Tüm bu fotoğraflara bakınca ve bu kısa, ama koca hayatı gözden geçirince bir şey fark ettim. Aslında yaptığımız şey halı dokumak.Attığımız her adım. Yaptığımız her iyilik, her kötülük birer ilmek.Unutulur gider sanıyoruz. Oysa halının üzerine işleniyor. Halı bittiğinde bakıyoruz üstüne, her şey görünüyor.Doğrular, yanlışlar, hatalar, sevaplar.Bir de kimimiz kilim dokuyoruz, kimimiz ipek halılar. Kiminde büyük emek var; kimi makine halısı gibi, pek bedavadan, özensiz yapılmış. Tek yaptığımız halı dokumak.Ancak bitince görürsünüz dokuduğunuz halı güzel mi, temiz mi. Başkalarına yarayacak mı? Yoksa kullan ve at mı olacak. Bu halıların yüzlerce yıllık olanı, sonsuza kadar yaşayacak olanları var. Leonardo Da Vincinin, Piri Reisin halıları gibi. Babamınki belki yüzlerce yıl yaşamayacak. Ama bu kadar güzel dokunmuş, üstü bu kadar insani desenlerle bezeli, bir de bu kadar güzel kokan çok az halı gördüm ben.O markalı, cicili bicili, havalı, pahalı, ama çarçabuk kir tutan, iki yılda atılan halılara benzemiyor. Çoluk çocuğunu, evini ortada bırakıp maceraya kaçanlara hiç benzemiyor. Tam bir kök boyalı Yağcı Bedir. Sizler için küçük, emek harcamış, ufak hatalar desenlerin güzelliği arasında kaybolmuş. Benim gözümde ise uçan halı. Bir sabah uyandığımda yastığımın altında plastik tabanca, şerif yıldızı ve kemer buldum. Şerif olduğum gündü gerçekten. Beni masallardaki gibi uçurdu, en değerli saatlerini bana ayırdı ve maceralar yaşattı bana.Şimdi fark ediyorum, benim babam bir uçan halıydı. Aslan Babam.
Tüm bu fotoğraflara bakınca ve bu kısa, ama koca hayatı gözden geçirince bir şey fark ettim. Aslında yaptığımız şey halı dokumak.Attığımız her adım. Yaptığımız her iyilik, her kötülük birer ilmek.Unutulur gider sanıyoruz. Oysa halının üzerine işleniy... tümünü göster
İki can dostum, Ahmet Nacar ve Ahmet Şerif İzgören`in kendi duygu ve mizah dolu Kalemlerinden, çocukluklarında yaşadıklarını, ailelerini, dostluklarım, haylazlıklarını, eskinin değerlerini tüm gerçekleri ile anlattıkları kahkahalarla okuyacağınız nostaljik bir kitap. Her okuyucu kendi çocukluğundan birçok şey bulacak bu satırlarda.
Yıllardır oynadığımız bir sahne vardı; ağaçlardan, çiçeklerden, bahçelerden, gülüşlerden dekorları olan ve bir oyunumuz vardı; büyüklerden, küçüklerden, kedilerden ve köpeklerden oyuncuları olan. Severek oynadık, içimizden geldiğince, el ele tutuşarak, içimizdeki aydınlık yüzümüzde, bir gece unutmadan. Her gece sahnedeydik, en sevdiğimiz rolümüzden ve sevdiklerimizden vazgeçmeden.
Oyun bitti, dekorlar toplanıyordu artık Çiğli Askeri Lojmanları`nda. Alkışlıyordu bizi elleri patlarcasına zaman. Şimdi yeni bir oyun varmış daha önce oynanmamış ve bizim için yazılan Okumadan önce son uyarıl Bu kitabı okuduktan sonra yaşama eskisi gibi bakamayabilirsiniz.
Okuduğunuzda, `ben niye böyle şeyler yaşamadım` diye üzülmeyeceksiniz; ama `yaşadıklarıma ben neden böyle bakmadım, yitip gitmelerine nasıl izin verdim1 diye içiniz burkulabilir. Bu kitapta, yaşadığı her anın fotoğrafını çeken ve her bir fotoğraf karesini duyarlılık- zekâ - mizah duygusu saç örgüsüyle bir film haline getiren insanları izlemeye duyamayacaksınız. Samimi ve zorlamasız anlatım, yaşamın derinliklerindeki pırıltıları önce meşale, giderek bir fener alayı haline getirirken oluşan anafor sizi çekecek ve kitabın sonuna kadar içinden çıkamayacaksınız. Benden söylemesi.
