sudenazkocak

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 9 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
sudenazkocak bir yazarı favorilerine ekledi.

Simone de Beauvoir 9 Haziran 1908’de Paris’de Georges Bertrand ve Françoise (Brasseur) de Beauvoir çiftinin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Geleneksel bir ailenin büyük kızıdır. Otobiyografisinin ilk bölümünde (Bir Genç Kızın Anıları) dinine ve ülkesine bağlı ataerkil bir ailenin sorumluluklarla donatılmış kızı olarak yaşadığı dönemden bahseder. Kişiliğinin koyu katolik annesinin ve bilinemezci babasının karşıtı olarak şekillendiği söylenebilir.

Çocukluk ve ergenlik çağını etkileyen iki ilişkisinden biri kardeşi Helen diğeri arkadaşı Zaza ile olan ilişkisidir. Helen’in küçüklüğünden itibaren ona sürekli bir şeyler öğretmeye onu yetiştirmeye çalışmış ilişkisinde öğretici bir kaygı içinde olmuştur. Zaza ise trajik yaşamı ve ölümü ile Simone’nun karşılaştığı ilk sorunu oluşturuyordu.

Matematik ve felsefede Baccalauréat sınavını geçtikten sonra Katolik Enstitüsü’nde matematik öğrenimi ve Saınte Marie Enstitüsünde yabancı dillerde yazın eğitimi gördü. Daha sonra Sobone’da felsefe eğitimi aldı. 1929’da seçkin Ecole Normale Superieure’ye kayıt olan ve Sabone’da kurs almakta olan Jean-Paul Sartre ile tanışır. Beavuvoir’un Ecole Normele’de eğitim gördüğü yanlış ve yaygın olan bir bilgidir. Ancak bu okuldaki Sartre ve felsefe gurubundaki diğer insanlar tarafından iyi tanınmaktadır. 1929’da felsefede Agregation başaran en genç öğrenci olur. Sartre o yıl birinci olur, Simone ise ikinci. Ancak herkes bilir ki de Beauvoir felsefede en iyi idi. Sartre’a birincilik erkek olduğu için verilmişti. Sorbonne’da iken hayatı boyunca bilinecek lakabı Castor(Cesur) edinecektir.

1943 yılında Simone Konuk Kız (L'Invitée) adlı Rouen okulundaki öğrencilerinden Olga Kosakiewicz ile olan kronik lezbiyen ilişkisinin öyküsünü yayınladı. Bu öykü aynı zamanda de Beauvoir ile Sartre arasındaki karmaşık ilişkiyi ve ilişkinin bu üçlü ilişkiden nasıl zarar gördüğünü anlatır

Ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra De Beauvoir Sartre’ın Maurice Merleau-Ponty ve diğer arkadaşları ile kurduğu Modern Zamanlar (Les Temps Modernes ) adlı politik gazetede çalışmaya başladı. De Beauvoir bu gazetede kendini geliştirdi ve ölümüne kadar editör olarak çalışmaya devam etti.

Belirsizlik Ahlakı Üzerine (Pour Une Morale de L'ambiguïté , 1947) kitabında Fransız varoluşçuluğu etkileri farkedilmediktedir. Kitapta çok sade bir biçimde Sartre’ın olmak ve hiçlik felsefeleri arasındaki geniş açıyı göstermektedir. De Beauvoir bir biseksüeldir. Ancak bir seminerde Nelson Algren’le tanıştığı 1947 yılına kadar kadar orgazma ulaşamamıştır. Chicago’da Beauvoir Algren ile ilişkisinde ilk orgazmını yaşar. Bu Fransa’da iki ayrı kitap olarak basılan İkinci Cins kitabına da ilham olur. Bu çalışma Amerika’da da The Second Sex olarak yayıncı Alfred A. Knoph’ın karısı Blance Knopf ‘un tavsiyesi üzerine Howard Parshley tarafından çevirilerek yayınlanır.

Simone de Beauvoir 9 Haziran 1908’de Paris’de Georges Bertrand ve Françoise (Brasseur) de Beauvoir çiftinin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Geleneksel bir ailenin büyük kızıdır. Otobiyografisinin ilk bölümünde (Bir Genç Kızın Anıları) dinine ve ülkesi... tümünü göster

2 yıl, 1 ay
Profil Resmi
sudenazkocak bir yazarı favorilerine ekledi.

Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde (16 Ekim 1854, Dublin - 30 Kasım 1900, Paris), İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair.

