Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi'nden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yaptı. Şifre çözme ve gizli hükümet örgütlerine duyduğu ilgi, 1996'da ilk romanı Dijital Kale'nin ortaya çıkmasını sağladı.
Romanın yayımlanmasından hemen sonra Dan Brown bir anda elektronik kitap listelerinde bir numaraya yükseldi. Amerika Ulusal Güvenlik Teşkilatı'nı (NSA) konu alan roman, sivil halkın mahremiyeti ile ulusal güvenlik arasındaki ince çizgiyi irdeliyordu.
Yazar tekno-gerilim türündeki ikinci romanı İhanet Noktası'nda da politikada ahlak, güvenlik ve gizli teknoloji konularını işledi.
Başkanlık Ödülü'nü kazanmış bir matematik profesörü ile ilahiyat müzisyeni bir annenin oğlu olan Dan Brown, bilim ve din gibi paradoksal felsefelerin egemen olduğu bir ortamda büyüdü. Bu birbirini tamamlayıcı görüşlerden aldığı esinle ünlü romanı Melekler ve Şeytanlar'ı yazdı. Bu yapıt da bir İsviçre fizik laboratuvarı ile Vatikan kenti arasında geçen, bilim ve din odaklı bir gerilim romanıdır.
Dan Brown, büyükbabasının da mason olduğunu pek çok programda açıklamıştır. Evlerinde garip önlükler ve beyaz eldivenler bulduğunu söylemiştir. Kayıp Sembol adlı romanını da bu yüzden yazdığı düşünülmektedir. Kitabın konusu da masonluktur.
Ayrıca, 2003 yılında çıkardığı ve tüm dünyada satış rekorları kıran Da Vinci Şifresi kitabının da yazarıdır. Da Vinci Şifresi ve Melekler ve Şeytanlar kitaplarının filmi de çekilmiştir.
Sanat tarihçisi ve ressam olan eşi de araştırmalarına yardım etmekte ve eserlerine fon sağlamaktadır.
Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi'nden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yaptı. Şifre çözme ve gizli hükümet örgütlerine duyduğu ilgi, 1996'da ilk romanı Dijital Kale'nin ortaya çıkmasını sağlad... tümünü göster
İlkokulu Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu'nda bitirdi. Liseyi Kütahya Lisesi'nde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı lisans tez çalışması Câmiu'n-Nezâir'dir. Doktora çalışmasını ise 'Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı' başlığı altında yine İstanbul Üniversitesi'nde yaptı. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi'nde doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi'nde profesör oldu. Divan edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken yazarın çeşitli ansiklopedi ve dergilerde edebiyat araştırmacısı sıfatıyla yayımladığı bilimsel ve edebi makalelerinin yanında ortaokul ve liseler için yazdığı ders kitapları da bulunmaktadır. Ayrıca, Osmanlı deniz tarihiyle ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir kısmını kitaplaştırmıştır.
Okuma hayatına Peyami Safa'nın eserleri ile başladığını belirten yazar, ilk okuduğu kitapların Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Yalnızız olduğunu söylüyor. Ömer Seyfeddin, Refik Hâlid, Reşat Ekrem okunduktan sonra, Osmanlı tarihi ve edebiyatla tanışması Erzurum ve İstanbul'daki üniversite yıllarına denk gelmiş.
Bir ara Hilmi Yavuz ile TRT'de Şairane adlı programı sunan yazar, TRT 2'de Divançe adlı programı hazırladı. Şu anda Zaman gazetesinde Kültür-Sanat sayfasında köşe yazıları yayınlanmaktadır.
Halen Uşak Üniversitesi'nde öğretim görevlisidir.
İlkokulu Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu'nda bitirdi. Liseyi Kütahya Lisesi'nde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı lisans tez çalışması Câmiu'n-Nezâir... tümünü göster
Byzantion'dan İstanbul'a uzanan, heyecan yüklü bir serüven...
Sarayburnu'nda, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset, Avuçlarında antik bir pere.... Ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke... Yedi kurban, yedi hükümdar, yedi sikke, yedi kadim mekân. Ve tek bir gerçek: Bu şehrin gizemli tarihi.
"Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul... Sisler içinde deniz... Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet'in minareleriydi görülen, Ayasofya'nın kubbesi, Topkapı Sarayı'nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. Bembeyaz bir sisle örtmüştü doğa, ne varsa görüntüyü çirkinleştiren. Güneş doğmadan bir anlığına beliren bir hayal gibi... Büyülü bir bulut gibi... Bir masal imgesi gibi... Yeni kurulmuş bir kent gibi... Taze bir başlangıç gibi... Genç, umutlu, güzel...
İstanbul'a bakıyorduk denizden. Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk... Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa... Elimizden alman hayata bakıyorduk... Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına... Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize... Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize... Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk..."
(Tanıtım Bülteninden)
Türkçe
590 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm
İstanbul, 2010
ISBN : 9789752897458
Byzantion'dan İstanbul'a uzanan, heyecan yüklü bir serüven...
Sarayburnu'nda, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset, Avuçlarında antik bir pere.... Ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke... Yedi kurban,... tümünü göster
Gaziantep'te 1960 yılında yedi çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası kilim tüccarı, annesi terzi idi. İlk öğreniminin ardından Gaziantep Atatürk Lisesi'ne devam etti. 14 yaşından itibaren sol görüşlü bir aktivist oldu.Ülkücülerle aralarında çıkan bir kavgadan dolayı 24 arkadaşıyla birlikte Gaziantep dışına sürgün edildiği için liseyi Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde tamamladı.
1979'da Marmara Üniversitesi'nin Kamu Yönetimi bölümünde yükseköğrenimine başladı. Öğrencilik yıllarında tanışıp evlendiği Vildan Hanım ile evliliğinden Gül adında bir kızı oldu (1981). 1980 darbesinin ardından 'profesyonel devrimci' olarak çalıştı. 1982'de düzenlenen 'Anayasaya Hayır' kampanyasına katıldı. Duvarlara afiş yapıştırırken yakalanan arkadaşları için öykü şeklinde yazdığı rapor, takma adı olan 'K. Yalçın' imzası ile önce Atılım Dergisi'nde, sonra Prag'da 40 dilde yayın yapan Barış ve Sosyalizm Sorunları Dergisi'nde yer aldı. Yazarlığa adımnı bu rapor/öykü ile attı.1983 yılında üniversite öğrenimini tamamladı.
Üyesi olduğu Türkiye Komünist Partisi (TKP) tarafından 1985’te Moskova'ya gönderildi. 1985-1986 yılları arasında Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim gördü. TKP tarafından komünistlik eğitimi almak için Rusya'ya gönderilen altı gencin başından geçenleri anlattığı 'Kar Kokusu' (1989) adlı romanı, bu dönemde yaşadıklarından izler taşır. Moskova'da iken şiir yazmaya başladı. 1989'da aktif politikadan ayrıldı ve Sokağın Zulası adlı şiir kitabını yayımladı. Arkadaşı Ali Taygun ile bir reklam ajansı çalıştırmaya başladı.
1990 yılında bir grup edebiyat tutkunuyla birlikte Yine Hişt adlı kültür-sanat dergisini çıkardı. Şiir, öykü ve yazılarını Adam Sanat, Yine Hişt, Öküz ve Cumhuriyet Kitap dergileri ile Yeni Yüzyıl gazetesinde yayımladı.
1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabı Çıplak Ayaklıydı Gece, aynı yıl Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü'nü aldı. Bu kitap Ahmet Ümit'i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşır.
Arkadaşı tiyatro yönetmeni Ali Taygun'un teşvikiyle polisiye yazmaya ağırlık veren Ahmet Ümit, 1994 yılında ATV için çekilen 'Çakalların İzinde' adlı polisiye dizinin öykülerinin ve senaryosunun yazılmasına katkıda bulundu. Ardından da 1995'te Ahmet Ümit, çeşitli gazete ve dergilerde Franz Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme ve tanıtım yazıları kaleme aldı.
Bir Ses Böler Geceyi (1994) adlı uzun hikâyesinin ardından Masal Masal İçinde (1995) yayımlandı. Annesinden dinlediği masalları düzenleyip yazdığı bu kitap çeşitli özel ilköğretim okulunda ve özel kolejlerde ders kitabı olarak okutuldu, Korece'ye çevrildi. Kitaplarının tümünde var olan gerilim duygusu Sis ve Gece (1996) adlı polisiye romanında kendisini tümüyle dışa vurdu. Sis ve Gece, Türkiye'de yankı uyandırdı, tartışmalara yol açtı. Yunanistan'da yayımlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye yapıtı unvanını kazandı.
