Çizgi roman olarak Asteriks 100den fazla dil ve lehçeye çevrilmiş ve bütün dünyada 310 milyondan fazla satmıştır. Yankıları Fransanın oldukça dışına taşan böyle bir diziyi Galyalılar üzerine bir parodi olarak görmekle yetinemeyiz. O halde, sayısız çevirilerle yaşayan Asteriksin evrensel yanı nedir?
Nicolas Rouvière bu kitabında sık sık, dizinin uygarlık ve barbarlık arasındaki sınırı sorgulamasına işaret ediyor. Gerçekten de Goscinny ve Uderzo, demokratik bir köy ütopyasını, mutlakiyetçi, hatta totaliter rejimlerle karşılaştırırlar. Ve her rejimin bireylerin yaşamları üstünde özel, sembolik bir etkisi vardır. Böyle bir model, toplumlarda uygarlığın cilasının ne kadar zayıf ve eğreti olduğunu bilen yazarların kişisel öyküleriyle de ilintilidir hiç kuşkusuz. 1959da direnişçi Galya dalgası içinde yaratılan bu dizi, savaş yıllarının gizli anlaşmalarına eleştirel bir gözle bakar ve 1965-1975 yılları arasında etkili olan bireysellik tarihinin dönemecini alaya alır.
Çizgi roman olarak Asteriks 100den fazla dil ve lehçeye çevrilmiş ve bütün dünyada 310 milyondan fazla satmıştır. Yankıları Fransanın oldukça dışına taşan böyle bir diziyi Galyalılar üzerine bir parodi olarak görmekle yetinemeyiz. O halde, sayısız çe... tümünü göster
100 Temel Eserde yer alan usta yazar Sait Faik Abasıyanıkın, tüm öyküleri ve yazıları içinden özenle seçilmiş yirmi bir öykü Sait Faikten Seçme Öykülerde.Çocukların hayal dünyalarına denizin mavisini, balıkların pulların, martıların sesini, insan, tabiat ve hayvan sevgisini kısaca ...sevmekle başlayan her şeyi katan birbirinden güzel öyküler, Cem Kızıltuğun kaleminden yine birbirinden güzel görsellerle çocukların dünyasında hayat buluyor.TadımlıkDiş ve Diş Ağrısı Nedir Bilmeyen AdamDoğuştan gözleri görmeyenler olur. Doğuştan sağır ve dilsizler olur. Doğuştan ayaksızlar, kulaksızlar da belki görülmüştür. Doğuştan dişsiz adam olur mu? Olmaz olur mu? Hepimiz dişsiz doğduk. Dişlerimiz sonradan çıkmıştır diyeceksiniz. Öyle ise, doğduğu gibi dişsiz kalan adam bulunur mu? diye sorsam; Olur mu öyle adam da? dersiniz. İşte size böyle bir adam: Bay Ferit Yazgan.Kendisi; Doğuştan dişsizim diyor. Doğru değil bu. Doğduğum gibi dişsizim demesi lazım. Ayaklarımız için, bir cihetten doğru, bir cihetten yanlış, sonradan çıkmalar, deriz. Asıl dişlerimiz sonradan çıkmadır.Doğduğumuz gün seyrek de olsa yumuşacık saçlarımız vardır. Ama ağzımız kuş ağzı, canavar olmayan balık ağzı gibidir. Dostum Bay Ferit Yazgan dudaklarını aralayıp da ağzını gösterdiği zaman insan şaşıp kalıyor. Onun uzunca çenesiyle, bir tek kılı ağarmamış kara bıyıklarının arasında insan inci gibi pırıl pırıl, hafifçe sarıya bakan sağlam, kuvvetli dişler beklerken kıpkırmızı bir çukur, diş yerine de sanki naylondan yapılmış ince bir kırmızı çizgi görüyor.
