Yapi Kredi Yayinlarindan bugüne dek yayimlanmis en kapsamli Edip Cansever külliyati!Basta, Edip Canseverin, gençlik hatasi degerlendirmesiyle reddettigi ilk kitabi Ikindi Üstü olmak üzere, kitaplarinin sonraki basimlarina girmeyen siirleri ve dergilerde kalmis birçok siiri de gnyüzüne çikaran toplu siirlerinin bu yeni basimi, Sairin tüm siirlerini ilk kez bir araya getiriyor. TADIMLIKMENDILIMDE KAN SESLERIHer yere yetisilirHiçbir seye geç kalinmaz amaÇocugum beni bagislaAhmet abi sen de bagisla.Boynu bükük duruyorsam egerIçimden böyle geldigi için degilAma hiç degilAh güzel Ahmet abim benimInsan yasadigi yere benzerO yerin suyuna, o yerin topragina benzerSuyunda yüzen baligaTopragini iten çiçegeDaglarinin, tepelerinin dumanli egimineKonyanin beyazAntepin kirmizi düzlügüne benzerGögüne benzer ki gözyaslari mavidirDenizine benzer ki dalgalidir bakislariEvlerine, sokaklarina, kösebaslarinaÖylesine benzer kiVe avlularina(Bir kuyu halkasiyla sikistirilmistir kalbi)Ve sözlerine(Yani bir cep aynasi alim-satimina belki)Ve bir gün birinin bir adres sormasina benzerSorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüneCamcinin cam kesmesine, dülgerin rende tutmasinaÖyle bir cigara yakimina, birinin gazoz açmasinaMinibüslerine, gecekondularinaHasretine, yalanina benzerAnisi issizliktirAcisi bilincidirBiçagi gözyaslaridir kurumakta olanGülemiyorsun ya, gülmekBir halk gülüyorsa gülmektirNe kadar benziyoruz Türkiyeye Ahmet abi.Bir güzel kadeh tutusun vardi eskidenDirsegin iskemleye dayali Bir vakitler gökyüzüne dayali, derdim ben Cigara paketinde yazilar resimlerResimler: cezaevleriResimler: özlemResimler: eskidenberiVe bir kasin yukari kalkikSevmen aceleDostlugun çabukBakiyorum da simdiO kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.Ve zaman dedigimiz nedir ki Ahmet abiBiz eskiden seninleIstasyonlari dolasirdik bir birO zamanlar Malatya kokardi istasyonlarNazilli kokardiVe yagmurdan islandikça Edirne postasiKil gibi ince Istanbul yagmurunun altindaEsmer bir kadin sevmis gibi olurdun senKadinin ütülü patiskalardan bir teniUpuzun boynuKirpikleriVe sana Ahmet abiUzaktan uzaktan domates peynir keserdi sankiSofrani kurardiElini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardiCezaevlerine düssen cigarani getirirdiÇocuklar dogururduVe o çocuklarin dünyayi düzeltecek ellerini islerdi bir dantel gibiO çocuklar büyüyecekO çocuklar büyüyecekO çocuklar...Bilmezlikten gelme Ahmet abiUmudu dürtUmutsuzlugu yatistirDiyecegim su kiYok olan bir seylere de benzerdi o zaman trenlerOysa o kadar kullanisli ki simdiHayalsiz yasiyoruz nerdeyseÇocuklar, kadinlar, erkeklerTrenler tiklim tiklimTrenler cepheye giden trenler gibiIsçilerAlmanya yolcusu isçilerKadinlarKimi yolcu, kimi gurbet bekçisiEllerinde bavullar, filelerKolonyalar, su siseleri, paketlerOnlar ki, hepsiBir tutsak agaç gibi yanlis yerlere büyüyenlerAh güzel Ahmet abim benimGördün mü bakDagilmis pazar yerlerine benziyor simdi istasyonlarVe dagilmis pazar yerlerine memleketGelmiyor içimizden hüzünlenmek bileGelse deÖyle sürekli degilBir caz müzigi gibi gelip geçiyor hüzünO kadar çabukO kadar kisaIste o kadar.Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanarDis degil, tirnak degil, bir mendil niye kanarMendilimde kan sesleri.SONRASI KALIROn kalir benden geriye, dokuzdan önceki onDokuz degil on kalirOn çiçek, on günes, on haziranOn eylül, on haziranOn adam kalir benden, onu daBal gibi parlayan kekik gibi bunalanOn adam kalir.Ne kalir ne kalirTuz gibi susayan, nane gibi yayilanDokuzu unutulmus on yüz mü kalirOnu da unutulmus bir siir belki kalirOn çizik, on çentik, on dudak iziBir çay bardaginda on dudak iziAsklardan sevgilerdenSuya yeni indirilmis bir kayik gibiAkip geçmissem, gidip gelmissemBir de bu kalir.Ne kalir benden geriye, benden sonrasi kalirAsil bu kalir.On yerde adim geçse geçmeseDaglardan tepelerden inen bir düzlüktüm, anlasilir.Aksam olur bir günden dibe çökerimSu içer dibe çökerimIyimser bir duvarciyim her gün bir tugla düsürürüm elimdenBu yüzden gecikirimSize bu sikinti kalir.Ne kalirKahvelerde kalin kalin kayisi vaktiDisleri kesmeyenin en az kayisi vaktiDisleri hiç kesmeyendenGün geçer kendi kalirKahvelerde kayisi.Gezginim, açik denizlerden yanayimBiraz da Akdenizliyim, bu iste böyle kalirAkdenizli herkes konusur duyarliginiBaska ne kalirBiz ki bir konusuruz geriye on sey kalir.Benim gögüm gövdemin böyle yuvarlak vaktiKollari açilmis kalir.Ben buyum, dersin, arkadasSevgilim ben buyumYüregim vurgun, dislerim altinCeketim sol omuzumdaVakit vakit incelen vakit.IÇINDEN DOGRU SEVDIM SENIIçinden dogru sevdim seni Bakislarindan dogru sevdim de Agzindaki islakligin bugusundan Sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de Beni sevdigin gibi sevdim seni Kar birakilmis karanligindan. Yerlestir bu sevdayi her yerine Yüzünde ter olan su damlaciklarinin Kaynagina yerlestir Her zaman saklamadigin, acisizligin son duragina Gül tasiyan çocuguna yerlestir Ve omuzlarina, daracik omuzlarina Üsümüs gibisin de sanki azicik öne tasirdigin Tam oraya iste, uçsuz bucaksiz bir düzlükten Bir papatya tarlasiyla ayrilmis gögüslerine yerlestir Ve esmerligine bir de, eski bir yanginin izlerinin renginde Saçlarinin yana düsüsüne, onlari bölen ikilige Alnindan baslayan ve ayak bileklerinde duran Yani senin olmayan, seni bir bosluk gibi saran hüzne yerlestirYerlestir onu bir kentin parça parça aklinda tuttugun Kar taneleri gibi uçusan Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine Yerlestir bu sevdayi her yerine.Ekledim ben tattigim her seyi denizlere Bildigim ne varsa onlar da hep denizlerdenSen de bir deniz gibi yerlestir onu istersen Sevdayi Ve köpüklendir Ve yaslandir ki iste kederi anlamasin Ama dur, her deniz yaslidir zaten Ögrenmez ama ögretir mutlulugu Bizim sevdamiz da öyledir, iyi siirler gibi Biraz da herkes içindir. Ve gelincigin ikinci tadina benzemeli Var eden kendini birincisinden Yani bir sevdayi sevgiye dönüstüren. Ben simdi bir yabanci gibi gülümseyen Tanimadigin bir ülke gibi Içinde yasamadigin bir zaman gibi Tam kendisi gibi mutlulugun Beni bekliyorsun Ve onu bekliyorsun beni beklerken.ÜÇLÜKLERIGülümse! gör ölümsüz karsiligini bunun Iste Lambalar, bardaklar, çiçekli güz sürahileri. IIGünün ilk saatleri Iyi biliyorum, ilk saatleri günün Peki, nedir öyleyse bu sabah silintisi.IIIHiçbir dilde söylenmemis Hiçbir dilde yazilmamisSözler ve sarkilar içindeyim. IVNeden aklima geliyor istasyon büfesindeki durusun Hava sogudu kasimin son günleri Kar yagacak, bembeyaz olacak unutulmuslugun. VBir gemi geçiyor, sessiz bir gemi Oysa yolcularla dolu içi Girince gemiye kimseler yok dalgalardan baska VIBütün gün yagmur yagdi Ya da bir gün içinde bir yildan fazla Günü islatti bu yagmur. VIINedir mi yalnizlik kendine sor önce Bir sabah, erkenden, bir kir çiçeginin üzerinde Görünce parladigini bir çiy tanesinin. VIIIGölgen yok senin, ayak izlerin yok Neden mi? acilar barinmamis ki sende Mutluluk yok, mutsuzluk yok.
