Ruby Sparks izlemenizi tavsiye ederim..
http://gokii.net/2012/11/2012-yilin-en-romantik-komedi-filmi/
Ruby Sparks izlemenizi tavsiye ederim..
http://gokii.net/2012/11/2012-yilin-en-romantik-komedi-filmi/
Stephane Audeguy - Bulutlar Kuramı
Gökyüzünden ilham almak..
"Havada bulutlar oluştuğunu ve üzerimize doğduğunu gördüğümüz her şey, bulutların içinde şekillenen her şey, kar, rüzgar, dolu, buz, akarsu yollarını kaskatı hale getirecek ve ırmakların akışını yer yer yavaşlatacak ya da durduracak kadar şiddetli don, sonuçta bunların hepsi kolayca açıklanabilir; sen atomların özelliklerini bildiğin andan itibaren, aklın bunların nedenlerini anlamakta ve gizlerine nüfuz etmekte hiç zorluk çekmeyecektir." (Lucretius)
Stephane Audeguy - Bulutlar Kuramı
Gökyüzünden ilham almak..
"Havada bulutlar oluştuğunu ve üzerimize doğduğunu gördüğümüz her şey, bulutların içinde şekillenen her şey, kar, rüzgar, dolu, buz, akarsu yollarını kaskatı hale getirecek ve ırmak... tümünü göster
... tıpkı Japonların, suyla dolu porselen bir kaseye akıttıkları silikkağıt parçalarının, suya girer girmez şekillenerek, renklenerek belirginlik kazandığı, somut, şüpheye yer bırakmayan birer çiçek, ev, insan olduğu oyunlarındaki gibi, hem bizim bahçedeki, hem M. Swannın bahçesindeki bütün çiçekler, Vivonne nehrinin nilüferleri, köyün iyi yürekli sakinleri, onların küçük evleri, kilise, bütün Combray ve civarı şekillenip hacim kazandı, bahçeleriyle bütün kent çay fincanımdan dışarı fırladı, Combrayde günbatımı, alışkanlık, iyi geceler öpücüğü, Françoise, ıhlamura batırılan madlen, Léonie Hala, kilise, Adolphe Amca, pembeli kadın, bahçede kitap okuma, akdikenler, mehtapta gezinti, sonbahar yanlızlığı, arzunun doğuşu, Balbec, zambak kokan oda, Verdurinler ve müritleri, Swannla Odettein karşılaşması, Vinteuilün sonatı, Swannın aşkı, kasımpatları. kıskançlık, yalan, bekleyiş, müziğin dili, Champs-Elyséesde karlı günler, Gilberte, hayal kırıklığı, umut... Ihlamura batırılan bir madlenle yeniden yakalanan, belleğin yaratıcı gücüyle yeniden canlandırılan bir geçmiş... TADIMLIKYanağımı, bir şefkat duygusuyla, yastığın, tıpkı çocukluğumuzdaki yanaklar gibi tombul ve körpe olan güzel yanaklarına gömerdim. Saatime bakmak için bir kibrit çakardım. Neredeyse geceyarısı. Mecburen seyahate çıkıp geceyi bilmediği bir otelde geçirmek zorunda kalan hastanın, bir nöbetle uyandığı ve kapının altındaki ışık huzmesini görerek sevindiği an. Ne mutluluk, sabah olmuş bile! Hizmetkârlar az sonra kalkar, zili çaldığında imdadına gelirler. Acılarının dineceği umudu, ıstırabına katlanma metaneti verir hastaya. İşte, ayak sesleri duymaktadır; sesler yaklaşır, sonra uzaklaşır. Kapının altındaki ışık huzmesi yok olmuştur. Saat geceyarısıdır; havagazını kapatmışlardır; son hizmetkâr da gitmiştir ve bütün gece çaresiz ıstırap çekmesi gerekecektir. Tekrar uykuya dalardım, ara sıra, bir iki saniyeliğine, doğramaların canlıymışçasına çıtırdamasını işitecek kadar, gözlerimi açıp karanlığın kaleidoskopuna bakacak kadar, anlık bir bilinç ışıltısı sayesinde, eşyaları, odayı ve benim yalnızca küçücük bir parçası olduğum ve duyumsuzluğuna hemen dönüverdiğim bütünü sarmalayan uykunun tadına varmaya ancak yetecek kadar kısa sürelerle uyanırdım. Bazen de uykumda zahmetsizce, hayatımın ilk yıllarına, sonsuza dek geçmişte kalacak bir yaşa döner, çocukça korkularımdan birini, mesela -benim için yeni bir dönemin başlangıcını simgeleyen- saçlarımın kesildiği güne kadar yaşadığım bir korkuyu, büyükamcamın buklelerimi çekmesi korkusunu tekrar yaşardım. Uyurken saçlarımın kesildiğini unutmuş olur, büyükamcamdan kurtulabilmek için uyanmayı başardığım an, derhal hatırlardım, ama rüyalar âlemine geri dönmeden önce tedbirimi alıp başımı sımsıkı yastığıma gömerdim.
