1948 yılında on arkadaşıyla on gün boyunca, Polatlı'dan Dumlupınar'a kadar yayan yürüyen Turgut Özakman, Milli Mücadelenin romanını yazmaya o gün karar vermiş. Şu Çılgın Türkler 57 yıllık bir araştırmanın ürünüdür. Şu Çılgın Türkler, dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanıdır. Cumhuriyetimize karşı yapılan saldırıların en yoğun olduğu şu günlerde, cumhuriyetin kılık değiştire değiştire gelen emperyalizme rağmen nasıl kazanıldığının eşsiz öyküsü.
1948 yılında on arkadaşıyla on gün boyunca, Polatlı'dan Dumlupınar'a kadar yayan yürüyen Turgut Özakman, Milli Mücadelenin romanını yazmaya o gün karar vermiş. Şu Çılgın Türkler 57 yıllık bir araştırmanın ürünüdür. Şu Çılgın Türkler, dünya... tümünü göster
İsviçre'deki Nükleer Araştırma Merkezi'nin (CERN) başarılı fizikçilerinden Leonardo Vetra cinayete kurban gitmiştir. Vetra'nın tek gözü oyulmuş ve göğsü Illuminati sembolüyle dağlanmıştır. Ancak CERN'in tek kaybı Vetra değildir. Ünlü fizikçinin son derece tehlikeli buluşu "karşı madde" de çalınmıştır. Cinayeti büyük bir özenle gizleyen CERN'in direktörü, Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon'u İsviçre'ye çağırır. Langdon efsanevi gizli örgüt Illuminati'nin böyle bir cinayete karışmış olduğunu öğrenince çok şaşırır. Galileo zamanından beri Katolik Kilisesinin bağnaz inançlarını lanetleyerek bilimin yararlarını yücelten Illuminati'nin böyle bir cinayeti işlemiş olması imkansızdır. Üstelik Illuminati, yüzyıllardır faaliyet göstermemektedir. Dr. Vetra'nın kızı Vittoria korkunç gerçekle birlikte, vakumlu bir kutunun içinde saklanan ölümcül dozdaki karşı maddenin de çalınmış olduğunu gördüğünde şok geçirir. Karşı madde, pilleri altı saat içinde şarj edilmezse patlayacaktır. Yeni papa seçimi başlamak üzereyken İsviçreli muhafızlar karşı madde kutusunun Vatikan Kentinde yerin altına gizlendiğini öğrenirler. Bu arada kente de işler oldukça karışmış durumdadır. Dört papa adayı esrarengiz bir şekilde kaybolmuştur. Bu büyük olay Vittoria ve Langdon'un da Vatikan'a girmelerini engeller. Ancak Vittoria ve Langdon en üst düzey yetkiliye ulaşmayı başarırlar. Karşı madde için yapılan toplantı esnasında kardinalleri rehin alan terörist telefon eder ve Illuminati'nin buluşma yerlerini gösteren gizemli işaretlerden söz eder. Vittoria ve Langdon, Roma sokaklarında, kiliselerde ve katakomplarda soluk soluğa, Illuminati'nin 400 yıllık izini sürerek cinayetleri önlemeye çalışacaklardır.
Tarihte Illuminati:
Harvard Üniversitesi Kütüphane Kataloğunun 1790'lı kayıtlarına bakıldığında ülkede Illuminati paniği estiği görülür; yüzlerce yayınlanmış eserde adı geçen birçok grubun -Masonlar, İtalyan Carborari, İspanyol Alumbrados ve kökleri antik Ortadoğudaki Haşhaşinlere dek uzanan- global bir komplo içinde oldukları iddia edilmektedir. İlk Illuminati, Mükemmeliyetçilik Örgütü adını taşıyordu. Adam Weishaupt'un 1 Mayıs 1776'da Bavyera'da, Baron von Knigge ve diğerlerinin yardımıyla kurduğu dernek pek uzun ömürlü olmamış, 1784 yılında dağıtılmış ve yüzyılın sonunda tamamen ortadan kalkmıştı. Illuminati bir Mason derneği değildi ve herhangi bir yetkili Mason tarafından da kurulmamıştı. Fakat dernek üyeleri Mason söylemlerini ve ritüellerini benimsemişlerdi. Bir süre sonra Hür Masonlar Derneği'nden bir grup önemli kişi Illuminati örgütüne katıldı. Hür Masonlar, Illuminati'nin doğru yoldan saptığı konusunda çeşitli kaynaklardan ihbarlar almışlar, ayrıca Hür Masonlar'a düşman olanlar da Illuminati ile Hür Masonlar'ın aynı örgüt olduğunu söyleyerek ortaya atılan suçlamaları desteklemişlerdir.
