Titanicte Rubaiyat! Doğunun çiçeği Batının Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!Amin Maalouf, Afrikalı Leodan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğuya, İrana bakıyor. Ömer Hayyamın Rubaiyatının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 1072 yılında, Hayyamın Semerkantında başlayan ve 1912de Atlantikte bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İranın tarihinin de okunuşunun öyküsü/tarihi... TADIMLIKBazen Semerkantta, ağır ve kasvetli bir günün bitiminde, kentin işsiz güçsüz takımı, baharat çarşısının yanı başındaki iki meyhane çıkmazında, Sogd ülkesinin kokulu şarabını içmek için değil, ama gelen gideni gözetlemek ya da çakırkeyif bir kaç akşamcıya saldırmak için dolanıp durur. Ele geçirilen kişi yere serilir, hakaret edilir, baştan çıkartan şarabın kızıllığını ona yüz yıllar boyu hatırlatacak olan bir cehennem ateşine sokulur.İşte Rubaiyat, 1072 yazında, böyle bir olay üzerine yazılmaya başlandı. Ömer Hayyam yirmi dört yaşındaydı ve bir süredir Semerkantta bulunuyordu. O akşam, meyhaneye mi gitmişti yoksa dolaşıp dururken rastlantılar mı onu oraya sürüklemişti? Bilinmeyen bir kenti arşınlamanın taze keyfi, biten günün binlerce biçim alışına açık gözlerle bakış... Gelincik Tarlası Sokağında bir küçük oğlan, aşırdığı elmayı göğsünde tutarak tabanları yağlıyor; çuhacılar çarşısında bir dükkânın içinde, bir kandilin kör ışığında tavla partisi sürüyor, iki zar atışından sonra bir küfür ve tıkırtılı bir gülüş duyuluyordu. İplikçiler geçidinde ise, katırcının biri çeşmenin önünde durup yüzünü yıkıyor, sonra da uyuya kalan çocuğunu öpercesine, dudaklarını uzatıp musluğa eğiliyor, susuzluğunu giderdikten sonra ıslak avuçlarını yüzünde gezdirip şükrediyor, içi boş bir karpuzu yerden alarak su ile dolduruyor ve hayvanının başından aşağıya, o da içebilsin diye boca ediyordu.Tütüncüler Meydanında, gebe bir kadın Hayyama yaklaştı. Peçesini açtığında ancak onbeş yaşında olduğu anlaşılıyordu. Tek söz etmeden, çocuksu dudaklarında tek gülümseme olmadan, Hayyamın elindeki kestanelerden bir kaçını çalıverdi. Hayyam şaşırmadı. Bu Semerkantda eski bir inanıştı. Bir anne adayı, sokakta hoşuna giden bir yabancıya rastlarsa, yiyeceğini elinden almak cesaretini gösterebilmeliydi. Böylece, doğacak çocuk, onun kadar yakışıklı, onun gibi ince uzun, onun kadar soylu ve düzgün hatlara sahip olacaktır. Ömer, uzaklaşan kadına bakarken, elinde kalan kestaneleri yemeye devam etti. O sırada duyduğu bir uğultu, hızlanmasına yol açtı. Az sonra kendini, zincirinden boşanmış bir güruhun ortasında buluverdi. Kolları ve bacakları upuzun, beyaz saçları dağılmış bir ihtiyar, yere serilmiş, çığlıkları öfke ve korkudan hıçkırığa dönüşmüştü. Gözleriyle yeni gelene yalvarmaktaydı. Zavallının çevresini, yirmi kadar titrek sakallı, sopalı adam almış, az ötede keyifli bir seyirci kitlesi birikmişti. Aralarından biri, Hayyamın kızgın yüzünü görünce: Önemli değil, bu Uzun Cabirden başkası değil dedi. Ömer sıçradı, bir utanç dalgası gelip boğazında düğümlendi, kendi kendine: Cabir, Ebu Alinin arkadaşı! diye söylendi. Ebu Ali, aslında sık rastlanan bir isimdi. Ama ister Buharada olsun, ister Cordobada, ister Belhde olsun, ister Bağdatta, adı saygı ile anılırsa, kim olduğu kolaylıkla anlaşılır. Bu, İbn-i Sinadan başkası değildir. Batıda Avicenne diye bilinen! Ömer onu tanımış değildi. Onun ölümünden onbir yıl sonra doğmuş, ama onu, kuşağının en büyük ustası, bütün bilimlerin üstadı, Mantık havarisi olarak kabul etmişti. Hayyam tekrar söylendi: Cabir, Ebu Alinin en sevdiği arkadaşı! Cabiri gerçi ilk kez görüyordu ama, talihsiz yaşamı hakkında bilgisi vardı. İbn-i Sina, Cabiri kendi halefi sayar, yalnız düşüncelerini sergilemedeki ataklılığını ve pervasızlığını eleştirirdi. Cabir, bu kusuru yüzünden günlerce hapis yatmış, meydan dayağına çekilmiş, son kamçılanması Büyük Semerkant Meydanında, ailesinin gözleri önünde gerçekleşmişti. Cabir bu hareketi asla unutmamıştı. Cesur, gözüpek bir adam iken nasıl olmuştu da böyle ihtiyara dönüşmüştü? Herhalde karısının ölümü yüzünden! Karısı öldükten sonra, yırtık pırtık giysilerle, sendeleye sendeleye, saçma sapan konuşarak dolaşmaya başlamıştı. Cabirin peşinden, gülüşüp bağrışan, ellerini çırpan, attıkları taşlarla onun, gözlerinden yaş akıtacak kadar, canını yakan bir çocuk ordusu giderdi.
