Milli olmayan bir hükümet milleti her vasıta ile felakete götürdüğü zaman, bu milletin her ferdinin milli duygulara kapılarak isyan etmesi hak değil milli bir görev olur.Bir millet insan hakları için giriştiği mücadelede mağlup olmusa kader onu terazisinde tartmış, bu dünyada var olma saadetine erişeyemecek kadar hafif bulmuştur. Çünkü varlığını sonsuza kadar sürdürmek için mücadeleye hazır olmayan veya buna gücü yetmeyen bir millet Tanrı tarafından ebediyen yok olmaya mahkum edilmiştir. Çünkü bu dünya korkak milletler için değildir.Varlığı çeşitli entrikalarla tehdit edilen milletler eğer milli kimliklerini her şeye rağmen koruyabilmiş ve cesaretlerini kaybetmemişlerse, tarihin her sahnesinde adlarından söz ettireceklerdir.Tarih asla kurumayan bir kaynaktır. Şartlara göre bazen unutulmuş görünsede o, yavaş bir sesle yeni bir gelecekten söz ederek kutsaliyetinin varlığını ispat eder.- Adolf Hitler-
******
1. Bölüm
Aile Ocağı
Mutlu bir kader beni Braunau-am-İnn'de dünyaya getirdi. Bu kasaba, iki Alman devletini ayıran sınırın tam üzerindedir ve bu iki Alman devletinin yeniden birleşmesini gerçekleştirmek için her vasıtaya baş vurarak çalışmak, hayatımızın esas vazifesi olarak görünüyor.
Alman olan Avusturya, yüce Alman vatanına tekrar dönmelidir ve bu dönüş asla herhangi bir iktisadi sebepten dolayı olmamalıdır. Hayır, hayır! Asla! Bu birleşme iktisadi bakımdan önemsiz, hatta zararlı olsa bile mutlaka gerçekleşmelidir. Aynı kan aynı imparatorluğa aittir. Öz çocuklarını tek devlet halinde bir araya toplamadıkça, Alman milletinin sömürge politikası izlemeye hakkı olmayacaktır. Devletin toprakları bütün Almanları içine aldığı zaman onları besleyemezse milletin duyacağı zorunluluktan, yabancı toplakları ele geçirmek hakkı doğacaktır. O zaman, pulluğun yerini kılıç alacak ve savaşın gözyaşları, geleceğin dünyasının hasadını hazırlayacaktır.
(İçerik'ten)
************
Bu kitapta, çağımızın kötülük sembolü Adolf Hitlerin kendine özgü politik felsefesini (Faşizm) kaleme aldığı KAVGAM kitabının, Japon çizgi roman tarzı olan Manga formunda öyküleştirilmiş uyarlamasını bulacaksınız. Neredeyse orijinal metne sadık kalarak kitabı mangalaştıran Japon yayınevi East Press, amacının; okuyuculara, tarafsız, eleştirel bir yorumla, eserin özünü kavratıp zamanın insan hakları sorunlarını biraz olsun düşündürmek ve katkı sağlayabilmek olduğunu özellikle belirtiyor. Daha önce birçok klasik romanın yanı sıra Karl Marxın Kapital adlı eserini de mangalaştıran East Press, bu iki eserin, özellikle de KAVGAMın manga basımı ile bütün dünyada büyük yankı uyandırdı, kitapların satışı yüz binleri buldu.
Diyalektik olarak; kötünün, insanlık dışının, faşizmin anlatılmadığı, bilinmediği bir yerde iyinin, insani olanın ve özgürlüğün de değerinin bilinmeyeceğini, bir anlam ifade etmeyeceğini düşünüyoruz. Bu bağlamda, başta Almanya olmak üzere, Türkiyede ve daha birçok ülkede basılması ve satılması yasak olan KAVGAMı okuyamayan, bilgi sahibi olamayan genç-yaşlı herkesin, manga aracılığıyla bu eserin özünü kavrayabileceğini; zengin karakter çizimleriyle sembolize edilen, insanlık tarihinin en büyük kıyımının ve bunun düşünsel arka planının bu sayede belleklerden silinmeyeceğini de düşünüyoruz.
******
Milli olmayan bir hükümet milleti her vasıta ile felakete götürdüğü zaman, bu milletin her ferdinin milli duygulara kapılarak isyan etmesi hak değil milli bir görev olur.Bir millet insan hakları için giriştiği mücadelede mağlup olmusa kader onu teraz... tümünü göster
Küçük şeyleri, küçümsemeyin, fazla da önem vermeyin.
Küçük şeylere hakkını verin.
Küçük şeylere hakkını vermek, yaşama hakkını vermektir.