Esinlenmiş Zihin: Golstadt Üniversitesi'nde Kilise Yasaları Profesörü olan Adam Weishaupt, ahlak ve erdemin yaygınlaşmasını sağlayacak, kötülüklerin ilerlemesine karşı koyacak ve felsefi tartışmalar yapacak bir konseyin yardımıyla yeni bir düzen kurma fikrine inanmıştı. Bu düşünceler kapsamında oluşan Mükemmeliyetçilik Düzeni adı kısa bir süre sonra Esinlenmiş Zihin anlamına gelen Illuminati'ye dönüştürüldü. Weishaupt'un alçakgönüllü ve hoş görülü olduğu söylenemez; hırsı her zaman sağduyusuna üstün gelmiştir. İdealleri, kaba bir dünyaya göre fazla rafinedir. Kendi fikirlerini geniş kitlelere kabul ettirebilmek için Hür Masonlar'ın desteğine ihtiyaç duymuştur. Illuminizme fazla yardımları dokunmadığı halde Hür Masonlar'ın da bu örgüte dahil olduğuna inanılır. Kendi çıkarları için her türlü yola başvuran Weishaupt, bu niteliğiyle ilerleme olanakları bulmayı başarmıştır. Adam Weishaupt, eski bir Cizvit olmasına rağmen 1777'de Hür Masonlar locasına kabul edildi. Kabul edildiği locanın İhtiyat locası olması da oldukça ironiktir. Weishaupt'un, Baron von Knigge ile nasıl tanıştığı bilinmiyor. Baron, Kuzey Almanya asillerinden biridir. 1773'de üyeliğe kabul edilmeden önce Hür Masonlar'a fazla ilgi göstermez. Fakat o günlerde Almanya'daki asillerin fazlasıyla hileli yollardan Masonlar'la ilişkileri olduğu bilinmektedir. Weishaupt'un, Illuminizmin yayılması için 1780'de Marki de Costanzo'yu görevlendirip kuzeye göndermesi, Knigge'in bu örgüte ilgi duyduğunu göstermektedir. Plan kendisine açıklanınca Knigge de büyük bir heyecana kapılır; 1781'de Bavyera'ya davet edildikten sonra Weishaupt'un tüm doktrinlerini kabul etmiştir. Knigge, sadece tüm dereceleri başarıyla aşmakla kalmamış Almanya'da adı duyulmuş bir Mason olan John J. C. Bode'un yardımcılığına yaverini getirmiştir. Önceleri çok popüler olan bu düzen söylendiğine göre Almanya'daki birçok iyi ve kötü adamın ilgisini çekmiştir. İki binden fazla üyesi olan örgüt Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç, Polonya, Macaristan ve İtalya'ya yayılır. Aşırı dindar ve aydın olan Knigge'in Hıristiyanlığa karşı olan hiçbir düzenle uzaktan yakından ilgisi olamaz. Fakat Cizvitlerin, Baruel ve Robinson'un, Illuminati'nin gizli ajanları olduğuna dair suçlayıcı saldırıları büyük etki yaratmıştır. Illuminati çok gizli bir örgüttür. Hatta üyeler isimlerini bile değiştirmişlerdir. Herkesin bir kod adı vardır. Örneğin Weishaupt; Spartakus, Knigge; Philo kod adıyla anılmaktadır. Merkezleri olan Ingolstade Elentis, Avusturya, Mısır vs. ve tarihler kısa kriptolarla verilmiştir.
İsviçre'deki Nükleer Araştırma Merkezi'nin (CERN) başarılı fizikçilerinden Leonardo Vetra cinayete kurban gitmiştir. Vetra'nın tek gözü oyulmuş ve göğsü Illuminati sembolüyle dağlanmıştır. Ancak CERN'in tek kaybı Vetra değildir. Ü... tümünü göster
Olasılıksız, Adam Fawer tarafından yazılmış ve 2005 yılında yayımlanmış bilim kurgu romanıdır. En iyi roman kategorisinin de aralarında olduğu çok sayıda ödül kazanmıştır.