Titanicte Rubaiyat! Doğunun çiçeği Batının Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!Amin Maalouf, Afrikalı Leodan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğuya, İrana bakıyor. Ömer Hayyamın Rubaiyatının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 107... tümünü göster
1942'de babasının askerlik görevini yaptığı Çatalca'da dünyaya geldi. Azerbaycan kökenli olan ailesinin soyadı “Gürus” idi. İlk şiirlerinde de takma adı olan "Ataol Gürus'u " kullanmıştır. Aile,soyadını daha sonra Behramoğlu olarak değiştirmiştir. Babası yüksek ziraat mühendisi Haydar Behramoğlu, annesi İsmet Hanım’dır. “Nihat Behram” olarak tanınan gazeteci ve şair Mustafa Nihat Behramoğlu’nun ve avukat Namık Kemal Behramoğlu’nun ağabeyidir.
İlkokul üçüncü sınıfa kadar Kars'ta öğrenim gördükten ilk, orta ve lise öğrenimini babasının Ziraat Müdürü olarak görev yaptığı Çankırı’da tamamladı. İlk şiirleri "Ataol Gürus" adıyla Yeni Çankırı, Yeşil Ilgaz, Çağrı gibi yerel gazete ve dergilerde yayınlandı.
1960 yılında lise öğrenimini tamamlayan Ataol Behramoğlu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden 1966 yılında mezun oldu. 1962'de üyesi olduğu Türkiye İşçi Partisi'nin (TiP) örgütlenme çalışmalarına katıldı. Yükseköğrenimi sırasında Yapraklar, Dost, Evrim, Ataç gibi dergilerde çıkan şiirleriyle dikkat çekti. Bu dönemin şiirlerini bir araya getiren ilk şiir kitabı Bir Ermeni General, 1965'te Ankara'da Toplum Yayınevi'nce basıldı. Gençlik dönemi şiirlerinde Orhan Veli, Attilâ İlhan ve İkinci Yeni şiirinin ortak özellikleri etkindir.
Gerçek şiir kimliği 1965-1971 arasında Papirüs, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi ve Halkın Dostları'nda çıkan şiirleriyle oluştu. Halkın Dostları'nı İsmet Özel'le birlikte çıkarmaya başlamışlardır. Fakat dergi 12 Mart askeri muhtırasının ardından kapatılmıştır. Behramoğlu'nun 1960'lar ve 1970'lerin ilk yılları boyunca Özel'le yakın bir dostluğu olmuştur. Behramoğlu'nun bu dönemde yazdığı şiirlerinde toplumcu, etkin bir edebiyat anlayışının örnekleri yer aldı. 1965'te yayımlanan “Bir Gün Mutlaka” adlı kitabı 60’lı yıllar toplumcu kuşağının manifestosu niteliğindeki şiirlerden oluşmaktaydı. Kitaplaşan ilk çevirisi “İvanov” (Anton Çehov) 1967'de basıldı. Mihail Yuryeviç Lermontov'dan ilk şiir çevirilerini de bu dönemde yaptı. Gerçekçi ve toplumcu şiir ilkelerine yönelerek şiielerini yeni tema ve biçim arayışlarıyla beslemiştir.
