Dünyadaki hiçbir savaş haberlerdeki, TV görüntülerindeki gibi olmamıştır. Mermiler parçalar, yaralar, sakatlar ve öldürür. Orada olmak, asker olarak çatışmanın tam ortasında olmak başkalarına nasıl aktarılabilir ki?Adları ne olursa olsun askeri Mehmet diye biliriz. Oysa askerler de hepimiz gibi birilerinin çocukları, kardeşi, eşi, sevgilisi ya da babası olan adı sanı belli insanlardır. Mehmedin Kitabını böyle 42 genç insan yazdı. Onlar askerliklerini 1984-98 arasında Güneydoğuda, Olağanüstü Hal Bölgesinde yaptılar. Başlarından geçenlerin muhasebesini sizlerle paylaşma cesaretini göstererek bu kitabı yarattılar.Mehmedin Kitabı sosyolojik ya da politik değerlendirmeler yapmayı amaçlamıyor. İsteyerek ya da istemeyerek kendilerini çatışmanın ortasında bulan kanlı canlı insanların sesini topluma duyurmak, yaşananlara onların baktığı yerden de bakılmasını sağlamak, bu kitabın amacı.Elbet her şey bu kitaptakinden de ibaret değil. Dinlemek ve okumak da, sonuçta orada olmak değildir çünkü...Mehmedin Kitabını arka kapağında bunları söyleyerek yayımlamıştık. Kitap hem tiraj olarak hem tartışma olarak geniş ilgi uyandırdı. Yayımlandığı 1999 yılında, ama dördüncü baskısında Genel Kurmay Başkanlığının ihbarıyla Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından toplatıldı ve yazar Nadire Mater ve Metis Yayınlarına Türk Ceza Kanununun 159. maddesinden dava açıldı. Nisan 2001de dava beraatle sonuçlandı.Aralarında okurların, yazar ve gazetecilerin ve Türkiye dışından sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin bulunduğu geniş bir kesim dava sürecini yakından izledi, Mehmedin Kitabını yalnız bırakmadı. Mahkeme süreci düşünce ve ifade özgürlüğü için mücadelenin örneklerinden biri haline geldi. Mehmedin Kitabının beşinci basımı bütün bu sürecin belgelerini içeren dava dosyasını ek olarak sunuyor. Okuma Parçası bölümünde, Nadire Materin kitaba önsözünü ve Düşmanı Göremeden Geri Geldim başlıklı ilk röportajı okuyabilirsiniz.
Dünyadaki hiçbir savaş haberlerdeki, TV görüntülerindeki gibi olmamıştır. Mermiler parçalar, yaralar, sakatlar ve öldürür. Orada olmak, asker olarak çatışmanın tam ortasında olmak başkalarına nasıl aktarılabilir ki?Adları ne olursa olsun askeri Mehme... tümünü göster
Çarlık rejimini alaşağı ederek cumhuriyet rejimi getirmeyi amaçlayan 'nihilistler'i fon alan bir ihtilal, aşk ve intikam öyküsü. Oscar Wilde'ın bu ilk oyunu. Çar'a karşı mücadele eden nihilistlerin politik düşüncelerini ve ruhsal durumlarını olduğu kadar Çarlık Rusyası'nda aristokrasinin sefaletini de gözler önüne seriyor. Daha çok komedi tarzındaki tiyatro oyunlarıyla bilinen Oscar Wilde'in ironisi ve keskin zekası bu ilk oyununda öne çıkıyor.