Kitap, David Caine'in bir takım deneysel tedaviler sonucunda kazandığı gelişmiş hesaplama yeteneği sayesinde, tahminlerinin geleceği görmek haline geldiğini anlamasıyla başından geçenleri konu almaktadır. Özet olarak kitabın kahramanı, Pierre-Simon Laplace'in yarattığı bir teori olan Laplace'in Şeytanı haline dönüşmüştür.
******
Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi?Siz hiç Lotoda büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar?Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mi yoksa geleceği mi görüyorsunuz?Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, OlasılıkSız tam size göre bir roman..
******
Olasılıksız, Adam Fawer tarafından yazılmış ve 2005 yılında yayımlanmış bilim kurgu romanıdır. En iyi roman kategorisinin de aralarında olduğu çok sayıda ödül kazanmıştır.
Kitap, David Caine'in bir takım deneysel tedaviler sonucunda kazandığı... tümünü göster
Bir yanda budala, anlamsız, önemsiz, hastalıklı, herkese yarardan çok zararı dokunan, niçin yaşadığını kendi de bilmeyen, yarın nasıl olsa ölecek bir kocakarı; öte yanda yardım görmedikleri için boş yere sıkıntı çeken körpe güçler.Kocakarıyı öldür, parasını al, sonra bu parayı tüm insanlığın yararına harca. Bir hayırlı ölüme karşı binlerce yaşam.Kocakarıyı öldürdükten sonra paraya el sürmeden ruhundaki iç çelişkilerle savaş. Ben kocakarıyı değil kendimi öldürdüm. noktasına geliş.Sonunda iyi yürekli, uysal Sonyanın etkisiyle iç rahatı ve gönül ferahlığına kavuşma.Suç ve Ceza, Raskolnikovun kişiliğinde hasta insan ruhunu tüm ayrıntılarıyla gözlerimizin önüne seren, iç çatışmalarıyla bizi derinden etkileyecek bir yapıt. Dostoyevskinin başyapıtlarından biri, belki de birincisi.
************
19. Yüzyıl Rusyasının sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi yapısının izlerini anlatıyor.
************
Roman ilk olarak 1866'da Rus Habercisi adlı edebiyat dergisinde yayımlandıktan sonra cilt hâline getirilmiştir. Yazarın en uzun ikinci romanı olma özelliği taşır. Bununla birlikte yazarın olgunluk döneminin ilk büyük romanıdır. Roman Rodion Romanovich Raskolnikovun ahlaki ikilemlerine odaklanır. Raskolnikov nefret edilen, kötü bir tefeciyi öldürecektir. Böylece finansal problemlerini çözerken aynı zamanda dünya kötü, değersiz bir parazitten temizlenecektir. Raskolnikov, daha yüksek bir amaca hizmet eden bir cinayetin kabul edilebilir olduğuna inanır. Yazar, özellikle en günahkar görülen karakterleri inanca yöneltmiştir. Kimlikler değil, kişilikler önemlidir mesajı da verilmiştir. Suç Nedir? Ceza Nedir? Amaca ulaşmak için her yol mubah mıdır? Asıl suçlu kim? Toplum mu? Bu gibi soruları düşündüren yazar, her okurun kendi inançlarına, hayata bakış açısına göre yorumlayabileceği, fikir edineceği bir üslûp takip etmiştir.
************
Aşkı ilk yaşamak, denizi ilk görmek gibi, Dostoyevskiyi de keşfetmek insanın hayatında çok önemli bir tarihtir. Bu genellikle ilk gençlik çağında olur; yaşlılıkta daha huzurlu yazarları okuruz. 1915t'e Cenevrede Suç ve Cezayı okudum. Kahramanları bir katil ve bir orospu olan bu roman bana çevremizdeki savaştan da yıkıcı ve etkileyici geldi... Dostoyevskiyi okumak bilmediğimiz büyük bir şehrin içine ya da bir savaşın gölgesine girmek gibidir.
