Libya bağımsızlık mücadelesine katılan ve Pakistanın Birleşmiş Milletlerdeki delegesi görevine getirilen Yahudi asıllı Avusturyalı gazeteci ve yazar Muhammed Esed, batılı dostlarının ısrarı üzerine bütün hayatını dolduran bu eşsiz macerayı yazmak için B.M.deki görevinden istifa etti ve dünyanın belli başlı dillerine çevrilen bu kitabı yazdı. Mekkeye Giden Yol, İslâm dünyasının iç yüzünü, canlı gerçeğini ve batıya karşı direniş destanının anlatan üstün bir belgesel olmak yanında eşsiz bir edebi metindir.
Libya bağımsızlık mücadelesine katılan ve Pakistanın Birleşmiş Milletlerdeki delegesi görevine getirilen Yahudi asıllı Avusturyalı gazeteci ve yazar Muhammed Esed, batılı dostlarının ısrarı üzerine bütün hayatını dolduran bu eşsiz macerayı yazmak içi... tümünü göster
Farkında olalım veya olmayalım, yaşam doğumdan ölüme bir arayışın adıdır. İnsân, arayan varlıktır. Ama insân bu âlemde çoğu zaman neyi aradığını bilmediğinden bazen bulduğunu da anlayamaz. Aslında aramak, var oluşun/hürriyetin bir göstergesidir. Şekli ne olursa olsun, tüm arayışların altında insânın Allah ile olan, o ezelî/aslî birlikteliği vardır. Aramak, kaybettiğinin farkında olmak, aradığının eksikliğini yüreğinde derinden duymaktır.
Her insânda kendinden ve kendinde her insândan bir parça bulmayanlar, arayıştan habersizdirler. Aramak, ayrılıklardan yana derdi olanların işidir. Aramak, koparıldığı sazlığa özlem/hasret duyan Ney’in feryadıdır. Aramak, ''Aşka uçarsan kanatların yanar” diyene “Uçmazsam kanat neye yarar'' diyebilmektir. Aramak, durdurak bilmeksizin sürekli yürümenin adıdır. Kısaca aramak, kendini bulmak, aradığını kendinde bulmaktır. İnsânın değeri, aradığı şeyde gizlidir. Yere göğe sığmadım, inanan kişinin kalbine sığdım diyorsa Allah, öyleyse ne arıyorsak kendimizde aramalıyız. Hacı Bektaş Velî’nin dediği gibi: “Her ne arar isen kendinde ara/Kudüs’te, Mekke’de, hacda değildir.” Hakk âşıklarından Ganiyy-i Muhtefî’ye göre de: ''Tûr-i Sînâ’da değil, Hakîkat sînendedir/Âlem-i Kübrâ sensin! Kalem, Levh, Arş sendedir/Artık derûnuna göç, keşfet bu avâlimi!/Buna muvaffak olan ebediyyen zindedir.”''
Anlaşılıyor ki, herkes kendi suyunu kendi beden toprağında arayacak/çıkaracaktır. Bu yüzden Gayret Asası’nı nefs taşına vuranlar ancak, aradıkları suyun “on iki göze”den kendilerine sunulduğunu göreceklerdir. Aramak ne kadar var olmaksa, kaybetmek de o kadar yok olmaktır. Aslında aramak bazen bulmaktan daha güzeldir. Zaten bulanlar da geriye dönmeyenlerdir.
Farkında olalım veya olmayalım, yaşam doğumdan ölüme bir arayışın adıdır. İnsân, arayan varlıktır. Ama insân bu âlemde çoğu zaman neyi aradığını bilmediğinden bazen bulduğunu da anlayamaz. Aslında aramak, var oluşun/hürriyetin bir göstergesidir. Şekl... tümünü göster
Ismini Meclis-i Mâliye Reîsi Ibrâhim Efendinin torunu Râtibeden alan bu eser, Ibrâhim efendi âilesi, yazarin çocukluk yillari ve yakin çevresi ile ilgili hâtiralardan, devrinin sosyal hayâtina ve siyâsî târihine isik tutan, olaylari çok çesitli yönleriyle ele alip degerlendiren yazilardan meydana gelmistir. Yazarin vefâtindan sonra derlenen ikinci eseridir.
Ismini Meclis-i Mâliye Reîsi Ibrâhim Efendinin torunu Râtibeden alan bu eser, Ibrâhim efendi âilesi, yazarin çocukluk yillari ve yakin çevresi ile ilgili hâtiralardan, devrinin sosyal hayâtina ve siyâsî târihine isik tutan, olaylari çok çesitli yönle... tümünü göster
İstanbul, bir imparator şehir. Romanın Bizansın, Osmanlının şaheserlerini bünyesinde toplamış. Tabiatın ona sunduğu muhteşem konumunu büyük sanatkârların güzel eserleriyle uyum içinde gözler önüne sermiş. Geçen yüzyıllar bu şehri her bakımdan yıpratmış, çaptan düşürmüş, ama cami yıkılsa da mihrap yerinde kalmış. Klasik bir nostalji edebiyatıyla yakılıp yıkılanlara, uçup gidiverenlere ağlayıp sızlanmak yerine ele geçmezse eğer sevdiğimiz, çare ne; eldekini sevmeliyiz diyerek bu haliyle İstanbulu yeniden tanımaya, keşfetmeye, keyfini çıkarmaya, orada yaşamayı bir sanat haline getirmeye ne dersiniz?
İstanbul, bir imparator şehir. Romanın Bizansın, Osmanlının şaheserlerini bünyesinde toplamış. Tabiatın ona sunduğu muhteşem konumunu büyük sanatkârların güzel eserleriyle uyum içinde gözler önüne sermiş. Geçen yüzyıllar bu şehri her bakımdan yıpratm... tümünü göster
Mutlak tutkusuyla yarışırcasına, dünyanın dört bir yanında, kendini serüvenden serüvene atan HEMINGWAY, fırtınalarla dolu yaşamına yön veren karakterini, bir bakıma bu romanıyla özetlemiş gibidir. Büyük yazar, sert, acımasız fakat bir o kadar dokunaklı bir yazgıyı, yaşlı bir balıkçının okyanusta geçen birkaç günüyle özdeşleyerek, yalın, yoğun ve çarpıcı bir başyapıt koymuştur ortaya. İlk yayımlandığından bu yana, bütün ülkelerde artan bir ilgiyle okunan Yaşlı Adam ve Deniz, yazarın Nobel Ödülü kazanmasında birinci etken sayılmaktadır. Roman filme de alınmış, ünlü aktör Spencer Tracy’nin oyunuyla dünya sinemalarında olay yaratmıştır.
Yaşlı Adam ve Deniz, HEMINGWAY’in en ölümsüz eserlerinden biridir. Yaşlı bir Kübalı balıkçının açık denizde Gulf Stream’e kapılmış olarak dev bir kılıçbalığıyla olan can yakıcı mücadelesini son derece sade ve kuvvetli kelimelerle anlatır. Bu hikayesiyle Hemingway, yenilgiye karşı cesaret, kayba karşı şahsi başarı temasını kendine has modern üslubuyla yeni baştan heykelleştirmiştir.
Mutlak tutkusuyla yarışırcasına, dünyanın dört bir yanında, kendini serüvenden serüvene atan HEMINGWAY, fırtınalarla dolu yaşamına yön veren karakterini, bir bakıma bu romanıyla özetlemiş gibidir. Büyük yazar, sert, acımasız fakat bir o kadar dokunak... tümünü göster