İğneli uslubu ile geç Victoria dönemi Britanya'sının en başarılı ve ünlü yazarları arasına girdi. Bir dava sonucu fiili livata ve ahlaksızlıktan suçlu bulununca büyük bir düşüş yaşadı ve doğduğu ortamla tam bir zıtlık içinde Paris'de fakir bir otel odasında öldü.
Oscar Wilde İrlanda'nın tanınmış göz cerrahlarından olan Sir William Wilde ve başarılı bir yazar, genç İrlandalı devrimcilere örnek bir şair olan Jane Francesca Wilde'ın ikinci çocuğu olarak Dublin'de doğdu. Babası 1864’te tıp bilimine hizmetleri nedeniyle şövalye unvanı almıştı.

Haziran 1855'te aile lüks bir bölgeye taşındı. Wilde’ın kardeşi Isola burada doğdu. Jane Wilde burada cumartesi akşamları Sheridan le Fanu, Samuel Lever, George Petrie, Isaac Butt ve Samuel Ferguson gibi isimleri davet ettiği partiler düzenlerdi. Wilde 9 yaşına kadar evde eğitim gördükten sonra Portora Kraliyet Okulu’na kaydoldu. Yazları aileyle geçiren Wilde kardeşler George Moore’la oyunlar oynardı.

Portora’dan mezun olduktan sonra Dublin’deki Trinity Kolejinde 1871'den 1874'e kadar eğitim gördü. Sıradışı bir öğrenciydi, Trinity öğrencileri için en büyük ödül olan Berkeley altın madalyasını, ve aynı zamanda Oxford Üniversitesi Magdalen Koleji’nden bir burs kazandı. Burada 1874’den 1878’e kadar eğitimine devam etti ve en önemli ilkelerinden biri hayatı sanata yaklaştırmak olan estetik akımının bir parçası oldu. Magdalen’deyken 1878 Newdigate Ödülü’nü Ravenna şiiriyle kazandı. Bu şiiri Encaenia’da okuyup kaybetmiş, fakat ödülü daha sonra Tarihsel Eleştirinin Yükselişi makalesiyle almıştı.
Oxford'dan mezun olduktan sonra Wilde, Florence Balcomb ile tanışacağı yer olan memleketi Dublin’e gitti. Fakat Florence, yazar Bram Stoker ile nişanlanınca Oscar, ona İrlanda’yı terk edeceğini yazdı. 1878’de İrlanda’dan ayrıldı ve buraya küçük ziyaretler gerçekleştirmek için, sadece iki kez döndü. Sonraki altı yılını Paris, Londra ve ABD’de geçirdi.

Londra’da kraliçenin danışmanlarından olan Horace Lloyd’un kızı Constance Lloyd ile tanıştı. Wilde ve Lloyd 29 Mayıs 1884’te Paddington, Londra’da evlendiler. Constance’ın 250 sterlinlik maaşı ikisinin de lüks bir yaşam sürmesini sağlıyordu. Çiftin bu evlilikten iki çocukları oldu: Cyril (1885) ve Vyvyan (1886). Babalarının yankı yaratan davasından sonra Constance ve çocuklar Holland soyadını aldılar. Constance 1898’de geçirdiği belkemiği ameliyatından sonra öldü. Cyril ise I. Dünya Savaşı’nda Fransa'da savaşırken öldü. Vyvyan uzun süre çevirmenlik ve yazarlık yaptı. Anılarını 1954’te yayımladı. Vyvyan’ın oğlu Merlin dedesi hakkında araştırmalar yaptı. Wilde’ın yeğeni Dolly, yazar Natalie Clifford Barney ile yaşadığı lezbiyen ilişkiyle tanınmaktadır.
Magdalen Koleji’ndeyken Wilde estetizm hareketindeki fikirleriyle tanındı. Saçlarını uzattı, "eril" sporlara karşı küçümsemesini her fırsatta dile getirdi ve odasını papatya, lale ve benzeri objelerle dekore etti.

Söylentilere göre bu hareketi ona River Cherwell’de bir boğma girişimine ve odasının dağıtılmasına yol açtı, fakat estetizm fikri halk arasında daha tanıdık ve olağan bir hale geldi. Springfield Republican gibi bazı yayınlar, Wilde’ın Boston gezisi sırasındaki estetizm ile ilgili konuşmalarından sonra onun anlayışının, güzelliğe ve estetiğe övgüden çok şöhret amacıyla yapılan bir hareket olduğuna karar verdi. Ayrıca Wilde’ın giyim tarzı da Higginson gibi eleştirmenlerin odak noktası haline geldi. Higginson, Unmanly Manhood gazetesine yazdığı mektupta Wilde’ın dişiliğinin erkek ve kadınların davranışlarını etkileyeceğinden ve şiirinin erkekleri dişil züppeliğe yaklaştıracağından endişe duyduğunu belirtti. Ek olarak Wilde’ın edebiyatı, eşcinselliği ve kişisel imajını inceleyerek onun hayat tarzını ve eserlerini ahlaksız bulduğunu açıkladı.