1970 yılında siyasi nedenlerle yurtdışında çıkan Behramoğlu, 1972'ye kadar Londra ve Paris’te yaşadı. Paris’te Louis Aragon ve Pablo Neruda ile tanıştı. Aragon’un yönetimindeki "Les Lettres Françaises"de, Abidin Dino çevirisiyle, "Bir Gün Mutlaka" dan bir bölüm yayımlandı. 1971’de Paris’te Théatre de Liberté’nin kuruluş çalışmalarına katıldı. İlk oyun "Légendes à Avénir / Geleceğe Masallar" için bölümler yazdı.
Sovyet Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak 1972'de gittiği Moskova’da yaklaşık iki yıl kaldı. Bu dönemde Moskova Devlet Üniversitesi'nde stajyer olarak Rus Edebiyatı üzerine çalıştı. Daha önceki dönemin ürünü çevirileri (Puşkin, Bütün Hikâye ve Romanları, 1972) ve yurtdışı dönemin ürünü şiirlerden oluşan üçüncü şiir kitabı "Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri" 1974'te Türkiye'de yayımlandı.
1974'te af yasasından yararlanarak ülkeye dönen Behramoğlu, Muhsin Ertuğrul yönetimindeki İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda dramaturg olarak çalışmaya başladı. 1975'te kardeşi Nihat Behram ile çıkardıkları edebiyat-kültür dergisi “Militan” büyük ilgi gördü. Bu dönemde Ataol Behramoğlu’nun "Ne Yağmur…Ne Şiirler…(1976)", “Kuşatmada (1978)”, “Mustafa Suphi Destanı" (1979), "Dörtlükler" (1980) adlı kitapları yayımlandı.
1979'da Türkiye Yazarlar Sendikası genel sekreteri oldu. Rus aslıllı Ludmila Denisenko ile evliliğinden kızı Barış o yıl dünyaya geldi.
1980 darbesi sonrasında dramaturgluk görevinden ayrılmak zorunda kaldı. "Ne Yağmur…Ne Şiirler…"'in yeni basımının mahkemece “toplatılması ve imhası”na karar verilen Ataol Behramoğlu bir hafta göz hapsinde tutuldu; kitap daha sonra beraat etti. 1981'de "İyi Bir Yurttaş Aranıyor" başlığı altında topladığı şiirler Türkiye’de “siyasal kabare” türünün ilk örneklerinden biri olarak birçok kez izleyiciye sunuldu. Aynı yıl Yunanistan’da şiirlerinden seçmeler "Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum" adıyla yayımlandı. Dünya şairlerinden Rusça, İngilizce, Fransızcadan yaptığı çevirileri "Kardeş Türküler" adlı bir kitapta topladı (1981). "Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi"'nin ilk çalışmalarına başladı.
1982'de Barış Derneği kurucu ve yöneticisi olarak tutuklandı, on ay tutuklu kaldı. Cezaevinde bulunduğu sırada, Asya-Afrika Yazarlar Birliği 1981 Lotus Ödülü'nü kazandı. 1983'te 8 yıl hapse mahkum edildi. 1984'te ülkeden gizlice ayrılarak Fransa'ya gitti. Bir süre sonra pasaport verilmeyen ailesini de gizlice yurt dışına çıkardı.
Hayatının 1989 yılında kadar süren bu döneminde Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Rus edebiyatı ve karşılaştırmalı edebiyat konularında lisans üstü bir çalışma yaptı. 1986'da Paris’te ressam Yüksel Aslan ile birlikte Fransızca Türk edebiyatı dergisi “Anka”yı kurdu ve yönetti. Birçok ülkede katıldığı toplantılarda konuşmalar yaptı, şiirlerini okudu.
Almanya’da "Kızıma Mektuplar (1985)", "Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum" (1985) adlı şiir kitapları ve "Mustafa Suphi Destanı"nın yeni bir basımı yayımlandı. Şiirlerinden Macarcaya yapılan bir seçmeler 1988’de Budapeşte’de “Europa” yayınevince yayımlandı Antoloji çalışmalarına da devam eden Behramoğlu bu dönemde "Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi"; "Dünya Şiiri Antolojisi" (Özdemir İnce ile birlikte); "Çağdaş Rus Şiiri Antolojisi"'ni yayımladı. Ayrıca “Çehov-Bütün Oyunları (1. Cilt)”, şiir üstüne yazılarını bir araya getiren “Yaşayan Bir Şiir” (1986) ile “Eski Nisan”, “Bebeklerin Ulusu Yok” adlı şiir kitapları yayımlandı. Hakkındaki davaların beraatla sonuçlanması üzerine Haziran 1989’da Türkiye’ye döndü.