100 Temel Eserde yer alan usta yazar Sait Faik Abasıyanıkın, tüm öyküleri ve yazıları içinden özenle seçilmiş yirmi bir öykü Sait Faikten Seçme Öykülerde.Çocukların hayal dünyalarına denizin mavisini, balıkların pulların, martıların sesini, insan, ta... tümünü göster
Aşık Veysel, halkça düşünüp konuşuyor. İşte yeni Türk şairlerinin, çok başka yollardan gelip halk şiiriyle ve Veysel ile buluştukları nokta da budur. Hem halktan hem kendinden olma; hem düpedüz Türkçe hem de kendince konuşma; kaybolmadan kaynaşma, çokluğa katılma. Ondan alınacak ders, sanatına tertemiz bir gönül ve bir ömür vermesi, içinde ve dışında olup biteni açık gözlerden daha iyi bilmesi, Sivrialan Köyünden dünyaya açılması, halktan, haktan, iyiden ve güzelden yana, işinin ehli ve sözünün eri olması, insanlıkla şairliği ayırmaması... Sabahattin Eyüboğlu
Aşık Veysel, halkça düşünüp konuşuyor. İşte yeni Türk şairlerinin, çok başka yollardan gelip halk şiiriyle ve Veysel ile buluştukları nokta da budur. Hem halktan hem kendinden olma; hem düpedüz Türkçe hem de kendince konuşma; kaybolmadan kaynaşma, ço... tümünü göster
Türk yazınında anlatı geleneğinin temel yapıtlarından biri olan Dede Korkut kitabının asıl adı, Dresden kütüphânesinde bulunan yazma nüshasında Kitâb-ı Dedem Korkut alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân (Oğuzların Diliyle Dedem Korkut Kitabı); Vatikanda bulunan yazma nüshasındaysa Hikâyet-i Oğuznâme-i Kazan Beg ve Gayrıdır (Kazan Bey ve Ötekilerin Öyküleri). Hem eski Türklerin yaşamlarının birer belgesi, hem de Osmanlıca öncesi Türk dilinin en önemli örneği olan bu öykülerde, İslâmlık öncesi dönemde Oğuzların başlarından geçen kimi olaylar, çağdaş anlatı tekniğine yakın bir anlatımla öykülenir. Bu bakımdan, yazınımızda halk öykülerinden de, destanlardan da farklı bir yeri ve önemi vardır. Tarih bakımından eski, günümüzde yazılmış kadar çağdaş öyküler.
******
Dede Korkut Oğuznâmesi, on iki hikâye ve bir mukaddimeden oluşur; destanlaşmış tarihi olayları masal unsurlarıyla birleştirerek Oğuz halkının karakteri ve alın yazısı arasındaki ilişkiyi gözleri ve gönülleri doyurur nitelikte anlatır. Güzel ve hikmetli sözler, Türklerin tarihine ait rivayetler, han ve beyler hakkında methiyeler, Türk töresine ait pek çok konu ile birlikte iyilere övgü kötülere eleştiri sunar. Dede Korkut, Türk İlyadası olarak da anılır ve Şehname, Beowulf, Kalevala gibi büyük dünya destanları ile bir tutulur.UNESCO tarafından Bütün Dünyada Anılması Gerekenler arasında yer aldı ve 1999 Dede Korkut yılı ilan edildi.Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkutu öbür gözüne koysanız, yine de Dede Korkut ağır basar. Fatih KÖPRÜLÜ
************
IV-XVI. yy. arasında yazıya geçirildiği tahmin edilen Dede Korkut Hikayeleri, Oğuz Türklerinin destansı hayatını konu alan 12 parçadan oluşmaktadır. Birçok özellikleri ile ünlü dünya destanları arasında sayılan bu hikayeler, yarı yerleşik Türk toplumu hakkında son derece önemli bilgiler verdiği gibi, günümüzde de rahatça okunabilecek bir edebî eser durumundadır. Hikâyeler üzerinde pek çok çalışma yapılmış, ilmi neşirler yanında halk ve çocuklar için değişik kitaplar yayımlanmıştır.
************
XII, XIII, XIV. yüzyıllarda Anadolunun doğusuna gelip yerleşen ve buraları vatan edinen Oğuz Türklerinin Gürcülerle, Trabzon Rumlarıyla ve kendi aralarındaki iç mücadelelerini anlatır. Dede Korkut Hikâyelerinin asıl adı; Kitab-ı Dedem Korkut alâ lisân-ı Taife-i Oğuzandır. Hikâyeler, genellikle hikâye ve masal karakteri gösterse de daha çok destan özelliği taşımaktadır. Bu destanlar, millî şuurun yüksek derecede ön plana çıktığı bir yapı içinde yazılmıştır.Hikâyelerde (destanlarda) Türkün öz benliğini yansıtan motifler dikkati çeker. Özellikle kahramanlık çok ön plandadır. Ayrıca aile kurumuna verilen önem de belirgin şekilde görülmektedir.
