını bu ciltte topladı. Yaşamöyküsel esintilerin coşkusundan delici gözlem gücüne kadar, yazarın iç dünyasının panaromasını sunuyor bu kitap. TADIMLIKDön... tümünü göster
Tezer Özlünün Bütün Yapıtlarını yayına hazırlayan Yapı Kredi Yayınları, yazarın kısa anlatılarını bu ciltte topladı. Yaşamöyküsel esintilerin coşkusundan delici gözlem gücüne kadar, yazarın iç dünyasının panaromasını sunuyor bu kitap. TADIMLIKDönüşElimin nereye değin uzanabileceğini bilmiyorum. Karşıdaki sayısız pencerelere. Önündeki kurumuş ağaca. Belki de gerilmiş ipe değin. Kalabalık. Çığlıklar. Tüm kollar havaya kalkıyordu. O şapkasını çıkardı başından. Gözlerinde yaşlar belirdi gene. Ben belki de her gece aynı yerde oturuyorum. Düşünmemek için. Konuştukları sözler kulaklarıma değin geliyor. Duymuyorum. Gözlerim hep onlarda. Gözleri yaşlıyken bir daha göremeyecekti beni. Oysaki hep karşımda. Hep o. Tahta evimizin ardından bir tepe yükselirdi. İnce bacaklarım oraya tırmanır. Kasabaya bakardım. Sessiz. Soğuk. Tahta evler hep. Suyu kurumuş bir dere yatağı. Derin. Aşınmış. Halkın kirli, siyah yüzleri. Kasabaya giren yolun hemen başında bir mezarlık. Yıkık. Baharda karın altından çiçekler fışkırır. Güneş çıkınca tüm topraktan buharlar yükselir gökyüzüne. Zaman hiç geçmiyor. Hep aynı ince bacaklar. Kafamı yorganın altından çıkaramıyorum. Çıkarırsam düşlerim yok oluyorlar. İnce kemikli bir eli var. Benim elimi bıraktı. Büyük bir yapıya girdi. Orada ölecek birisi var. Öldü belki de. Ben bahçede kaldım. Havuzun kenarında oturdum. Onu bekledim. Gelsin. Elimi tutsun diye. Ufak adımlarla çıktı. Bana yaklaştı. -- Ölmüş mü? -- Hayır. Öldüğünü anlamıştım. Ben de öldüm. Babam da. Hepimiz. Sonra ufak kasabada dolaştık. İnce bacaklarım açıktı. Babamı bekledik. Geldi. Bir zamanlar babam büyük bir masa yapmıştı. Onun yaptığı tek şey bu büyük masa. Eline bir kitap aldı. Oturdu -Kalkmayacağım artık- dedi. - Kımıldamayacağım. Yüzünü göremiyorum. Gövdesi hep karşımda. Yıllardır. Elindekini okuduğuna inanmıyorum. İnandığım hiçbir şey yok. Bu yüksek evin altındaki boşluğa değin uzayan derinlikten başka. Kitabın harfleri silik. Kalabalık kentlerde. İnsanlar akar. Araçların gürültüleri. Trenler. Uzun yollar. Uzaklarda bir gemi olabilir belki. Keh. Keh. Bir şey söyle. Bitsin. Her şeyi bitirsin. İşin çok başındayız daha. Bitsin. Tümüyle. Kapıyı, pencereleri, insanlar sarıyorlar. Bir iki adım atabilsem. Hep onun iniltileri. Bir kere sarılmayı denedim ona. Tüm etleri koptu. Yalnız iskelet kaldı kollarımda. Her gece tırmandığımız merdivenler. Tavan arasındaki küçük odada. Burada. Oturduğum masanın kenarında her gün kendime yeni yeni ölümler hazırlıyorum. Küf kokan bir yapının kapısını güçlükle açabildim. Ağırdı. Omuzlarıma yıkılacak gibiydi. İçeri girer girmez sessizce onların odalarına sokuldum. Soluyorlardı. Yapacak başka bir şey yok. Her gece herkesin soluğunu dinliyorum. Kitap düştü elinden. -- Baba? Gözleri açık. Solumayacak artık. Hep ona bakacağım ben. Elleri kımıldamıyor. Ağzı aralık. Yatıyorum. Gözlerim tavanda. Karlık bir yerlerde uçuyorum. Ağaçların arasında o beliriyor. Ona doğru gitsem tutacağım. Başım dönüyor. Birisi yatırmış beni. Bütün içimi söküyor. Ağırlığımı yitirdim. Uçarken. Artık dönmek istemiyorum. Döneceğimi, ayağa kalkacağımı biliyorum. Biliyorum. Duvarlar uzuyor. Uzuyor. Bir kedi sıçradı cama. İnliyor. Bense ölümleri tatmak istemiyorum. Yorganın altında kalacağım hep. Hep masanın başında oturacağım. Birtakım yüzler geçiriyorum gözümün önünden. Saçlı. Kel. Gözsüz. İnsan yüzleri. Sonra tek, tek eller. Herkesin eli boynunda. Camdan baksam. Belki de herkes boşluğa atıyor kendini.
