“Herkes kendi zannınca dost oldu bana; içimdeki sırlarımı ise kimse aramadı...”
Mevlânâ
Rûmî’nin Bildiği Aşk, Mevlânâ’nın içindeki sırların peşine düşen, hayatını Mevlânâ’nın aslını bulmaya adayan İtalyan Sufi Fabio’nun SIR dolu öyküsü.
“Tasavvuf, bilmek değil, bilmemek sanatıdır. Bildiklerinle ortaya çıkmak değil, bilakis bilmiyormuş gibi görünme sanatıdır. Benlik değil, hiçlik sanatıdır. Büyüme değil, küçülme sanatıdır. Kendini üstün hissetme değil, tam tersine, kendini unutma sanatıdır. Herkese el öptürme değil, herkesin kalbini öpme sanatıdır.”
“Herkes kendi zannınca dost oldu bana; içimdeki sırlarımı ise kimse aramadı...”
Mevlânâ
Rûmî’nin Bildiği Aşk, Mevlânâ’nın içindeki sırların peşine düşen, hayatını Mevlânâ’nın aslını bulmaya adayan İtalyan Sufi Fabio’nun SIR dolu öyküsü.
“Tasav... tümünü göster
Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebriz'in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan'ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon'un "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail...
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu'nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap...
Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan... tümünü göster
Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebriz'in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan'ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon'un "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail...
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu'nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap...
Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan... tümünü göster
Genellikle tam burada, size bu kitabın konusunu anlatırız, ama söz konusu Chris Cleave olunca işler biraz değişiyor. Çünkü eğer KÜÇÜK ARIyı ya da KUNDAKÇIyı okuduysanız onun kitaplarının konusunun, hikâyenin sadece bir kısmı olduğunu bilirsiniz; asıl hikâye, size nasıl hissettirdiklerinde saklıdır. ALTIN, hem fiziksel hem zihinsel açıdan, insan dayanıklılığının sınırları hakkında. Ağlayacaksınız.
ALTIN, bizi neyin başarıya götürdüğü ve başarı için neleri feda ettiğimiz hakkında. Hayatta olduğunuza şükredeceksiniz. ALTIN, her gün karşılaştığımız zorluklar hakkında; başkalarının şartlarına göre kazanmak ve kendi şartlarımıza göre galip gelmek arasındaki çelişki. Müteşekkir olacaksınız. ALTIN, yalnızca Chris Cleavein anlatabileceği şekilde anlatılmış bir hikâye. Ve bir kere okumaya başladığınızda, bitiş çizgisine kadar yürek hoplatan bir serüven.
Genellikle tam burada, size bu kitabın konusunu anlatırız, ama söz konusu Chris Cleave olunca işler biraz değişiyor. Çünkü eğer KÜÇÜK ARIyı ya da KUNDAKÇIyı okuduysanız onun kitaplarının konusunun, hikâyenin sadece bir kısmı olduğunu bilirsiniz; asıl... tümünü göster
Genellikle tam burada, size bu kitabın konusunu anlatırız, ama söz konusu Chris Cleave olunca işler biraz değişiyor. Çünkü eğer KÜÇÜK ARIyı ya da KUNDAKÇIyı okuduysanız onun kitaplarının konusunun, hikâyenin sadece bir kısmı olduğunu bilirsiniz; asıl hikâye, size nasıl hissettirdiklerinde saklıdır. ALTIN, hem fiziksel hem zihinsel açıdan, insan dayanıklılığının sınırları hakkında. Ağlayacaksınız.
ALTIN, bizi neyin başarıya götürdüğü ve başarı için neleri feda ettiğimiz hakkında. Hayatta olduğunuza şükredeceksiniz. ALTIN, her gün karşılaştığımız zorluklar hakkında; başkalarının şartlarına göre kazanmak ve kendi şartlarımıza göre galip gelmek arasındaki çelişki. Müteşekkir olacaksınız. ALTIN, yalnızca Chris Cleavein anlatabileceği şekilde anlatılmış bir hikâye. Ve bir kere okumaya başladığınızda, bitiş çizgisine kadar yürek hoplatan bir serüven.
Genellikle tam burada, size bu kitabın konusunu anlatırız, ama söz konusu Chris Cleave olunca işler biraz değişiyor. Çünkü eğer KÜÇÜK ARIyı ya da KUNDAKÇIyı okuduysanız onun kitaplarının konusunun, hikâyenin sadece bir kısmı olduğunu bilirsiniz; asıl... tümünü göster
Kalbinizin derinliklerine işlenen acıyı, tek kelimeyle nasıl dile getirirsiniz?
"Canım Daniel'ım,
Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum…"
Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel'ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel'ın boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı…
Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera'yla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…
Böğürtlen Kışı aşkı, umudu ve umutsuzluğu derinden anlatan muhteşem bir kitap. Bu öyküyü yüreklerinizden kolay kolay silip atamayacaksınız.
(Tanıtım Bülteninden)
Kalbinizin derinliklerine işlenen acıyı, tek kelimeyle nasıl dile getirirsiniz?
"Canım Daniel'ım,
Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsed... tümünü göster