Türkiye’ye dönüşünden sonra Pendik Belediyesi’nde kültür danışmanlığı, ardından Simavi Yayınları’nda editörlük yaptı. 90’lı yıllarda “Sevgilimsin” (1993) adlı şiir kitabını ve çeşitli yazılarını biraraya getiren, "İki Ateş Arasında" (1989), "Nâzım'a Bir Güz Çelengi" (1989), "Mekanik Gözyaşları" (1990), "Şiirin Dili-Ana Dil" (1997) yayımlandı. Aziz Nesin ile ilgili anılarını "Aziz Nesin'li Fotoğraflar" (1995); yurt dışı gezi yazılarını "Başka Gökler Altında" (1996) adlı kitaplarda topladı. Vera Tulyakova’nın anılarından ve Nâzım Hikmet'in şiirlerinden oluşturduğu "Mutlu ol Nâzım" adlı bir oyunu; belgesel bir oyun çalışması olan "Lozan” adlı eseri vardır.
1995’te Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı seçilen şair; bu görevi 1999’a kadar iki dönem sürdürdü. 2002'de Türkiye P.E.N. Yazarlar Derneği "Dünya Şiir Günü Büyük Ödülü"'nü aldı. 2008 yılında şiirlerinden geniş bir seçmeler Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlandı. Aynı yıl kendisine Rusya Federasyonunca uluslararası Puşkin Nişanı verildi.
1992’de İstanbul Üniversitesi'nde başladığı Rus Dili ve Edebiyatı öğretim üyeliğini 2003'te aynı üniversitede doçent, 2009'da Beykent Üniversitesi'nde profesör olarak sürdürdü. Şimdi İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim kadrosundadır. Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.
2015 yılının Nisan ayında Behramoğlu'nun 50. sanat yılı sebebiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi iki konser düzenlemiştir.
Eserleri
Şiirleri
Her Şey Şiirdir (1955)
Bir Ermeni General (1965)
Bir Gün Mutlaka (1970)
Yolculuk Özlem Cesaret ve Kavga Şiirleri (1974)
Ne Yağmur... Ne Şiirler... (1976)
Kuşatmada (1978)
Mustafa Suphi Destanı (1979)
Dörtlükler (1983)
İyi Bir Yurttaş Aranıyor (1983, Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından oyunlaştırılmıştır.)
Türkiye Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum (1985)
Kızıma Mektuplar (1985)
Şiirler 1959-1982 (1983)
Eski Nisan (1987)
Bebeklerin Ulusu Yok (1988)
Bir Gün Mutlaka-Toplu Şiirler I (1991)
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var-Toplu Şiirler II (1991)
Kızıma Mektuplar- Toplu Şiirler III (1992)
Sevgilimsin (1993)
Aşk İki Kişiliktir (1999)
Yeni Aşka Gazel (2002)
İki Ağıt (2007)* Beyaz İpek Gibi Yağdı Kar (2008)
Okyanusla İlk Karşılaşma (2008)
Hayata Uzun Veda (2008)
Deneme-İnceleme[değiştir | kaynağı değiştir]
Yaşayan Bir Şiir (1986, eklerle yeni basım 2007)
Şiirin Dili-Anadil (1995 eklerle yeni basım 2007)
Utanıyorum (1996)
Mekanik Gözyaşları (1997)
Nazım’a Bir Güz Çelengi (1997, eklerle yeni basım: Nazım Hikmet-Tabu ve Efsane(2008))
İki Ateş Arasında (1998)
Kimliğim İnsan (1999)
Başka Bir Açı (2000)
Gerçeklik Duygusunun Kaybolması( 2001)
Rus Edebiyatı Yazıları (2001)
Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği (2001)
Kendin Olmak ya da Olmamak (2003)
Yeni Ortaçağın Saldırısı (2004)
Biriciktir Aşk (2005)
Rus Edebiyatının Öğrettiği (2008)
Sivil Darbe (2009)