Çarlık rejimini alaşağı ederek cumhuriyet rejimi getirmeyi amaçlayan 'nihilistler'i fon alan bir ihtilal, aşk ve intikam öyküsü. Oscar Wilde'ın bu ilk oyunu. Çar'a karşı mücadele eden nihilistlerin politik düşüncelerini ve ruhsal ... tümünü göster
Oscar Wilde adıyla sosyalist kavramının yanyana gelmesi, hele Türkiye gibi bir ülkede, insanları şaşırtabilir. Wilde denince Dorian Gray akla gelecektir; oyunları, masalsı öyküleri akla gelecektir, ama sosyalizm üstüne ne düşündüğünü bilen fazla kişi çıkmayacaktır. Kendini sosyalist görenlerin bu yazıda söylenenleri ciddiye alarak düşünmesi gerekir. Çünkü Wilde gelişkin bir bireysellik çerçevesinde bakıyor sosyalizme. Dolayısıyla söyledikleri, bir hayli yakın Marxın sosyalizm anlayışına. Oscar Wilde kitleler adına bireyselliğe karşı manevi şantaj uygulayacak ahlaçılık biçimlerinden hoşlanmıyor. Marx da sosyalizmi bir ahlakçılık olarak görmekten hiç hoşlanmamıştı. Hatta bunu sık sık abarttığı ve dolayısıyla bir bilimcilik yanıltısına yaklaştığı görülür.
Dünyanın pek çok yerinde sosyalist hareketlerde gelenekçi ahlakçılık biçimleri sosyalist ahlaka karışmış, hatta onun yerine geçmişlerdir. Bu bakımdan Oscar Wildeın tavizsiz söylemi bir panzehir işlevi de görebilir.
- Murat Belge
Oscar Wilde adıyla sosyalist kavramının yanyana gelmesi, hele Türkiye gibi bir ülkede, insanları şaşırtabilir. Wilde denince Dorian Gray akla gelecektir; oyunları, masalsı öyküleri akla gelecektir, ama sosyalizm üstüne ne düşündüğünü bilen fazla kişi... tümünü göster
Hiçbir Şey Eskimez Mutluluk Kadar
Arkadaşlarımı görünüşlerine, tanıdıklarımı karakterlerine ve düşmanlarımı ise zekâlarına göre seçerim.
''Hayat, enfes anlardan oluşan kısa ve tatsız bir dönemdir.''
''Etkileyici olan sadece iki çeşit insan vardır:
Her şeyi bilenler ve hiçbir şeyi bilmeyenler.''
''Kendini sevmek, ömür boyu sürecek bir aşk hikâyesinin başlangıcıdır.''
''Uğruna yaşanan tek şey zevktir. Hiçbir şey eskimez mutluluk kadar.''
Oscar Wildeın aforizmalarında onun zekâsının olgunlaşmasını ve büyümesini görürüz. Wildeın iğneli sözleri sadece edebi içeriği ve ilettiği mesajlar için değil, zekâsının daha iyi anlaşılmasını sağladığı için de okunmalı.
Oscar Wildeın aforizmalarının verdiği hazza doyamayacaksınız.
Hiçbir Şey Eskimez Mutluluk Kadar
Arkadaşlarımı görünüşlerine, tanıdıklarımı karakterlerine ve düşmanlarımı ise zekâlarına göre seçerim.
''Hayat, enfes anlardan oluşan kısa ve tatsız bir dönemdir.''
''Etkileyic... tümünü göster
Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde (16 Ekim 1854, Dublin - 30 Kasım 1900, Paris), İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair.
İğneli uslubu ile geç Victoria dönemi Britanya'sının en başarılı ve ünlü yazarları arasına girdi. Bir dava sonucu fiili livata ve ahlaksızlıktan suçlu bulununca büyük bir düşüş yaşadı ve doğduğu ortamla tam bir zıtlık içinde Paris'de fakir bir otel odasında öldü.
Oscar Wilde İrlanda'nın tanınmış göz cerrahlarından olan Sir William Wilde ve başarılı bir yazar, genç İrlandalı devrimcilere örnek bir şair olan Jane Francesca Wilde'ın ikinci çocuğu olarak Dublin'de doğdu. Babası 1864’te tıp bilimine hizmetleri nedeniyle şövalye unvanı almıştı.
Haziran 1855'te aile lüks bir bölgeye taşındı. Wilde’ın kardeşi Isola burada doğdu. Jane Wilde burada cumartesi akşamları Sheridan le Fanu, Samuel Lever, George Petrie, Isaac Butt ve Samuel Ferguson gibi isimleri davet ettiği partiler düzenlerdi. Wilde 9 yaşına kadar evde eğitim gördükten sonra Portora Kraliyet Okulu’na kaydoldu. Yazları aileyle geçiren Wilde kardeşler George Moore’la oyunlar oynardı.
