Amerikan edebiyatının büyük ustalarından Jack London'un unutulmaz romanı Vahşetin Çağrısı hemen tüm dillere çevrilmiş, gerçek anlamda bir klasik niteliği kazanmıştır. Dünya edebiyatında kendi kendini yetiştiren yazarların en yetkin örneklerinden biri olan Jack London, en güçlü ve etkileyici yapıtlarından biri sayılan Vahşetin Çağrısında, kızağa koşulan bir köpeğin amansız yaşam savaşını anlatır. Alaskanın yabani ortamında yaşayan insanların acımasızlığından payına düşeni alan Buck, ayakta kalabilmek için inanılmaz bir savaş verecek, giderek yabanın çekiciliğine kapılarak özgür seçimini yapacaktır. Ne ki, Buckın bir köpek olduğunu bilmesek, onun başından geçenleri bir insanın zorluklarla dolu yaşam öyküsü olarak da okuyabiliriz. London, bir köpeğin öyküsünün ardında, insanlık durumunun ürkütücü bir panoramasını önümüze serer. Vahşetin Çağrısını Seçkin Selvinin Türkçesiyle sunuyoruz.
Dövülmüştü (biliyordu bunu); ama yenilmemişti. Ömründe ilk ve son olarak eli sopalı bir adama karşı elinden hiçbir şey gelmediğini görmüş, öğreneceğini öğrenmişti. Ve bundan böyle bütün hayatı boyunca bunu hiç unutmadı. Sopa, o güne kadar gizli kalmış bir şeyi ortaya çıkarmıştı; orman yasasının egemenliğiyle tanışmasıydı bu... Yaşamındaki gerçekler giderek daha da sert bir görünüş aldı ve Buck bu sert görünüşe, hiç yılmadan, doğasında yeni yeni uyanan, o güne dek gizli kalmış bir ustalıkla göğüs gerdi. Hemen her gün, kafeslerin içinde ve boyunları iplerle bağlı yeni köpekler geldi... Teker teker hepsinin, kırmızı kazaklı adamın egemenliği altına girişlerini seyretti. O insafsız gösteriyi her seyredişinde, aldığı dersi tekrar tekrar hatırladı Buck: Sopa kimdeyse yasa odur. Gönlü hoş edilmese bile, boyun eğilmesi gereken bir efendidir. Dövülen köpeklerden adama yaltaklananları, kuyruk sallayanları ve elini yalayanları gördüğü halde, Buck adamın gönlünü almak gibi bir günaha hiç girmedi. Üstelik gönül kazanmaya ve boyun eğmeye yeltenmeyen bir köpeğin, bu efendilik mücadelesi sonunda öldürüldüğünü de gözleriyle gördüğü halde, yine de adama yaltaklanmadı.
Vahşetin Çağrısından
******
Amerikan edebiyatının büyük ustalarından Jack London'un unutulmaz romanı Vahşetin Çağrısı hemen tüm dillere çevrilmiş, gerçek anlamda bir klasik niteliği kazanmıştır. Dünya edebiyatında kendi kendini yetiştiren yazarların en yetkin örneklerinden... tümünü göster
Amerikan edebiyatının büyük ustalarından Jack London'un unutulmaz romanı Vahşetin Çağrısı hemen tüm dillere çevrilmiş, gerçek anlamda bir klasik niteliği kazanmıştır. Dünya edebiyatında kendi kendini yetiştiren yazarların en yetkin örneklerinden biri olan Jack London, en güçlü ve etkileyici yapıtlarından biri sayılan Vahşetin Çağrısında, kızağa koşulan bir köpeğin amansız yaşam savaşını anlatır. Alaskanın yabani ortamında yaşayan insanların acımasızlığından payına düşeni alan Buck, ayakta kalabilmek için inanılmaz bir savaş verecek, giderek yabanın çekiciliğine kapılarak özgür seçimini yapacaktır. Ne ki, Buckın bir köpek olduğunu bilmesek, onun başından geçenleri bir insanın zorluklarla dolu yaşam öyküsü olarak da okuyabiliriz. London, bir köpeğin öyküsünün ardında, insanlık durumunun ürkütücü bir panoramasını önümüze serer. Vahşetin Çağrısını Seçkin Selvinin Türkçesiyle sunuyoruz.
Dövülmüştü (biliyordu bunu); ama yenilmemişti. Ömründe ilk ve son olarak eli sopalı bir adama karşı elinden hiçbir şey gelmediğini görmüş, öğreneceğini öğrenmişti. Ve bundan böyle bütün hayatı boyunca bunu hiç unutmadı. Sopa, o güne kadar gizli kalmış bir şeyi ortaya çıkarmıştı; orman yasasının egemenliğiyle tanışmasıydı bu... Yaşamındaki gerçekler giderek daha da sert bir görünüş aldı ve Buck bu sert görünüşe, hiç yılmadan, doğasında yeni yeni uyanan, o güne dek gizli kalmış bir ustalıkla göğüs gerdi. Hemen her gün, kafeslerin içinde ve boyunları iplerle bağlı yeni köpekler geldi... Teker teker hepsinin, kırmızı kazaklı adamın egemenliği altına girişlerini seyretti. O insafsız gösteriyi her seyredişinde, aldığı dersi tekrar tekrar hatırladı Buck: Sopa kimdeyse yasa odur. Gönlü hoş edilmese bile, boyun eğilmesi gereken bir efendidir. Dövülen köpeklerden adama yaltaklananları, kuyruk sallayanları ve elini yalayanları gördüğü halde, Buck adamın gönlünü almak gibi bir günaha hiç girmedi. Üstelik gönül kazanmaya ve boyun eğmeye yeltenmeyen bir köpeğin, bu efendilik mücadelesi sonunda öldürüldüğünü de gözleriyle gördüğü halde, yine de adama yaltaklanmadı.