... tıpkı Japonların, suyla dolu porselen bir kaseye akıttıkları silikkağıt parçalarının, suya girer girmez şekillenerek, renklenerek belirginlik kazandığı, somut, şüpheye yer bırakmayan birer çiçek, ev, insan olduğu oyunlarındaki gibi, hem bizim bah... tümünü göster
... tıpkı Japonların, suyla dolu porselen bir kaseye akıttıkları silikkağıt parçalarının, suya girer girmez şekillenerek, renklenerek belirginlik kazandığı, somut, şüpheye yer bırakmayan birer çiçek, ev, insan olduğu oyunlarındaki gibi, hem bizim bahçedeki, hem M. Swannın bahçesindeki bütün çiçekler, Vivonne nehrinin nilüferleri, köyün iyi yürekli sakinleri, onların küçük evleri, kilise, bütün Combray ve civarı şekillenip hacim kazandı, bahçeleriyle bütün kent çay fincanımdan dışarı fırladı, Combrayde günbatımı, alışkanlık, iyi geceler öpücüğü, Françoise, ıhlamura batırılan madlen, Léonie Hala, kilise, Adolphe Amca, pembeli kadın, bahçede kitap okuma, akdikenler, mehtapta gezinti, sonbahar yanlızlığı, arzunun doğuşu, Balbec, zambak kokan oda, Verdurinler ve müritleri, Swannla Odettein karşılaşması, Vinteuilün sonatı, Swannın aşkı, kasımpatları. kıskançlık, yalan, bekleyiş, müziğin dili, Champs-Elyséesde karlı günler, Gilberte, hayal kırıklığı, umut... Ihlamura batırılan bir madlenle yeniden yakalanan, belleğin yaratıcı gücüyle yeniden canlandırılan bir geçmiş... TADIMLIKYanağımı, bir şefkat duygusuyla, yastığın, tıpkı çocukluğumuzdaki yanaklar gibi tombul ve körpe olan güzel yanaklarına gömerdim. Saatime bakmak için bir kibrit çakardım. Neredeyse geceyarısı. Mecburen seyahate çıkıp geceyi bilmediği bir otelde geçirmek zorunda kalan hastanın, bir nöbetle uyandığı ve kapının altındaki ışık huzmesini görerek sevindiği an. Ne mutluluk, sabah olmuş bile! Hizmetkârlar az sonra kalkar, zili çaldığında imdadına gelirler. Acılarının dineceği umudu, ıstırabına katlanma metaneti verir hastaya. İşte, ayak sesleri duymaktadır; sesler yaklaşır, sonra uzaklaşır. Kapının altındaki ışık huzmesi yok olmuştur. Saat geceyarısıdır; havagazını kapatmışlardır; son hizmetkâr da gitmiştir ve bütün gece çaresiz ıstırap çekmesi gerekecektir. Tekrar uykuya dalardım, ara sıra, bir iki saniyeliğine, doğramaların canlıymışçasına çıtırdamasını işitecek kadar, gözlerimi açıp karanlığın kaleidoskopuna bakacak kadar, anlık bir bilinç ışıltısı sayesinde, eşyaları, odayı ve benim yalnızca küçücük bir parçası olduğum ve duyumsuzluğuna hemen dönüverdiğim bütünü sarmalayan uykunun tadına varmaya ancak yetecek kadar kısa sürelerle uyanırdım. Bazen de uykumda zahmetsizce, hayatımın ilk yıllarına, sonsuza dek geçmişte kalacak bir yaşa döner, çocukça korkularımdan birini, mesela -benim için yeni bir dönemin başlangıcını simgeleyen- saçlarımın kesildiği güne kadar yaşadığım bir korkuyu, büyükamcamın buklelerimi çekmesi korkusunu tekrar yaşardım. Uyurken saçlarımın kesildiğini unutmuş olur, büyükamcamdan kurtulabilmek için uyanmayı başardığım an, derhal hatırlardım, ama rüyalar âlemine geri dönmeden önce tedbirimi alıp başımı sımsıkı yastığıma gömerdim.
... tıpkı Japonların, suyla dolu porselen bir kaseye akıttıkları silikkağıt parçalarının, suya girer girmez şekillenerek, renklenerek belirginlik kazandığı, somut, şüpheye yer bırakmayan birer çiçek, ev, insan olduğu oyunlarındaki gibi, hem bizim bah... tümünü göster
Galaksinin Batı Sarmal Kolunun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve saridir güneş vardır. Bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırksekiz milyon kilometre uzağında, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hâlâ çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler. Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı - daha doğrusu eskiden vardı: Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. Bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kâğıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kâğıt parçaları değildi. Bu nedenle sorun varlığını sürdürdü; halkın çoğunun durumu kötüydü ve onların büyük bölümüyse sefildi, dijital kol saatleri olanlar bile. Her şeyden önce, ağaçlardan inmekle büyük bir hata ettiklerini düşünenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Bazıları ağaçlara çıkmanın bile yanlış bir hamle olduğunu ve hiç kimsenin okyanuslardan asla ayrılmamış olması gerektiğini söylüyordu. Sonra adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık ikibin yıl sonra, bir perşembe günü Rickmansvvorthde küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birdenbire fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirilebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü tir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı. Bu sefer doğru olanı bulmuştu, bu işe yarayacak ve hiç kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti. Ama ne yazıktır ki, bir telefon bulup birilerine bundan söz edemeden korkunç, aptal bir felaket meydana geldi ve fikir sonsuza dek yitip gitti. Bu, o kızın öyküsü değil. Ama o korkunç, aptal felaketin ve onun doğurduğu bazı sonuçların öyküsüdür.
Galaksinin Batı Sarmal Kolunun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve saridir güneş vardır. Bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırksekiz milyon kilometre uzağında, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küç... tümünü göster