Portora’dan mezun olduktan sonra Dublin’deki Trinity Kolejinde 1871'den 1874'e kadar eğitim gördü. Sıradışı bir öğrenciydi, Trinity öğrencileri için en büyük ödül olan Berkeley altın madalyasını, ve aynı zamanda Oxford Üniversitesi Magdalen Koleji’nden bir burs kazandı. Burada 1874’den 1878’e kadar eğitimine devam etti ve en önemli ilkelerinden biri hayatı sanata yaklaştırmak olan estetik akımının bir parçası oldu. Magdalen’deyken 1878 Newdigate Ödülü’nü Ravenna şiiriyle kazandı. Bu şiiri Encaenia’da okuyup kaybetmiş, fakat ödülü daha sonra Tarihsel Eleştirinin Yükselişi makalesiyle almıştı.
Oxford'dan mezun olduktan sonra Wilde, Florence Balcomb ile tanışacağı yer olan memleketi Dublin’e gitti. Fakat Florence, yazar Bram Stoker ile nişanlanınca Oscar, ona İrlanda’yı terk edeceğini yazdı. 1878’de İrlanda’dan ayrıldı ve buraya küçük ziyaretler gerçekleştirmek için, sadece iki kez döndü. Sonraki altı yılını Paris, Londra ve ABD’de geçirdi.
Londra’da kraliçenin danışmanlarından olan Horace Lloyd’un kızı Constance Lloyd ile tanıştı. Wilde ve Lloyd 29 Mayıs 1884’te Paddington, Londra’da evlendiler. Constance’ın 250 sterlinlik maaşı ikisinin de lüks bir yaşam sürmesini sağlıyordu. Çiftin bu evlilikten iki çocukları oldu: Cyril (1885) ve Vyvyan (1886). Babalarının yankı yaratan davasından sonra Constance ve çocuklar Holland soyadını aldılar. Constance 1898’de geçirdiği belkemiği ameliyatından sonra öldü. Cyril ise I. Dünya Savaşı’nda Fransa'da savaşırken öldü. Vyvyan uzun süre çevirmenlik ve yazarlık yaptı. Anılarını 1954’te yayımladı. Vyvyan’ın oğlu Merlin dedesi hakkında araştırmalar yaptı. Wilde’ın yeğeni Dolly, yazar Natalie Clifford Barney ile yaşadığı lezbiyen ilişkiyle tanınmaktadır.
Magdalen Koleji’ndeyken Wilde estetizm hareketindeki fikirleriyle tanındı. Saçlarını uzattı, "eril" sporlara karşı küçümsemesini her fırsatta dile getirdi ve odasını papatya, lale ve benzeri objelerle dekore etti.
Söylentilere göre bu hareketi ona River Cherwell’de bir boğma girişimine ve odasının dağıtılmasına yol açtı, fakat estetizm fikri halk arasında daha tanıdık ve olağan bir hale geldi. Springfield Republican gibi bazı yayınlar, Wilde’ın Boston gezisi sırasındaki estetizm ile ilgili konuşmalarından sonra onun anlayışının, güzelliğe ve estetiğe övgüden çok şöhret amacıyla yapılan bir hareket olduğuna karar verdi. Ayrıca Wilde’ın giyim tarzı da Higginson gibi eleştirmenlerin odak noktası haline geldi. Higginson, Unmanly Manhood gazetesine yazdığı mektupta Wilde’ın dişiliğinin erkek ve kadınların davranışlarını etkileyeceğinden ve şiirinin erkekleri dişil züppeliğe yaklaştıracağından endişe duyduğunu belirtti. Ek olarak Wilde’ın edebiyatı, eşcinselliği ve kişisel imajını inceleyerek onun hayat tarzını ve eserlerini ahlaksız bulduğunu açıkladı.