Benim Prens Adalarım (2010)
Yolculuk,cesaret ve kavga şiirleri
Anı
Aziz Nesinli Anılar (2008)
Gezi
Başka Gökler Altında (1996, eklerle yeni basım 2010)
Yurdu Teninde Duymak (2008)
Oyun
Lozan (1993)
Mektup
Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar (İ.Özel'le mektupları,1995)
Şiirin Kanadında Mektuplar (M.Demirtaş'la mektupları,1997)
Çocuk
Yiğitler Yiğiti ve Uçan At Masalı (şiir-masal)
Dünya Halk Masalları (çeviri-uyarlama)
Düşler Kuruyorum (kitapta bölüm)
M.Zoşçenko-Lastik Papuçlar (çeviri)
Antoloji
Büyük Türk Şiiri Antolojisi (2 cilt,1987, eklerle yeni basım
Dünya Şiiri Antolojisi ( 4 cilt,1997 Ataol Behramoğlu-Özdemir İnce)
Çağdaş Bulgar Şiiri Antolojisi(1983,Özdemir İnce-Ataol Behramoğlu, eklerle yeni basım 2008)
Çağdaş Rus Şiiri Antolojisi(eklerle yeni basım, 2008)
Uçur Diye, Ey Aşk(Tematik Aşk Şiirleri,2007)
Çeviri
Anton Çehov-Büyük Oyunlar (İvanov-Orman Cini-Vanya Dayı-Martı-Üç Kızkardeş-Vişne Bahçesi)
Aleksandr Puşkin-Bütün Öyküler, Bütün Romanlar
Aleksandr Puşkin-Seviyordum Sizi (şiirler)
Aleksandr Puşkin-Erzurum Yolculuğu
Maksim Gorki-Yaşanmış Hikâyeler
Maksim Gorki-Bozkırda
İvan Turgenev-Arefe
Mihail Lermontov-Hançer (şiirler)
Jose Marti-Göklerde Eriyip Gitmek İsterdim (şiirler)
E. Babayev-Nâzım Hikmet
V. Tulyakova-Nâzımla Son Söyleşimiz
A. Fevralski-Nâzım'dan Anılar
S. Viladimirov, D. Moldvaski-Mayakovski
A. M. Şamsuddinov-Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi
Fyodor Dostoyevski-Puşkin Üzerine Söylev
1942'de babasının askerlik görevini yaptığı Çatalca'da dünyaya geldi. Azerbaycan kökenli olan ailesinin soyadı “Gürus” idi. İlk şiirlerinde de takma adı olan "Ataol Gürus'u " kullanmıştır. Aile,soyadını daha sonra Behramoğlu olarak değiştirmiştir. Ba... tümünü göster
Sevgilimsin, arasına bir kağıt koyup erteliyoruz aşkı Otobüslerde ve trenlerde kaçamak yaşanan Aşk, onun şiirlerinin önemli konularındandır, çünkü hayatın bütün yönleriyle şiirin konusu olabileceğine inanır. Ancak aşk konusunu çok ender tek başına işler. Konu her zaman daha kapsamlı bir toplumsal çerçevede işlenir. Gerçek dünya; toplumsal kavgaların, haksızlıkların ve kişisel faciaların dünyası, aşkın mekânıdır Behramoğlunun şiirlerinde. Onun için şiirlerinde aşk, bir duygudan ziyade bir eylemdir ve fiziksel aşk, yani sevişmek önemlidir. Sevişmek ile siyasî eylem arasında bir zıtlık yoktur. İkisi arasında doğal bir bağ vardır. Ataol Behramoğlunun şiirsel evreni huzursuz bir evrendir.
Sevgilimsin, arasına bir kağıt koyup erteliyoruz aşkı Otobüslerde ve trenlerde kaçamak yaşanan Aşk, onun şiirlerinin önemli konularındandır, çünkü hayatın bütün yönleriyle şiirin konusu olabileceğine inanır. Ancak aşk konusunu çok ender tek başına i... tümünü göster
Geçmiş... bıraktığın yerde mi hâlâ?
Amin Maalouf'tan unutulmayacak bir "eve dönüş" romanı.
Amin Maalouf'un merakla beklenen yeni romanı Doğu'dan Uzakta, kaderin ve tarihin acımasızlığında terk ettikleri yurtlarına dönen bir grup arkadaşın hikâyesini anlatıyor.