J. L. Borges
************
Dostoyevski (1821-1881): Gerek 1840 ortalarından itibaren yayımlamaya başladığı Beyaz Geceler ve Öteki gibi uzun öykü-kısa romanlarıyla, gerekse ilkini elinizde tuttuğunuz Suç ve Ceza, Budala ve Karamazov Kardeşler gibi Sibirya sürgünü sonrası büyük romanlarıyla Dostoyevski, insanın karanlık yakasını kendinden sonraki bütün romancıları derinden etkileyecek biçimde dile getirmiş büyük bir 19. yüzyıl ustasıdır. Mazlum Beyhan (1944); Yayımlamış olduğu Dostoyevskiden Suç ve Ceza ve Budala, Tolstoydan Çocukluğum, İlkgençliğim, Gençliğim ve Gogoldan Arabeskler benzeri çalışmalar düşünüldüğünde, Beyhan, hiç tartışmasız son 35 yılın en önemli Rus edebiyatı çevirmenlerinden biridir.
************
Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881) mühendislik eğitimi almasına rağmen çocukluk yıllarından beri edebiyata büyük bir ilgi duymuştu. O dönemde yaşayan Rus aydınları gibi genç Dostoyevski de Çarlık yönetimini eleştiren yazılar yazıyordu. Bu yüzden Çar Nikola tarafından mahkum ve sürgün edildi.Sürgünden dönünce verdiği eserlerden biri de elinizdeki bu kitaptır. En iyi ve en ünlü eserlerinden biri olan Suç ve Ceza romanını 1866 yılında yazıp bitirmeyi başardı. Dünyanın en iyi romanlarından sayılan bu romanı ile de büyük bir üne kavuşmuş oldu.
************
Suç ve Ceza, dünya edebiyatının en çok okunan, en büyük romanlarından biri olarak kabul edilir. Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov, kendince bir kuram geliştirir ve hem kendisinin hem de yakınlarının sıkıntısına bir anda son vermek için, yaşamayı hak etmediğini düşündüğü, yaşlı, hastalıklı, insafsız, kaçık bir tefeci kadını öldürmeye karar verir. Dostoyevski, ilk bakışta bir polisiye romanı çağrıştıran bu metinde, insan ruhunu bir kez daha büyük bir sınav ile karşı karşıya getirir. Bizce yaşamayı hak etmediğine inandığımız bir insanı, kendi açımızdan geçerli nedenlerle öldürmek, aklın gerekçeleri ile ruhun sesini susturmak mümkün müdür? Rus kırsalına, aristokrasiye ve köylüye yönelen Tolstoydan farklı olarak, büyük kentin (Petersburgun) karanlıkları içinde bir çıkış yolu arayan yalnız ve tecrit edilmiş insanların yolunu aydınlatmaya çalışan Dostoyevski, Raskolnikovun işlediği suçun peşinde, varoluşun derinliklerinde dolaştırıyor bizi. Suç ve Ceza: İnsan hayatı ile deney.
************
"Raskolnikov yürürken, Acaba neredeydi? diye düşündü. Nerede okumuştum, hani bir idam mahkumu, ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört bir yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek bir fırtınayla sarılmış durumda yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış toprakta durmam da gerekse, o şekilde yaşamak, şu anda bir saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir? Yeter ki yaşasındı, sırf yaşasın! Nasıl olursa olsun, ama yeter ki yaşasın!... "
************
Kendisinden sonra gelen edebiyatçıların tümünü etkileyen dünyanın en ünlü edebiyatçılarından biri olan Dostoyevski bu romanında roman kahramanı olan Raskolnikovun kişiliğinde toplumdaki çarpık adalet anlayışını eleştirmekte ve bu sembol karakter aracılığıyla da düzeltmeye çalışmaktadır.Bu romanda suç ve ceza kavramı, toplumsal, ahlâki ve dini değerler derinlemesine analiz edilmektedir.Milli Eğitim Bakanlığının ortaöğretim öğrencilerine öğretim süreleri içerisinde okumalarını tavsiye ettiği 100 temel eserden birisi olan SUÇ VE CEZA romanı herkesin mutlaka okuması gereken eserlerden biridir.
Bir yanda budala, anlamsız, önemsiz, hastalıklı, herkese yarardan çok zararı dokunan, niçin yaşadığını kendi de bilmeyen, yarın nasıl olsa ölecek bir kocakarı; öte yanda yardım görmedikleri için boş yere sıkıntı çeken körpe güçler.Kocakarıyı öldür, p... tümünü göster