Wilde, John Ruskin ve Walter Pater’dan derin anlamda etkilenmişti. Bu iki edebiyatçı sanatın hayattaki yeri üzerine makaleler yayımlamışlardı. Wilde daha sonra ironik bir biçimde Pater’in depresif duyguları hakkında yorum yapacaktı: Pater’in ölüm haberi üzerine "O hiç yaşamış mıydı ki?” demişti. Pater’in üslubuyla Dorian Gray’in Portresi’nde “Bütün sanatlar aslında kullanışsızdır." demişti. Bu yorum edebi anlamda okunmalıydı çünkü filozof Victor Cousin tarafından oluşturulan "Sanat sanat içindir." ideolojisini içinde barındırıyordu. 1879’da Wilde, Londra’da estetizm dersleri vermeye başladı.
William Morris ve Dante Gabriel Rosetti’nin okulunun tanıttığı estetizm, İngiliz mimarisinde büyük yer edinmişti. İngiltere’nin önde gelen estetik sanatçısı Wilde zamanının en göze çarpan simalarından biri oldu. Yine de zaman zaman paradoksları ve esprili sözleri nedeniyle garipsendiği de oluyordu.
Estetizm, genel olarak Gilbert ve Sullivan’ın operası Patience (1881)’ta karikatürize edilmişti. Patience, New York’ta büyük başarı sağlamışken; Estetizm, Amerika’nın kalan kısımları için hala anlamsız bir isimdi. Bu nedenle Richard D’Oyly Carte, Wilde’ı Amerika’da yapılacak bir konferanslar serisine davet etti. D’Oyly Carte bu gezinin Patience’ın başarısını daha da artıracağına inanıyordu. Bu gezi Wilde’ın 3 Ocak 1882’de SS Arizona gemisiyle Amerika’ya varmasıyla başladı. Bu olaya ait bir kanıt olmamasına rağmen, Wilde'ın bir gümrük memuruna "Deham dışında beyan edecek hiçbir şeyim yok." dediği rivayet edilir.
Amerika ve Kanada’ya yaptığı tur sırasında Wilde birçok kasaba eleştirmeni tarafından ayıplandı. The Wasp Wilde, estetizmi küçümseyen bir karikatüre gazetesinde yer verdi.
İngiltere’ye döndükten sonra Wilde, Pall Mall Gazette’de 1887’den 1889’a kadar köşe yazarlığı yaptı. Daha sonra Woman’s World dergisinin editörü oldu.
Wilde hayatının büyük bir bölümü boyunca sosyalizmi destekledi. Ayrıca özgürlükçü yanını da Sonnet to Liberty şiiriyle gösterdi. Wilde ayrıca bir pasifistti. Ve "Özgürlük kanlı elleriyle geldiğinde onunla el sıkışmak zor olacak." demişti. Politika hakkındaki ana yazısı "Sosyalizmin Etkisindeki İnsan Ruhu" dışında Daily Chronicles’a hapishane reformunu destekleyen yazılar yazmıştı.
Lady Florence Dixie’nin 1890’da yazdığı Gloriana ya da 1900 Devrimi adlı romanda Hector l'Estrange kılığındaki Gloriana’nın Avam Kamarası'na seçilmesiyle kadınlar oy hakkı kazanıyordu. Dixie’nin l’Estrange karakterini yaratırken Wilde’ı temeWilde çoğu yerde biseksüel olarak nitelendirilmesine rağmen kendini Yunan kültüründen gelen bir erkek aşkı geleneğine bağlıyor ve Sokratik olduğunu iddia ediyordu. Şu kişilerle birliktelik yaşamıştı (kronolojik sıraya göre): Frank Miles, Constance Lloyd (karısı), Robert Baldwin ve Lord Alfred Douglas. Wilde ayrıca birçok jigoloyla da beraber olmuştu.
Tarihçiler genellikle Wilde’ın homoseksüelliğinin farkına 17 yaşındaki Robert Ross’a âşık olduktan sonra vardığını söylerler. Neil McKenna’nın The Secret Life of Oscar Wilde adlı biyografisinde Wilde’ın homoseksüelliğinin farkına 16 yaşındayken başka bir genç erkeği öptüğünde fark ettiği yazar. McKenna’ya göre Wilde 1874’te Oxford’a vardıktan sonra cinselliğin keşfetti ve daha çok esmer ve sıska erkeklerden hoşlandığını öğrendi. 70’lerin sonlarına doğru Wilde eşcinsel aşkı konusunda kendisiyle aynı düşüncelere sahip bir arkadaş grubuna sahipti ve bu sıralarda Walt Whitman’la tanıştı. Bir arkadaşına Whitman’ın cinsel tercihini açık edecek biçimde "Walt’ın öpücüğü hala dudaklarımda" dediği bilinir. Wilde tüm bunlara rağmen hayatından çok da mutlu olmamış olacaktı ki, kendini iyileştireceği umuduyla 1884’te Constance Lloyd ile evlenmişti.