Yapi Kredi Yayinlarindan bugüne dek yayimlanmis en kapsamli Edip Cansever külliyati!Basta, Edip Canseverin, gençlik hatasi degerlendirmesiyle reddettigi ilk kitabi Ikindi Üstü olmak üzere, kitaplarinin sonraki basimlarina girmeyen siirleri ve dergile... tümünü göster
Yapi Kredi Yayinlarindan bugüne dek yayimlanmis en kapsamli Edip Cansever külliyati!Basta, Edip Canseverin, gençlik hatasi degerlendirmesiyle reddettigi ilk kitabi Ikindi Üstü olmak üzere, kitaplarinin sonraki basimlarina girmeyen siirleri ve dergilerde kalmis birçok siiri de gnyüzüne çikaran toplu siirlerinin bu yeni basimi, Sairin tüm siirlerini ilk kez bir araya getiriyor. TADIMLIKMENDILIMDE KAN SESLERIHer yere yetisilirHiçbir seye geç kalinmaz amaÇocugum beni bagislaAhmet abi sen de bagisla.Boynu bükük duruyorsam egerIçimden böyle geldigi için degilAma hiç degilAh güzel Ahmet abim benimInsan yasadigi yere benzerO yerin suyuna, o yerin topragina benzerSuyunda yüzen baligaTopragini iten çiçegeDaglarinin, tepelerinin dumanli egimineKonyanin beyazAntepin kirmizi düzlügüne benzerGögüne benzer ki gözyaslari mavidirDenizine benzer ki dalgalidir bakislariEvlerine, sokaklarina, kösebaslarinaÖylesine benzer kiVe avlularina(Bir kuyu halkasiyla sikistirilmistir kalbi)Ve sözlerine(Yani bir cep aynasi alim-satimina belki)Ve bir gün birinin bir adres sormasina benzerSorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüneCamcinin cam kesmesine, dülgerin rende tutmasinaÖyle bir cigara yakimina, birinin gazoz açmasinaMinibüslerine, gecekondularinaHasretine, yalanina benzerAnisi issizliktirAcisi bilincidirBiçagi gözyaslaridir kurumakta olanGülemiyorsun ya, gülmekBir halk gülüyorsa gülmektirNe kadar benziyoruz Türkiyeye Ahmet abi.Bir güzel kadeh tutusun vardi eskidenDirsegin iskemleye dayali Bir vakitler gökyüzüne dayali, derdim ben Cigara paketinde yazilar resimlerResimler: cezaevleriResimler: özlemResimler: eskidenberiVe bir kasin yukari kalkikSevmen aceleDostlugun çabukBakiyorum da simdiO kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.Ve zaman dedigimiz nedir ki Ahmet abiBiz eskiden seninleIstasyonlari dolasirdik bir birO zamanlar Malatya kokardi istasyonlarNazilli kokardiVe yagmurdan islandikça Edirne postasiKil gibi ince Istanbul yagmurunun altindaEsmer bir kadin sevmis gibi olurdun senKadinin ütülü patiskalardan bir teniUpuzun boynuKirpikleriVe sana Ahmet abiUzaktan uzaktan domates peynir keserdi sankiSofrani kurardiElini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardiCezaevlerine düssen cigarani getirirdiÇocuklar dogururduVe o çocuklarin dünyayi düzeltecek ellerini islerdi bir dantel gibiO çocuklar büyüyecekO çocuklar büyüyecekO çocuklar...Bilmezlikten gelme Ahmet abiUmudu dürtUmutsuzlugu yatistirDiyecegim su kiYok olan bir seylere de benzerdi o zaman trenlerOysa o kadar kullanisli ki simdiHayalsiz yasiyoruz nerdeyseÇocuklar, kadinlar, erkeklerTrenler tiklim tiklimTrenler cepheye giden trenler gibiIsçilerAlmanya yolcusu isçilerKadinlarKimi yolcu, kimi gurbet bekçisiEllerinde bavullar, filelerKolonyalar, su siseleri, paketlerOnlar ki, hepsiBir tutsak agaç gibi yanlis yerlere büyüyenlerAh güzel Ahmet abim benimGördün mü bakDagilmis pazar yerlerine benziyor simdi istasyonlarVe dagilmis pazar yerlerine memleketGelmiyor içimizden hüzünlenmek bileGelse deÖyle sürekli degilBir caz müzigi gibi gelip geçiyor hüzünO kadar çabukO kadar kisaIste o kadar.Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanarDis degil, tirnak degil, bir mendil niye kanarMendilimde kan sesleri.SONRASI KALIROn kalir benden geriye, dokuzdan önceki onDokuz degil on kalirOn çiçek, on günes, on haziranOn eylül, on haziranOn adam kalir benden, onu daBal gibi parlayan kekik gibi bunalanOn adam kalir.Ne kalir ne kalirTuz gibi susayan, nane gibi yayilanDokuzu unutulmus on yüz mü kalirOnu da unutulmus bir siir belki kalirOn çizik, on çentik, on dudak iziBir çay bardaginda on dudak iziAsklardan sevgilerdenSuya yeni indirilmis bir kayik gibiAkip geçmissem, gidip gelmissemBir de bu kalir.Ne kalir benden geriye, benden sonrasi kalirAsil bu kalir.On yerde adim geçse geçmeseDaglardan tepelerden inen bir düzlüktüm, anlasilir.Aksam olur bir günden dibe çökerimSu içer dibe çökerimIyimser bir duvarciyim her gün bir tugla düsürürüm elimdenBu yüzden gecikirimSize bu sikinti kalir.Ne kalirKahvelerde kalin kalin kayisi vaktiDisleri kesmeyenin en az kayisi vaktiDisleri hiç kesmeyendenGün geçer kendi kalirKahvelerde kayisi.Gezginim, açik denizlerden yanayimBiraz da Akdenizliyim, bu iste böyle kalirAkdenizli herkes konusur duyarliginiBaska ne kalirBiz ki bir konusuruz geriye on sey kalir.Benim gögüm gövdemin böyle yuvarlak vaktiKollari açilmis kalir.Ben buyum, dersin, arkadasSevgilim ben buyumYüregim vurgun, dislerim altinCeketim sol omuzumdaVakit vakit incelen vakit.IÇINDEN DOGRU SEVDIM SENIIçinden dogru sevdim seni Bakislarindan dogru sevdim de Agzindaki islakligin bugusundan Sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de Beni sevdigin gibi sevdim seni Kar birakilmis karanligindan. Yerlestir bu sevdayi her yerine Yüzünde ter olan su damlaciklarinin Kaynagina yerlestir Her zaman saklamadigin, acisizligin son duragina Gül tasiyan çocuguna yerlestir Ve omuzlarina, daracik omuzlarina Üsümüs gibisin de sanki azicik öne tasirdigin Tam oraya iste, uçsuz bucaksiz bir düzlükten Bir papatya tarlasiyla ayrilmis gögüslerine yerlestir Ve esmerligine bir de, eski bir yanginin izlerinin renginde Saçlarinin yana düsüsüne, onlari bölen ikilige Alnindan baslayan ve ayak bileklerinde duran Yani senin olmayan, seni bir bosluk gibi saran hüzne yerlestirYerlestir onu bir kentin parça parça aklinda tuttugun Kar taneleri gibi uçusan Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine Yerlestir bu sevdayi her yerine.Ekledim ben tattigim her seyi denizlere Bildigim ne varsa onlar da hep denizlerdenSen de bir deniz gibi yerlestir onu istersen Sevdayi Ve köpüklendir Ve yaslandir ki iste kederi anlamasin Ama dur, her deniz yaslidir zaten Ögrenmez ama ögretir mutlulugu Bizim sevdamiz da öyledir, iyi siirler gibi Biraz da herkes içindir. Ve gelincigin ikinci tadina benzemeli Var eden kendini birincisinden Yani bir sevdayi sevgiye dönüstüren. Ben simdi bir yabanci gibi gülümseyen Tanimadigin bir ülke gibi Içinde yasamadigin bir zaman gibi Tam kendisi gibi mutlulugun Beni bekliyorsun Ve onu bekliyorsun beni beklerken.