Schopenhauerın muhalif felsefesi Aydınlanma çağının büyük düşünürü Kantın açtığı yolu izlemiştir. Onun felsefesini Kantın transsendental idealizmi ile Hint düşüncesi etkilemiştir. Schopenhauerın felsefesini ele alırken, dönemin düşünce ortamından ziyade, kendi hayat hikayesini incelemek ve melankolik temayüllerini göz önünde bulundurmak onu kavrayabilmek açısından daha faydalı olur.Schopenhauerın ahlakı, insanların özdeşliğinden ileri gelen acıma duygusuna, yani merhamete dayalıdır. Ona göre insanı yüce olana sevkeden yegâne his merhamettir. Ancak kendimizi başlasının yerine koyarak yahut kendimizi başkası olarak algılatarak başkaları için iyi bir şeyler yapabiliriz.
Schopenhauerın muhalif felsefesi Aydınlanma çağının büyük düşünürü Kantın açtığı yolu izlemiştir. Onun felsefesini Kantın transsendental idealizmi ile Hint düşüncesi etkilemiştir. Schopenhauerın felsefesini ele alırken, dönemin düşünce ortamından ziy... tümünü göster
19. yüzyıl felsefesinin önemli figürlerinden, Kant'ın öğrencisi, Alman filozof Arthur Schopenhauer, 1830'da kaleme aldığı bu metinde, kökleri antik Yunan felsefesine uzanan, tartışmalarda her koşulda haklı çıkma sanatı olan ''Eristik Diyalektik'' yöntemini tariflendiriyor.
Bir tezin objektif olarak ''doğruluğu ve haklılığından'' ziyade dinleyicilerin gözünde ''geçerliliğine'' odaklanan, savunu, tartışma ve argüman kullanımında karşı tarafı alt etmenin yollarını felsefi ''hileler'' ile açıklayan Schopenhauer, kaçınılmaz olarak diğer filozofların konu üzerine fikirlerini ve yöntem sorunlarını da yorumluyor.
19. yüzyıl felsefesinin önemli figürlerinden, Kant'ın öğrencisi, Alman filozof Arthur Schopenhauer, 1830'da kaleme aldığı bu metinde, kökleri antik Yunan felsefesine uzanan, tartışmalarda her koşulda haklı çıkma sanatı olan ''Eris... tümünü göster
Demir Ökçe, 19. yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarında Birleşik Devletlerdeki işçi hareketlerini, kapitalizmin giderek vahşileşmesini ve bu durumun çeşitli halk tabakaları üzerindeki yansımalarını kurgu ile gerçekler arasında dolanarak anlatan, Jack Londonın çok tanınmış romanıdır. İddia edilen odur ki; gelecekte İnsanların Kardeşliğinde, artık günümüzün kavramlarını tanımayan insanlara, Amerikadaki sosyalist devrim sırasında Avis Everhardın tuttuğu notların el yazmaları sunulmaktadır. Bu notlar, iki bin altıyüzlü yıllarda yaşayan insanlar için, hangi yollardan geçtiklerini anlatan tarihi bir belgedir. El yazmasının ait olduğu yüzyıldan fazla zaman sonra yaşayan bizler için, gelecek pek de öyle görünmemekte ise de, henüz 27. yüzyıla gelmediğimizi unutmayalım.
************
Demir Ökçe, ilk yayınlandığı 1906 yılından bu yana elden düşmeyen bir edebiyat başyapıtıdır. Ezilenlerin sömürenlere karşı verdiği mücadeleyi büyük bir başarıyla işleyen bu öncü eser, yüz yıl boyunca ilerici kuşaklar için bir eğitim kitabı olmuş, ezilenleri konu alan yazarlara esin vermiştir. Demir Ökçe, demokrasi gibi gösterilmek istenen Amerikan sisteminin adaletsizliğini, zalimliğini çarpıcı bir şekilde açığa çıkarır. Oligarşinin politikalarının nerelere varabileceğini büyük bir öngörüyle sergiler. Eserin, büyük edebiyatçılarımızdan Sabahattin Alinin başlayıp dil ustası Emin Türk Eliçinin tamamladığı Türkçedeki ilk çevirisini sunuyoruz.
************
Günümüzde Jack London, daha çok Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş, Deniz Kurdu romanları ve macera öyküleriyle hatırlanır. Ancak Londonın, bir maceracı olmanın yanı sıra, sosyal ve politik olaylarla da yakından ilgilendiği bilinmektedir. Demir Ökçe, didaktik bir roman. 20. yüzyılın başında, sosyalizmin kavram ve görüşlerini Platon diyalogları tekniğini hatırlatan bir yoldan öğretiyor. Öte yandan metin, yazılışından yaklaşık 20-30 yıl sonra Avrupada ete-kemiğe bürünen faşizmin de ayak seslerini duyuruyor okura. Sosyalist Ernest Everhardın eşi Avis, olayları, geçmişe bakan bir tanık gözüyle anlatıyor; onun varlığı, ayrıca romanın duygusal boyutunu da tamamlıyor. Metne sözde 2700lü yıllarda eklenmiş dipnotlar, romanı bilimkurgu türüne de yaklaştırıyor.Demir Ökçe: Bir dönemin tanıklığı.