Sis ve Gece'yi Kar Kokusu (1998) adlı romanı, Agatha'nın Anahtarı (1999) adlı polisiye öykü kitabı takip etti. 2000'den itibaren Patasana (2000), Kukla (2002), Şeytan Ayrıntıda Gizlidir (2002), Beyoğlu Rapsodisi (2003), Aşk Köpekliktir (2004), Ninatta'nın Bileziği (2006), Kavim (2006) adlı kitaplarını ardı ardına yayımladı. 2007'de İnsan Ruhunun Haritası adlı denemesi yayımlandı. 2008'de yayınlanan Bab-ı Esrar'da Şems-i Tebrizi cinayetini konu edindi. İstanbul hakkında çok detaylı bilgiler de içeren İstanbul Hatırası adlı polisiye romanı Haziran 2010'da okuyucularla buluştu. Yazarın Başkomiser Nevzat, Çiçekçinin Ölümü (2005) adlı bir de çizgi romanı vardır.
Öykülerinden yola çıkılarak Uğur Yücel tarafından Karanlıkta Koşanlar ve Cevdet Mercan tarafından Şeytan Ayrıntıda Gizlidir dizileri yapılmış, Sis ve Gece adlı romanı 2007 yılında Turgut Yasalar tarafından sinemaya uyarlanmıştır.
Gaziantep'te 1960 yılında yedi çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası kilim tüccarı, annesi terzi idi. İlk öğreniminin ardından Gaziantep Atatürk Lisesi'ne devam etti. 14 yaşından itibaren sol görüşlü bir aktivist oldu.Ülküc... tümünü göster
Aleksey Maksimoviç Peşkov, (Rusça: Алексей Максимович Пешков, daha çok bilinen adı ile Maksim Gorki (Максим Горький)), (d. 28 Mart 1868 – ö. 18 Haziran 1936). Sovyet/Rus yazar, 1 Mayıs marşı'nın söz yazarı, sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü politik eylemci.
Hayatı:
Gorki, nakliyecilik yapan babasını 5 yaşındayken kaybeder ve annesi yeniden evlenince doğum yeri olan Novgorod'a döner. 11 yaşında tamamen öksüz kalır, anneannesi ve büyük babası tarafından Astrahan'da büyütülür. Masalları ile büyüdüğü anneannesinin üzerinde büyük etkisi vardır. Gorki yalnızca birkaç ay okula gidebilir. 8 yaşında çalışmaya başlar, bu sayede Rus işçi sınıfının yaşamını yakından tanır. Bir gemide bulaşıkçılık yaparken okuma merakı sarar. İlk gençlik yıllarını Kazan'da geçiren Gorki, Aralık 1887’de intihar girişiminde bulunur. Sonraki 5 yıl boyunca değişik işlerde çalışarak, daha sonra yazılarında kullanacağı pek çok izlenimi edindiği büyük Rusya turuna çıkar. Gorki'nin daha sonra eserlerinde görülen güçlü betimlemeler ne kadar keskin bir gözlemci olduğunu gösterecektir.
Yazarlık Kariyeri
1892 yılında Tiflis’de, Kafkasya Gazetesi'nde çalışmaya başladı. Yoksullukla ve acıyla dolu bir hayat sürdüğü için Rusça’da acı anlamına gelen Gorki takma adını kullanmaya başladı. 1895'te St. Petersburg'da yayınlanan bir dergide çıkan Çelkaş adlı öyküsü ile ünlendi. Ardından Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız öyküsü yayınlandı.
Ünü hızla yayıldı. Bu öyküler kadar başarılı olmayan bir dizi roman ve öykü daha yazdı. Gorki’nin 1898 yılında yayınlanan ilk kitabı Hikâye Denemeleri (Очерки и рассказы) çok beğenilir ve yazarlık kariyerinin başlangıcı sayılır. İlk romanı Foma 1899'da basıldı. Bu dönemde sağlam bir olay örgüsü kuramaması ve yaşamın anlamı üzerine uzun felsefik tartışmalara girmesi romanlarının başarısını düşürür. 1906'da yazdığı ve Rus Devrimi'ne adadığı Ana en başarılı romanıdır. 1899-1906 arasında St. Petersburg'da yaşar. Gorki, Çar rejimine açıkça karşı çıkmış ve bu yüzden birçok kez tutuklanmıştır. Çarlık tarafından kontrol ve baskılara maruz kalmıştır. 1901'de Fırtına Kuşunun Türküsü isimli kısa şiiri yüzünden tutuklandı. Kısa sürede serbest kaldı, Kırım'a gitti.