ÜÇLÜKLERIGülümse! gör ölümsüz karsiligini bunun Iste Lambalar, bardaklar, çiçekli güz sürahileri. IIGünün ilk saatleri Iyi biliyorum, ilk saatleri günün Peki, nedir öyleyse bu sabah silintisi.IIIHiçbir dilde söylenmemis Hiçbir dilde yazilmamisSözler ve sarkilar içindeyim. IVNeden aklima geliyor istasyon büfesindeki durusun Hava sogudu kasimin son günleri Kar yagacak, bembeyaz olacak unutulmuslugun. VBir gemi geçiyor, sessiz bir gemi Oysa yolcularla dolu içi Girince gemiye kimseler yok dalgalardan baska VIBütün gün yagmur yagdi Ya da bir gün içinde bir yildan fazla Günü islatti bu yagmur. VIINedir mi yalnizlik kendine sor önce Bir sabah, erkenden, bir kir çiçeginin üzerinde Görünce parladigini bir çiy tanesinin. VIIIGölgen yok senin, ayak izlerin yok Neden mi? acilar barinmamis ki sende Mutluluk yok, mutsuzluk yok.
Yapi Kredi Yayinlarindan bugüne dek yayimlanmis en kapsamli Edip Cansever külliyati!Basta, Edip Canseverin, gençlik hatasi degerlendirmesiyle reddettigi ilk kitabi Ikindi Üstü olmak üzere, kitaplarinin sonraki basimlarina girmeyen siirleri ve dergile... tümünü göster
Riyakârlık aşağılığın en son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. (...) Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. Önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. O zaman insanlık denilen şey kafasını kaldırır: Durun bakalım, der, biz de varızdiyen büyük yazarın; ilk kez 1953 yılında yayımlanan romanı Kayıp Aranıyor yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. TADIMLIKKöy halkı meziyetli insanlardı. Haksızlıktan ve yalandan ürkerlerdi. Ürkmeyenler de kuvvetli bir delil buluncaya kadar beklemeyi daha makul bulur, beklerlerdi. Yalandan çekinmeyen birini beklerlerdi. İşte Kamarot İrfan tam onların beklediği gibi biriydi. Evvelki sene nişanlanmış, gelip köyde bir Rum karısının evine yerleşmişti. Cart curt etmeyi, köyde ağa geçinmeyi, herkese yüksekten bakarak laubali olmayı, kendine büyük küçük köy sakininin İrfan Ağabey demesini, okumuş, yazmışlık taslamayı, kavgalara müdahale edip haksızı değil zayıfı ezmesini seven bir adamdı.İşte İrfanın önce gizli gizli sonra erkeklik taslarcasına aşikâre anlattığı pek korkunç bir hikâye köy sakinlerinden bir kısmının Nevin hakkındaki Konsolosun deli kızından öteye geçmeyen müsamahakâr kızgınlıklarının birdenbire şimdiye kadar uyuklamış bir kine, bir zalimliğe çevrilmesine sebep oldu. Nevin bâbında üç türlü bir düşünce topluluğu meydana geldi.Birinciler hiçbir dedikoduya karışmayan, Nevinin hallerini serbest yetişmesine veren, kabahati babasına yükleyen namuslu insanlardı. İkinciler onun bu halini kendileri yapamakdıkları için şimdilik hoş görenlerdi. Üçüncü bölüğe gelince Nevin onlarla icap etmeyince konuşmazdı. Bunlar görünüşte Nevin hakkında düşünen ikinci kısma benzer, hoşgörür takımındandılar. Ama Nevin onların için için ne kadar zalim, kıskanç, kindar ve fırsat kollar olduklarını, adeta beş hissiyle karışık bir ilave