******
Demir Ökçe, 19. yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarında Birleşik Devletlerdeki işçi hareketlerini, kapitalizmin giderek vahşileşmesini ve bu durumun çeşitli halk tabakaları üzerindeki yansımalarını kurgu ile gerçekler arasında dolanarak anlatan, Jack London... tümünü göster
Olasılıksız, Adam Fawer tarafından yazılmış ve 2005 yılında yayımlanmış bilim kurgu romanıdır. En iyi roman kategorisinin de aralarında olduğu çok sayıda ödül kazanmıştır.
Kitap, David Caine'in bir takım deneysel tedaviler sonucunda kazandığı gelişmiş hesaplama yeteneği sayesinde, tahminlerinin geleceği görmek haline geldiğini anlamasıyla başından geçenleri konu almaktadır. Özet olarak kitabın kahramanı, Pierre-Simon Laplace'in yarattığı bir teori olan Laplace'in Şeytanı haline dönüşmüştür.
******
Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi?Siz hiç Lotoda büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar?Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mi yoksa geleceği mi görüyorsunuz?Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, OlasılıkSız tam size göre bir roman..
******
Olasılıksız, Adam Fawer tarafından yazılmış ve 2005 yılında yayımlanmış bilim kurgu romanıdır. En iyi roman kategorisinin de aralarında olduğu çok sayıda ödül kazanmıştır.
Kitap, David Caine'in bir takım deneysel tedaviler sonucunda kazandığı... tümünü göster
Aşka en çok çaresizlerin mi ihtiyacı vardır?İki çaresiz, yalnız, eksik ve kırgın yürek aynı topraktan olmalarına rağmen... yazgılarına yenik düşüp, farklı cephelerde yer alır. Baz devletin derinliklerinde, yalancı bir geçmişle beslenmiş bir komutan, Kevok, üniversiteyi bırakıp sevdiğinin ardı sıra dağları mekan tutan idealist bir genç kız. Ve bununla birlikte akıp giden, bir halkın makus talihi ve gelecek işaretleri. Yazgıları, onları en umulmadık zamanda buluşturup ölüme yolcu eder.
Aşka en çok çaresizlerin mi ihtiyacı vardır?İki çaresiz, yalnız, eksik ve kırgın yürek aynı topraktan olmalarına rağmen... yazgılarına yenik düşüp, farklı cephelerde yer alır. Baz devletin derinliklerinde, yalancı bir geçmişle beslenmiş bir komutan, ... tümünü göster
Birbirlerini buldukları anda, ister istemez kaybedeceklerdi.SUAT, HACER, SÜREYYA VE NECİPİN HİKAYESİ.Evli bir çift. Bir kız kardeş.Yakın bir dost.Yalnızlık. Tuhaf bir temas.Önlenemez bir açlık.Tüketen bir kıskançlık ve feci bir son.Tüm aşkların sınırsızca imkan dahilinde olduğu, imkansız temasının neredeyse tamamen saf dışı bırakıldığı günümüze inat bir zamanlar aşk neredeyse yasak, acı ve hasret demekti. Kadınların ve erkeklerin kaderlerini başkaları çizer, onlar da bir şekilde bu kadere ayak uydururdu. Ya da her şeyden, hatta hayattan vazgeçilirdi.
******
Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olan Mehmet Rauf un Eylül ü yazarın diline hiçbir surette dokunulmadan, eserin üslûb ve ses musikisi olabildiğince korunarak Enfel Doğan tarafından yayına hazırlanmış, kitabın son kısmına romanda geçen kimi kelime ve terkipleri içeren bir sözlük de konulmuştur. Eylül ü, yazılışından yaklaşık yüz yıl sonra özgün diliyle yeniden yayınlayarak kültürümüze hizmet ettiğimiz inancını taşımaktayız.