Gorki birçok devrimci ile tanıştı. Lenin’le tanıştığı 1902 yılından itibaren aralarında yakın bir arkadaşlık oluşmuştur.
1902 yılında Rusya Edebiyat Akedemisi'ne seçilir. Ancak Çar II. Nikolas buna izin vermez. Anton Çehov ve Vladimir Korolenko bu tavrı protesto eder ve Akademiden ayrılır.
Başarısız olan 1905 Rus Devrimi sırasında Peter ve Paul Kalesi'nde kısa bir süre daha hapis kalır. Gorki Güneşin Çocukları adlı oyununu yazar.
Ekim Devrimi ve Gorki
Gorki 1905'de Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne resmi olarak üye olur ve bolşeviklerle beraber hareket eder.
1905 Devrimi'nde önemli bir rol oynayan Bilgi isimli bir yayınevi kurar. 1906'da ABD'ye seyahat eder aynı yıl Rusya'dan ayrılıp İtalya’da Kapri Adası'ndaki villasında yaşamaya başlar. 1913'te tekrar Rusya'ya döner ve Rusya'nın I. Dünya Savaşı'na girmesine karşı çıkar.
I. Dünya savaşı sırasında Petrograt'taki dairesi Bolşevik ofisi gibi çalışmaya başlar. Lenin’in devrim fikrini erken bulan Kamenev ve Zinovyev’in eleştirel yazıları Gorki’nin gazetesi Yeni Hayat’da basılır. Gorki de gazetesinde Bolşeviklerin iktidara el koymasını eleştirir. 1918'de Bolşeviklerin Vakitsiz Düşünceleri isimli makalelerini yayınlar.
Lenin, Gorki ile dostluğuna zarar vermek istememiş bu dönem boyunca kendisini ikna etmeye çalışan uzun mektuplar yazmıştır.
Lenin'in Gorki'yle 1919'daki yazışmalarında Petrograd’ın boğucu havasının ve çevrenin onu kötü etkilediğini ve bir hava değişikliğine ihtiyacı olduğunu düşündüğünü yazmıştır.Bu mektuplarda olayların Pentograd’dan göründüğü gibi olmadığını gelmek isterse bu tür bir ziyareti planlayabileceklerini yazmış, bu tür fikir ve davranışların hayatı kendisi için zorlaştıracağını söylemiştir.
Ancak Komünist Enternasyonal Dergisi'nde Gorki’nin yazdığı bazı yazıları yakışıksız bularak 31 Haziran 1920’de Politbüro’ya bu tür makelelerin Komünist Enternasyol’de yayınlanmaması gererektiğini belirten mektubunu göndermiştir. Bu yıllar Gorki ile Bolşeviklerin fikir ayrılıkları olarak tanımlanacak tartışmalarla geçmiştir. Zira devrimin hemen yapılması konusunda Lenin’le fikir birliğinde olmayan birçok parti üyesi bulunmaktadır. Ancak Gorki’nin Parti ile ilişkisinde tam anlamı ile bir kopukluk veya destekten bahsetmek mümkün değildir.
Ağustos 1921'de bir yazar arkadaşı ve Anna Ahmatova'nın kocası Nikolay Gumilyov'un Petrograd Çeka'sı tarafından monarşist görüşleri nedeni ile tutuklandığını öğrenir. Gorki arkadaşının bizzat Lenin tarafından bırakılmasını sağlamak için hemen Moskova'ya gider. Ancak Petrograd'a döndüğünde Gumilyov'un zaten öldüğünü öğrenir. Ekim ayında tüberküloza yakalanır ve İtalya'ya göçer.
1921-1929 arasındaki yıllarını tekrar İtalya'nın Sorrento kentindeki villasında geçirmiştir. 1929'dan sonra SSCB'ni birçok kez ziyaret etmiştir. Haziran 1929'da Gorki Solovki'yi ziyaret etmiş ve batıda kötü bir üne sahip olan Gulap Kampı hakkında olumlu şeyler yazmıştır. 1932'de Stalin Gorki'yi ülkeye kesin dönüş yapmaya çağırmış ve ülkesinde büyük bir memnuniyetle karşılacağını garantilemiştir.