Eğer siz yaşama hakkını verirseniz,
Yaşam da size hakkını verir.
Ve hayatlarımızda büyük yer tuttuğu halde, bir türlü dilimiz varıp da adlandıramadığımız davranış biçimlerine, tuzağına düştüğümüz yaklaşımlara adlarını koyarak ışık tutuyor.
''Suflörlü yaşam'', ''tulumbacılık sendromu'', ''psikolojik düğümlerden kurtulmak'' der, dediğini de akıcı, hayatın içinden diliyle açıklarken okuru alıp götürüyor.
Küçük Şeyler 2'de Üstün Dökmen, düğümlerimize, bizi düğüm olmaya sürükleyen yaklaşımlara parmak basmakla kalmıyor, çözüm yolları ve teknikler de sunuyor...
Küçük şeyleri, küçümsemeyin, fazla da önem vermeyin.
Küçük şeylere hakkını verin.
Küçük şeylere hakkını vermek, yaşama hakkını vermektir.
Eğer siz yaşama hakkını verirseniz,
Yaşam da size hakkını verir.
Ve hayatlarımızda büyük yer tuttuğ... tümünü göster
Kalabalık mahkeme salonunun tam ortasında çökmüş haldeydi. O; büyük düşleri olan, zeki, yakışıklı, korkusuz ve ülkenin en seçkin dava avukatıydı. Onu 17 yıldır tanıyordum. Julian'ın şok edici mahkeme gösterileri sürekli gazetelerin ön sayfalarında yer alıyordu. Çoğu kimsenin sadece düşleyebileceği her şeyi elde etmişti: Yıldızlara varan mesleki şöhret, milyonlarca dolarlık banka hesapları, en pahalı semtte olağanüstü bir malikane, özel bir jet, tropikal bir ada ve orada yazlık bir ev ve de çok değer verdiği varlığı - evinin özel yolunun ortasına parkettiği kırmızı bir ferrari. Şimdi ise Büyük Julian kalp krizi geçirmiş, çaresiz bir bebek gibi yerde kıvranıyor ve deli gibi sarsılıyordu. Bütün bunlar üç seneden fazla bir zaman önce yaşanmıştı. Son duyduğum Julian'ın Hindistan'a gittiği idi. Ortaklardan birine hayatını sadeleştirmek istediğini, bazı yanıtlara ihtiyacı olduğunu ve onları bu mistik ülkede bulmayı amaçladığını söylemişti. İşine son vermiş, malikanesini, adasını ve jetini elden çıkarmıştı. Hatta Ferrari'sini bile satmıştı. Bir gün ofisimin kapısı yavaşça açıldı. Kapının ardında canlılık ve enerji yayan, genç ve iyi görünüşünden fazla neredeyse kutsal diyebileceğim bir huzura sahip, gülümseyen bir adam kapıda göründü. İşimi elimden almaya niyetli hızlı bir avukat herhalde diye düşündüm. Genç adam sevdiği bir öğrencisini izleyen Buda gibi gülümseyerek bana bakmayı sürdürdü. Dayanılmaz sessizlikle geçen uzun bir aradan sonra şaşırtıcı bir biçimde emredici bir ses tonuyla konuştu: Tüm konuklarına böyle mi davranırsın John, hele sana mahkeme salonlarının sırrını öğreten birine. Julian? Bu sen misin? İnanamıyorum ! Gerçekten sen misin? Güçlü kahkahası kuşkularımı doğruladı. Önümde duran genç adam uzun süredir kayıp şu Hintli Yogi'den başkası değildi: Julian Mantle. İnanılmaz değişimi karşısında şaşkına dönmüştüm.
