Kitapta toplamda 16 adet hikaye var. Bunların bazıları uzun bazılarıysa sadece birkaç sayfa. İlk iki öykü birer zombi macerası. Ama bugünlerde her yerde fink atan o ucuz serüvenlerden değil kesinlikle. Çünkü Bradbury bu öykülerde de tıpkı diğer tüm eserlerinde yaptığı gibi baş rolü insana ve insan psikolojisine vermiş. Özellikle ikinci tekil şahıstan anlatılan açılış öyküsü oldukça ilginç bir tecrübe sunuyor. Zombilerden sonra Mars'a kaçan yazarlara, mesleğindeki 'radikal' bir değişiklikten rahatsız olan bir çöpçüye, sokaklarda yürümeyi seven bir adama ve çok daha fazlasına eşlik ediyoruz. Son üç öyküyse yakma temasından farklı ama aynı derecede etkililer.
Bradbury'nin Fahrenheit'ı yazmadan önce hangi hikayeleri kaleme aldığını görmek, bağlantı ve benzerlikleri fark etmek ve Fahrenheit'ın ön sözünde yer alan öyküleri birinci elden okumak gayet güzel bir deneyim.
Kitaptaki en uzun iki hikaye 'Gece Yarısından Epey Sonra' ve 'İtfaiyeci' adlı hikayelerse hem birbirlerinin hem de Fahrenheit'ın neredeyse aynısı. Burada ilginç olan nokta yazarın üç adımda kurguyu nasıl genişlettiğini ve sürekli üstüne bir şeyler koyduğuna şahit olmak. Tabi Fahrenheit 451'i okumadıysanız size fazla bir şey ifade etmeyebilirler. İşte bu yüzden önce onu okumakta fayda var.
Kısacası Fahrenheit 451 ve Ray Bradbury isimleri sizin için bir şey ifade ediyorsa kesinlikle kaçırılmaması gereken harika bir derleme Yakma Zevki. Tek eksiği ise bir dizin...
Kitapta toplamda 16 adet hikaye var. Bunların bazıları uzun bazılarıysa sadece birkaç sayfa. İlk iki öykü birer zombi macerası. Ama bugünlerde her yerde fink atan o ucuz serüvenlerden değil kesinlikle. Çünkü Bradbury bu öykülerde de tıpkı diğer tüm e... tümünü göster
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları… Maviyi bile yok etmişti, sonra da sırasıyla diğer renkleri, bazı sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini tekrar ederdi.
Rıfat, zamanımızın bir kahramanı gibi, bir niteliksiz adam gibi, bir aylak adam, bir lüzumsuz adam gibi, bir “R.” gibi, geziyor hayatın içinde. Hayat, arada Rıfat’ın dükkânına da uğruyor. Rıfat, filmleri, kitapları, hayalleri, fikirleri, dertleri, mes’eleleri de geziyor. Ortaya sorulmuş soruları üzerine alınıyor, bazı. Neyin peşinde bu adam?
Rıfat, bir hikâyenin içinde midir, anlamaya çalışıyor, insanın bir hikâyenin içinde olduğunu anlamasının yolunu arıyor… Seyrek yağmura şemsiye açılır mı?
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve k... tümünü göster
Ekonomik çöküntü, konjonktür gerilemesi, savaşlar, yıkım, nefret, kardeş kavgası, şiddet, uyuşturucu tüketimi, suç, kadınların ve çocukların hor görülmesi, kabalık ve zulüm neden tüm dünyada artıyor?; Arno Gruenın sorusu. İnsanlık, insanlığa ne olduğu, insanı insan yapanın ne olduğu; Çocukların başka çocukları öldürdüğü, insanların birbirine acımasızca davrandığı bir dünyada yaşıyoruz ve Gruen kitabında bunlara bir çıkış yolu arıyor. İlkel toplumları, ruh hastası olarak adlandırılanları ve ölüm kamplarından çıkanları inceleyip karşılaştırmalar yapıyor. Gruena göre, insanlar kendi acılarını yaşayamadıklarında, bu acıyı başkalarında yaşama ihtiyacı duyuyorlar. Uygarlığımızın hastalığı bu şekilde aktarılır: İnsan kendisinin kurban konumunda olduğunu görmek zorunda kalmamak için kendisine kurbanlar arar.
Ekonomik çöküntü, konjonktür gerilemesi, savaşlar, yıkım, nefret, kardeş kavgası, şiddet, uyuşturucu tüketimi, suç, kadınların ve çocukların hor görülmesi, kabalık ve zulüm neden tüm dünyada artıyor?; Arno Gruenın sorusu. İnsanlık, insanlığa ne olduğ... tümünü göster