Ümit Koçak
İki can dostum, Ahmet Nacar ve Ahmet Şerif İzgören`in kendi duygu ve mizah dolu Kalemlerinden, çocukluklarında yaşadıklarını, ailelerini, dostluklarım, haylazlıklarını, eskinin değerlerini tüm gerçekleri ile anlattıkları kahkahalarla okuyacağınız nos... tümünü göster
Ahmet Şerif İzgören, kahramanı Hıdırın yaşadıkları üzerinden, kişisel gelişim başlığıyla yayımlanan kitaplarla dalga geçiyor. Bu kitapların insanları kendi benliklerinden uzaklaştırdığını, hayal kırıklığına uğrattığını mizahi bir dille anlatıyor. Bireysel başarıyı ve rekabeti temel alan bu zihniyeti, kişisel gelişim uzmanı denilen insanların kendi hayatlarındaki başarısızlıklarını da vurgulayarak eleştiriyor:Size kitap yazan adamların çoğu sizin kadar mutlu değildir, ondan emin olun. Pozitif enerji deyip duranların belki yüzü hiç gülmüyordur.
Ahmet Şerif İzgören, kahramanı Hıdırın yaşadıkları üzerinden, kişisel gelişim başlığıyla yayımlanan kitaplarla dalga geçiyor. Bu kitapların insanları kendi benliklerinden uzaklaştırdığını, hayal kırıklığına uğrattığını mizahi bir dille anlatıyor. Bir... tümünü göster
''Tebrikler! Çok net başka bir şey söylemem mümkün değil. Sanırım hızlı okuma rekoru kırmış olabilirim. Bu kadar duygu yüklü, bu kadar gerçekleri gözler önüne serebilen, hala umut olabileceğine dair bu kadar mesaj bir arada nasıl verilir, gerçekten tebrikler.''
Filiz Şahin
''Sizi temin ederim hayatımda iş dünyası ve iletişim üzerine okuduğum hiçbir eser bende bu kadar etki bırakmadı. ''
Çağlayan Babacan
''Harika bir kitaptı. Bütün meseleleri çok içten ve güzel işlemişsiniz. Hayatımda birçok değişiklik yapmama neden oldunuz.''
Fikret Odabaşı
''Tebrikler! Çok net başka bir şey söylemem mümkün değil. Sanırım hızlı okuma rekoru kırmış olabilirim. Bu kadar duygu yüklü, bu kadar gerçekleri gözler önüne serebilen, hala umut olabileceğine dair bu kadar mesaj bir arada nasıl verilir, g... tümünü göster
Genç Türk Romancı Serdar Özkan'ın ilk romanı Kayıp Gül bugüne kadar 29 dile çevrildi, 40'tan fazla ülkede basıldı. Kanada'dan Japonya'ya, Brezilya'dan Endonezya'ya, dünyanın dört bir yanında okurların büyük ilgi ve beğenisini kazanan Kayıp Gül, birçok ülkede haftalarca bestseller listelerinde yer aldı. Tüm zamanların en çok okunan ve sevilen kitaplarından St. Exupéry'nin Küçük Prens'i, Richard Bach'ın Martı'sı, Hesse'nin Siddarta'sı ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sına denk tutulan Kayıp Gül, özgün bir kendini keşfetme romanı. Değişik kültür ve felsefeleri günümüzün modern yaşantısıyla iç içe sunan Kayıp Gül, Doğuyla Batı arasında bir köprü eser niteliğinde. Sanki bu yönüyle, hem tarihsel hem de coğrafi anlamda Doğu ile Batı arasında bir köprü olan kültürümüzün çağdaş edebiyata akseden bir yansıması. Kayıp Gül'ün kahramanı Diana'nın peşine takılan okur, başta Türk kültürüne olmak üzere, Yunan mitolojisinden Yunus Emre'ye; William Blaketen Sokrates'e; doğu mistisizminden Küçük Prens'e; Meryem Ana'dan Nasrettin Hoca'ya; modern yaşantıdan metafiziğe; gerçek dünyadan düşlerin dünyasına ve San Francisco'dan İstanbul'a uzanan bir yolculuğa çıkıyor. Eserlerinde doğu ve batı motiflerine eşit derecede yer veren Serdar Özkan bir röportaj sırasında kendisine yöneltilen, Siz, Batı hakkında yazan doğulu bir yazar mısınız, yoksa Doğu hakkında yazan batılı bir yazar mısınız? sorusuna, ben bir insanım diye cevap verecek kadar insanın evrenselliğini ve birleştiğimiz noktaları ön plana çıkaran bir yazar. Kayıp