ALDIĞI ÖDÜLLER: 1957 Nobel Ödülü Albert Camusnün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş kitabı olan ve hâlâ en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir varlıkın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi Meursault, bir simge kahraman değildir, adı olmayan bir Yabancıdır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma... Camusyle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir, der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.
ALDIĞI ÖDÜLLER: 1957 Nobel Ödülü Albert Camusnün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş kitabı olan ve hâlâ en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen old... tümünü göster
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı bir göçmen, Dr. B., oyun sırasında kendini tutamayıp onlara karışınca şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine.
Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanacak hiçbir şeyi olmadan geçiren, yalnızca sorgulama için odadan çıkarılan Dr. B., bir gün rastlantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin ateşine yakalanır. Tedavi olur, arkasından da serbest bırakılır. Yirmi yıldır eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde kazanır. Kendini olayın heyecanına kaptırarak maçın rövanşını oynamayı isteyince şaşırtıcı bir son bekler onu.
Stefan Zweig'ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı Satranç, gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı ... tümünü göster
Büyükannesinin yarattığı o muhteşem lezzetlerle başladı tüm hikâye. Artık bir şeyler yemek onu sadece doyurmuyor, adeta hayata tekrar tekrar bağlıyordu. Uğruna ailesinden vazgeçebileceği hatta hayatını ortaya koyabileceği bir aşka dönüşmüştü onunkisi.
Sağlığında bulamadığı o erişilmez tadı artık hasta yatağında arıyordu ancak hiçbir tat onu bir türlü bulutların üstüne çıkaramıyordu. Yine de yılmamalı, aramalı ve bulmalıydı; kalbi ona son kez ihanet etmeden hayatının lezzetine ulaşmalıydı...
Tüm dünyada milyonlarca okuyucuya ulaşmış Kirpinin Zarafeti'nin yazarından tadı damağınızda kalacak mükellef bir edebiyat ziyafeti...
"Tam da alacakaranlığındayken yaşamımla ilgili söylenmiş veya oluşmuş yegâne gerçek olarak kendini hissettiren, ruhumun derinliklerinde unutulmuş, gizlenmiş bir tat. Arıyorum ancak bulamıyorum..."
Büyükannesinin yarattığı o muhteşem lezzetlerle başladı tüm hikâye. Artık bir şeyler yemek onu sadece doyurmuyor, adeta hayata tekrar tekrar bağlıyordu. Uğruna ailesinden vazgeçebileceği hatta hayatını ortaya koyabileceği bir aşka dönüşmüştü onunkisi... tümünü göster
“Senin yaşadığın yerdeki insanlar,” dedi Küçük Prens, “bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyor ve yine de aradıklarını bulamıyorlar.”
“Doğru, bulamıyorlar.”
“Ve aslında aradıkları şeyi, tek bir gülde veya bir avuç suda bulabilirlerdi.”
“Elbette.”
Ve Küçük Prens ekledi:
Ama gözler göremez. İnsanın kalbiyle araması gerekir.”
Her çocuğun başucunda bir Küçük Prens olmalı…
Şiirselliğin, insanlığın ve duyguların başyapıtı…
“Senin yaşadığın yerdeki insanlar,” dedi Küçük Prens, “bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyor ve yine de aradıklarını bulamıyorlar.”
“Doğru, bulamıyorlar.”
“Ve aslında aradıkları şeyi, tek bir gülde veya bir avuç suda bulabilirlerdi.”
... tümünü göster
Platon, nefret ettiğini söylediği dönemin politik yapısından ve devlet düzeninden yakınırken, yozlaşmanın örneği olarak arkadaşı olan yaşlı bir adamın haksız yere ölüme mahkûm edilişini örnek gösterir. Sokratestir bu kişi. Sokratesin ünlü Savunması biri Xenaphona biri de Platona ait olan iki metnin üzerinden günümüze ulaşmıştır. Savunma bize, bir yandan İÖ 4. yüzyılın Atinasının hukuk sisteminin ve devlet düzeninin işleyiş ve zaaflarını tanıtırken bir yandan da, Yunan aydınlanmasına direnen muhafazakâr Atina egemenlerinin, mitolojik-dinsel kadim yapıyı arkalarına alıp ünlü bir sima üzerinden gözdağı verme çabalarını göz önüne serer. Bu yönüyle, Savunma hiç eskimeyen, evrensel bir sese dönüşür.Sokratesin Savunması: Ölerek, yaşamanın onurunu korumak.
Platon, nefret ettiğini söylediği dönemin politik yapısından ve devlet düzeninden yakınırken, yozlaşmanın örneği olarak arkadaşı olan yaşlı bir adamın haksız yere ölüme mahkûm edilişini örnek gösterir. Sokratestir bu kişi. Sokratesin ünlü Savunması b... tümünü göster
Zorba, Yunanlı ünlü yazar Nikos Kazancakis'in olgunluk dönemi ürünü (1946). Ağır ve suskunlukla yüklü geçen karanlık bir dönemin tadı buruk ilk meyvesi.
Nikos Kazancakis, çağdaş Yunan edebiyatının ancak buzlucam ardından seçilebilen, tedirgin ve büyük kişiliklerinden biri olarak çok tartışıldı, yanlış bilindi, az sevildi. Zorba adlı bu romanı, onun kendisiyle giriştiği bir tür sessiz hesaplaşma sayılabilir. Geçmişin, elden kayıp giden zamanın ve insanın temel yanılgılarının bir kez daha gözden geçirilmesidir bu roman. Zorba aracılığıyla Kazancakis özyaşamının yenilgiler ve soru işaretleriyle dolu bir bilançosunu çıkarır. Bu bağlamda ele alınınca, bu roman, Zorba ile yazarın yaşam öykülerinin çizili sınırları arasında sonsuz atkı ve çözgülerle sokunmuş büyülü bir kumaştır, denebilir; baştan sona sürekli bir arayışı, sonu gelmez çabaları yansıtan bir kanaviçedir; insanı arayışın serüvenidir... Korkmamayı, yaşamı sevmeyi ve ayakta durabilmeyi bana o öğretmişti, diyor yazar. Gerçekten de Zorba, bir yaşam kılavuzudur. Özgür ufukların ve özgür insanların simgesidir. Bugün Nikos Kazancakis'in mezar taşında yazılı olanlar, doğrudan Zorba'nın ağzından dökülmüş yazgı sözcüklerini andırıyor: Hiçbir şey ummuyorum; hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm.
Zorba, Yunanlı ünlü yazar Nikos Kazancakis'in olgunluk dönemi ürünü (1946). Ağır ve suskunlukla yüklü geçen karanlık bir dönemin tadı buruk ilk meyvesi.
Nikos Kazancakis, çağdaş Yunan edebiyatının ancak buzlucam ardından seçilebilen, tedirgi... tümünü göster
pandafalando şu anda kitap okumuyor.