Wilde, Ross’la ilk tanıştığında kendi cinselliği konusunda hala tam olarak bilgili değildi. Ross, Wilde’la tanışmadan önce de ona hayrandı ve Victoria döneminin katı ahlak anlayışına karşı ilgisizdi. Sonraları Ross, Lord Douglas’a Wilde’ın ilk erkeğinin kendisi olduğunu söyleyerek aralarında büyük bir kıskançlık başlattı. Wilde kısa zamanda içinde genç erkeklerin bulunduğu bir hayata atıldı. Ona göre ilişki panterlerle ziyafet çekmek gibiydi ve tehlike zevkin yarısıydı. Hemcins aşkı ilk kez Bay W.H.'nin Portresi adlı yapıtında işledi.
1891 yazında Lord Douglas onu şair Lionel Johnson’la tanıştırdı. Aralarında büyük bir dostluk başladı. Bu ilişkinin cinsel bir içeriği olmadığını, sadece entelektüel seviyede olduğunu daha sonraları Lord Douglas söyleyecekti.
l aldığı açıktır.
Bir süre sonra Wilde’ın Lord Douglas ve Alfred Taylor’la ilişkileri basında yer etmeye başladı. Aktör Charles Brookfield’in de yardımıyla polisler Wilde’ın Londra suçlularıyla olan ilişkisini açığa çıkardı ve Wilde dava edildi.
Dava halkın büyük ilgisiyle 3 Nisan 1895’te başladı ve aynı şekilde 25 Mayıs’ta Wilde’ın büyük ahlaksızlık suçu nedeniyle iki yıl kürek hapsine çarptırılmasıyla bitti.
İlk başta Pentonville’de ve sonra Wandsworth’te yatan Wilde en sonunda Reading Zindanı'na transfer edildi.
Bundan sonra mahkûm C.3.3. olarak bilinen Wilde’a ilk başta kalem kâğıt bile verilmemişti; fakat daha sonra bu ihtiyacı karşılandı. Hapis günlerinde Douglas’a 50.000 kelimelik bir mektup yazdıysa da gönderme şansı bulamadı. Ölümünden sonra mektup Ross tarafından kısaltılarak De Profundis adıyla basıldı. 1962’de tam haliyle Oscar Wilde’ın Mektupları adı altında yayımlandı.
Hapis hayatı Wilde’a hiç yaramamıştı ve hayatının kalan üç yılını beş parasız bir halde geçirdi. Yine de hızlı bir biçimde eski zevklerine döndü. Reading Zindanı Baladı bu yıllarda yayımlandı. Son yıllarını geçirdiği Hotel d’Alsaceta, daha önce hiç yapmadığı kadar cüretkar şeyler yaptığı söylenir.
Wilde, 30 Kasım 1900'de Ben Barnes'de menenjitten öldü. Ölmeden hemen önce Peder Cuthbert tarafından Katolikliğe tekrar kabul edildi. Ölürken otel sahibi ve papaz yanındayken ünlü "Ya duvar kağıdı gider, ya ben." sözünü söylemiştir. Vefatının ardından Cimetiere de Bagneur mezarlığına gömüldüyse de, daha sonra yine Paris’teki ünlü Pere Lachaise’e taşındı ve Sir Jacob Epstein tarafından tasarlanan ve üzerinde erkek melekler olan mezartaşının altına gömüldü. Mezarı bugün bile hayranlarının öpücük izleriyle kaplıdır.
Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde (16 Ekim 1854, Dublin - 30 Kasım 1900, Paris), İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair.
İğneli uslubu ile geç Victoria dönemi Britanya'sının en başarılı ve ünlü yazarları arasına girdi. Bir dava so... tümünü göster