hisle, kavrayıvermişti. Böyleleriyle fazla konuşmaz, çekingen durur, istemeyerek kendiliğinden bir kayıtsızlık gelir bir yerine yerleşirdi. Bu kayıtsızlığında bilmeyerek o kadar ileri giderdi ki, bu hal, sonunda bir önem vermeyiş gibi gözükmeye başlardı. Böyle bir önem vermemek halinin onların kin ve zalimliğini artıracağını Nevin anlamayacak kadar onlara karşı hareketlerinde kendiliğindendi. Mademki onu sevmiyorlar, hareketlerini çirkin görüyorlar, ahbaplığa lüzum yoktur, diye bile düşünmemişti.Geçerlerken onları şimdiye kadar hiç tanımamış, bilmemiş gibi başka tarafa bakar, selam vermezdi. Bu hissinde de samimi idi. Bu ilgisizliği hiç hesaplı, düşünceli bir şey değildi. Garip bir surette kendiliğindendi.İşte bu kısım Kamarot İrfanın hikâyesiyle birdenbire işi azıttılar. O geçerken yerlere tükürdüler. Öyle ki birçokları pis, adi karı, şıllık kelimelerinden öksürük, aksırık, tıksırık seslerinden ve nidalarından yuvarladıkları bir homurtuyu o geçerken homurdanmaya başladılar.Nevin bir zaman bunlara ne yaptığını, neden ona bu kadar düşman kesildiklerini anlayamadı. Hani istedikleri de olmuştu: Nevin onlar hakkında düşünmeye koyuldu. Ama yine de eski halinde fazla bir değişiklik görülmedi. Yalnız bu sefer eskiden olduğu gibi onlar yanından geçerken kayıtsız duramıyor, bir uykudan uyandırılmış gibi onları tanıyor, gülümseyecek bir muhaverede ise donakalıyor, gülemiyordu. Söyleyeceği bir şey varsa söyleyemiyordu. Bir yerde rastlarsa hafifçe, pek belli belirsiz bir rahatsızlık duyuyor, yanlarından uzaklaşabilmek için telaş gösteriyor, acele ediyordu.En korktuğu şey küçük görülmekti. İnsanlardan her zaman kendini aşağı görmüştü. Hattâ küçük görmüştü. Görmüştü ama başkası tarafından öyle görülmek onu çok üzerdi. Buna da tahammül etmek, aldırış etmemek gerekiyordu. O pis kamarot kendini insanlardan nasıl üstün sayıyordu, bir görmeliydi. İrfan Ağabey! İrfan Ağabey, dedikleri zaman nişanlısı için bile değil, elbiseleri için iftihar edercesine günde üç defa urba değiştiriyordu.Kanadadan aldığı kalın gömlekleri, eski ayakkabılarını, kar külahını giyer, geyik başlı bastonunu koltuğunun altına sıkıştırır. Zulmedecek, kendi üstünlük hastalığını şehvet gibi tatmin edecek bir biçare insan arardı. Yüzü ve dudakları al al, bıyıkları kıpkırmızı olduğu halde bir yeşil gülümseme ile dört yanına bakardı, üstü başı, omuzu kıçı bir hizada korkunç bir mahlûktu. Hiçbir hayvan, onun kadar çirkin olamazdı. İhtiyar çöpçü atları güzeldi. Uyuz eşekler güzeldi. Her tarafı yırtık, gözleri irinli hasta kediler güzeldi. Sokak köpekleri ne güzeldi! Hamamböcekleri, zinalar harikulade idi. Bizim çirkin dediğimiz; yüzleri, bilinmiş, tadılmış, resmi çizilmiş olmayan kendi halinde insancıklar güzeldi. Ama o, sıhhatli yanaklarına, beyaz dişlerine, kırmızı bıyıklarına, kumral saçlarına rağmen çirkindi. Çirkinliğin en korkuncu ile çirkindi. O bu köyde bulundukça hani insanın üstüne kazara bir yerden bir pislik sürünür de insan neresinde olduğunu kestiremez, arada sırada birdenbire keskin ve öğürtücü bir koku duyar. İşte onun köyde bulunduğu günleri Nevin, kokusundan, bu pislik kokusundan tanırdı...