Wilde, John Ruskin ve Walter Pater’dan derin anlamda etkilenmişti. Bu iki edebiyatçı sanatın hayattaki yeri üzerine makaleler yayımlamışlardı. Wilde daha sonra ironik bir biçimde Pater’in depresif duyguları hakkında yorum yapacaktı: Pater’in ölüm haberi üzerine "O hiç yaşamış mıydı ki?” demişti. Pater’in üslubuyla Dorian Gray’in Portresi’nde “Bütün sanatlar aslında kullanışsızdır." demişti. Bu yorum edebi anlamda okunmalıydı çünkü filozof Victor Cousin tarafından oluşturulan "Sanat sanat içindir." ideolojisini içinde barındırıyordu. 1879’da Wilde, Londra’da estetizm dersleri vermeye başladı.

William Morris ve Dante Gabriel Rosetti’nin okulunun tanıttığı estetizm, İngiliz mimarisinde büyük yer edinmişti. İngiltere’nin önde gelen estetik sanatçısı Wilde zamanının en göze çarpan simalarından biri oldu. Yine de zaman zaman paradoksları ve esprili sözleri nedeniyle garipsendiği de oluyordu.

Estetizm, genel olarak Gilbert ve Sullivan’ın operası Patience (1881)’ta karikatürize edilmişti. Patience, New York’ta büyük başarı sağlamışken; Estetizm, Amerika’nın kalan kısımları için hala anlamsız bir isimdi. Bu nedenle Richard D’Oyly Carte, Wilde’ı Amerika’da yapılacak bir konferanslar serisine davet etti. D’Oyly Carte bu gezinin Patience’ın başarısını daha da artıracağına inanıyordu. Bu gezi Wilde’ın 3 Ocak 1882’de SS Arizona gemisiyle Amerika’ya varmasıyla başladı. Bu olaya ait bir kanıt olmamasına rağmen, Wilde'ın bir gümrük memuruna "Deham dışında beyan edecek hiçbir şeyim yok." dediği rivayet edilir.

Amerika ve Kanada’ya yaptığı tur sırasında Wilde birçok kasaba eleştirmeni tarafından ayıplandı. The Wasp Wilde, estetizmi küçümseyen bir karikatüre gazetesinde yer verdi.

İngiltere’ye döndükten sonra Wilde, Pall Mall Gazette’de 1887’den 1889’a kadar köşe yazarlığı yaptı. Daha sonra Woman’s World dergisinin editörü oldu.
Wilde hayatının büyük bir bölümü boyunca sosyalizmi destekledi. Ayrıca özgürlükçü yanını da Sonnet to Liberty şiiriyle gösterdi. Wilde ayrıca bir pasifistti. Ve "Özgürlük kanlı elleriyle geldiğinde onunla el sıkışmak zor olacak." demişti. Politika hakkındaki ana yazısı "Sosyalizmin Etkisindeki İnsan Ruhu" dışında Daily Chronicles’a hapishane reformunu destekleyen yazılar yazmıştı.

Lady Florence Dixie’nin 1890’da yazdığı Gloriana ya da 1900 Devrimi adlı romanda Hector l'Estrange kılığındaki Gloriana’nın Avam Kamarası'na seçilmesiyle kadınlar oy hakkı kazanıyordu. Dixie’nin l’Estrange karakterini yaratırken Wilde’ı temeWilde çoğu yerde biseksüel olarak nitelendirilmesine rağmen kendini Yunan kültüründen gelen bir erkek aşkı geleneğine bağlıyor ve Sokratik olduğunu iddia ediyordu. Şu kişilerle birliktelik yaşamıştı (kronolojik sıraya göre): Frank Miles, Constance Lloyd (karısı), Robert Baldwin ve Lord Alfred Douglas. Wilde ayrıca birçok jigoloyla da beraber olmuştu.

Tarihçiler genellikle Wilde’ın homoseksüelliğinin farkına 17 yaşındaki Robert Ross’a âşık olduktan sonra vardığını söylerler. Neil McKenna’nın The Secret Life of Oscar Wilde adlı biyografisinde Wilde’ın homoseksüelliğinin farkına 16 yaşındayken başka bir genç erkeği öptüğünde fark ettiği yazar. McKenna’ya göre Wilde 1874’te Oxford’a vardıktan sonra cinselliğin keşfetti ve daha çok esmer ve sıska erkeklerden hoşlandığını öğrendi. 70’lerin sonlarına doğru Wilde eşcinsel aşkı konusunda kendisiyle aynı düşüncelere sahip bir arkadaş grubuna sahipti ve bu sıralarda Walt Whitman’la tanıştı. Bir arkadaşına Whitman’ın cinsel tercihini açık edecek biçimde "Walt’ın öpücüğü hala dudaklarımda" dediği bilinir. Wilde tüm bunlara rağmen hayatından çok da mutlu olmamış olacaktı ki, kendini iyileştireceği umuduyla 1884’te Constance Lloyd ile evlenmişti.