Aleksandr Solzhenitsin'e göre Gorki kendi ilgileri nedeniyle dönmüştür. Gorki’nin Faşist İtalya'dan geri dönüşü Sovyet zaferinin büyük bir propagandası olur. Gorki'ye Lenin Nişanı verilir ve eskiden milyoner Ryabuşinskiy'e ait olan ve şimdi Gorki Müzesi olan Moskova'daki malikaneye yerleştirilir. Şehir dışında da bir yazlık ev tahsis edilir. Moskova'nın büyük caddelerinden biri olan Tverskaya Caddesi'ne ve doğduğu şehire adı verilir. 1990’da şehrin adı tekrar Nizhni Novgorod olarak değiştirilecektir.
1930'larda dünyanın en büyük uçaklarından olan Tupolev ANT-20'ler de Maksim Gorki olarak isimlendirilmişlerdir.
Ancak Stalinist baskı arttıkça ve özellikle 1934 yılının aralık ayındaki Sergey Kirov Suikastı'ndan sonra Gorki Moskova'daki evinde bir nevi hapis hayatı yaşamıştır. Son dönem yapıtlarının hemen hepsinde devrim öncesi dönemi ele almıştır.
Ölümü
Oğlunun Mayıs 1935’deki ani ölümünü takiben Gorki de, 1936 yılında Haziran ayında öldü. Her ikisinin de ölümü şüphe altındadır. Zehirlendikleri iddia edilmiş, ama bu iddia hiç bir zaman ispatlanamamıştır. Gorki’nin cenaze töreninde tabutu taşıyanlar arasında Stalin ve Molotov da yer alacaklardır.
1938’de Buharin’in mahkemesinde Gorki’nin NKVD başkanı Yagoda tarafından öldürüldüğü itiraf edilmiştir.
Eserleri
Roman
Foma (1899, 1983)
Ana (1906, 1979)
Halk Düşmanı (1907, Türkçe'ye "Yararsız Bir Adam" adıyla (1979)
Matveya Kojemyakin (1910, 1984)
Klim Samgin'in Hayatı (1936, 1975)
Artamonovlar (1977)
Küçük Burjuvalar (1901, 1967)
Arkadaş
Fırtınanın Habercisi
Çocukluğum
Üçler , (1900)
Soytarı
Ekmek İşçileri
İki Kafadar ve filer
Düşkünler
Ekmeğimi Kazanırken
Benim Üniversitelerim
Çocukluğum
İnsanlarımız
Danko'nun Yüreği
Öykü
Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız (1939)
İtalya Hikayeleri (1911, 1970)
Yol Arkadaşım
Bozkırda
Oyun
Ayaktakımı Arasında (1941, 1967)
Sonuncular
Yazlıkçılar (Yaz Misafirleri)
Vassa Jeloznova
Güneşin Çocukları
Barbarlar
Küçük Burjuvalar
Yegor Buliçov ve Digerleri
Anı/otobiyografi
Benim Üniversitelerim (1941, 1986)
Çocukluğum (1947, 1976)
Ekmeğimi Kazanırken (1949, 1986)
Tolstoy'dan Anılar (1919, 1967)
Güncemden Yapraklar (1924, 1984)
Lenin (1924-1936) "Türkçe'ye Gorki Lenin'i Anlatıyor" adıyla (1980)
Aleksey Maksimoviç Peşkov, (Rusça: Алексей Максимович Пешков, daha çok bilinen adı ile Maksim Gorki (Максим Горький)), (d. 28 Mart 1868 – ö. 18 Haziran 1936). Sovyet/Rus yazar, 1 Mayıs marşı'nın söz yazarı, sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü politik e... tümünü göster
Rus roman yazarıdır. Çocukluğunu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg'taki Mühendis Okulu'na girdi. Babasının ölüm haberini burada aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı.Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.
1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.
Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumaranelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü.
Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürüdü.Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.
Rus roman yazarıdır. Çocukluğunu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg'taki Mühendis Okulu'na girdi. Babasının ölüm haberini burada aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürl... tümünü göster
ilkersengun şu anda kitap okumuyor.