******
Eylül, mutlu bir evlilik sürmesine karşın eşi Süreyya Beyin arkadaşı Necib Bey ile gizli bir aşk yaşayan Suad Hanımın çıkmazlarını, dönemine göre oldukça derin ve ayrıntılı bir psikolojik yaklaşımla ele alıyor. Bu özelliğinden ötürü Eylül, Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak kabul edilmektedir. Bir yaz, Boğaziçinde bir yalı kiralayan Süreyya Bey ile Suad Hanımın aile dostu Necib onları sık sık ziyaret eder, gece yatılarına kalır. Necib Beyin derin bir saygı beslediği Suad Hanıma ilgisi şiddetli bir sevgiye dönüşür, ancak bunu kendi içinde gizler. Bir gün dayanamaz, Suadın eldivenini çalar. Sonunda hastalanır, humma nöbetleri arasında bu eldiveni sayıklar. Suad bunu öğrenince eldivenin öbür tekini de verir, böylece her ikisinin de birbirine duyduğu aşk açığa çıkmış olur. Arkadaşı ve aşkı arasında kalan Necib ile kocasına bağlı Suad, nefislerini yenerek bu aşkı küllendirmeye çalışırlar.Eylül: Edebiyatımızda ilk psikolojik roman.
******
Bu kitap, edebiyat tarihimizin ilk psikolojik romanıdır.Salonda bahçedekilerin kahkahaları işitilebiliyordu. Süreyya canı sıkılanlara özgü bir tahammülsüzlükle, Çılgın kız! diye söylendi.Balkona açılan büyük kapıdan parmaklığa dayanmış dışarıya baktığı görülen karısı dönüp; Bu gece hava ne güzel! dedi.
******
İlk defa 1900 - 1901 yılları arasında Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edilen Eylül ün kitap halinde ilk baskısı 1901 yılında yapılmıştır.Rauf un en önemli eseri olan Eylül, zamanının ilk psikolojik romanı olarak kabul edilir.Romanda, Suad, Süreyya ve Necib üçlüsü arasındaki aşk-sadakat-evlilik üçgeninde, bu insanların ruhsal çözümlemesi yapılmıştır. Evli bir kadınla, kocasının yakın arkadaşı olan bir adam arasında yaşanan yasak aşk ve bunlardan habersiz kocanın ruhsal durumları, kadının ve erkeğin toplumsal rolleri, dönemi itibariyle cesur bir dille anlatılmaktadır.
******
Servet-i Fünun döneminin en önemli romancılarından biri olan Mehmet Raufun Eylülü psikolojik roman türünün yazınımızdaki ilk örneğidir. Yasak bir aşkı psikolojik boyutuyla anlatır, acılar o kadar dayanılmaz bir hal alırki, aşk ateşi daha büyük bir ateşle bitirilir..
******
Bir sonbahar...Sarıya çalan yapraklarla beraber sararan umutlar ve heyecanlar...Yasak bir Aşk var Eylülde, yasak olduğu kadar da temiz ve içten. Yaz mevsimiyle başlayan bir aşkın, sonbaharla birlikte solmaya başlaması ve hayat gibi bir son... Eylül bir Aşk romanıdır. Bazen soluk soluğa bazen hüzünle okuyacağınız bir Aşk. Roman karakterleri aşkları sebebiyle bir takım toplumsal irdelemelere girerler, namus, Aşk, hayat, evlilik sorgulanır. Günümüzde sıradan adına Aşk adı verilen ilişkilerden çok daha saf ve derin bir Aşk anlatılıyor Eylülde. Salt birbirlerini düşünen, dünyayı umursamayan bir Aşk değil Suad ve Necipin aşkı, Suad kocası Süreyyayı da düşünür ve Necip kuzeni Süreyyayı da düşünür. Suad ve Necip, Süreyya uğruna kendi aşklarından vazgeçerler.Eylül romanı Türk edebiyat tarihinin önemli eserlerinden biridir, hem psikolojik hem de toplumsal incelemeler vardır romanda. Gerçekçi-Doğalcı akımın başarılı bir örneğidir.Kısançlıklar, heyecanlar, umutlar, umutsuzluklarve gözyaşı ve Aşk... Eylül...
******
Mehmet Rauf, Sanat için sanat ilkesini reddederek daha iyi bir insanlık, daha mutlu bir gelecek için uğraşma iddiasıyla yola çıkarak Eylülü yazar.Paul Bourget etkisindeki yazar, Eylülde olayları çok yavaş gelişen bir üçgende Suad-Süreyya-Necib ilişkisini inceler. Ancak tek konunun dışına çıkamayıp yoğunlaştığı için edebiyatımızın ilk psikolojik romanını yazmış olur.Süreyyanın denizle oyalanması, çocuksuz ve genç bir kadın olan Suadı tek başına bırakır. Müzikle avunmaya yönelen duyarlılığı, akrabaları Necible sık sık görüşme olanaklarında bir sevgi haline gelir. Necib de kadınsız hayatının ülküsü olarak, hep iyi durumlarda görüştüğü Suadı beğenip sevmeye başlar...