Riyakârlık aşağılığın en son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. (...) Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. Önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. O zaman ... tümünü göster
Riyakârlık aşağılığın en son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. (...) Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. Önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. O zaman insanlık denilen şey kafasını kaldırır: Durun bakalım, der, biz de varızdiyen büyük yazarın; ilk kez 1953 yılında yayımlanan romanı Kayıp Aranıyor yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. TADIMLIKKöy halkı meziyetli insanlardı. Haksızlıktan ve yalandan ürkerlerdi. Ürkmeyenler de kuvvetli bir delil buluncaya kadar beklemeyi daha makul bulur, beklerlerdi. Yalandan çekinmeyen birini beklerlerdi. İşte Kamarot İrfan tam onların beklediği gibi biriydi. Evvelki sene nişanlanmış, gelip köyde bir Rum karısının evine yerleşmişti. Cart curt etmeyi, köyde ağa geçinmeyi, herkese yüksekten bakarak laubali olmayı, kendine büyük küçük köy sakininin İrfan Ağabey demesini, okumuş, yazmışlık taslamayı, kavgalara müdahale edip haksızı değil zayıfı ezmesini seven bir adamdı.İşte İrfanın önce gizli gizli sonra erkeklik taslarcasına aşikâre anlattığı pek korkunç bir hikâye köy sakinlerinden bir kısmının Nevin hakkındaki Konsolosun deli kızından öteye geçmeyen müsamahakâr kızgınlıklarının birdenbire şimdiye kadar uyuklamış bir kine, bir zalimliğe çevrilmesine sebep oldu. Nevin bâbında üç türlü bir düşünce topluluğu meydana geldi.Birinciler hiçbir dedikoduya karışmayan, Nevinin hallerini serbest yetişmesine veren, kabahati babasına yükleyen namuslu insanlardı. İkinciler onun bu halini kendileri yapamakdıkları için şimdilik hoş görenlerdi. Üçüncü bölüğe gelince Nevin onlarla icap etmeyince konuşmazdı. Bunlar görünüşte Nevin hakkında düşünen ikinci kısma benzer, hoşgörür takımındandılar. Ama Nevin onların için için ne kadar zalim, kıskanç, kindar ve fırsat kollar olduklarını, adeta beş hissiyle karışık bir ilave hisle, kavrayıvermişti. Böyleleriyle fazla konuşmaz, çekingen durur, istemeyerek kendiliğinden bir kayıtsızlık gelir bir yerine yerleşirdi. Bu kayıtsızlığında bilmeyerek o kadar ileri giderdi ki, bu hal, sonunda bir önem vermeyiş gibi gözükmeye başlardı. Böyle bir önem vermemek halinin onların kin ve zalimliğini artıracağını Nevin anlamayacak kadar onlara karşı hareketlerinde kendiliğindendi. Mademki onu sevmiyorlar, hareketlerini çirkin görüyorlar, ahbaplığa lüzum yoktur, diye bile düşünmemişti.Geçerlerken onları şimdiye kadar hiç tanımamış, bilmemiş gibi başka tarafa bakar, selam vermezdi. Bu hissinde de samimi idi. Bu ilgisizliği hiç hesaplı, düşünceli bir şey değildi. Garip bir surette kendiliğindendi.İşte bu kısım Kamarot İrfanın hikâyesiyle birdenbire işi azıttılar. O geçerken yerlere tükürdüler. Öyle ki birçokları pis, adi karı, şıllık kelimelerinden öksürük, aksırık, tıksırık seslerinden ve nidalarından yuvarladıkları bir homurtuyu o geçerken homurdanmaya başladılar.Nevin bir zaman bunlara ne yaptığını, neden ona bu kadar düşman kesildiklerini anlayamadı. Hani istedikleri de olmuştu: Nevin onlar hakkında düşünmeye koyuldu. Ama yine de eski halinde fazla bir değişiklik görülmedi. Yalnız bu sefer eskiden olduğu gibi onlar