************
Dede Korkut, Oğuz´ların her problemini çözen, her sıkıntıyı gideren, ak sakallı bi rbilge kişidir. Böyle biri gerçekten yaşamış mıdır, yoksa sonradan belleklere kazınılmış bir şahsiyet midir, bilinmez. Ama bilinen tek gerçek var ki; o da her şeyiyle dört dörtlük bir insandır o. Hal böyle olunca, devlet adamları ona danışır. Kopuzunu çalıp söylemesiyle çocuklar ad alır. Beyler arasında arabulucudur. Az ama öz konuşur. Çünkü her sözü hikmet doludur....
************
Dede Korkut, Oğuz´ların her problemini çözen, her sıkıntıyı gideren, ak sakallı bi rbilge kişidir. Böyle biri gerçekten yaşamış mıdır, yoksa sonradan belleklere kazınılmış bir şahsiyet midir, bilinmez. Ama bilinen tek gerçek var ki; o da her şeyiyle dört dörtlük bir insandır o. Hal böyle olunca, devlet adamları ona danışır. Kopuzunu çalıp söylemesiyle çocuklar ad alır. Beyler arasında arabulucudur. Az ama öz konuşur. Çünkü her sözü hikmet doludur...
******
Türk yazınında anlatı geleneğinin temel yapıtlarından biri olan Dede Korkut kitabının asıl adı, Dresden kütüphânesinde bulunan yazma nüshasında Kitâb-ı Dedem Korkut alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân (Oğuzların Diliyle Dedem Korkut Kitabı); Vatikanda buluna... tümünü göster
Bir yanda budala, anlamsız, önemsiz, hastalıklı, herkese yarardan çok zararı dokunan, niçin yaşadığını kendi de bilmeyen, yarın nasıl olsa ölecek bir kocakarı; öte yanda yardım görmedikleri için boş yere sıkıntı çeken körpe güçler.Kocakarıyı öldür, parasını al, sonra bu parayı tüm insanlığın yararına harca. Bir hayırlı ölüme karşı binlerce yaşam.Kocakarıyı öldürdükten sonra paraya el sürmeden ruhundaki iç çelişkilerle savaş. Ben kocakarıyı değil kendimi öldürdüm. noktasına geliş.Sonunda iyi yürekli, uysal Sonyanın etkisiyle iç rahatı ve gönül ferahlığına kavuşma.Suç ve Ceza, Raskolnikovun kişiliğinde hasta insan ruhunu tüm ayrıntılarıyla gözlerimizin önüne seren, iç çatışmalarıyla bizi derinden etkileyecek bir yapıt. Dostoyevskinin başyapıtlarından biri, belki de birincisi.
************
19. Yüzyıl Rusyasının sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi yapısının izlerini anlatıyor.
************
Roman ilk olarak 1866'da Rus Habercisi adlı edebiyat dergisinde yayımlandıktan sonra cilt hâline getirilmiştir. Yazarın en uzun ikinci romanı olma özelliği taşır. Bununla birlikte yazarın olgunluk döneminin ilk büyük romanıdır. Roman Rodion Romanovich Raskolnikovun ahlaki ikilemlerine odaklanır. Raskolnikov nefret edilen, kötü bir tefeciyi öldürecektir. Böylece finansal problemlerini çözerken aynı zamanda dünya kötü, değersiz bir parazitten temizlenecektir. Raskolnikov, daha yüksek bir amaca hizmet eden bir cinayetin kabul edilebilir olduğuna inanır. Yazar, özellikle en günahkar görülen karakterleri inanca yöneltmiştir. Kimlikler değil, kişilikler önemlidir mesajı da verilmiştir. Suç Nedir? Ceza Nedir? Amaca ulaşmak için her yol mubah mıdır? Asıl suçlu kim? Toplum mu? Bu gibi soruları düşündüren yazar, her okurun kendi inançlarına, hayata bakış açısına göre yorumlayabileceği, fikir edineceği bir üslûp takip etmiştir.
************
Aşkı ilk yaşamak, denizi ilk görmek gibi, Dostoyevskiyi de keşfetmek insanın hayatında çok önemli bir tarihtir. Bu genellikle ilk gençlik çağında olur; yaşlılıkta daha huzurlu yazarları okuruz. 1915t'e Cenevrede Suç ve Cezayı okudum. Kahramanları bir katil ve bir orospu olan bu roman bana çevremizdeki savaştan da yıkıcı ve etkileyici geldi... Dostoyevskiyi okumak bilmediğimiz büyük bir şehrin içine ya da bir savaşın gölgesine girmek gibidir.