Vahşetin Çağrısından
******
Amerikan edebiyatının büyük ustalarından Jack London'un unutulmaz romanı Vahşetin Çağrısı hemen tüm dillere çevrilmiş, gerçek anlamda bir klasik niteliği kazanmıştır. Dünya edebiyatında kendi kendini yetiştiren yazarların en yetkin örneklerinden... tümünü göster
"Parçalanmış kişiliğimi bulmak ve ona yeniden bir haysiyet kazandırmak için çok uğraşıyordum. Sadece bedenim değil ruhum da kirlenmişti. Bazen banyoya giriyor, yıkandıkça yıkanıyordum. Bazen saatlerce keseleniyordum, vücudum kıpkırmızı kesiliyor, kanıyordu, yinede kendimi temizlenmiş hissetmiyordum. Bazen temizlenmek için derimin yüzülmesi gerek diye düşünüyordum. Bazen sıkıntılarımdan kurtulmak için duvarları yumrukluyor, bazen de kafamı duvarlara vuruyordum. Bazen kendi kendime konuşuyordum, bazense durup dururken gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Bazen de onca karanlık içinde aniden bir kıvılcım çakıyor, o kıvılcım özgürlüğe giden yolumu aydınlatıyordu."
Kürtçenin en çok okunan yazarlarından Fırat Cewerî, Birini Öldüreceğinim devamı olan Lehî'ûe değerlerin zulüm ve baskı karşısında yok olduğu, insani duyguların köreldiği bir ortamda, yazgısına boyun eğen insanların, katilken bile maktul olanların hikâyesini anlatmaya devam ediyor.
"Parçalanmış kişiliğimi bulmak ve ona yeniden bir haysiyet kazandırmak için çok uğraşıyordum. Sadece bedenim değil ruhum da kirlenmişti. Bazen banyoya giriyor, yıkandıkça yıkanıyordum. Bazen saatlerce keseleniyordum, vücudum kıpkırmızı kesiliyor... tümünü göster
"Parçalanmış kişiliğimi bulmak ve ona yeniden bir haysiyet kazandırmak için çok uğraşıyordum. Sadece bedenim değil ruhum da kirlenmişti. Bazen banyoya giriyor, yıkandıkça yıkanıyordum. Bazen saatlerce keseleniyordum, vücudum kıpkırmızı kesiliyor, kanıyordu, yinede kendimi temizlenmiş hissetmiyordum. Bazen temizlenmek için derimin yüzülmesi gerek diye düşünüyordum. Bazen sıkıntılarımdan kurtulmak için duvarları yumrukluyor, bazen de kafamı duvarlara vuruyordum. Bazen kendi kendime konuşuyordum, bazense durup dururken gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Bazen de onca karanlık içinde aniden bir kıvılcım çakıyor, o kıvılcım özgürlüğe giden yolumu aydınlatıyordu."
Kürtçenin en çok okunan yazarlarından Fırat Cewerî, Birini Öldüreceğinim devamı olan Lehî'ûe değerlerin zulüm ve baskı karşısında yok olduğu, insani duyguların köreldiği bir ortamda, yazgısına boyun eğen insanların, katilken bile maktul olanların hikâyesini anlatmaya devam ediyor.
"Parçalanmış kişiliğimi bulmak ve ona yeniden bir haysiyet kazandırmak için çok uğraşıyordum. Sadece bedenim değil ruhum da kirlenmişti. Bazen banyoya giriyor, yıkandıkça yıkanıyordum. Bazen saatlerce keseleniyordum, vücudum kıpkırmızı kesiliyor... tümünü göster
"Birazdan öldüreceğim kişiyi ben affetmesem de Tanrı affedecek. Çünkü öldürüleceğini bilmiyor. Belki de bugün, hiç ölmeyecekmiş gibi geleceğe dair planlar yapıyordur. Belki de şu anda mutludur, dertten, tasadan uzaktır. Şu yanımdaki masada oturan âşıklardan biri de olabilir. Belki de eski bir arkadaşıma rastlarım, tokalaştıktan sonra birbirimize sarılabilir, hal hatır sorup eski günleri yâd eder, sonra da bıçağımı iki kez saplayıp onu tekrar kucaklayabilirim."
Kürtçenin en çok okunan yazarlarından Fırat Cewerî, köklerini ararken yaralanmış, geriye dönmek isterken bugününden kopmuş insanların, katilken bile maktul olanların hikâyesini anlatıyor.
"Birazdan öldüreceğim kişiyi ben affetmesem de Tanrı affedecek. Çünkü öldürüleceğini bilmiyor. Belki de bugün, hiç ölmeyecekmiş gibi geleceğe dair planlar yapıyordur. Belki de şu anda mutludur, dertten, tasadan uzaktır. Şu yanımdaki masada otura... tümünü göster
tatatataam şu anda kitap okumuyor.