Tezer Özlünün Bütün Yapıtlarını yayına hazırlayan Yapı Kredi Yayınları, yazarın kısa anlatılarını bu ciltte topladı. Yaşamöyküsel esintilerin coşkusundan delici gözlem gücüne kadar, yazarın iç dünyasının panaromasını sunuyor bu kitap. TADIMLIKDön... tümünü göster
İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi kadar kolay olmasa gerek. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim ve ortaöğretime yönelik 100 Temel Eser seçimi; öğrencilere, velilere ve öğretmenlere, kısacası kültür dünyamıza katkıda bulunacak herkese yararlı olacak niteliktedir.
******
Norveçli büyük romancı Knut Hamsunun, dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olan bu romanı 100 Temel Eser arasında anılmaktadır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşurken, bir yandan da açlıkla pençeleşen bir gencin öyküsünü duygulanarak okuyacaksınız.
******
İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi... tümünü göster
Michael Shermer, gruplarla kabileler büyüyüp şefliklere ve devletlere dönüştükçe, insanların da birçok primat türünde görülen utanç ve güven gibi ahlaki duyarlıkları etik ilkelere dönüştürdüklerini açıklıyor. Dedikodu, dışlama ve diğer gayri resmi yöntemler küçük gruplarda kötü davranışları engellemekte etkili olurken, dinin ve resmi etik yasalarının büyük gruplarda daha iyi işe yaradığını belirtiyor ve ahlak kurallarımızın ilahi bir kaynağın değil, biyolojik mirasımızın ve kültürel tarihimizin bir ürünü olduğu sonucuna varıyor. Paleolitik çağda yaşamış atalarımızın modern insan gibi savaşma ve çevreye zarar verme eğilimi gösterdiklerini kanıtlayan yakın tarihli antropolojik çalışmalardan, sinirbilimcilerin ahlaki kararlar alırken beynimizde neler olup bittiğine dair araştırmalarına kadar uzanan bilimsel delillerden yararlanarak, ahlakla bilim arasındaki yapay ayrımı gidermeye çalışıyor. Oyun kuramının Altın Kuralın temellerini nasıl attığını, kaos kuramının özgür iradeye bakış açımızı nasıl değiştirdiğini ve bulanık mantığın iyiyle kötü arasındaki ayrımları nasıl aşındırdığını gösteriyor. Ayrıca bilimin kürtaj, pornografi, klonlama, hayvan hakları gibi günümüzün en zorlu ahlaki ikilemlerinden bazılarını ele almamıza nasıl yardım edebileceğini irdeliyor.
Michael Shermer, gruplarla kabileler büyüyüp şefliklere ve devletlere dönüştükçe, insanların da birçok primat türünde görülen utanç ve güven gibi ahlaki duyarlıkları etik ilkelere dönüştürdüklerini açıklıyor. Dedikodu, dışlama ve diğer gayri resmi yö... tümünü göster