Kalabalık mahkeme salonunun tam ortasında çökmüş haldeydi. O; büyük düşleri olan, zeki, yakışıklı, korkusuz ve ülkenin en seçkin dava avukatıydı. Onu 17 yıldır tanıyordum. Julian'ın şok edici mahkeme gösterileri sürekli gazetelerin ön sayfaların... tümünü göster
Adı bilinmeyen bir ülkenin kralı, en yakın yardımcıları Bilge ve Soytarı ile birlikte ülkesinin gelişmesi için çalışırken bir gece tuhaf bir düş görür. İşin ilginç yanı, Bilgenin ve Soytarının da aynı gece aynı düşü görmeleridir. Gördükleri gizemli işaretlerin, duydukları sözlerin anlamlarını çözemeseler de, içinde bulundukları ruhsal boşlukla bir ilgisinin olduğunu düşünürler. Ve Kral ülkede bir dinler turnuvası düzenlemeye karar verir. Turnuvanın sonucuna göre ülkenin resmi dinini belirleyecektir. Dünyanın bellibaşlı dinlerinin başındaki kişilere de tanrıtanımazlara da çağrıda bulunur, birer temsilci göndermelerini ister. Bir Müslüman, bir Hıristiyan, bir Musevi, bir Hindu, bir Budist, bir de tanrıtanımaz, halkın karşısında inançlarını tanıtmaya başlarlar. Bu arada beklenmedik, istenmedik olaylar olur. Sonunda Kral ve yardımcıları bir karara varırlar. Kral, Bilge ve Soytarı, son derece eğlenceli, yalın bir dille bellibaşlı dinleri tanıtan bir roman Bir masal gibi başlayan, gerçekdışı bir roman örgüsünün içinde sürüp giden, ama günümüzün çok önemli bir sorununu; değişik dinlerden insanların birbirlerine göstermeleri gereken hoşgörüyü işleyen, dinler arası diyalogu kurmaya çalışan bir kitap. Shafique Keshavjeenin pek çok dile çevrilen bu kitabı, dinsel terörün yakıcı bir şiddetle varlığını duyurduğu dünyamızda, bütün dinlere eşit uzaklıkta duruşuyla dinler üzerinde konuşulabileceğinin, tartışılabileceğinin ve bunun şiddetle başvurmadan yapılabileceğinin kanıtı.
Adı bilinmeyen bir ülkenin kralı, en yakın yardımcıları Bilge ve Soytarı ile birlikte ülkesinin gelişmesi için çalışırken bir gece tuhaf bir düş görür. İşin ilginç yanı, Bilgenin ve Soytarının da aynı gece aynı düşü görmeleridir. Gördükleri gizemli i... tümünü göster
Sokrates, kuşkusuz filozofların en büyüğüydü, ama karısı Ksantippiden korktuğu kadar ölümden korkmazdı! Haklıydı da. Çünkü işlenen bir cinayetin failini bulmayı aklına koyduğu gün Ksantippi, Atina sosyetesini altsüt etmeyi bile göze alacaktı. Perikles döneminin dillere destan Atina sosyetesini hem de!Alkibiades, Sokratesin gözdesi, o küstah ve çılgın maceraperest bu cinayete bulaşmış mıydı? Büyük Perikles, Aspasyanın, yani Antikçağın en ünlü fahişesinin kollarına atılmak için karısını neden terk etmişti? Demokrasinin ve güzel sanatların altın çağını yaşadığı Atinada casuslar her yandan mantar gibi bitiyor, inanılmaz rezaletler birbirini izliyordu; boş inançlarla sarmaş dolaş bir kokuşmuşluk yumağı! İçki, şehvet ve çılgınlık her akşam dehayla baş başa yemek yiyordu, fahişe Aspasya bir davet verdiğinde kimler gelmiyordu ki; Sofokles, Fidias, Anaksagıoras, Diogenes... Ksantippi sırrı çözdüğünde, tarihin pençesi suçluya uzanacak ve Antikçağın en ünlü öyküsü sona erecektir.
Sokrates, kuşkusuz filozofların en büyüğüydü, ama karısı Ksantippiden korktuğu kadar ölümden korkmazdı! Haklıydı da. Çünkü işlenen bir cinayetin failini bulmayı aklına koyduğu gün Ksantippi, Atina sosyetesini altsüt etmeyi bile göze alacaktı. Perikle... tümünü göster
Sigmund FREUD (1856 1939)Çocukluğu ve ilk gençlik yılları parasal sıkıntılar ve Yahudi oluşundan tedirginlikle geçti. Bilim ve felsefenin yanı sıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye meraklıydı.Tıp fakültesini bitirdikten sonra, psikiyatri servisinde çalışmaya başladı. Psikanaliz, Konuşturarak İyileştirme yönteminin ilk uygulayıcılarındandır. İlk eseri İsteri Üzerine Çalışmalar, daha sonra Düşlerin Yorumu-1900, Gündelim Yaşamın Psikopatolojisi kendi üzerinde de denediği çalışmalarını anlatır.1902 bir dönüm noktası oldu ve Oidipus Kompleksinin varlığını ortaya çıkardı. Bu konudaki çalışmalarını Cinsiyet Üzerine-1905 ve etnolojiye yöneldiği çalışmalarını da Totem ve Tabu-1913 adlı eserinde yayınladı.
Sigmund FREUD (1856 1939)Çocukluğu ve ilk gençlik yılları parasal sıkıntılar ve Yahudi oluşundan tedirginlikle geçti. Bilim ve felsefenin yanı sıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye meraklıydı.Tıp fakültesini bitirdikten sonra, psikiyatri servisinde ç... tümünü göster
kubra__sevinc şu anda kitap okumuyor.