Agatha Christie'nin okuduğum ilk romanıydı. Kendi yazdığı tür haricinde bir kitabını okuyarak başladım ama çok sevdim kitabını.Kitapta kendi mutluluğu için bilinçli ya da bilinçsiz başkalarının mutluluğunu hiçe sayan ve bunu olağan bir şey gibi düşünüp kendini haklı çıkaran bir karakterle karşı karşıyayız. Gerçek hayatta da öyle değil midir? Birçoğu yaptığı şeyin doğruluğunu, bilincinde tarafsız yargılama düşüncesini bastırarak kabul eder. Peki ya bir gün bastırdığınız düşünceler gün yüzüne çıkarsa? Yine kendinizi haklı çıkarabilecek misiniz? Kitapta insanoğlu hakkında biraz daha net şeyler düşünmeye başlıyorsunuz ve egonun hem kişiye hem de kişinin çevresinde bulunanlara yaptıklarına şahit oluyorsunuz. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Agatha Christie'nin okuduğum ilk romanıydı. Kendi yazdığı tür haricinde bir kitabını okuyarak başladım ama çok sevdim kitabını.Kitapta kendi mutluluğu için bilinçli ya da bilinçsiz başkalarının mutluluğunu hiçe sayan ve bunu olağan bir şey gibi düşü... tümünü göster
BİR MARY WESTMACOTT ROMANI
"Beni tam anlamıyla tatmin eden bir kitap. Hep böyle bir kitap yazmak istemiştim."
- Agatha Christie
"Böylesine duygusal bir roman okuduğumu anımsamıyorum." - New York Times
Irakta yaşayan kızını ziyaretten dönen Joan Scudamore, zorlu çöl yolculuğundan sonra kötü hava şartları yüzünden trenini kaçırmıştır. İstasyondaki köhne bir handa sonraki treni beklerken birdenbire kendini çok yalnız hisseder.
Bu ani yalnızlık Joanın ilk kez kendisiyle yüzleşmesini sağlar. Joan hayatındaki her şeyi gözden geçirmeye başlar; kocasıyla ve çocuklarıyla ilişkisi, hayata karşı tutumu ve daha pek çok şeyi… Ama geçmişle yapılan bu hesaplaşma ne yazık ki onda tarifsiz bir acı bırakır...
BİR MARY WESTMACOTT ROMANI
"Beni tam anlamıyla tatmin eden bir kitap. Hep böyle bir kitap yazmak istemiştim."
- Agatha Christie
"Böylesine duygusal bir roman okuduğumu anımsamıyorum." - New York Times
Irakta yaşayan kı... tümünü göster
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı bir göçmen, Dr. B., oyun sırasında kendini tutamayıp onlara karışınca şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine.
Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanacak hiçbir şeyi olmadan geçiren, yalnızca sorgulama için odadan çıkarılan Dr. B., bir gün rastlantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin ateşine yakalanır. Tedavi olur, arkasından da serbest bırakılır. Yirmi yıldır eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde kazanır. Kendini olayın heyecanına kaptırarak maçın rövanşını oynamayı isteyince şaşırtıcı bir son bekler onu.
Stefan Zweig'ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı Satranç, gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı ... tümünü göster