Üç gündür aralıklarla yağan yağmur İstanbul semalarından ayrılmaya niyeti olmadığını o gün yine gösterip, hâlâ ince ince yağarken, nisan ayının gelmesiyle yağmurla buluşan topraktan çıkan o güzel koku, tüm şehri etkisi altına almıştı. Bu hoş kokuya rağmen şehir karmaşa içinde yeni güne başladığında, kalabalıkların koşuşturması olanca hızıyla devam ediyordu.
Az önce başlayan poyrazdan savrulan şemsiyelerini zorlukla toplayan insanlar, erken kalkmanın mahmurluğuyla bulabildikleri araçlara biniyorlardı. Şiddetini öğleye doğru artıran yağmur, rüzgârla birlikte şehri esir alıp sıkıca sararken, camilerden yükselen ezan sesleri şehrin gürültüsü arasında eriyip semaya ulaşıyordu.
(Tanıtım Bülteninden)
Üç gündür aralıklarla yağan yağmur İstanbul semalarından ayrılmaya niyeti olmadığını o gün yine gösterip, hâlâ ince ince yağarken, nisan ayının gelmesiyle yağmurla buluşan topraktan çıkan o güzel koku, tüm şehri etkisi altına almıştı. Bu hoş kokuya r... tümünü göster
Üç gündür aralıklarla yağan yağmur İstanbul semalarından ayrılmaya niyeti olmadığını o gün yine gösterip, hâlâ ince ince yağarken, nisan ayının gelmesiyle yağmurla buluşan topraktan çıkan o güzel koku, tüm şehri etkisi altına almıştı. Bu hoş kokuya rağmen şehir karmaşa içinde yeni güne başladığında, kalabalıkların koşuşturması olanca hızıyla devam ediyordu.
Az önce başlayan poyrazdan savrulan şemsiyelerini zorlukla toplayan insanlar, erken kalkmanın mahmurluğuyla bulabildikleri araçlara biniyorlardı. Şiddetini öğleye doğru artıran yağmur, rüzgârla birlikte şehri esir alıp sıkıca sararken, camilerden yükselen ezan sesleri şehrin gürültüsü arasında eriyip semaya ulaşıyordu.
(Tanıtım Bülteninden)
Üç gündür aralıklarla yağan yağmur İstanbul semalarından ayrılmaya niyeti olmadığını o gün yine gösterip, hâlâ ince ince yağarken, nisan ayının gelmesiyle yağmurla buluşan topraktan çıkan o güzel koku, tüm şehri etkisi altına almıştı. Bu hoş kokuya r... tümünü göster
İstenmeyen yağlar. Pahalı, butik sabunlar. Maaş çekleri, güzel bir ev, zarif mobilyalar. Yalnızlık ve yabancılaşma. Tüketimin susmayan arsız çağrısı. Yalanlar ve yalanlar. Nefret ve öfke. İlk kez yayımlandığı 1996'dan beri bir yeraltı klasiği olarak anılan Dövüş Kulübü, yeni binyılın eşiğinde geçen bir anti-ütopya öyküsünü anlatıyor. Yaşadığı hayattan nefret eden, ölüm düşüncesini saplantı haline getirmiş, insani yakınlığı kanser dayanışma gruplarında arayan genç adam. Ama aynı dayanışma gruplarının bir başka müdavimi, toplum kaçkını bir genç kadın. Ve Tyler Durden; yalanlar ve mutsuzlukla dolu bir dünyaya kendi yöntemleriyle saldıran yarı çılgın bir kurtarıcı, baştan çıkarıcı bir intikam meleği. Tyler'ın felsefesine göre, tüketim kültürünün uyuşturucu etkisinden kurtulmanın yolu, fiziksel acıyla tanışarak yeniden doğmaktır. Çok geçmeden, gecenin geç saatlerinde bar bodrumlarında toplanan gizli bir dövüş kulübü ülkenin dört yanını saracaktır. Ama Tyler'ın dünyasında sınırlara ve kurallara yer yoktur. Kendi bedenini örseleyen bir müritler ordusu, toplum düzenini ve konformizmi imha etmek üzere Tyler'ın peşine takılır... Chuck Palahniuk'un ilk romanı, tüketim kültürüne, hırs ve üstünlük duygusuna, güzellik idealine ve iş dünyasına zehir zemberek bir eleştiri yöneltiyor. Palahniuk, karanlık bir mizahla desteklediği güçlü ve çarpıcı üslubuyla, yaşadığımız dünyanın çirkin suretine ayna tutuyor. Son on yılın en özgün, en sarsıcı romanları arasında sayılan Dövüş Kulübü'nü Türkçeye kazandırmaktan sevinç duyuyoruz.