J. L. Borges
************
Dostoyevski (1821-1881): Gerek 1840 ortalarından itibaren yayımlamaya başladığı Beyaz Geceler ve Öteki gibi uzun öykü-kısa romanlarıyla, gerekse ilkini elinizde tuttuğunuz Suç ve Ceza, Budala ve Karamazov Kardeşler gibi Sibirya sürgünü sonrası büyük romanlarıyla Dostoyevski, insanın karanlık yakasını kendinden sonraki bütün romancıları derinden etkileyecek biçimde dile getirmiş büyük bir 19. yüzyıl ustasıdır. Mazlum Beyhan (1944); Yayımlamış olduğu Dostoyevskiden Suç ve Ceza ve Budala, Tolstoydan Çocukluğum, İlkgençliğim, Gençliğim ve Gogoldan Arabeskler benzeri çalışmalar düşünüldüğünde, Beyhan, hiç tartışmasız son 35 yılın en önemli Rus edebiyatı çevirmenlerinden biridir.
************
Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881) mühendislik eğitimi almasına rağmen çocukluk yıllarından beri edebiyata büyük bir ilgi duymuştu. O dönemde yaşayan Rus aydınları gibi genç Dostoyevski de Çarlık yönetimini eleştiren yazılar yazıyordu. Bu yüzden Çar Nikola tarafından mahkum ve sürgün edildi.Sürgünden dönünce verdiği eserlerden biri de elinizdeki bu kitaptır. En iyi ve en ünlü eserlerinden biri olan Suç ve Ceza romanını 1866 yılında yazıp bitirmeyi başardı. Dünyanın en iyi romanlarından sayılan bu romanı ile de büyük bir üne kavuşmuş oldu.
************
Suç ve Ceza, dünya edebiyatının en çok okunan, en büyük romanlarından biri olarak kabul edilir. Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov, kendince bir kuram geliştirir ve hem kendisinin hem de yakınlarının sıkıntısına bir anda son vermek için, yaşamayı hak etmediğini düşündüğü, yaşlı, hastalıklı, insafsız, kaçık bir tefeci kadını öldürmeye karar verir. Dostoyevski, ilk bakışta bir polisiye romanı çağrıştıran bu metinde, insan ruhunu bir kez daha büyük bir sınav ile karşı karşıya getirir. Bizce yaşamayı hak etmediğine inandığımız bir insanı, kendi açımızdan geçerli nedenlerle öldürmek, aklın gerekçeleri ile ruhun sesini susturmak mümkün müdür? Rus kırsalına, aristokrasiye ve köylüye yönelen Tolstoydan farklı olarak, büyük kentin (Petersburgun) karanlıkları içinde bir çıkış yolu arayan yalnız ve tecrit edilmiş insanların yolunu aydınlatmaya çalışan Dostoyevski, Raskolnikovun işlediği suçun peşinde, varoluşun derinliklerinde dolaştırıyor bizi. Suç ve Ceza: İnsan hayatı ile deney.
************
"Raskolnikov yürürken, Acaba neredeydi? diye düşündü. Nerede okumuştum, hani bir idam mahkumu, ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört bir yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek bir fırtınayla sarılmış durumda yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış toprakta durmam da gerekse, o şekilde yaşamak, şu anda bir saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir? Yeter ki yaşasındı, sırf yaşasın! Nasıl olursa olsun, ama yeter ki yaşasın!... "
************
Kendisinden sonra gelen edebiyatçıların tümünü etkileyen dünyanın en ünlü edebiyatçılarından biri olan Dostoyevski bu romanında roman kahramanı olan Raskolnikovun kişiliğinde toplumdaki çarpık adalet anlayışını eleştirmekte ve bu sembol karakter aracılığıyla da düzeltmeye çalışmaktadır.Bu romanda suç ve ceza kavramı, toplumsal, ahlâki ve dini değerler derinlemesine analiz edilmektedir.Milli Eğitim Bakanlığının ortaöğretim öğrencilerine öğretim süreleri içerisinde okumalarını tavsiye ettiği 100 temel eserden birisi olan SUÇ VE CEZA romanı herkesin mutlaka okuması gereken eserlerden biridir.
Bir yanda budala, anlamsız, önemsiz, hastalıklı, herkese yarardan çok zararı dokunan, niçin yaşadığını kendi de bilmeyen, yarın nasıl olsa ölecek bir kocakarı; öte yanda yardım görmedikleri için boş yere sıkıntı çeken körpe güçler.Kocakarıyı öldür, p... tümünü göster
şevvalgözde şu anda kitap okumuyor.