Gül, evrensel mesajları ve kültürleri buluşturan, Doğuyla-Batıyı birleştiren yönüyle, özellikle kültür çatışmalarının giderek arttığı dünyamızda ümit veren bir eser. Kanada televizyonunda, Kayıp Gül'ün hayatında okuduğu en güzel öykülerden biri olduğunu belirten kitap eleştirmeni Christine Michaud, Kayıp Gül'ün bu yönüne özellikle dikkat çekiyor. Kayıp Gül için, bu kitabın bizi birleştirmeye gücü var, diyen Michaud, kitaptaki öykünün her insana hitap ettiğini söylüyor. Serdar Özkan romanlarında, farklılıklarımızdan çok ortak yönlerimize vurgu yapıyor. Yazar, degişik kültürlerden gelen insanların farklılıklarını kabul etmekle birlikte, yine de insan olarak benzerliklerimizin daha önemli olduğunu savunuyor. Üniversite eğitimi için gittiği Amerika'da dört sene yaşayan Özkan, bu düşüncelerinin orada, tamamen farklı bir kültürde yaşarken şekillendiğini söylüyor. Zaten Kayıp Gül de ikiz kız kardeşini aramak üzere İstanbul'a gelen amerikalı Diana'nın öyküsünü anlatıyor. Kayıp Gül aynı zamanda, başkalarının beğenisini ve takdirini kazanmak uğruna düşlerinden ve kendinden ödün veren genç bir kızın öyküsü. Başkaları benim hakkımda ne düşünür? kaygısıyla hayallerini ve kendi olmayı terk eden ve bu yüzden sonunda dibe vuran Diana'nın kendini geri kazanma savaşının öyküsü. Bu savaşında ona St.Exupéry'nin Küçük Prens'i, Küçük Prens'in gülü ve İstanbul'un gülleri eşlik ediyor.
Genç Türk Romancı Serdar Özkan'ın ilk romanı Kayıp Gül bugüne kadar 29 dile çevrildi, 40'tan fazla ülkede basıldı. Kanada'dan Japonya'ya, Brezilya'dan Endonezya'ya, dünyanın dört bir yanında okurların büyük ilgi ve beğe... tümünü göster
Kocanızın izni lazım elbette, diye devam etti sekreter, artık cıvıltılı olmayan sesiyle. Tabii eğer evliyseniz...? Odadakilerin meraklı bakışları üzerinde ağırlaştı. Ne var ki Zeliha'nın yüzünde ne sıkıntıdan eser vardı ne mahcubiyetten. Bu toplumsal işkenceden keyif alıyor değildi elbette ama içinden bir ses başkalarının fikirlerini ve yargılarını umursamamayı öğütlemişti ona. Ne de olsa fark etmeyecekti sonuç olarak. Son zamanlarda bazı kelimeleri kişisel sözlüğünden çıkarmaya karar vermişti, utanç pekâlâ bunlardan biri olabilirdi. Bu kürtaja onay verecek bir koca yoktu ortada. Bu çocuğun bir babası yoktu. Neyse ki kocanın olmayışı formalitelerde bir avantaja dönüştü. Görünüşe göre kimsenin yazılı iznini almasına gerek yoktu. Bürokratik düzenlemeler, evli çiftlerin bebeklerini kurtarmak için gösterdikleri özeni evlilik dışı doğan bebekler için göstermiyordu anlaşılan. Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve İstanbul'da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı. Baba ve Piç, İstanbul - San Francisco hattında gidip geliyor: Müslüman - Türk Kazancı ailesiyle Ermeni asıllı Amerikalı Çakmakçıyanların 90 yıla yayılan öyküleri iç içe. Kederli bir geçmişi tamamen unutmak mı daha doğru, geçmiş bilincini beraberinde taşımak mı? Diğer yandan bir kadınlar romanı Baba ve Piç: Erkeklerin apansız ve açıklamasız ölüverdiği, geriye hep kadınların kaldığı bir sülaleden dört kuşak kadının hikâyesi. Anneannelerin, ciciannelerin, teyzelerin hafızalarıyla can bulan bu romanı severek okuyacaksınız.
Kocanızın izni lazım elbette, diye devam etti sekreter, artık cıvıltılı olmayan sesiyle. Tabii eğer evliyseniz...? Odadakilerin meraklı bakışları üzerinde ağırlaştı. Ne var ki Zeliha'nın yüzünde ne sıkıntıdan eser vardı ne mahcubiyetten. Bu topl... tümünü göster
heavenera şu anda kitap okumuyor.