İstenmeyen yağlar. Pahalı, butik sabunlar. Maaş çekleri, güzel bir ev, zarif mobilyalar. Yalnızlık ve yabancılaşma. Tüketimin susmayan arsız çağrısı. Yalanlar ve yalanlar. Nefret ve öfke. İlk kez yayımlandığı 1996'dan beri bir yeraltı klasiği ol... tümünü göster
Bir gün Sabâ Melikesi Belkıstan, Âdemle Havvanın hikâyesini anlamanın bütün bir insanlığın da hikâyesini anlamak manasına geldiğini öğrendim. İnsanın bütün halleri Âdemde gizliydi ve bütün macera onun hikâyesinde özetlenmişti.Bu cümleyi yıllarca içimde gezdirdim de bir türlü kalemi elime alamadım, anlatmaya kalkışamadım.Ne zaman ki, kalmak için değil uğrayıp geçmek için kadem bastığımız, kök attığımız değil kısa bir gölge saldığımız şu dünyada bir cennet sürgünüyle yazgılandığımı anladım ve Kelimeler Kitabı-çift isimler sahifesinde, Âdemle Havvanın yanına bir de Habille Kabili ekledim. O zaman anladım anlatma zamanının geldiğini.Hikâyenin ismi düştü dilime bir gece: LÂ.
Bir gün Sabâ Melikesi Belkıstan, Âdemle Havvanın hikâyesini anlamanın bütün bir insanlığın da hikâyesini anlamak manasına geldiğini öğrendim. İnsanın bütün halleri Âdemde gizliydi ve bütün macera onun hikâyesinde özetlenmişti.Bu cümleyi yıllarca içim... tümünü göster
Türk bir anne ile Fransız bir babadan olma Hector Berlioz -kendisi Türkiye'de yaşayan bir Fransız Türküdür- sıradan bir pazar sabahı kahvaltı ederken bir ilan okur ve hayatı değişir...
"Hayatımı satıyorum! 25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen sağlıklı genç, geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor. İlgilenenler aşağıdaki telefon numarasına başvurarak randevu alabilirler."
Genç yazar Alper Canıgüz'ün ilk romanı yukarıda tırnak içine alınan ilanla başlar. Tatlı Rüyalar, kitabın alt başlığında da belirtildiği gibi, gerçekten psiko-absürd ve de romantik komedi. Zekice kurgulanmış, bir ilk kitaptan -alışıldığı üzere- beklenmeyecek kadar iyi yazılmış, kıvrak dilli, özellikle de saçma, komik ve psikolojik... Gerçek bir serüven, gerçek bir roman...
Romana sonundan bakarsanız, matrak bir romantizm de bulabilirsiniz. İşin psikoloji kısmına gelince... Yazarımız her ne kadar 1969 doğumlu genç bir psikolog ise de, burada mesleğini kötü temsil ettiği bile söylenebilir. Binyıl Kitap ekinde yayımlanan söyleşisindeki ifadeleriyle aktaralım durumu: Tatlı Rüyalar'da psikolojinin kullanımdan ziyade kötüye kullanımı mevcuttur. Psikoloji nedir ne değildir, bu konuda çoğunluğun kafasının karışık olduğunu biliyorum. Davranış örüntüleri hakkında büyük bilgi birikimine sahip olmakla birlikte iş, insan ruhunun ne menem bir şey olduğu konusuna gelince psikologların durumu da daha parlak değil diye düşünüyorum. İşte kitaptaki psikoloji parodisi bununla ilgilidir.
Tatlı Rüyalar, uzun süredir keyifli bir kitap okumadım diyenlere hiç çekinmeden aradığınız işte bu diye tavsiye edebileceğiniz bir kitap.
Türk bir anne ile Fransız bir babadan olma Hector Berlioz -kendisi Türkiye'de yaşayan bir Fransız Türküdür- sıradan bir pazar sabahı kahvaltı ederken bir ilan okur ve hayatı değişir...