******
Süreyya Bey ve Suad Hanımın mutlu bir evlilikleri vardır. Evliliklerinin üzerinden beş yıl geçmesine rağmen Süreyyanın ailesiyle birlikte oturmaktadırlar. Fakat evin havası, artık Süreyya ve Suada sıkıcı gelmektedir. Süreyya, bir an önce bu evden ayrılıp, denize bakan sakin bir evde yaşamanın, en azından yazı orada geçirmenin hayalini kurmaktadır. Kısa bir süre sonra Süreyyanın hayali gerçekleşir ve Suadın babasından aldığı para sayesinde Boğaziçinde bir yalı kiralarlar.
Süreyyanın arkadaşı Necip, ailenin yakın dostudur. Suad müziğe; Süreyya denize meraklıdır. Biri çoğunlukla evde, diğeri denizde vakit geçirmektedir. Daha çok Suad ile evde kalan Necip, onu sevmeye başlar; Suad da bu sevgiye kayıtsız kalmaz. Zamanla ikisi de iç hesaplaşmalara başlarlar ve sevgilerinin kirletilmemesi için çaba harcarlar. Roman, psikolojik tahlillerin yapıldığı ve bu yönüyle edebiyat tarihimizin ilkleri arasında yer alan bir eserdir.
******
Salonda bahçedekilerin kahkahaları işitilebiliyordu.Süreyya, canı sıkılanlara özgü bıkkınlıkla Çılgın kız diye söylendi.Balkona açılan büyük kapıdaki parmaklığa dayanmış dışarıya bakan karısı dönüp: Bu gece hava ne güzel! dedi.
******
Suat, Necip, Süreyya ve diğerleri; Hacer, Fatin, dadı. Boğaziçinde bir yalıda geçirilen upuzun bir yaz mevsimi. Eylül, esas itibariyle Necipin, yakın arkadaşı Süreyyanın karısı Suata olan yasak aşkından ve Suatın da giderek bu aşka karşılık verişinden ibaret görünse de, onu sıradan bir aşk romanı olmaktan çıkaran asıl özellik, karakterlerin ruh tahlillerinin derinliğinde kendini gösterir. Bu özelliğinden dolayıdır ki edebiyatımızda ilk psikolojik roman olan Mehmed Raufun bu ölmez eseri, orijinalitesini bozmayacak seviyede bir sadeleştirmeye tabi tutulmuş olarak, okuyuculara sunulmaktadır.
******
Yazıldığı dönemin en önemli romanı sayılan EYLÜLün Mehmed Raufun ünlü bir yazar olarak anılmasında önemi büyüktür.EYLÜL, gerek yayımlandığı dönemde, gerekse günümüzde psikolojik roman tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Psikolojik roman tanımlaması, özellikle Suat ve Necip arasında dile getirilemeyen, iç dünyada yaşanan, toplumun geleneksel yapısının reddettiği duygulardan kaynaklanmaktadır.Romana ismini veren Eylül, yaz mevsiminin ve bu mevsimde başlayan imkânsız bir aşkın bitişini simgelemektedir. Eylül, hüznün de ifadesidir. Romanın sonunda eylül ayı ile tabiatın görüntüsü üzerine yapılan tasvirlerde de bu hüzne rastlanır.
******
Güneşin kavurucu ateşinin yürekleri yaktığı, o ilk sıcaklığın, zamanla karşı konulamaz bir tutkuya dönüştüğü yaz...Ayrılık rüzgarlarının etrafta sinsice kol gezdiği sonbahar..Kah güneşli sevdaları, kah fırtınalı pişmanlıkları tarif edilemez bir acıyla içinde saklayaonbaharın o en yalnız Eylülü... Türk Edebiyatının bu ilk psikolojik romanında, Suad, Süreyya ve Necib arasındaki fırtınalı ilişkiler ve kahramanların iç dünyalarına doğru uzun ve keyifli bir yolculuk sizleri bekliyor.
******
Süreyya Beyle Suat Hanım beş yıldan beri evlidir. Bir yaz, Boğaziçinde, Yeni Mahallede küçük bir ev kiralarlar. Mutludurlar. Süreyyanın arkadaşı Necip, sık sık gelip yanlarında konuk olarak kalmaktadır. Necip, Suata çok değer vermekte, ona karşı derin bir saygı beslemektedir. Bu değer veriş ve saygı bir gün şiddetli bir sevgiye dönüşür. Genç adam, sevgisini içinde gizlemektedir. Bir gün dayanamaz..
Birbirlerini buldukları anda, ister istemez kaybedeceklerdi.SUAT, HACER, SÜREYYA VE NECİPİN HİKAYESİ.Evli bir çift. Bir kız kardeş.Yakın bir dost.Yalnızlık. Tuhaf bir temas.Önlenemez bir açlık.Tüketen bir kıskançlık ve feci bir son.Tüm aşkların sınır... tümünü göster