yanından geçerken kayıtsız duramıyor, bir uykudan uyandırılmış gibi onları tanıyor, gülümseyecek bir muhaverede ise donakalıyor, gülemiyordu. Söyleyeceği bir şey varsa söyleyemiyordu. Bir yerde rastlarsa hafifçe, pek belli belirsiz bir rahatsızlık duyuyor, yanlarından uzaklaşabilmek için telaş gösteriyor, acele ediyordu.En korktuğu şey küçük görülmekti. İnsanlardan her zaman kendini aşağı görmüştü. Hattâ küçük görmüştü. Görmüştü ama başkası tarafından öyle görülmek onu çok üzerdi. Buna da tahammül etmek, aldırış etmemek gerekiyordu. O pis kamarot kendini insanlardan nasıl üstün sayıyordu, bir görmeliydi. İrfan Ağabey! İrfan Ağabey, dedikleri zaman nişanlısı için bile değil, elbiseleri için iftihar edercesine günde üç defa urba değiştiriyordu.Kanadadan aldığı kalın gömlekleri, eski ayakkabılarını, kar külahını giyer, geyik başlı bastonunu koltuğunun altına sıkıştırır. Zulmedecek, kendi üstünlük hastalığını şehvet gibi tatmin edecek bir biçare insan arardı. Yüzü ve dudakları al al, bıyıkları kıpkırmızı olduğu halde bir yeşil gülümseme ile dört yanına bakardı, üstü başı, omuzu kıçı bir hizada korkunç bir mahlûktu. Hiçbir hayvan, onun kadar çirkin olamazdı. İhtiyar çöpçü atları güzeldi. Uyuz eşekler güzeldi. Her tarafı yırtık, gözleri irinli hasta kediler güzeldi. Sokak köpekleri ne güzeldi! Hamamböcekleri, zinalar harikulade idi. Bizim çirkin dediğimiz; yüzleri, bilinmiş, tadılmış, resmi çizilmiş olmayan kendi halinde insancıklar güzeldi. Ama o, sıhhatli yanaklarına, beyaz dişlerine, kırmızı bıyıklarına, kumral saçlarına rağmen çirkindi. Çirkinliğin en korkuncu ile çirkindi. O bu köyde bulundukça hani insanın üstüne kazara bir yerden bir pislik sürünür de insan neresinde olduğunu kestiremez, arada sırada birdenbire keskin ve öğürtücü bir koku duyar. İşte onun köyde bulunduğu günleri Nevin, kokusundan, bu pislik kokusundan tanırdı...
Riyakârlık aşağılığın en son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. (...) Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. Önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. O zaman ... tümünü göster
Bilge Karasunun edebiyatına ilk kez başlayacak olanlara Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ile Göçmüş Kediler Bahçesini öneriyoruz. Kitap, yayın tarihi olarak yazarın üçüncü kitabıdır, 1980 öncesi dönemi temsil eder. Buraya kitabın doruk bölümlerinden birini koyduk okumanız için...Oyun üzerine ne biliyorsam ondan öğrenmiştim. Ustam karşımda duruyordu. Ama oyunun oynanması üzerine bilgi vermemişti. Satranca çok benzeyen bu oyunda taşların, yani bizlerin adı, satrançtaki gibiydi, kurallar hemen hemen aynıydı. Bir iki noktada satrançtan ayrılınıyordu. O noktaları da başkan anlatmıştı bu sabah. Ne ki, satranç oynamasını bilip bilmediğimi kimse sormamıştı. Morların bilmesi gereksizdi zaten. Bir zamanlar biraz oynamış olduğum için, oyunu bilmiyorum diyerek işin içinden sıyrılmağa da kalkışmamıştım. Oynamak istemiştim, başından beri, onu gördüğümden, oyuna katılıp katılmayacağımı soruşundan beri... Bilge Karasu
Bilge Karasunun edebiyatına ilk kez başlayacak olanlara Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ile Göçmüş Kediler Bahçesini öneriyoruz. Kitap, yayın tarihi olarak yazarın üçüncü kitabıdır, 1980 öncesi dönemi temsil eder. Buraya kitabın doruk bölümlerinden biri... tümünü göster