Doğu'dan Uzakta, bir yüzleşmenin romanı: Gençliklerinin en güzel dönemlerini bir arada geçiren, ülkelerinde patlak veren iç savaştan sonra farklı yerlere dağılan ve yıllar sonra, eski arkadaşlarından birinin cenazesi için tekrar ülkelerine dönen bir grup arkadaş... Açıkça belirtilmese de Lübnan İç Savaşı'nın getirdiği yıkımlara ve Ortadoğu coğrafyasının kültürel, tarihsel ve toplumsal sorunlarına dair çok çarpıcı gözlemlere de yer veren Doğu'dan Uzakta'da Maalouf, yine en iyi bildiği şeyi yapıyor: Doğu'yu anlatıyor.
Geçmiş... bıraktığın yerde mi hâlâ?
Amin Maalouf'tan unutulmayacak bir "eve dönüş" romanı.
Amin Maalouf'un merakla beklenen yeni romanı Doğu'dan Uzakta, kaderin ve tarihin acımasızlığında terk ettikleri yurtlarına dönen... tümünü göster
1949'da Beyrut, Lübnan'da doğdu. Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazeteciliğe başladı. Lübnan'da iç savaşın çıktığı 1975'e kadar Lübnan'da gazetecilik yaptı. Bu tarihte Paris'e göç etti. Yazar halen Paris'te yaşamaktadır. Çeşitli yayın organlarında yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış olan Maalouf, bugün vaktinin çoğunu kitaplarını yazmaya ayırmaktadır.
Yapıtlarında çok iyi bildiği Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini başarıyla işleyen Maalouf, 1983 yılında yayımlanan ilk kitabı Arapların Gözüyle Haçlılar (Les Croisades vues par les Arabes) ile tanındı. Bu kitap, çevrildiği dillerde de büyük bir başarı kazandı. 1986'da yayımlanan ve aynı yıl Fransız - Arap Dostluk Ödülü'nü kazanan ikinci kitabı ve ilk romanı Afrikalı Leo (Léon l'Africain) bugün bir "klasik" olarak kabul edilmektedir.
Maalouf'un 1988'de yayımlanan ikinci romanı Semerkant (Samarcande) da coşkuyla karşılandı ve pek çok dile çevrildi. Maalouf'un sonraki kitapları da yine roman tarzındaydı: 1991'de yayımlanan Işık Bahçeleri (Les Jardins de Lumiére) ve 1992'de yayımlanan Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl (Le premier siècle après Béatrice).
Amin Maalouf, 1993'te yayımlanan romanı Tanios Kayası (Le Rocher de Tanios) ile Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülü'nü kazandı. 1996'da Doğunun Limanları (Les Echelles du Levant) adlı romanı ve 1998'de ise Ölümcül Kimlikler (Les Identités Meurtrières) adlı deneme kitabı piyasaya çıktı. Maalouf 2000'de Yüzüncü Ad - "Baldassare'nin Yolculuğu" (Le Périple de Baldassare) adlı romanını yayımladı.
Ayrıca 2002'de opera için yazdığı ve Finlandiyalı müzisyen Kaija Saariaho'nun bestelediği Uzaktan Aşk (L'Amour de loin) Maalouf'un ilk librettosudur. 2004'de yayımlanan Yolların Başlangıcı (Origines) adlı romanından sonra, 2006 yılında Adriana Mater adlı ikinci librettosunu yayınladı.
Kitaplarında genellikle doğuya ait öğeleri çok iyi işlemektedir. Doğuya ait gelenek ve görenekleri kitaplarında mutlaka tanıtır. Bir çok kitabında Osmanlı-Türkiye üzerine yorumlara da rastlanmaktadır. Osmanlı ve Yavuz Sultan Selimin Kahire seferinde 8000 kişiyi katletme derecesinde öldürdüğünü Afrikalı Leo kitabında iddia etmiştir. Kitaplarında doğu halklarının neden geri kalmış olduğu konusunda sürekli analizler ve tespitler yapmaktadır. Doğu halkları ile ilgilenen kişilerin mutlaka okuması gereken kitaplardır bunlar. Kitapları roman tarzında yazılmış da olsa sosyolojik temalar kitaplarında sürekli olarak işlenir.
Kitaplarının Türkçe çevirileri YKY tarafından yayımlanmaktadır.
1949'da Beyrut, Lübnan'da doğdu. Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazeteciliğe başladı. Lübnan'da iç savaşın çıktığı 1975'e kadar Lübnan'da gazetecilik yaptı. Bu tarihte Paris'e göç etti. Yazar halen Paris'te yaşamaktadır. Çeşitli yayın organla... tümünü göster