"Hayatımı satıyorum! 25 yaşında, iyi eğitimli, iki... tümünü göster
Kayıp Zamanın İzinde tamamlandı. Marcel Proustun dev yapıtının tümü, yedi kitap halinde, hepsi Roza Hakmenin çevirisiyle sonunda Türkçede. Zamanın peşi sıra sürdürülen yolculuğun son halkası, Yakalanan Zaman, diğer tüm halkalarla, Swannların Tarafıyla, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesindeyle, Guermantes Tarafıyla, Sodom ve Gomorrayla, Mahpus ve birlikte Yapı Kredi Yayınları Edebiyat Dizisinden çıktı. Kayıp Zamanın İzinde tamamlandı. Yalnızca bu cümle bile, yirminci yüzyıla modern romanın başyapıtlarından biri olarak damgasını vuran bu yapıt üzerine Prousta artık yabancı olmayan Türk okurunda bir heyecan uyandırabilir. Dev tanımlaması kadar uygun düşecek başka bir tanım yok herhalde Kayıp Zamanın İzinde üzerine. Yedinci kitap, Yakalanan Zaman, belki bilinçli, belki de hiç farkında olmadan Proustun, edebiyat öncesi hatıralarıyla, yazarın şimdiki zamanının ve Zamanın dışına taşan düşlerinin son kesişme noktası. Bir elveda Guermanteslara, Swann ve Odettein anısına, Saint-Loupya, Gilbertee, davetlere, savaş sırası ve savaş sonrası Parisinde, Marcel Proustun her şeye rağmen harikulade Parisinde. Bir elveda bir kez daha Albertinee. Ama o vedalardan başka, bir yapıtın doğuşunun, Yakalanan Zaman ve dolayısıyla Kayıp Zamanın İzindenin doğuşunun da hikâyesi. Zamanın kapılarını bu uzun yolculuk, bu uzun inşa süreci boyunca Prousta aralayan madlen, farklı yükseklikteki döşeme taşları, Combraydeki akşamüstleri, Swannı uğurlayan çıngırağın sesi ve tüm o ulaşılmaz kişiler, Yakalanan Zamanda koca gövdeleriyle yerlerine oturuyor ve yapıt kendi içinde, Zaman içinde sürekli bir devinim, inanılmaz bir döngü kazanıyor. Artık yaşlanmış, ancak bunu bir zamanlar, gençliklerinden tanıdığı kişilerin yüzlerinde yılların bıraktığı izleri görünce farkeden bir zihnin, yaşamını, o büyüleyici belleğini doğrulamak istercesine sarıldığı bir yapıt. Zamanın izinde yılların birbirlerine eklendiğini farketmeden, yıllarla git gide uzayan, çan kulelerini aşan sırıklar üzerinde koşmaktan yorgun düşmüş Proust, günlük yaşantısına dair son görevlerinden arınmanın ve kendini bütünüyle yapıtına verebilmenin mücadelesini vermekte Yakalanan Zamanda. Kayıp Zamanın İzinde tamamlanırken, başlanmasına karar verilir yaşanmışlıklara ölümsüz bir anlam yükleyebilmek için. Böyle bir kitabı yazmayı başaran kişi ne kadar mutlu olurdu! TADIMLIKBir iskemlede otururken gördüğümde, altında benden çok daha fazla yıl olmasına rağmen ne kadar az yaşlandığını düşünüp hayran olduğum Guermantes Dükünün yerinden kalkıp ayakta durmaya çalıştığında niçin dengesini bulamadığını, madenî haçlarından başka sağlam bir yanı olmayan ve genç, zinde rahip adaylarının koşup yardım ettiği yaşlı başpiskoposlar gibi niçin titreyen bacaklarının üzerinde sallandığını, seksen üç yılın aşılması zor yüksekliğinde, niçin bir yaprak gibi titreyerek ilerlediğini şimdi anlıyordum; sanki insanlar, durmadan uzayan, bazen çan kulelerini bile geçen canlı sırıkların üzerine tünemişlerdi ve sonunda yürüyüşleri iyice güçleşip tehlikeli oluyor, ansızın düşüveriyorlardı. (Belirli bir yaşa ulaşmış erkeklerin çehresi bu nedenden ötürü mü en cahil kişinin gözünde bile genç bir erkeğin yüzünden kesinlikle farklıydı ve adeta bir ciddiyet bulutunun ardına gizlenmişti?) Kendi ayaklarımın altındaki sırıkların da o yüksekliğe ulaşmış olmasından korkuyordum; fazlasıyla derinlere inen geçmişi uzun bir müddet daha kendime bağlı tutacak gücü bulamayacağım kanısındaydım. İşte bu yüzden, eserimi tamamlayacak vakti bulabilirsem, her şeyden önce insanları, birer hilkat garibesine benzetme pahasına da olsa, mekânda kapladıkları kısıtlı yere karşılık, Zaman içinde çok büyük, ölçüsüzce uzatılmış bir yer kaplayan varlıklar olarak tasvir edecektim kesinlikle, çünkü insanlar, yıllara dalmış devler misali, yaşamış oldukları, sayısız günden oluşan, birbirinden uzak dönemlerin hepsine aynı anda değerler.
Kayıp Zamanın İzinde tamamlandı. Marcel Proustun dev yapıtının tümü, yedi kitap halinde, hepsi Roza Hakmenin çevirisiyle sonunda Türkçede. Zamanın peşi sıra sürdürülen yolculuğun son halkası, Yakalanan Zaman, diğer tüm halkalarla, Swannların Tarafıyl... tümünü göster