Wilde, Ross’la ilk tanıştığında kendi cinselliği konusunda hala tam olarak bilgili değildi. Ross, Wilde’la tanışmadan önce de ona hayrandı ve Victoria döneminin katı ahlak anlayışına karşı ilgisizdi. Sonraları Ross, Lord Douglas’a Wilde’ın ilk erkeğinin kendisi olduğunu söyleyerek aralarında büyük bir kıskançlık başlattı. Wilde kısa zamanda içinde genç erkeklerin bulunduğu bir hayata atıldı. Ona göre ilişki panterlerle ziyafet çekmek gibiydi ve tehlike zevkin yarısıydı. Hemcins aşkı ilk kez Bay W.H.'nin Portresi adlı yapıtında işledi.

1891 yazında Lord Douglas onu şair Lionel Johnson’la tanıştırdı. Aralarında büyük bir dostluk başladı. Bu ilişkinin cinsel bir içeriği olmadığını, sadece entelektüel seviyede olduğunu daha sonraları Lord Douglas söyleyecekti.
l aldığı açıktır.
Bir süre sonra Wilde’ın Lord Douglas ve Alfred Taylor’la ilişkileri basında yer etmeye başladı. Aktör Charles Brookfield’in de yardımıyla polisler Wilde’ın Londra suçlularıyla olan ilişkisini açığa çıkardı ve Wilde dava edildi.

Dava halkın büyük ilgisiyle 3 Nisan 1895’te başladı ve aynı şekilde 25 Mayıs’ta Wilde’ın büyük ahlaksızlık suçu nedeniyle iki yıl kürek hapsine çarptırılmasıyla bitti.

İlk başta Pentonville’de ve sonra Wandsworth’te yatan Wilde en sonunda Reading Zindanı'na transfer edildi.

Bundan sonra mahkûm C.3.3. olarak bilinen Wilde’a ilk başta kalem kâğıt bile verilmemişti; fakat daha sonra bu ihtiyacı karşılandı. Hapis günlerinde Douglas’a 50.000 kelimelik bir mektup yazdıysa da gönderme şansı bulamadı. Ölümünden sonra mektup Ross tarafından kısaltılarak De Profundis adıyla basıldı. 1962’de tam haliyle Oscar Wilde’ın Mektupları adı altında yayımlandı.
Hapis hayatı Wilde’a hiç yaramamıştı ve hayatının kalan üç yılını beş parasız bir halde geçirdi. Yine de hızlı bir biçimde eski zevklerine döndü. Reading Zindanı Baladı bu yıllarda yayımlandı. Son yıllarını geçirdiği Hotel d’Alsaceta, daha önce hiç yapmadığı kadar cüretkar şeyler yaptığı söylenir.

Wilde, 30 Kasım 1900'de Ben Barnes'de menenjitten öldü. Ölmeden hemen önce Peder Cuthbert tarafından Katolikliğe tekrar kabul edildi. Ölürken otel sahibi ve papaz yanındayken ünlü "Ya duvar kağıdı gider, ya ben." sözünü söylemiştir. Vefatının ardından Cimetiere de Bagneur mezarlığına gömüldüyse de, daha sonra yine Paris’teki ünlü Pere Lachaise’e taşındı ve Sir Jacob Epstein tarafından tasarlanan ve üzerinde erkek melekler olan mezartaşının altına gömüldü. Mezarı bugün bile hayranlarının öpücük izleriyle kaplıdır.

Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde (16 Ekim 1854, Dublin - 30 Kasım 1900, Paris), İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair.

İğneli uslubu ile geç Victoria dönemi Britanya'sının en başarılı ve ünlü yazarları arasına girdi. Bir dava so... tümünü göster

2 yıl, 1 ay
Profil Resmi
sudenazkocak bir değerlendirme yaptı.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 2 yıl, 1 ay
Profil Resmi
sudenazkocak bir değerlendirme yaptı.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 2 yıl, 1 ay
Profil Resmi
sudenazkocak bir değerlendirme yaptı.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 2 yıl, 1 ay
Profil Resmi
sudenazkocak bir değerlendirme yaptı.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 2 yıl, 1 ay
Daha Fazla Göster

sudenazkocak şu an ne okuyor?

Favori Yazarları (3 yazar)

Favori yazarı yok.