Ozan, şiirini yazarken, belleğindeki tüm sözcüklerden anlatmak istediğine en uygun olanları bulmak, sonra da sezgisiyle, özeniyle ve ustalığıyla bu sözcükleri yan yana, alt alta getirerek şiirini kurmak zorundadır.Bu konuda bilinmesi gereken tek kural, her söz dizisinin şiir olmadığı ama her şiirin bir söz dizisi olduğudur.
Ozan, şiirini yazarken, belleğindeki tüm sözcüklerden anlatmak istediğine en uygun olanları bulmak, sonra da sezgisiyle, özeniyle ve ustalığıyla bu sözcükleri yan yana, alt alta getirerek şiirini kurmak zorundadır.Bu konuda bilinmesi gereken tek kura... tümünü göster
Tüm Eserlerinin ilk iki kitabını oluşturan Şiir Denizi 1 ve 2 şairin daha önce yayımlanan, seçtiği 300 duygusal şiirine yer verdiği Acılar Denizi adlı kitabındaki şiirler ile bu seçim dışında kalmış, kimi hiç yayınlanmamış derleyebildiğimiz bine yakın şiirini içermektedir Şiir Denizi 2 Şairin, Kaynayış ve Duruluş dönemleri şiirlerini kapsamaktadır.
Tüm Eserlerinin ilk iki kitabını oluşturan Şiir Denizi 1 ve 2 şairin daha önce yayımlanan, seçtiği 300 duygusal şiirine yer verdiği Acılar Denizi adlı kitabındaki şiirler ile bu seçim dışında kalmış, kimi hiç yayınlanmamış derleyebildiğimiz bine yakı... tümünü göster
Rauf Bey, 3 gündür tıkılıp kaldığı dev geminin içinde sıkıntıyla dolaşıp duruyordu. Yalnızdı. Kulağı kapıdaydı. Saatlerdir o haberi bekliyor, lakin kapı bir türlü çalınmıyordu. Daha sonra o anı Ömrünün, hafızamdan hiçbir vakit silinmeyecek en zor, en üzüntülü dakikaları diye tarif edecekti. İçinde bulunduğu gemiyi iyi tanıyordu. Şubat 1915te Çanakkaleye gönderilip 18 Martta birinci hatta Boğaza giren ve Türk tabyalarını döverken karşı topçu ateşi ve mayınlar nedeniyle ağır yaralanan ünlü İngiliz zıhrlısıydı bu... İngilizlerin Akdeniz Donanma Filosunun sancak gemisiydi. Şimdi mağrur bir komutanın karargahı olarak ünlü Hamidiye Kahramanını avucuna almış, sıktıkça sıkıyordu. 3 gündür acıların en büyüğünü çekmişti Rauf Bey... 4 yıllık korkunç bir savaşın ardından işte burada, Midilli Adasının Mondros Limanındaki deniz üssünde Amiral Galithropeun koşulları karşısında direnmeye çalışıyordu. Mütareke diye dayatılan şey, tam bir teslimiyet belgesiydi. Ama neyle? Saatler geçiyor, kapı çalınmıyordu. 3 gündür süren müzakerelerin sonuna gelinmiş. Rauf Bey, işgale kapı aralayan 7. maddeyi İstanbula sorması gerektiğini söylemişti. Galthrope ise sinirlenerek. Akşam 21.00e kadar vaktiniz var. Hükümetinize danışın. Saat 21.00de mütarekeyi ya ret ya kabul etmenizi talep edeceğim demişti. Tam bir dönüm noktasıydı. Anlaşma taslağını hemen İstanbula yollamak istemiş, lakin İngiliz muhabere memurları şiddetli fırtına yüzünden irtibat imkanının kalmadığını söylemişti. Tahkike vakit yoktu. Ölümlerden ölüm beğenme kararı kendisine kalmıştı. Ya bu teslimiyet anlaşmasını imzalayarak esareti kabul edecek ya da imzalamayıp ülkesini yeniden savaşa sokacaktı. Kendi kendini yiyerek geçti saatler... Kablo gemisinden haber gelmedi. Ve Rauf Bey, içi yanarak imzaladı Mondros Mütarekesini... Gemi, ismini ünlü Akha kralından alıyordu... ....Truva filminde, Anadoluyu işgal için Truvaya saldırırken izlediğimiz Kral Agamemnondan... - Can Dündar- Milliyet, 13 Haziran 2004
Rauf Bey, 3 gündür tıkılıp kaldığı dev geminin içinde sıkıntıyla dolaşıp duruyordu. Yalnızdı. Kulağı kapıdaydı. Saatlerdir o haberi bekliyor, lakin kapı bir türlü çalınmıyordu. Daha sonra o anı Ömrünün, hafızamdan hiçbir vakit silinmeyecek en zor, en... tümünü göster
Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü. Sanki bir nasihatnâme: Yazgına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın? sorularına yanıt arayan bir hayat ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen romanın altı yılda, yedi milyondan fazla okur bulmasının gizi, kuşkusuz, onun bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. Simyacı'yı okumak, herkes daha uykudayken, güneşin doğuşunu seyretmek için şafak vakti uyanmaya benziyor.
Simyacı, Brezilyalı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho'nun, yayınlandığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir fenomen olarak değerlendirilen üçüncü romanı. Simyacı, altı yılda kırk iki ülkede yedi milyondan fazla sattı. Bu, Gabriel Garcia Marquez'den bu yana görülmemiş bir olay. Yüreğinde, çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir klasik kimliği kazanan Simyacıyı Saint-Exupéry'nin Küçük Prens'i ve Richard Bach'ın Martı Jonathan Livingston'u ile karşılaştıranlar var.
Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü. Sanki bir nasihatnâme: Yazgına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın? sorula... tümünü göster
Milli olmayan bir hükümet milleti her vasıta ile felakete götürdüğü zaman, bu milletin her ferdinin milli duygulara kapılarak isyan etmesi hak değil milli bir görev olur.Bir millet insan hakları için giriştiği mücadelede mağlup olmusa kader onu terazisinde tartmış, bu dünyada var olma saadetine erişeyemecek kadar hafif bulmuştur. Çünkü varlığını sonsuza kadar sürdürmek için mücadeleye hazır olmayan veya buna gücü yetmeyen bir millet Tanrı tarafından ebediyen yok olmaya mahkum edilmiştir. Çünkü bu dünya korkak milletler için değildir.Varlığı çeşitli entrikalarla tehdit edilen milletler eğer milli kimliklerini her şeye rağmen koruyabilmiş ve cesaretlerini kaybetmemişlerse, tarihin her sahnesinde adlarından söz ettireceklerdir.Tarih asla kurumayan bir kaynaktır. Şartlara göre bazen unutulmuş görünsede o, yavaş bir sesle yeni bir gelecekten söz ederek kutsaliyetinin varlığını ispat eder.- Adolf Hitler-
******
1. Bölüm
Aile Ocağı
Mutlu bir kader beni Braunau-am-İnn'de dünyaya getirdi. Bu kasaba, iki Alman devletini ayıran sınırın tam üzerindedir ve bu iki Alman devletinin yeniden birleşmesini gerçekleştirmek için her vasıtaya baş vurarak çalışmak, hayatımızın esas vazifesi olarak görünüyor.
Alman olan Avusturya, yüce Alman vatanına tekrar dönmelidir ve bu dönüş asla herhangi bir iktisadi sebepten dolayı olmamalıdır. Hayır, hayır! Asla! Bu birleşme iktisadi bakımdan önemsiz, hatta zararlı olsa bile mutlaka gerçekleşmelidir. Aynı kan aynı imparatorluğa aittir. Öz çocuklarını tek devlet halinde bir araya toplamadıkça, Alman milletinin sömürge politikası izlemeye hakkı olmayacaktır. Devletin toprakları bütün Almanları içine aldığı zaman onları besleyemezse milletin duyacağı zorunluluktan, yabancı toplakları ele geçirmek hakkı doğacaktır. O zaman, pulluğun yerini kılıç alacak ve savaşın gözyaşları, geleceğin dünyasının hasadını hazırlayacaktır.
(İçerik'ten)
************
Bu kitapta, çağımızın kötülük sembolü Adolf Hitlerin kendine özgü politik felsefesini (Faşizm) kaleme aldığı KAVGAM kitabının, Japon çizgi roman tarzı olan Manga formunda öyküleştirilmiş uyarlamasını bulacaksınız. Neredeyse orijinal metne sadık kalarak kitabı mangalaştıran Japon yayınevi East Press, amacının; okuyuculara, tarafsız, eleştirel bir yorumla, eserin özünü kavratıp zamanın insan hakları sorunlarını biraz olsun düşündürmek ve katkı sağlayabilmek olduğunu özellikle belirtiyor. Daha önce birçok klasik romanın yanı sıra Karl Marxın Kapital adlı eserini de mangalaştıran East Press, bu iki eserin, özellikle de KAVGAMın manga basımı ile bütün dünyada büyük yankı uyandırdı, kitapların satışı yüz binleri buldu.
Diyalektik olarak; kötünün, insanlık dışının, faşizmin anlatılmadığı, bilinmediği bir yerde iyinin, insani olanın ve özgürlüğün de değerinin bilinmeyeceğini, bir anlam ifade etmeyeceğini düşünüyoruz. Bu bağlamda, başta Almanya olmak üzere, Türkiyede ve daha birçok ülkede basılması ve satılması yasak olan KAVGAMı okuyamayan, bilgi sahibi olamayan genç-yaşlı herkesin, manga aracılığıyla bu eserin özünü kavrayabileceğini; zengin karakter çizimleriyle sembolize edilen, insanlık tarihinin en büyük kıyımının ve bunun düşünsel arka planının bu sayede belleklerden silinmeyeceğini de düşünüyoruz.
******
Milli olmayan bir hükümet milleti her vasıta ile felakete götürdüğü zaman, bu milletin her ferdinin milli duygulara kapılarak isyan etmesi hak değil milli bir görev olur.Bir millet insan hakları için giriştiği mücadelede mağlup olmusa kader onu teraz... tümünü göster
Türkiyeyi çevreleyen yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta havzaları, coğrafî olarak dünya anakıtasının merkezini, tarihî olarak da insanlık tarihinin ana damarının şekillendiği alanları kapsamaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemin getirdiği dinamik uluslararası ve bölgesel konjonktürde en yakın havzasından başlayarak dışa açılması kaçınılmaz olan türkiyenin stratejik derinliğinin yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta bağlantıları ile yeniden tanımlanması ve bu derinliğin jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel boyutlarının dış politika parametreleri olarak kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.Modernite Avrupa-merkezli bir tarihî sürecin eseriydi. küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşımaktadır. Tarihî birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte türkiye, tarihî derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafî derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Stratejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjonktürlere daha uygun şartlarda giren bir merkez ülke konumu kazanacaktır.
Türkiyeyi çevreleyen yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta havzaları, coğrafî olarak dünya anakıtasının merkezini, tarihî olarak da insanlık tarihinin ana damarının şekillendiği alanları kapsamaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemin getirdiği dinamik ul... tümünü göster
sgulacar şu anda kitap okumuyor.