On yaşındaki Latince öğrencisi Emil Sinclair, güvenceli aile ortamının dışında sert ve acımasız bir dünya olduğunu erken fark eder. Kendini bulma yolundaki delikanlı, din ve ahlâk gibi artık inanmadığı kalıplarla birlikte baba evinden de kopar. Küçük yalanlar ve hırsızlıklarla beslenen yaşamında, sağlam çocuk dünyasının hızla çöktüğünü görür. Onu bu acılardan kurtaracak olan kişi, okula yeni gelen bir başka öğrenci, Max Demian'dır. Demian, Sinclair'in yaşamını yönlendiren, etkileyen baş kişi olur. Tanıştığı insanlar, Sinclair'in kendini ve benliğini bulma yolunda birer kilometre taşı olacaktır.
Hermann Hesse'nin öteki romanlarından ayrılan bir yanı var Demian'ın: Bir gençlik ve öğrencilik romanı olan Demian, yazarın o dönemdeki korkularını ve sorunlarını tümüyle yansıtıyor. Hesse'nin meslek sorunlarının yanına kişisel sorunları da katılıyor: Babasının ölümü, en küçük oğlu Martin'in tehlikeli bir hastalığa yakalanması ve karısının, onu hastanelerde tedavi görmeye zorlayan ve git gide ciddileşen ruhsal bozukluğu. Hesse'nin acılarla yoğrulan bu dönemi hayatında büyük değişimlere yol açtı. Ruhsal çöküntüsüyle, ancak doktor yardımıyla baş edebildi. Bu sorunlu dönemin meyvesi ise Demian oldu. Birkaç ay içinde bitirdiği romanını Emil Sinclair adı altında yayınevine yolladı. Gerçek kimliğini kitabın daha sonraki baskılarında açıkladı.
On yaşındaki Latince öğrencisi Emil Sinclair, güvenceli aile ortamının dışında sert ve acımasız bir dünya olduğunu erken fark eder. Kendini bulma yolundaki delikanlı, din ve ahlâk gibi artık inanmadığı kalıplarla birlikte baba evinden de kopar. Küçük... tümünü göster
Alnı Mavidede Ahmet Büke, dünyayı bir baştan öbür başa kuşatan karanlığı görmeye çağırıyor okuru. Gencecik insanların öldürüldüğü; yaşam dolu yüreklerin kapatıldıkları gizli ya da açık tutsaklıklarda çürüdüğü; tutkuların, aşkların kire pasa bulandığı zamanımızın karanlıklarını... Dışımızdaki ve içimizdeki karanlıkları... Bunca günahın arasında debelenen, karınlarını doyurmak uğruna içleri her geçen gün daha da boşalan, yalnızlığın, kimsesizliğin, yoksulluğun çıldırttığı hikâye kahramanlarının, bir güzel ahta, bir başka bedende, bir selamda, tokuşan kadehlerde arayıp buldukları umudun bu karanlıklara tuttuğu titrek ışığın da hikâyeleri bunlar.Anam sofrayı kurup tabakları dizdiğinde tepsiye değen çatal kaşığın tıkırtısı, ıslak süpürgenin halının üzerinde akışı, mutfak kapısının hep aynı gıcırtıyla açılması, banyoya girince hücum eden ıslak yeşil sabunun kokusu, koridordaki buzdolabının altına kaçıveren hamamböceği, yarısı yolluğun altında kalmış bir tutam saçak, perdelerin dışarıdan esen yelle hafifçe ama sadece uçlarından gidip gelmesi, kapının eşiğinde teki ters dönmüş tokyolar, düz duran tekinin güneşten atmış mavi kuşak çizgisi, hızla okunan akşam ezanı, seccadenin serilirken ittiği havanın ayak parmaklarıma çarpıp kaybolması, tespih, imame, televizyon kapalıyken siyah arka panelinden aniden gelen belli belirsiz çıtırtılar, arkasının gelip gelmeyeceğini düşündüğüm o çıtırtılar, devamı gelmeyen çıtırtılar, ekrandaki bayrak töreni, masanın muşambasından sıyrılarak uzayan, toparlanıp tekrar yüklenen, titreyen, için için renk değiştiren, yerçekimine adeta yalvaran, yakaran ama bir türlü düşemeyen su damlası... ve hepsi etrafımda dönüp dururken ipleri koparılmış bir kukla gibi kollarım kalkmıyordu.
Alnı Mavidede Ahmet Büke, dünyayı bir baştan öbür başa kuşatan karanlığı görmeye çağırıyor okuru. Gencecik insanların öldürüldüğü; yaşam dolu yüreklerin kapatıldıkları gizli ya da açık tutsaklıklarda çürüdüğü; tutkuların, aşkların kire pasa bulandığı... tümünü göster
Alnı Mavidede Ahmet Büke, dünyayı bir baştan öbür başa kuşatan karanlığı görmeye çağırıyor okuru. Gencecik insanların öldürüldüğü; yaşam dolu yüreklerin kapatıldıkları gizli ya da açık tutsaklıklarda çürüdüğü; tutkuların, aşkların kire pasa bulandığı zamanımızın karanlıklarını... Dışımızdaki ve içimizdeki karanlıkları... Bunca günahın arasında debelenen, karınlarını doyurmak uğruna içleri her geçen gün daha da boşalan, yalnızlığın, kimsesizliğin, yoksulluğun çıldırttığı hikâye kahramanlarının, bir güzel ahta, bir başka bedende, bir selamda, tokuşan kadehlerde arayıp buldukları umudun bu karanlıklara tuttuğu titrek ışığın da hikâyeleri bunlar.Anam sofrayı kurup tabakları dizdiğinde tepsiye değen çatal kaşığın tıkırtısı, ıslak süpürgenin halının üzerinde akışı, mutfak kapısının hep aynı gıcırtıyla açılması, banyoya girince hücum eden ıslak yeşil sabunun kokusu, koridordaki buzdolabının altına kaçıveren hamamböceği, yarısı yolluğun altında kalmış bir tutam saçak, perdelerin dışarıdan esen yelle hafifçe ama sadece uçlarından gidip gelmesi, kapının eşiğinde teki ters dönmüş tokyolar, düz duran tekinin güneşten atmış mavi kuşak çizgisi, hızla okunan akşam ezanı, seccadenin serilirken ittiği havanın ayak parmaklarıma çarpıp kaybolması, tespih, imame, televizyon kapalıyken siyah arka panelinden aniden gelen belli belirsiz çıtırtılar, arkasının gelip gelmeyeceğini düşündüğüm o çıtırtılar, devamı gelmeyen çıtırtılar, ekrandaki bayrak töreni, masanın muşambasından sıyrılarak uzayan, toparlanıp tekrar yüklenen, titreyen, için için renk değiştiren, yerçekimine adeta yalvaran, yakaran ama bir türlü düşemeyen su damlası... ve hepsi etrafımda dönüp dururken ipleri koparılmış bir kukla gibi kollarım kalkmıyordu.
Alnı Mavidede Ahmet Büke, dünyayı bir baştan öbür başa kuşatan karanlığı görmeye çağırıyor okuru. Gencecik insanların öldürüldüğü; yaşam dolu yüreklerin kapatıldıkları gizli ya da açık tutsaklıklarda çürüdüğü; tutkuların, aşkların kire pasa bulandığı... tümünü göster